BİR MASAL MİSALİ

Aslında geçmişin gölgesinde aynı yıldıza yazdıkları not ellerinde idi. Sadece farketmek için sabretmek gerekiyordu... Emanet Sevdası

Ağustos 29, 2021 - 04:14
Ağustos 29, 2021 - 04:14
 0

1. Tanıtım

Dönüp dolaşacağımız yerin aynısını olup bildiğiniz halde neden aynı yolu tekrarlama gereği duyarsınız. Peki kırılacağınızı bildiğiniz halde neden kırılmak için o kadar uğraşırsınız. Ben mi ? Ben çok uğraştım kırıldığımı bile bile, bu yolda uğruna yandıkları mı bile bile. Sevmek sevilmekten daha kolaydır derler ya hayır sevmek sevilmekten daha zordur. 

Güvenmediğimiz, sevmediğimiz içimizin baydıklarına neden karakterlerine  laf ederiz. Hadi bu konuyu rafa kaldıralım Peki ne zamana kadar her konu ertelenir, ertelendiği gerektiği kadar acı vermez mi? Fazla sevmek mi?  Fazladan sevilmek mi?

Bazen söz uçar, yazı kalır denir ya da yazı silinir söz baki kalır her ihtimalde de birisi siliniyor. Peki kalbimize kazınan her bir söz, her bir hece onların silmenin bir yolu var mıydı? Her ilaç bir hastalığa deva etmez değil mi? Çünkü bana hiçbir ilaç deva etmez aynı senin etmediğin gibi...

Ama dönüp dolaşıp geldiğim yer senin yanın gökyüzüne baktığımız gece bana söylediğin söz her bir harfi ile kalbime kazınmıştı. 

" Aynı senin gözlerin gibi lacivert Cansel, aynı senin gibi herkese karşı kendini örtmüş. Ama bana kendini aç cansel, " gülerek gözlerini kapattı. sevdiğini kaybetmeyi  en acı şekilde öğrenmişken kalbini kaybetmeyi göze alamazdı. Çünkü kalbinin adı Canseldi. " Ben kendi gökyüzümü tanımak istiyorum" Kız tebessüm etti " İstediğin o gökyüzü tertemiz bir gökyüzüydü, saf bir gökyüzü. Senin olana kadar, söylesene şimdi kırmadan dökmeden gökyüzünü yaralamadan yine de sevebilecek misin? "

Ve bir kerim Cansel hikayesine ortak olacağız

Sevmek nedir tadını alacağız. Sevilmek nedir adını duyacağız. 

Emanet Sevdası

********

Yazardan sevgili okurlarına bir not;

Gökyüzü milyonlarca yıldızlarla dolu ve milyonlarca yıldız'dan birisi size ait size bir mektubu var umudunuzu kaybetmeyin yakında mektubunuzu ulaşacaksınız tıpkı Cansel gibi sabredin...

2. Kerim

Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim 

Bazen sevmek lazım,sevebilirsen

Bazen anlamak lazım, anlayabilirsen

Bazen gülmek lazım, gülebilirsen 

Kalbimin minik kuşu, canlanmak ister

Pamuk ellerin de, can bulmak vardı

İşte bu bahar dı beni ben den aldı

Yazdığım şiir den sonra ayağa kalktım bunları yazmak ruhumu yazmaktır benim için.

Ellerimi cebime koymuş gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım fakat bu bile bana iyi gelmedi. Balkona çıkmış iki hafta önce karşı villaya taşınanlara bakmaya başladım. Kimse yoktu. Az çok alışmıştım bu bir hafta içinde, iki kardeş gelmişlerdi meslekleri gereği okumaları gereken üniversite gereği buraya gelmişlerdi. Fakat Ali mezun kız kardeşi burda okuyacak.

Ali gülüş ve Cansel gülüş, Cansel ile henüz karşılşmamıştım ama Ali ile tanışmıştık. Mert bir adamdı, hakikatli bir adamdı sevmiştim ama biraz fazla bu hayata karşı ciddiyetsiz bir insandı. Hayır canım bir kusuru var dedikleri bu olsa gerek.

Ben düşüncelere dalmış herşeyi ilmek ilmek zihnim de dokurken kulağımı dolduran tarazlı kalın bir ses sanki sarhoş olmuşçasına bağırıyordu. Kaşlarımı çatmış etrafa bakarken karşı villamızın önünde ki Ali ve yanında bir arkadaşı vardı ellerine baktığımda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Zavallı kız, Cansel dışarı çıkmış abisini susturmaya çalışıyordu ama Ali inatla bağırıyordu. Hayır anlamıyorum ki, içki yerine süt içtiğini anlamamak çok zor değil kızı daha fazla zora sokmamak için odamdan dışarı çıkmaya niyetlendim. Dışarı çıkacağım vakit bir düşme sesi geldi ve bu kardeşim Fatma'nın odasından geldiği gayet net bir şekilde anlaşılırdı, koşarak odasına gittiğimde tekerlekli sandalyeden düşmüş olduğunu gördüm. İçimde büyüyen saf korku ile kız kardeşimi kaldırarak yatağa uzandır'dım.

Fatma'nın yaralanma ihtimali ile üstüne bakarken utanç ile benden gizlenmesi sinirlerimi altüst ediyordu, gözlerimi kapattım ve sakinleşmeyi diledim. Benim prensesimin benden, utanmaması gerekiyordu başını tutup göğsüme yasladım, alnına minik bir öpücük kondurdum.

-" Benim Nur cemali yüzlü, kalbi buruk kardeşim. Bir ömür geçse bir gözyaşın için yine kabus yaşarım benden utanma, utanması gereken sen değilsin."

Fatma'ya baktığımda başını göğsüme iyice yaslarken kısık pürüzlü sesi ile "özür dilerim abi seni üzmek istememiştim" demişti

-" Eğer biraz daha da abinize karşı utangaçlık yaşarsanız, Fatma hanım bu işin sonu pek iyiye gitmiyor, haber vereyim dedim"

Fatma dediklerime hafifçe güldükten sonra o da benim gibi rolüne devam etti ve o narin bir o kadar da güzel sesi ile 

-" Aman o nasıl söz Kerim bey siz merak etmeyin bundan sonra işim de daha iyi olacağım" 

dediği ile gülümsedim. Sonunda yüzü canlanmış'dı. Kardeşimi yatırıp alnına minik bir öpücük kondurduktan sonra hızlı bir şekilde dışarı çıktım karşıya, villanın önüne geldiğimde gördüklerim ile dumura uğradım. 

Ali yerlerde yatmış içki içer gibi su şişesinden süt içiyordu. Arkadaşı da ona eşlik ediyordu, Zavallı Cansel de nereye yetişeceğini şaşırmış gibi bir oraya bir buraya gidiyordu zihnimi bertaraf eden düşünceler ile sırıtmadan edemedim ve içimden ' Hadi oğlum Kerim tam da intikam zamanı' dedim.

-" Cansel abiciğim, Sen bana git bir kova su, yarım torba kum, otuz tane de yumurta getir" Canselin dediklerim ile kaşları havaya kalkmış dı.

-" Pardon tanıyamadım siz kimsiniz?"

-"Ben Ali abinin arkadaşıyım hadi sen bir koşa git benim istediklerimi al gel"

Cansel başı ile beni onayladıktan sonra koşarak gitmişti. Ali'nin yanına diz çöktüm ensesini bir tane vurdum ama hala sarhoş numarası yapıyordu güldüm, az değil o da hadi tamam biliyoruz niye bu numaraları yaptığını da geç be kardeşim oraları

Cansel elinde ki malzemeler ile geldiğin de bir kova suya otuz yumurta ve bir torba kum ekledim. Kovayı kaldırarak salladım malzemeler iyice karışınca. Dönüp Cansel'e baktığımda çatmış olduğu kaşlar ile bana bakıyordu. Gülerek elim de ki kovayı hafifçe gösterircesine salladım.

-" Kek sever misin? Cansel." 

Ne yaptığımı anlamış olmalı ki 

-" Eksik malzeme " dedi 

Kaşlarımı çattım. Elim de ki kovaya baktım 

-" Ne yapalım Cansel hanım, fakirliğin gözü kör olsun. "

Elimde ki kova ile Ali'nin yanına gittim ayağımla dürttüm

-" kalk oğlum sürprizim var sana"

Hâlâ rolüne devam edince el mecbur kova da ki sıvının yarısını Ali'ye yarısını arkadaşının üzerine döktüm. Aniden sıçrayarak üzerin de kileri temizlemeye başladı.

-" Hay ben senin gibi kişinin var ya. Oğlum sen kimsin senin ben-"

Kaşlarımı çatmış utanmaza bakıyordum 

-" Lan Ali kardeşin var yanımız da utanmıyor musun? Hem sanki anlamadık süt içtiğini. Hem de lıkır lıkır"

Gülerek söylediğim ile bir adım atıp üzerime geliyor du ki bir kardeşine, bir kendisine bakarak ağzının içinde homurdanarak eve gitti. 

