YOLCULUK

Yolculuğun özüneyse, son durakta bekleyen mutluluktur.

Mayıs 13, 2022 - 21:52
Mayıs 13, 2022 - 23:31
 0
YOLCULUK

Ayna karşısında dip boyası gelen saçlarındaki yoğun akları fark eden Müjde, dehşetle irkildi. Tüm tüylerini diken diken eden bu görüntü kendisine ait olabilir miydi? Aynaya bakmayalı sanki yıl mı geçmişti? Kabullenemediği bu durumdan kurtulmak için derhal kuaföre gitmeyi düşündü. Ancak o olaylı boşanma sürecinden sonra, birkaç kez tatil için geldiği bu şehre yerleşeli iki hafta gibi bir süre geçmişti. Nereye, kime gidecekti? Bildiğini sandığı şehir ona yabancıydı, o ise şehrin misafirinden öteye geçememişti henüz. Tıpkı çok iyi tanıdığını sandığı kocası, çevresindeki dostları ve hatta çocukları gibi, bu tatlı sahil şehri de ona tepeden bakan ucube bir beton yığını oluvermişti o dakika... 

 Sırf sessizlik işkencesinden kurtulmak için televizyon kumandasına uzandı. Gözü, telefonundayken, kulağına dolan sesle bakışları televizyona kaydı. 

"Ünlü işadamı Selim Arslan'la aşk yaşayan manken Özge Olcay'dan çok özel açıklamalar... Az sonra..."

O iki ismi duyduğu an elleri, dizleri çözüldü birdenbire. Bir zamanlar en yakını saydığı, çocuklarının babası olan Selim ve kızı yaşındaki sevgilisinden bahsediyordu bu magazin haberi. Ülkede bunlardan başka haber mi kalmadı diye düşündü bir an. Ancak boşanmadan evvel kendisinin de aynı haberlere konu olduğunu, cemiyet hayatında zarafet timsali sayılıp dergilere verdiği röportajları, boy boy fotoğraflarını anımsadı. Dopdolu sandığı bomboş günlerin kendisinden neler götürdüğüyse şimdilerde kendini belli eder olmuştu. Televizyonda röportajı verilen kızı dinlerken, gençliğini ve o şaşaalı günleri özlediğini hissetti. Alışkanlıklar kolay terk edilebilir duygular değildi. O da yıllarca bu iki yüzlü hayata alışmıştı. Mükemmel aile portresi çizerken içindeki mutsuzlukları, acıları ve yok sayılışları süslü aldatmacalarla bastırmayı öğrenmişti. Başka türlüsünü de bilmiyordu. Dolgun bir nafakayla kapı dışarı edilişi sonrası ilk kez varlık amacını sorguluyor ve her şeyi en baştan öğreniyordu. Bir başına bu yaralarla nasıl baş edilirdi ki?

Kırk beş yıllık hayatının en ağır sınavını verip kurtulduğunu düşünürken, yüzleşmelerinin bitmeyişine içten içe küfredip bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekti, gözleri boşluğa dalarken... Böylece geçen üç beş saniyenin ardından derin bir uykudan uyanmış gibi başını kaldırıp odayı süzmeye başladı. Ben neredeyim dercesine korkulu ve yabancı gözlerle baktı eşyalara, duvarlara. Gözpınarlarından sızan yaşlar sağanağa dönüştüğü anda, koşarak dışarı çıktı.

Evin bahçesindeki havuzun başında buldu kendini. Göğüs kafesinde büyüyenler, her nefeste kalbini ve ciğerlerini sıkıştırıyordu. Tükendiğini hissetti. Olduğu yere yığılırcasına oturdu. Ayaklarını saran su, gözlerinden akanların aksine buz gibi soğuktu. Başını öne eğip suya yansıyan suretini, hıçkırıklarla sarsılan bedenini izledi. İçindeki ateş, tüm ruhunu tutuşturduğu anda kurtuluş yolu ararcasına havuzun derinliklerine bıraktı bedenini.

 Hareketsizce dibe süzülürken gözlerinin önünden binlerce sahne geçti... Görmezden geldiği, üstünü örttüğü ne varsa en önce onlar firar zihninin mezarlığından. Arkadaşlarıyla görüşmesinin kısıtlanmasından başlayan film, doğum sancılarıyla kıvranırken, eşinin başka kollarda olduğu ve iş gezisi yalanıyla hastaneye dahi gelmeye gerek görmediği gerçeğine kadar uzandı. Ne yiyeceğinden, ne giyeceğine, nerede kimle görüşeceğinden, ne konuşacağına kadar eşi ve onun ailesi tarafından karar veriliyordu. Hatta gerçek ismi olan Hatice bile kayınvalidesi tarafından demode bulunarak Müjde olarak değiştirilmemiş miydi? Nefessizlik ciğerlerini yakarken önceleri karşı çıkmadan uyguladığı her direktifin benliğini kuşatan ipler olduğunun farkına vardı. Gönüllü bir kuklaya dönüşmüş, olmadığı biri gibi yaşamaya mahkum etmişti kendini. Ne ağır bir bedel ödemişti böyle! 

Bedenindeki son güçle yüzmeye başladı ve başını sudan çıkarıp ciğerlerini havayla buluşturdu yeniden. Bitkin şekilde öksürerek havuzdan çıktı. Bir müddet oturarak nefesini düzenlemeye çalıştı. Sakinleştiğinde arkasına dönüp lüks hapishanesini izledi boş gözlerle. Yerinden kalkıp sarsak adımlarla içeriye doğru ilerledi. 

Islak kıyafetleriyle titremesine aldırmadan ayna karşısında yeniden kendini incelemeye başladı. Bu kez derin derin baktı her ayrıntısına... saçlarındaki aklar değildi bu defa kabullenemediği şey. Düşündü, onca zaman Selim Arslan'ın karısı olmaktan başka hiçbir vasfı olmamıştı. Evlilikle kazandıkları, boşanmayla uçup gitmiş havası sönmüş bir balon gibi inişe geçmişti hayatı. Hak etmediğini düşündüğü bu savruluşa kendisinin izin verdiğini biliyordu artık. Kendine acıyamıyordu bile... Sudan çıkmış balık kadar sona yakın, yeni doğmuş bebek kadar hayatın başında hissediyordu. Bu ikilem, ruhunun derinliklerinde kötümserlik ve ümitvarlığın meydan savaşına dönüşüyordu her an. Hangi tarafın galip geleceğini bilemiyordu. Düğümlenen düşüncelerini çözmeye zorladığı zihninde aradığını bulmuş gibi duruşunu dikleştirdi bir an. Aynı anda acı bir tebessüm yayıldı dudaklarına. Gözlerinden keskin bir ışıltı geçti. "Bu hikaye, başladığı yerde bitmeli" dedi kendi kendine. Kararını vermişti. Üstündeki ıslak kıyafetlerden kurtulup telefonu eline aldı. Bir otobüs firmasının numarasını çevirdi. Konuştuğu firma personeline Çanakkale'ye giden ilk otobüste yer ayırtmak istediğini söyledi. Personel, yolcunun isim ve soyismini sorduğunda başı dik şekilde iki sözcük döküldü dilinden, "Hatice Varol." 

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Zenasra Geçmişle gelecek arasındaki köprüden akışı izlemekteyim...