Dönerek gideceğim zaman canselin yer de ki ile ilgilendiğini gördüm. Kaşlarımı çatarak izledim. Aradan beş dakika geçti bir milim ancak hareket ettirebildi. Sonra vazgeçmiş olmalı ki olduğu yerde evine bakıyor du. Daha fazla seyirci kalmayarak 

- "Cansel istersen sen eve git. Bu şahsı düşünme, bir vakit sonra gider."

Cansel dönüp bana baktığın da başını salladı ve eve girdi. Ben de daha fazla orda durma gereğin de bulunmak istemeyerek şirkete doğru yol aldım. 

Trafik her zaman ki gibi sinirlerimi alt üst ettiği gibi. Şirkete gelene kadar içimden ' ya sabır' çektim. Hayır sen de görüyorsun kardeşim trafik durmuş kornaya basma özentiliği nereden geliyor. 

Şirkete giriş yapmam ile her zaman ki gibi park görevlisi ile derimin kavgası var dı. Benim geldiğimi gören görevli Samet abi derin bir nefes aldı aynı şekilde derim de beni görünce ağzını saniyesinde açtı. İçimden 

' Bismillahirrahmanirrahim, hadi oğlum Kerim Allah yar ve yardımcın olsun' dedim

-" Ay kerim sonun da geldin. Ne oldu biliyor musun? Tabi ki bilmiyorsun çünkü beyefendi bu aralar şirketi boş veriyor. Hayır ne işin var ise! Ama dur daha ne oldu onları söyleyeceğim. Şu görevli bozuntusu var ya benim arabamın park yerini başkasına kaptırmış. Burda başka ne işe yarıyor ise ama şimdi kalkmış ne diyor 'Ama efendim bizim şirketle iş yapacak olduğu için rahatsızlık vermek istemedim, bir sürü park yeri var.' Bak, bak, bak bir de akıl veriyor o kim oluyor da bana laf ediyor. Ne dedim ise o olacak şimdi de şirketten kovulsun istiyorum. "

Gözlerimi kapattım ve sabır diledim. Kaşlarımı çatarak Samet abiye döndüğüm de gözleri dolu dolu bana bakıyordu. Başka iş fırsatı yoktu bu pandemi de kızı lösemi hastası ve mecburen çalışıyor du. Ve ben kovarsam ciddi bir sıkıntıya girecek 

- " İlk önce kerim değil, Kerim bey ikincisi Derim hanım şirketi boşlamam sizi alâkadar etmez bu düzenli hayat bana aittir. Üçüncüsü görevli bozuntusu değil Samet bey. Dördüncüsü burada sana özel park alanı yazdığını sanmıyorum, herkes park edebilir Samet bey gayet haklı, sessiz kalarak ne güzel yapmış, bu mütevazılığı sizden de bekliyorum."

Derim hanım sinirden kıpkırmızı olur iken yine konuşacağını anladığım için

-" Şirkette işler boşlamaya gelmez! Derim hanım lütfen"

Derim hanım sinirle giderken, samet bey direk elimi öpmeye çalıştı.

-" Allah razı olsun. Kerim oğlum, Allah ne muradın varsa versin inşallah"

-" Amin. Samet bey, lütfen elimi öpmenize gerek yok siz sadece işinizi yapıyorsunuz."

Elimle omzunu sıvayarak gittim. Dayanamam bu insanların böyle olmasına. Eminim ki kızına yapmak istediği çok şey var. Lakin yetmiyor işte 

Odama çıkıp ceketimi askılığa astım. Derin bir nefes alarak oturdum. Gözlerimi kapattım ve kafamı geriye doğru yasladım. Kapının hızla açılması kaşlarımın çatılmasına sebep olurken bir huzurun bana çok görüldüğünü anladım. Gözlerimi açarak gelen kişiye baktığım da derim ve sekreter yardımcısı içeri girmişti.

-" Kerim sana çok kırıldım aşağıdaki dediklerini bu seferlik affediyorum ama bir daha ki sefere kabul etmem. Babamın biricik prensesiyim ben daha babam bile bana böyle söyleme di. Yani senin de söylemen hiç hoşuma gitmedi. Ama kendini affettirecek isen görevliyi kovman yeter canım"

Gülerek söylediği cümleler ile karşıma geçip oturdu. Sekreter yardımcısı Nazan hanıma baktığım da 

-" Kerim bey saat 02.12 de mahacir beyle toplantınız var. 03.28 de alioğullar ile toplantınız var."

Başımla işaret verdiğim de odadan çıktı. Derim hanıma döndüğüm de tam konuşacağım zaman yüzün de ki sahte gülümseme ile

-" Tatlı,biricik,narin nişanlını kırmayacaksın diye düşünüyorum"

Derin bir nefes alıp içim de ki sıkıntı ile ellerim ile yüzümü sıvazladım.

-" Derim hanım burası ne kadar bize ait de olsa iş yeri elbette resmiyete gerek var. Ve beni affedin, affettmeyin inanın bunu tasa etmem. Ayrıca Samet bey işine devam edecek "

Derim bana dolu dolu gözlerle bakarken, ne olursa olsun bir kadını kırmamam gerektiği için cümlemi düzeltme gereği hissettim. 

-" Derim, rica ediyorum küçük meseleler için insanlara ne küçük düşürücü hareketler de bulun, ne de işten at. Onlar da ekmeğin peşinde, ellerinden geldiğince hizmet veriyorlar bugün araban başka yere park edilmiş sorun mu? Bnce değil"

Derim düşünüyormuş gibi yapıp dalan gözleri ile bana bakınca gözlerimi masama çevirdim. Nişanlım dahi olsa bir kızla uzun süre göz göze gelmem dinimizce doğru değil. Ama derim bunu anlamak yerine inat ediyor.

- "Tamam canım sen ne istersen o olur. Fakat yarın akşama babam sizleri yemeğe davet ediyor. Ne zaman dan beri aile yemeği yemiyoruz. Özledik, aslında bu jesti sizden beklerdim, fakat siz de tabi meşgulsünüz... " Bir şey diyip dememe arasında kalmış gibi dururken "E bir de Fatma var yani.."

Kaşlarım çatılırken yine prensesime laf etmesi sinirlerimi germesine sebep oldu. Bu kadının yanına da bana huzur denen şey yok du!

- " Derim! Kadınsın, insansın, duygusalsın. Sustum kalbini kırmamak için kelimelerimi özenle seçerken seninle konuşuyorum. Senden de bunu beklerdim. Ama görüyorum ki sen bana ve aileme saygı göstermek yerine aşağılamayı seçiyorsun. Bu nişana güvenm-"

Derim hızla sözümü keserken sinirlerim alabora olmuş. Kendime engel olmak için 'ya rabbi sen bana yardım et' diyerek sakinleşmeye çalışıyordum. 

- " Ne yani nişanı mı atacaksın? Bu kadar mı benden kurtulmak istiyorsun? Davranışların her şeyin değişiyor. Sen ,sen değilsin kerim. Benim tanıdığım kerim bu değil!"

Gözlerimi kapatmış yumruk yaptığım elimi daha da sıkarken nefes alışverişlerim sıklaşmış bana yakışırdığı anlam ile sabrımı daha ne kadar sınayacağını düşündüm.

-" Derim" sesim fazlasıyla gür ve sert çıkarken, gözlerimi açmış bana baygın gözlerle bakan kadına baktım" bana yakışırdığın bu mu? Altı yıl lan, koskoca altı yıl! Her kıskançlığına, her şımarıklığına, her saçmalığına katlandım mı? Katlandım. Ama yine de ses çıkarmadım niye nişanlım, niye aileler arasında husumet çıkmasın! Peki sen ne yapıyorsun"

-" Gayet net konuştum kerimciğim ama sen büyütüyorsun neyse konu kapansın. Yemeğe gelirken elin de hediye ile gel, ama bana alacaksın. Aa tabi anneme de alacaksan sen bilirsin"

Hızlı bir şekilde oda' dan çıkması ile ellerimle yüzümü sıvazladım. Saate bakınca mahacir beyle toplantımıza yaklaşık 5 dakika kalmıştı. Bu sinirle toplantıya girersem hiç iyi şeyler olmayacak' dı. Telefonumu elime alıp 'biricik prensesim' aradım. Sesini duyup huzuru işitmeye o kadar ihtiyacım vardı ki, ilk çalıştı açmayınca kaşlarımı çattım. Durduk yere neden açmaz ki tekrar aradığımda ikinci çalışta açtı içimde dolan sinir ile ve açmadığın dan dolayı gür ve bir o kadar yüksek sesimle 

-" Neden bu telefon açılmıyor?" dedim

Fatma biraz çekinerek de olsa 

-" Kusura bakma abi, canlı dersteydim" demişti of cidden kendime of büyük bir Of o kadınla yaşadığım stresli anlar için kız kardeşimi zora sokamaz dım.

-" Peki prensesim sana iyi dersler diliyorum, sadece sesini duyup kendime gelmek istedim. Bir sorun yok değil mi?"

-" Hayır abi, sorun yok ama sen de kendine iyi bak, ne olursa olsun!"

-" kendine iyi bak, görüşürüz prensesim" 

Diyerek telefonu kapattım küçücük çocuk bile neyin ne olduğunu anlıyordu. kavrıyordu elbette, bende kavrıyordum fakat bazen elimizde seçenekler olmayınca tek bir kapıya bakıyoruz. Canımızı acıtsa bile!

kapımın iki defa tıkla atılması ile 'gel' diye bağırmam bir oldu içeri sekreter yardımcısı girerken kaşlarımı çatmış 

-" Asu sekreter nerede?"

Dediğimde eli ile saçlarını karıştırmış önüm de değişik hareketlerde bulunması iyice sinirlerimi geriyor du. Gözlerimi kapatıp bana gelmemeleri için ayrı bir çaba sarf ettim.

-" Özür dilerim, Kerim bey fakat kendileri bugün iyi değil." sinirle gözlerimi açarak masada bulunan dosyayı yere attım.

-" Tabii kendisi bugün iyi değil. Asu hanım bize sorma gereği duymadan evde yatıyor, biz burada çalışıyoruz öyle mi? Burada patron yerine, sekreter yardımcısından mı izin alıyor?"

Kükremem ile iki adım geriye çekilmesi bir oldu bugün ciddi anlamda beni zorluyorlardı, hadi hayırlısı. Sekreter yardımcısı Zeliş hanım başını yere eğerek 

-" Siz yanlış anladınız, Kerim bey kendisi hamile fakat bu aralar sıkıntılı geçiyor, size defalarca mesaj atmış e-mail olarak geri dönüş yapmamışsınız, sizi bir kere aramış fakat yine geri dönüş yapmayınca daha fazla rahatsız etmek istememiş"

Söyledikleriyle telefonumu elime alıp baktığımda bir kere değil, iki defa aradığını ve sekiz kere e-mail olarak bana mesaj attığını gördüm. Yine suçsuz bir kişiyi azarlamıştım, en nefret ettiğim bir şey iken bunu kendim yapmak ayrı bir sinir oluyordu, Zeliş hanıma dönerek 

-" Kusura bakmayın, Zeliş hanım siz çıkabilirsiniz. Bugün, Asu Hanım'ın yerine siz işi alıyorsunuz. Asu hanım geldiğinde devam edersiniz."

Zeliş hanım başını sallayarak dışarı çıkınca iki dakika sonra kapıyı çalıp geri girdi 

-" Kusura bakmayın, Kerim bey tekrar rahatsız ediyorum fakat ben buraya toplantının beş dakika sonra başlayacağına haber vermek için gelmiştim, fakat söyleyemedim."

-" Peki, Zeliş hanım siz dosyaları eksiksiz hazırlayın ve bu toplantının iyi geçeceğinden emin olmak istiyorum. Bu işi kesinlikle almalıyız ve ortaklığı kurmalıyız siz çıkabilirsiniz."

Zeliş hanım çıktıktan sonra odamdaki lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım. Boynumdaki kravat beni boğarken çekiştirip açtım. Odamdan çıkarak toplantı odasına doğru yol aldım, telefonumdaki bildirimleri kapatmış bir şeyin dahi beni rahatsız edip veya konsantre mi bozmasına izin veremezdim. Her bir işim altın değerinde idi kapıyı açıp içeri girdiğimde mahacir beyin oğlu Rıfat bey ve derim konuşuyorlardı. Kaşlarımı çatarak ikiliye baktığımda,derim yüzüme dahi bakmazken Rıfat bey de bundan feyz alarak derimle konuşuyor du. Bu durum beni fazlasıyla rahatsız ederken nişanlımın beni takmayıp başka bir erkekle hele bir de önümde samimi konuşması beni germeye yetiyor du. 

Ama madem beni umursamıyorsunuz derim hanım ben de size yavaş yavaş geçmişi hatırlatırım. 

- "Derim hanım" hafif tebessümle konuşmam derimi şaşırtmış benim ortalığı yıkmamı bekliyor olduğu, günyüzü gibi ortadaydı, ama bu sefer istediğini vermeyecektim! " Rıfat bey ile bana iki kahve lütfen"

Kaşları şaşkınca havalanmış, dudakları aralamış dı. Bir bana bir de Rıfat beye bakıyordu sonunda kendine gelmiş olmalı ki 

-" Ama Rıfat bey ile burada konuşuyorduk, Kerim bey iş hakkında."

Hafif gülerek başımı salladım masanın en başına geçerek patron koltuğuna oturdum. Bir elimi çenemin altına koyarak diğer elimle de masada ritim tutarak vuruyordum.

-" Derim hanım ben sizin ne hakkınızda konuştuğunuzu zaten biliyordum. Açıklamanıza gerek yoktu fakat buranın patronu ben olduğuma göre en önemli iş konularını Rıfat bey ile benim konuşmam gerekiyor. Ama merak etmeyin biliyorum, sizin işinizi gelirsek bize iki kahve rica ediyorum"

Sinirle bana bakarken hızlı bir şekilde sandalyeyi geriye doğru iterek ayağa kalktı eline kalem alarak bana doğru tehditkar bir şekilde salladı, aman ne korktum!

-" Kerim bey sekreterin iz var. Ben burada iş hakkında konuşuyorum, en iyisi siz sekreter Zehra hanıma söyleyin"

-" Sekreter zehra Hanım'ın daha önemli işleri var fakat sizin ne zamandan beri beni sorguladığınızı merak ediyorum"

Meraklı gözlerle bakarken bir eli ile şalını düzeltirken diğer elini de öylesine salladı

-" Nişanlı olduğumuzdan beri"

Kaşlarım havaya kalkarken kendime geriye doğru sandalye yasladım.

-" Tabii ki derim hanım, fakat sizi her seferinde uyarmama rağmen anlamadığınız, Bir diğer konu ise biz burada iş hayatını yaşıyoruz. Dışarıdaki özelimiz, dışarıda kalıyor burası iş yeri bırakın kimin işi ne ise onu yapsın, şu an sekreter hanım önemli bir iş var, sizden sadece bir kahve istedim. Onun için bu kadar olay çıkarmak yersiz"

Söylediğim ile toplantı odasından hızlı bir şekilde çıkmıştı, başımı iki yana sallayarak işe odaklanmak için kendimi hazırlamaya çalıştım. Rıfat beye döndüğümde dosya ile ilgilendiğini gördüm ve toplantımız o saat itibariyle başladı bilmem kaç saattir çalışıyoruz. Kolumdaki saate baktığımda bir saattir çalışıyoruz, fakat işin zorluğu bizi fazlasıyla germesi boynumuzu bükmesine sebep oldu fakat bu süre zarfında da derim gelmemişti. Adamcağız da susmuş şu yarım saat tır, mahcup oldum sekreteri arayarak 

-" Zehra hanım bize iki tane orta kahve, toplantı odasına" diyerek kapattım yine işim Zehra hanıma bitmişti, işi bitirdikten sonra döndüğümde 

-" Hayırdır Rıfat, genelde baban macir bey gelirdi toplantılara."

Rıfat da gülerek " Bundan sonra oğlu kapacak işi öğreniyoruz ve yavaş yavaş ilerliyoruz bugünlük bana işte öğretti, kendisi eşiyle beraber tatilde" gülerek söylediği ile Ben de tebessüm ettim yüzünün aniden asılması ile bana anlamayan bir ifade ile baktı

-" Hayırdır, bir derdin, bir sıkıntın mı var?" dedim bir süre yüzme baktıktan sonra 

-" Sonra... Gideyim seninle özel konuşmalıyız" dedi kaşlarımı çatmış anlamayan bir ifade ile baktığımda eliyle omzuma iki defa vurarak 

-" Bazı gerçekleri sana göstermem gerek" dedi ve toplantı odasından çıktı başımın çatlayacak gibi ağrımasından dolayı sekreterden bir ağrı kesici ve bir tane daha kahve istemiştim ve ikinci toplantıya hazırlanarak ona da girdim

Toplantı bittikten sonra saate baktığımda bu toplantıda uzun sürdüğünü anladım tabii ki bu iş daha büyüktü ve karşımızdaki rakibimiz fazlasıyla zorlayıcı idi elimle enseme masaj yaparken daha fazla şirkette kalmak yerine eve gitmeyi tercih ettim. Odamdaki lavabodan elimi yüzümü yıkayıp ceketimi geri üzerimi giyindim, dışarı çıkacağım vakit bir ses ile olduğum yerde kaldım. sekreter Zehra hanım ağlıyordu kaşlarımı çattım kadındır sonuçta ne olacak dedim. Ama çığlık sesi ile olduğum yerde durmak yerine koşarak Zehra hanımın odasına girdim. 

Karşımda gördüğüm görüntü bütün bedenimi buz kestirirken aynı anda Alev almasına sebep oldu kendini bilmez bir serserinin teki de Zehra hanımı dövüyordu, şiddet uyguluyordu hızlı bir şekilde koşup adamı üzerinden aldığım gibi yumruk geçirmem bir oldu ben vurdukça içimdeki yanan öfke daha da artıyor daha da çok vurasım geliyordu. Bir kadına vurulmasına, laf edilmesine hayatta dayanamazdım. 

Senin de kız kardeşin var, senin de annen var, senin de hayatın da bir kız var, bir kadın var Ve karşındaki bir insana böyle davranman hele Özellikle Bir kadın ise kabul edilemez bir sorun.... Görevlilerin gelip elimden adamı almaya çalışması ile onları geriye iterek bir daha geçirdikten sonra ayağa kalktım, görevlilere dönerek " Polis arayın, özel olarak Ben bununla ilgileneceğim" Zehra hanım'a döndüğümde korkudan titrediğini fark ettim direk sarılarak "Tamam hanımefendi, Tamam Zehra hanım geçti" dedim ve hızlı bir şekilde ayrıldım, kendisine baktığımda kafasını yere eğmiş 

-" Özür diliyorum" dedi 

-" Sizin özür dileyeceğiniz bir şey yok ortada! İyi misiniz?" dedim Zehra hanım başını sallarken çoktan o pisliği buradan götürmüşlerdi. çantasını ve kabanını aldıktan sonra gideceği zaman "Bugünlük Ben sizi evinize götüreyim ne olur, ne olmaz" dedim belki başka kişiler de vardı, zarar vermelerine izin veremezdim.

Zehra hanım başını salladıktan sonra otoparka indik hızlı bir şekilde arabaya binip Zehra hanımın yönlendirmesiyle evin önüne geldik. Zehra hanım'a dönerek "Şikayetçi olacak mısınız?" Dedim

Bana dönerek "hayır" dedi.

Şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalkarken 

" Fakat size şiddet uygulandı, farkında mısınız?" başını utançla yere eğerek benimle konuşmamış tı. Ne yapacağımı düşünürken içimden 'Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla, Rabbim Bugün senin için bir şey daha yaptım. Sen bana yardım et nasıl yardım edeceğim o kadına' dedim. ve Zehra hanım'a dönerek " Bakın benim de kız kardeşim var, benim de annem var, benim de nişanlım var, hiçbir şekilde, hiçbir kadına şiddet uygulanması tarafında değilim! Siz kimden korkuyorsanız gelin benden yardım isteyin emin olun ki yardım ederim, sonuna kadar lütfen bana söyleyin o kişi kim" bana dönerek 

-" Bilmiyorum, tanımıyorum fakat eğer onu şikayet edersem, mahkemelik edersem, polise söylersem ailemden birisine zarar vereceğini söylüyordu. Ne babama, ne anneme, ne de kardeşlerime zarar gelsin istemiyorum" dediği vakit başımı anlayışla salladım

-" Peki size şunu söyleyeyim her türlü yardımda bulunurum. Ciddi anlamda evinizin etrafında korumalar koyarım veya polisten destek, ama muhakkak bir şey yapmalıyız" dediğim vakit düşünerek de olsa sabırla vereceği cevabı bekledim. Sonun da başını salladığı an içime giren huzurla rahat bir tebessüm ettim.

-" O zaman yarın karakol dayız. Muhakkak" dedim anlayış ile başını sağladıktan sonra arabadan indi eve kadar yürüdü, bu süre zarfında hep baktım evini arkasından, bahçenin arkasından veya aniden arabadan inip zarar verecek birisi bekliyor olabilir. 

Bu zamanlarda kadına şiddet artmış ken yapabileceğimiz tek şey bunlardan ibarettir, daha fazla durmanın gereksiz olduğunu anlayarak eve doğru arabayı sürmeye başladım, eve geldiğim gibi direk arabadan inip koşarak odama çıktım. Yarım saat içinde işimi hallettikten sonra kardeşimin odasına girdiğimde test çözdüğünü farkettim, kollarımı göğsümde kavuşturarak izlemeye başladım kestane renk saçları omuzuna kadar küçücük burnu küçücük dudağı fakat siyah ve büyük gözleri ile çok şirindi ben her zaman 'şirinem' diye seslenirdim, kalıplı ydı kilosu vardı ama gelişim çağında, o sebebiyle arkadaşlarının aklını doldurması izin veremezdim, bazen çok konuşkan bazen ise çok suskundu daha fazla ayakta durmak yerine gidip kardeşime arkadan sarılıp yanağına küçük bir öpücük bıraktım.

Bu yaptığım ile irkilerek kocaman gözleriyle bana bakınca gülmeden edemedim " Ay abi yeminlen öldürürsün beni bir gün, kalpten gideceğim! Ne diye sakin sakin, yavaş yavaş geliyorsun"

-" Bilmem hızlı hızlı mı geleydim" dediğim ile gözlerini devirerek önüne döndü.

-" Nasılsın bakalım şirinem" dedim bu dediğimde hafif gülerek 

-" Matematikle boğuşuyorum ama dört-bir önde gidiyorum" gülerek dediği ile Ben de yardım etmeye başladığımda neredeyse bir buçuk saattir matematik çalışıyorduk ciddi anlamda yorulduğunu anlayınca

-" Film izleyelim mi?" dedim 

-" Olur" diye atladığında ayaklanacağımız vakit annem direkt odaya daldı. 

-" Maşallah kerim bey kız kardeşiniz var, annenizi unuttunuz kırılıyorum ama" dediği ile kocaman bir kahkaha atarak anneme sıkı sıkıya sarıldım saçına küçük bir öpücük kondurarak 

-" Olur mu sultanım? Siz bizim kraliçe misiniz, Siz hiç unutulur musunuz?" dediğim ile ne kadar gülmek istese de kendi durdurarak 

-" Hadi hadi kerata biliyoruz biz de sizi, büyüdükten sonra anneyi direkt unutuyorsunuz, yakında kapının önünde de koyarsınız" dedi 

Dilimi şaklattırarak kaşlarımı havaya kaldırdım " Vay annem vay" dedim ve fatma'ya dönerek " Görüyor musun Fatma, annem de, babam da tatile çıkmak için bahaneler üretiyor. Demiyor babanla beraber dolaşacağız, gezeceğiz diyor ki beni kapının önüne koyarsınız" dediğim ile annemin yanakları direkt al al olunca gülerek iki yanağını sıkı sıkı sıkıyordum.

Annem hafif gülümseyip " Hadi Hadi, hazırlanın derimin ailesi bizi akşam yemeğine çağırdı" dediği ile yüzüm asılırken anneme

-" Bugün evde kalsam başım zaten ağrıyor kız kardeşimle vakit geçiririm" dedim Ama dinleyen kim bir saat içinde Fatma ile Ben hazırlanmış birbirimize bakıyorduk üstümüze bakınca of ladık fatma'ya siyah kumaş pantolon dizinin hafif altında biten yeşil bol gömlek ve yeşil bir şal taktırdı üzerine de bir tane ferace bana ise lacivert bir takım giydirdi ikimize annemize dönerek 

-" Hadi anne düğüne mi gidiyoruz? bu ne kılık ya" aynı anda söylememiz ile birbirimize dönüp güldük elimi kaldırarak "çak" dedim. 

Annem yaptığımıza gözü devirerek "Hadi hadi, evden çıkıyoruz." dedi 

Yarım saatten sonra büyük şatafatlı, beni görün diye bağıran villanın önünde durduğumuzda derin bir nefes aldım. Hiç girmek istemiyordum ya Fatma'nın elini tutarak kulağına doğru 'gazamız mübarek olsun' dedim. O da dediğime gülerek 'amin' dedi. Fatma'yı kucağıma aldığımda görevliler özel yapım tekerlekli sandalyeyi getirdiler, kız kardeşimin alnından öperek içine oturduğumda evin içine girdik.

Annemin şaşkınlık kaşları havaya kalkmış " Herhalde bizi karşılayacak kimse yok" dedi. Bu dediğine ben de anlam veremiyordum.

-" Haklısın anne, kimse yok acaba yanlış mı biliyorsunuz? Yarın olmayacak mıydı? Bana yarın için denmiş di." Annem bana bakarken 

-" Derimin annesi, Nida hanım bana bu akşam için demişdi işte." Yanımdaki görevliye döndüğümüzde 

-" Efendim sizi yemek odasında bekliyorlar." Anlaşılmış dı, derin bir nefes alarak bu yaptığının ağırlığını ne kendime, ne aileme yakıştıramadım ve sinirle Gözlerimi kapattım 'sakin ol Kerim, sakin ol' omuzuma konan elle gözlerimi açtığımda babam elini omzuma koyarak 

-" Sakin ol oğlum." dedi başımı sallayarak ilerlediğimde merdiven bölümündeki özel yapım taşıyıcı sandalye yoktu kız kardeşim genellikle onlarla çıkıyordu üst katlara dönüp yine görevliye baktığımda 

-" Efendim iki gün önce söktürdüler." dedi başımı anladım dercesine salladım ve kız kardeşimi kucağıma aldım yukarı kata yemek odasına geldiğimizde herkes yerine oturmuş sohbet ediyorlar dı. Bizi ilk gören Bilal direkt ayağa kalkarak yanımıza geldi.

-" Hoş geldiniz, hoş geldin Kerem abi" deyince başımı salladım.

-" Hoş bulduk" ima ile söylediğimi kimse takmayınca derin bir nefes aldım. 

Bilal kardeşime dönerek "Sen de hoş geldin Fatma, nasılsın? iyi misin?" deyince kaşlarım havaya kalktı. Fatma tam ağzını açıyor duki 

-" Vallahi Allah razı olsun Bilal! Ben de iyiyim, öyle geçiyor hayat, seninki nasıl?" deyince başını öne eğerek 

-" Afedersin Kerim abi " dedi anladım dercesine yine başımı salladım, anlaşıldı bugün Bu sofra da sadece Bilal bize eşlik edecekdi tam ağzımı açıyordum ki 

Çağan amca " Oturun lütfen, siz de" dediği vakit içimde köpüren alevler daha bir körük lendi

Yüzümdeki gergin gülümseme ile " Olur mu?, Öyle çağan bey geçiyorduk bir uğrayalım dedik. Ama yemek yiyormuşsunuz, afiyet olsun" dediğimde derim direkt kalkarak yanıma geldi 

" Hoş geldiniz" dedi annem ile babam cevap vermeye tenezzül etmezken yüzüne bakmadan sofraya oturdum. Kardeşim de yanıma, madem bu akşam öyle davranıyorlardı, e biz de layıkıyla cevaplarını verecektik tam bir laf alacaktım ki kardeşim Fatma önceden lafı aldı.

-" Hiç hoş gelmedim derim ciğim! Burası biraz fazla sıkıcı, boğucu geliyor bana, hem sofraya bakınca da pek beni memnuniyet ettiğini zannetmiyorum!" 

Derim fatma'ya bakarak " Sizi memnun etmeye çalışmıyoruz Fatma hanım, zaten buraya gelmeniz bile fazlalık gibi duruyor yürüyemiyorsunuz ki nasıl ayakta duramadığnız halde burada, durabiliyorsunuz" 

Kendince espritüel bir şey yapmıştı güldüm derin bana bakarken kaşları şaşkınlık havaya kalktı kardeşim fatma'yı o kadar küçümsememesi gerekiyordu kaç yıldır onunla beraber ama hala tanıyamamış tı fatma'ya baktığımda yüzünde alaycı bir gülümsemesiyle 

-" Eğer ben burada fazlalık isem ailemde fazlalıktır, eğer sen beni fazlalık olarak görüyorsan demek ki sende ağabeyimin hayatına fazlalıksın! Başka cevap isteyen isteyen hazırım!"

Sonra sözü ben devralarak " Sana laf edeceğini zannedemiyorum çünkü sana laf eden bana etmiş oluyor ve derim" diyerek derime dönerek baktım "biz bu nişan işini tekrardan mı düşünsek?" bu söylediğim ile hafif bir gülerek babasına döndü babası Çağan bey 

-" Eğer kızımla nişanı atarsan üç fabrika, bir zincirli şirket ve birçok hissedarlığı kaybedeceksin tabii yine de sen bilirsin" susarak yemeğimi devam ederken babam direkt sözü devraldı 

-" Ben oğlumu üç-beş Kaytırık hisse için belirsiz bir kıza yem etmem, he eğer çok fazla bu hisselere güveniyor iseniz size baştan söyleyeyim tüm işi bitirebiliriz. Ne demişler her şerde bir hayır vardır ve kızım Fatma hakkında söylenenler benim kabul edebileceğim bir durum dahi değil O sebepten cahilliğine akılsızlığına ve küçüklüğüne vererek, derim hanımdan kızıma bir özür borcu olduğunu söylemek istiyorum." Hepimiz derime dönmüşken derim burun kıvırarak

-" Ne münasebet işim gücüm yok benden yaşça küçük olan birisine mi özür dileyeceğim!" 

Bilal sözü devralarak " Tabii ki de Ne demişler abla akıl yaşta değil baştadır, ama yine özür dilemeyeceğini üstünlük taslıyacağını bildiğim için" fatma'ya dönerek yüzündeki gevrek gülümsemesi ile "ben fatma'dan özür diliyorum, kusurumuza bakmayın lütfen" dedikten sonra yemeğine koyuldu fatma'ya baktığım da yüzündeki gülümseme ile hala bilale baktığını gördüm bu içimdeki kıskançlığı körüklerken kız kardeşimin sadece benimle ilgilenmesini istedim.

Ayağımla ayağına vurdukdan sonra direkt kendine gelerek önüne dönüp yemeğini yemeye başladı bu ailede bir tek Bilal adam gibi adam Mert bir çocuktu fatma'dan iki yaş büyüktü seneye on sekiz'ine girecekti aslında çoğu zamanla basketbol harcayan atletik bir yapıya sahip olan biriydi ama yine de efendiliği saygısı sevgisi ile insanların kalbini kırmamak için elinden gelen çabayı veren birisiydi 

Yemeğimizi yerken derimin sürekli oflayıp puflaması annesinin aynı şekilde oflayıp puflaması ile annem direkt söz aldı 

" Eğer bu kadar oflayıp pufluyorsanız lavabo burası değil! Siz burda rahat edemezsiniz, lavaboda rahat edersiniz" Annem hiçbir zaman bu şekilde konuştuğuna şahit olmadım fakat bir yerden sonra hanımefendi bir kadın gidiyor, yerine tam bir Anadolu kadını geliyor şu an dedikleri ağzından istemsizce çıktığını biliyorum ama yine de sorun etmedim. Yemeklerimizi yedikten sonra, salona geçtiğimizde ki salona geçerken Bilal ne kadar fatma'yı taşımak istese de ısrarlarına rağmen kardeşimi ben taşıdım ve salona oturduk

Babam Çağan bey'e dönerek " Bence biz bu işi konuşmalıyız Çağan bey, hissedarlık, şirketler veya fabrikalar bu kadar önemli ise bu kadar büyük bir işse sizin için biz bundan sonra gerek iş ortaklığını gerek aile ortaklığına bitirmek istiyoruz." daha babası Çağan bey sözü devri almadan direkt Bilal söze girdi 

-" Olur mu? öyle şey özür dileriz, eminim ki babam bilerekten dememiştir. Lütfen en azından iş ortaklığı bitirirseniz bile aile ortaklığını bitirmeyin"

Babam gülerek bilale baktı " Olması gerektiği gibi olacak Bilal. Ama sen istediğin gibi bizi ziyarete gelebilir veya Kerim abine gidebilirsin." 

Ben de başımı sallayarak "Tabii ki, her zaman kapım sana açıktır. Bilal ne zaman istersen yanıma gelebilirsin." Bilal yaşadığı sevinçle oturduğu yerde sırıtırken kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım bunda da bir şey vardı ya yakında çıkar kokusu yarım saate yakın konuştuktan sonra mecburen bilal'in ısrarları ve babasının dayanamayarak bilali kırmamak için iş ortaklığını devam ettirmek istedi ama aile ortaklığını bitiriyor duk ve bu geceyi de böyle sonlandırmış olduk.

Herkes yatmış olduğu vakit balkonuma çıkarak gökyüzüne daldım bu gece yıldızlar vardı Ne güzelde parlıyordu lacivert bir örtünün içinde Gözlerimi kapattım hafif esen rüzgar bana iyi gelirken ne zamandan beri sessizliğin içinde olmadığımı fark ettim vücudum gevşerken rahatlamıştım daha fazla balkonda kalıp vücudumu tutulmaması için ayağa kalkarak ilk başta kardeşimin odasını ziyaret ettim, çok tatlı uyuyordu yorganı baştan sona üstüne çekiyor içinde nasıl nefes aldığını düşünüyorduk ama her türlü uyuyordu yine de kıyamayıp yorganı hafifçe çektim saçların yüzünden çekerek rahat etmesini sağladım anlına küçük bir öpücük bırakıp kulağına doğru 'tatlı rüyalar şirinem' dedim.

Odama gidip günlüğüme elime aldım aslında günlük yerine şiir defteri gibi kullanıyordum. Bugün yazdıklarımı tekrar okudum ve uykunun daha fazla ağır basması ile kendimi huzura davet ettim. 

Sağlıcakla kalın hoşça kalın....

3. CANSEL

????????????????????

Ezanın o güzel sesli kulaklarımı doldururken, başımı abimin göğsüne yaslamış dinliyordum. Her sabah rutin haline gelen, Sabah namazına kalktıktan sonra abdestimiz alarak, namaz odasına geçip yere oturuyor ve ezanın bitişini dinliyorduk.

Öyle bir güzel sesi vardı ki, dinledikçe dinleyesim, ağladıkça ağlayasım geliyordu. Ezan bittikten bir dakika sonra ağabeyim ayağa kalkınca, Ben de kalktım. Üstümü başımı düzelttikten sonra abimin önderliği ile  namazımızı kılmaya başladık. Abim  duaları öyle bir sesi ile söylüyordu ki, her bir harfi kalbime kazınıyordu.

Hiçbir şekilde namaz bitsin istemiyor, tam tersine uzatıp saatlerce sürsün istiyorum. Çünkü bu huzuru başka bir yerde bulamam, namazın son rekatını da kıldıktan sonra selamımızı verip duamızı etmeye başladık; 'Rabbim sen tüm ümmeti Muhammedi ne yardım eyle, aç kalanlara, açıkta kalanlara, yardıma ihtiyaç olanlara, çocuğu olmayanlara, durumu olmayanlara, maddi ve manevi yardıma ihtiyacı olanlara, kalbinde namazın huzurunu hissetmeyenlere, senin yolunda olmayanlara, başı dertte olanlara, hastalıkta olanlara yardım eyle yesin. Sen rahmansın, sen rahim'sin. Sen büyüksün ya Rabb'im her geçen gün kalbimizde Hz Muhammed'in aşkı ile büyüyoruz.' Ve bu sözlerinden sonra namazımızı bitirip ayağa kalktım ağabeyime dönerek

" Bugün ne yapmayı planlıyorsun ağabey" dedim bana dönerek yine nurcemal yüzü ile hafif bir tebessümle küçük bir öpücük anlıma kondurdu.

" Bugün çok fazla işlerim var. Hem şirketteki işler halledeceğim, hem de lokantalara gideceğim ayrıca buraya geleli Bir hafta oldu sürekli içerde olmaz! Sürekli evde olmaz, beraber akşam yemeği yeriz Olur mu?" dediği ile yerim de bir çocukmuş casına zıplarken, abime sıkı sıkı sarıldım her iki yanağından büyük büyük öperken

" Çok çok iyi olur abi. Ben de evde dur dur sıkılmıştım." abim gülerek 

" Ah bu ikilemelerin yok mu?" dediğinde yüzümde tatlı olduğunu düşündüğüm gülümsemem ile iki elime yanlarıma açarak, Ben bilmem dercesine baktım. Abim Bu yaptığıma gülerek 

" Hadi kahvaltıya hazırlayalım, sonra Ben hazırlanıp şirkete gideceğim." Abim tam gidiyordu ki diktik bakmam ile dönüp bana baktı 

" Ne" bakmayı sürdürünce başını 'ne var' anlamıyla  sallayıp 

"Ne! Ne oldu? Niye öyle bakıyorsun?" deyince 

" Programınıza artı bir şey daha ekleyeceğim ki, normalde yapmanız gereken bir şeydi Ali bey ama herhalde unutmuşsunuz" ağabeyim gözlerini tavana dikerek neyi unuttuğunu düşünmeye başladı. Ben de abimi izlemeye başladım bir vakitten sonra

" E hatırlamıyorum da, söyle neyi unutmuşum" abime bakarak kınayıcı bir bakış ataraken, Abim kafama hafifçe vurdu ve "Bücüre baksana, bir de abisini kınıyor öyle mi!" Ağabeyimle sarılırken mutfağa doğru gidiyorduk 

"Yok, öyle olur mu ağabey? Fakat unuttuğun şey okuman gereken kur'an-ı Kerim, namazımızı kıldık, Ama kur'an'ını okumadın." Abim sanki yeni Hatırlıyormuş casına elini alnına vurarak 

" Ah! Doğru ya, sen de olmasan prenses" Bu fırsatı yakalayarak abimden önce yürümeye başlayarak mutfağa girdim 

" E, Tabii ki, Ben olmazsam Ne yapacaksın abi, yani böyle güzel, tatlı, Minnoş,  narin kardeşi kim istemez ki ya, Tabii bir tane var sende kıymetini bil." Abim bir süre yüzme boş boş baktıktan sonra 

" Soğanlı yumurta istiyorum" dedi yüzümdeki gülümseme solarken abime tam bir şey diyecekken 'sübhanallah' diyerek önüme döndüm. Ben soğanlı yumurta ve sucuklu yumurtayı yaparken abim oturmuş sadece beni izliyordu abime dönerek "Haşmetpalarımızın istediği bir şey var mıydı? Varsa buyursun." Abim yine  yüzme boş boş bakarak

" Hızlı kahvaltı hazırla, karnım gurulduyor" abime bakıp tek kaşım havada

" Pardon, oradan bakınca ne olarak beni görüyorsunuz? Ağabeyim" Ağabeyim tekrar bana bakarken

" İnsan" demişti biz birbirimize öyle bakınca, bir süre sonra dayanamayıp güldük. Bizim ciddiyetimiz en fazla bu kadar sürüyor, ağabeyim ayağa kalkıp domates ve salataları yıkarken, ayrıyetten dilini dudaklarından geçirerek

" Bir de menemen mi yapsak? Bak canım da çekti" Ağabeyimin dedikleri ile gözlerimi belirterek 

" Hayırdır abi, aşeriyor musun?" dedim fakat demez olaydım, ağabeyim dönerek bana öyle bir baktı ki 'keşke demeseydim,' diyerek içimden kırk defa geçirdim, ama baştan söz ağızdan çıkmıştı. " Ben de seni çok çok seviyorum abişko." demiştim 

Başka nasıl kurtulabilirim ki? Hızlı bir şekilde kahvaltı hazırladıktan sonra yine erken aklıma gelen şey ile çığlık atmam abimin suyu boğazına kalması bir oldu. Sırtına vururken

" E, yeter öldürecek misin beni? Karşında insan var. O ne biçim vurmak! Hayır yani öldürmek istiyorsan ben yaşamak istiyorum, onu bildirmek istiyorum." dediği ile bu sefer ben ağabeyime boş boş baktım. Hayır yani iyilik de yaramıyor ki nankör ki, bunu abimin yüzüne direkt söyleyemezdim yoksa başıma geleceklerinden ben mesulü değildim. Yerimize oturduğumuz vakit ağabeyime bakarak 

" Abiciğim"

"Ne"

" Canım abiciğim"

"Ne"

" Tatlı abiciğim"

" Ne"

" Yakışık-"

" Bir daha beni översen! Sana yakışıklı ile tatlıydı, canımı da gösteririm!." Abimin bir diğer huyu da bu, övünmekten nefret eder ama övüldüğünde de gururlanır, değişik.

" Bu akşam dışarıda yemek yiyeceğimize göre benim giysi alışveriş yapmam gerekiyor. E benim zevkime güvenmediğini de göre beraber alışveriş yapmamız gerekiyor, alışveriş yaptığımızda göre de zaman gerekiyor ve zaman gerektiğine göre de işe gitmemen gerekiyor. Sonuç nedir?" Abim yüzüme baktı, baktı, baktı ve elini ekmeğe daldırarak 

" Büyük bir kot menemen oldu, sonuç eşittir 0 yani sen oturacaksın evinde işin mi var, gücün mü var, ne göreceksen ben de şirkete oradan da restoranta gideceğim. İkide bir beni ararsan bunun sonucu anneme gider, sonucu anneme giderse senin başın yanar canım kardeşim!" sonundaki kardeşimi ima ile bastırırken dişlerimi birbirine bastırdım sinirle. Hayır... biliyorum bunun sonucunu ağabeyim yine haklı çıkacaktı! kurtulmanın yolu var mı? Diye gözlerimi tavana dikmiş bakarken çıkış yolu bulamadığımı anlayınca abime dönerek 

" Sana kolay gelsin abi, bir kız kardeşinin isteğini bu kadar küçük görmek, bir kız kardeşinin isteğini yapmamak sana bu kadar ağır geliyorsa bir şey diyemem. Tabii nişanlı yaptın, sevgili yaptın. Tabi senin şimdi sevdiğin kadın var onun için dünyaları delersin yok, bilmem neler yaparsınız, aklınıza gelecek her türlü tatlılığı yaparsın, iltifatı, romantikliği yaparsın ama kız kardeşin sana sadece bir alışveriş desin bunu yapma tebrik ediyorum abi. Tabii şimdi o kıza senin gözüne boyamıştır, bizde öyle bir şey yok yani, Biz abilerimizle direkt anlayacağımız dilde en sevdiğimiz için konuşuruz. Abilerimize bu fazla geldi en fazla 'seni sevmiyorum kardeşim' Diyebilirdin, anlardım ama sen bunu bile demedin."

Abim kaşları havada bana bakarken Ne kadar süredir konuştuğum hakkında hiçbir fikrim yoktu ama içimi boşaltmam, rahatlamama sebep oldu daha ne zaman bu fırsatı bulup bu kadar içimi iyice dökecek, konuşacaktım. Aslında daha çok anlatacağım şeyler var ama ağabeyime üzüldüğüm için bir kısmını tek konuştum, aslında çoğu doğru gibiydi belki doğru, belki yanlış bilemeyeceğim ama abimin kaşları havada ağzı aralanmış bir biçimde bana bakarken ne diyeceğini şaşırmış gibi duruyordu. Hadi ama o kadar uzun mu konuştum ben?

" Tamam kardeşim. Sen istersin de ben sana çok mu görürüm? Sen yeter ki iste, hem bir daha yengenle o şekilde konuşmayacaksın! Duydun mu beni?"  Elime ekmeği aldığım gibi soğanlı yumurta yedim abimi umursamamla 

" He he abi ondan, tabi tabi" demem bir oldu ağabeyim kaşlarını çatmış bir vaziyette bana bakarken 

" Kıskanç" dedi sinirli abime dönerken bir şey diyeceğim zaman ağzınmda yemek olduğu için elimden geldiğince konuşmaya çalıştım, fakat hiçbir şey anlaması mümkün değildi. Ağabeyim de fark etmiş olmalı ki gülerek 

" Ağzındakini bitir, günah günah." Diyerek ayağa kalktı. Benim daha ağzımdakileri bitirmeme fırsat vermeden hızlı bir şekilde portmanto dan ceketini giyerek arabanın anahtarını alıp hızlı bir şekilde dışarı çıktı, evde etrafa bakarken yapacak hiçbir şeyin olmadığını fark ettim kahvaltıya dönerek en azından biraz daha kahvaltı yapayım dedim.

Telefonu elime alarak abime Kur'an okuması hakkında bir mesaj attım, iyice karnım şişene kadar kahvaltı ettikten sonra bir süre kahvaltı ile bakıştım, şimdi kim toplayacak da bunları. Oflaya oflaya kalkarak kahvaltıları yerleştirdim ve bulaşıkları bulaşık makinesine koydum. 

Odama çıkarak hızlı bir şekilde üzerime Sarı günlük elbiselerinden giydim, başıma da sarı beyaz kırmızı başörtü taktım, elime kur'an-ı Kerim alarak okumaya başladım altıncı cüzde kalmıştım en son. Kur'an-ı Kerim okurken en sevdiğim şey yüksek sesle okumaktır, o kelimeleri, o harfleri, o harekeleri yüksek sesle okumak kulağıma gelen O ses işte huzurun ta kendisiydi. Evde kimse olmayacak, sessiz sakin bir şekilde okumak işte bu çok büyük bir nimet di

Okumaktan artık gözlerim buğulaşınca saate baktım da iki buçuk saattir okuduğumu gördüm. Kur'an-ı Kerim'i geri yerine bıraktıktan sonra ne yapabilirim diye evde dört döndüm ve sonra telefonuma gelen mesaja baktığımda, tercihleri yapmam gerektiğini anladım.

Evet üniversite sınavına girmiştim ve yönetim bölümünü kazanmıştım, aslında tek amacım köydeki kadınlara yardım etmek, onların da iş sahibi olmasına vekil olmaktı, bu gibi işleri yapmak o kadar güzeldi ki, o insanların mutluluğunu, coşkusuna görmek ayrı bir sevinçti ve işletme girişimcilik bölümünü kazandığım için bir hafta boyunca evde ailemi delirt miştim.

Sabahları abimi bir kova su ile uyandırarak, kardeşin girişimcilik işletme kazandı diyerek üzerinde tepindiğim, annem iş yaparken iş yapmayarak başına geçerek işletme girişimcilik kazandı kızın diyerek başını yediğim, akşam babam gelirken maç izleyeceği vakit kızı girişimcilik kazandı diyerek başının etini yediğim zaman... 

O zaman ailemin benden bıktığı zaman, değişik,  bazen geliyor aklıma gülmeden edemiyordum.

Tercihleri akşam ağabeyimle beraber yapmak istediğimden dolayı telefonu bırakarak mutfağa geçetim. Buzdolabını kontrol ettim, canım hamur işi yapmak istediği için bir tencere lokma yaptım. Elimde kahve ve lokum abimin kütüphanesine gittim, elime aldığım Osmanlı tarihi adlı kitapla okumaya başladım, fakat aklıma gelen düşünceler ile ahşap masa ama eskitme gibi duran yere, Osmanlı tarihi kitabını koyup hala dumanı üstünde tüten kahvemi yanına koyarak birkaç çiçekle beraber etrafını süsledikten  sonra fotoğrafını çekip sosyal medya ağımda paylaştım. 

Sosyal medyada bu şekilde fotoğrafları çekip paylaşıyorum, seviyordum kendi fotoğraflarımı değil, ben hariç tüm fotoğrafları çekmeyi seviyordum. Çektikten sonra tekrar kitap okumaya başladım, okudukça başka diyarlara gidiyor, bazen sinirden deliriyor, bazen ise gülmemek için kendimi zor tutuyor, bazen ise durgun casına okuyordum. Ben bir kitabı okurken yaşayanlarda nım. Ne zamandır okuduğumu bilmiyorum, boynumun tutulduğunu hissediyordum. 

Saate baktığımda akşam altı'ya yaklaşıyordu, kitap ansiklopedi gibi olduğu için ve bazen aralarına anlamadığım kelimeler olduğu için yanımdaki not defterine hem kelimeleri yazıyor, hem araştırıyor, hem de altını çizerek okuyordum. Kütüphaneden dışarı çıkarak merdivenlerden aşağı gideceğim vakit kapının yüksek ve hızlı bir şekilde çalması beni korkutmaya yetmişti.

İçimden 'Bismillahirrahmanirrahim, Ne oluyor ya' demiştim direk kapının önüne gelince dürbünden dışarı kim olduğuna baktığımda dudağımı dişledim. Bir adet sinir küpüne binmiş Ali gülüş, Tabii açıp yüzümdeki sırıtma ile 

" Benim Minnoş abiciğim, hoş gelmiş" dedim. Ama ağabeyim bu dediğime kalır mı hayır

"  Bu kapı Neden açılmıyor? Bu kapı neden açılmıyor Cansel? Sana bir şey oldu zannettim. Bu koca şehirde bir şey başına geldi diye düşünmeden edemedim, eğer biraz daha açmasaydım sonu kötü olurdu!" 

Onun dediğini karşın gülerek abime sıkı sıkıya sarıldım.

" Benim biricik abim, şimdi beni düşünüyor muymuş. Merak etme, kütüphanede kitap okumaya dalmışım. Neyse hoş geldin" Abim içeri gittiği vakit aklıma gelen şey ile yine dudağımı dişledim. Akşam yemeği yapmayı unutmuştum! 

Abim bana dönerek " Karnım aç, yemekte ne var? demişti.

Gülerek "lok-ma" dedim. Kaşlarını çatarak bana baktı

-" Ne! Lok-ma, yani akşam menüsünde lokma var dimi? Yanlış anlamadım"

Abim hariç her yere bakar iken aklıma gelen ile sırıttım. 

-" İyide yakışıklı abim, hani bu akşam yemeğe gidiyor duk. Yani bana öyle dedin, tabi beni unutup bütün gün yengemi düşündüysen... Neyse bir şey demiyorum."

Abim gülerek ceketini portmantoya astı. Yanıma gelip beni tek kolunun altına aldı. 

-" Eğer, bir şey dememiş halin bu ise vay halime! Allah bana yardım etsin, ne diyeyim." 

-"Ne yani ben mi suçlu oldum? Ben mi sorun çıkarıyorum? Yani yengemi savun ama bana gelince, anya konya mı? Abi sen ne demek istiyorsun"

-" Git hazırlan yemeğe geç kalıyoruz. Seni unuttuğumu mu sandın cadı? Ciddi olamazsın biricik, minnacık, küçücük kardeşim varken mi ? "

Abimin dedikleri ile gülümserken bazen ciddi anlamda haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Beni sürekli düşünüyor, ne istersem yapıyor. Ama yine ben sorun çıkarıyorum. 

Beni göğsüne yatırarak saçıma minik bir öpücük kondurdu. 

-" Ne olursa olsun, senin,annemin ve sevdiğim kadının yeri ayrı prensesim hiç bir zaman kendinizi kıyaslamayın. Hepinizin değeri ben de paha biçilmez!."

Abimin söyledikleri ile gülümser iken ne kadar mutlu bir kız olduğumu düşündüm. 

Ve geçen saatler sonrası ne restoran gibi fazla abartılı, ne cafe gibi küçük ama aile ortamı gibi duran farklı bir konseptli yere geldik. Ferah bir görüntüsü vardı, etrafın yeşil ağaçlarla kaktüslerle veya çimenlerle süslenmiş olması yanı sıra, tahtadan da bir ev gibi durması değişik bir hava katmıştı. Masalar cidden tahta gibi dururken, aslında daha ağır bir maddeden yapıldıkları kesin di. Ne kadar şirin bir yer gibi dursa da, ben pahalıyım diye bağıran bir mekandı abimin ilk günden nasıl buraya bulabildin be şaşırmış bir vaziyette abime dönünce, abim yaptığı tek şey bana bakan bir erkek var mı? Gözlerimi devirmeden edemedim. Klasik abi sendromu, abimin koluna başımı yaslarken 

"Yeter artık ama abi! Geçip yemeklerimizi yiyelim, acıktım." Abim bana dönerek kaşları hayret edercesine havaya kalkmış

" Hadi beni anlarım da, ben şirkette kalıyorum. Sen evdesin nasıl aç kalıyorsun? En azından arada bir  şeyler atıştırsın yine doyarsın"  Gözlerimi belerterek abime baktığımda 

" Abi, atıştırmalık ile yemek aynı değildir!" dediğimde sen çok biliyorsun bakışı  attığında, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. 

Masamıza geçip yemek siparişleri verdiğimizde, ağabeyimle eskileri yad ederken masamızın başına kulağında kesilmiş yeşil saçları ile gözlerine gökkuşağı, hatta yüzüne gökkuşağı makyaj yapmış bir kadın masamızın başında bana kınayıcı bakış atarken, abime dönerek yüzündeki büyük bir gülümseme ile 

" Nasılsın Ali, görüşmeyeli nasıl gidiyor." Abim inanmayan bir yüz ifadesi ile kadına baktı 

" Daha bugün iki saat önce sizinle toplantıdaydık." kadın yine bana yapmacık bir gülümseme atarak abime dönerek 

" Tabii, öyle ama insan özleyince özlüyor." şu an kadının karın ağrısını Gayet net bir şekilde anladım. Ona doğru dönerek 

" Pardon da tanıyamadım, kimsiniz hani aliciğim şeklinde konuşuyorsunuz ama Ali bey pek sizden bana bahsetmedi. Büyük ihtimal ye şirketten ortaklarından sınız ya da çalışanlarından, buna da önem verip bana söylemez zaten." Kadın önümde kızarırken, bana dönerek

" Asıl siz kim oluyorsunuz da benimle böyle şekilde konuşuyorsunuz!" Yüzümdeki tatlı ama iğneleyici bir ifade ile sandalyeden geriye doğru yasanlandım.

"Ben Ali Bey'in prensesi ,çiçeği, hayatı, gülü, her şeyim. Evet, evet kısacası her şeyiyim. Peki siz kim oluyorsunuz da Alibeyciğime, Ali beyciğim diyorsunuz'  kadın bize hiç sorma zahmetinde bulunmadan, direk masaya otururken ne kadar kulaklarına kadar kesilmiş küt yeşil saçları olsada, hayali bir şekilde saçlarını geriye doğru attı.

" Ay, Siz kim oluyorsunuz da, beni uyararıyorsunuz! Her şeyiyiymiş, demek ki siz her şeyi iseniz, bana bahsetmeliydi. Ali beyciğim bahsetmediğine göre, her şeyi değilsiniz." 

Hafif gülerek abime döndüm abim yüzündeki tedirgin ifade ile bana bakarken " Ağabeyimin doğru ya" dedim kadına dönerek başıma omzuma doğru yatırdım " E,demek ki buradan anladığımız neymiş sizi önemli bulmamış! Ama şunu galiba anlayamadınız. Ben onun için yani Ali beyciğimiz için önemli olmasam, onunla bu akşam bu yemekte niye olayım veya şenşakrak sohbetimiz niye olsun değil mi?"

Kadın sinirden kızarırken bir bana bir Abime bakarken derin nefesler alıyordu. Böyle olursun işte, insanı böyle mors ederler. Ama ben tabiikisi de durur muyum? Hayır." Peki gereksiz olduğu halde gerekli bir açıklama yaptım size, değil mi? Siz söyleyin, siz bizden izin almadan bu masayı nasıl otura bildiniz? Derhal kalkıp gitmenizi rica ediyorum. Çünkü görüntü kirliliği ve ses kirliliği yapıyorsunuz. Lütfen"  kadının yüzü gittikçe morarır ken, hızlıan ellerini masaya vurarak ayağa kalktı 

" Hadsiz, terbiyesiz sen kim oluyorsun da bana bunları söylüyorsun? Kendini bil de konuş. Evet ben Ali Bey'in iş ortaklarından biriyim, yani onun için önemli olan birisi! Size iki kayturuk yemek için çıkarmış çok mu?"

Bunu dedikten sonra sinirli bir şekilde bana bakarak geri yerine oturdu gülerek önümdeki yemekten iki parça ağzıma attım ve içeceğimden içtim. Sandalyede iyice yaslanırken, yine yüzümdeki tatlı gülümseme ile kadına döndüm. Cevap vereceğim sırada elimde sıcak bir el hissetmem ile önüme döndüğümde, ağabeyim tedirginliği bir bana bir de kadına bakıyordu. Elimi tutmuş kadına döndüğünde 

-" Serçil hanım, rica ediyorum kelimelerinizi düzgün kullanın! Sabahtan beri olay veya gerilim yaratma çabasında sınız da söyleyeyim, karşınızda gördüğünüz kız az önce kendini tanıttığı halde ben yine de takdim edeyim. Az önce de dediği gibi prensesim, çiçeğim, hayatım, fıstığım, kalbim sultanım ya da daha doğrusu yine kendisini dediği gibi her şeyim ve" Abim masaya doğru biraz eğilerek sır veriyormuş casına " Bir daha kız kardeşime laf etmezseniz, ne benim ne cansel'in sizin tarafınızdan iyi olur."

Kadın sinirle masadan kalkarken bana öfke ve kin ile bakarken gideceği zaman 

" Bu arada size şunu demeyi unuttum. Ağabeyim nişanlı, biricik prensesi ile mutlu yani, kimse aklından kayturuk, uyduruk şeyler geçirmesin sevdiği, nişanlısı güzel ya o kadar dillere destan ki abimin gözleri her saniye sevdiğini arar, kalbi her saniye sevdiği kişinin adını anar, hücrelerine varana kadar sevdiği kadına aittir, her zaman. Ha siz sanmayın ki sevdiği kadın bazı kadınlar gibi kıskanınca bırakıp gidenlerden, yengem tuttuğunu koparandır. Köyünde az olay çıkartmadı, sırf abime kendini yamamaya çalışanlar için ne olaylar çıkarttı, bunu bilmiyor musunuz? Tabii arada yengeme yardım ettiğim zamanlar da oldu, yarım etmedim değil yani Yine olsa yine yaparım aslında... Nişanı bir hafta sonra sizi de davet etmek isterdim. Fakat yengem önemli kişileri davet etmeyi planlıyor, gerekli kişileri"

Karşımdaki kadın yüzü tamamıyla morarırken gözleri dolmuş, bir biçimde bana bakıyordu. Normalde bir kadının böyle olmasını hayata dayanamazdım, fakat kendisi yanında bir kız, kadın olmasına rağmen bir erkeğe  fazla yanaşıyorsa, konuşma tarzı olsun, fizik hareket olsun buna katlanamazdım ki kadın yine tam dönüp gideceği vakit bu sefer sözü abim devraldı, kaşlarımı çatarak abime bakarken abim de yumuşak bir ifade ile 

"Tabii ki, nişanlım kıskanç ama o kadar da değil, fakat sizi de nişanıma beklerim inşallah, ama tanışmanzıda olsa isterim. Bu da benden size bir davetiye olsun." 

Kadın dudaklarını zar zor kıpırdatarak güldü. Abime doğru gözlerini baya baya, konuştu " Ay, Tabii ki Ali bey siz isterseniz de gelmez miyim? Ama bir hafta sonra ise acilen hazırlık yapmam gerekiyor, hem görelim bakalım meşhur nişanlınızı"

Dedikleriyle gittikten sonra önümdeki sebzeden biraz yediğim de abime döndüm. Hadi ama cidden davet etmiş olamaz değil mi? Hem de o kadını özel gecemizde!

"  Abi neden davet ediyorsun? Niye kabul ediyorsun? Anlamadım, o kadının niyetini apaçık anladın, fakat yine de nişana davet etmekten geri çekilmeden neden?" 

Kaşlarımı çatarak abime sormam ile abimin gülerek iki parmağınıda, kaşlarımın ortasına getirerek düzeltmesi bir oldu. Buna ben de tebessüm edince önündeki etten bir parça kopartıp ağzına attı ve içeceğinden içerek gözlerime derinlemesine baktı.

" Az önce senin de dediğin gibi prensesim, kalbim sevdiğim kadının adına bas bağırıyor, gözlerim her dakika, her saniye sevdiğimi arıyor, dilim adını söylemek için anmak için fırsat kolluyor, hücrelerim onun varlığı ile yanmak kül olmak istiyor, bedenim kokusuyla huzur bulmak istiyor, ben tamamıyla sevdiğim kadına aitim. Sevdiğim kadının da bana ait olduğu gibi bu kıskançlık saçma bir konu için ayrılmayız, sevdamız Ne zorluklarla buraya gelmişken bir kişinin bile bozmasına izin vermeyiz. Hem bilirsin yengeni, başka bir kadına baktım mı bu gözler gider."

Gülerek söylediği ile kaşlarımı çattım.

" Abi ya, sen başkasına bakmazsın ki çünkü yenge mi seviyorsun."

Abim inanmaz casına kaşlarını kaldırdı "Hadi ya bilmiyordum, kızım ben sabahtan beri ne diyorum. Bütün hücrelerime varana kadar yengeninim, gözlerim dünya ahiret başka kadınlara kapanmış, kör olmuş, dilim adlarını  almaktan günah işler bir vaziyette he."

Ağabeyime hayran hayran bakarken, derin derin nefes alarak içerliyordum.

" Abi ya, Ne güzel seviyorsun yemin ederim yengemden başka düşündüğün bir şey yok. Dakikalarını, saniyelerini, yengeme  feda etsen, yine çekinmez, yine edersin. Ne güzel bir sevdanız var."

Abim de gülerek önüne döndü melül melül önündeki etten yerken, sonra yaptığını fark ettiği an irkilerek bana baktı etrafına bakarak kaşlarını çatarak önüne döndü 

" Cansel yemeğini ye, hadi soğuttun" ve gecemiz böyle devam etti.

Tatlılardan sonra eve dönmüşdük

****************

1 hafta sonra 

Yaprağa kopartıp üzerini okuduktan sonra, günlerden perşembe olduğunu öğrendim. Yaprağı alıp yemek defteri gibi tuttuğum defterin arasına koydum. Tüm takvim yapraklarını oraya koyuyordum. Neden mi? Ben de bilmiyorum sadece bunu yapmayı seviyorum. İçi epey doldu, arada bir açıp açıp okuyorum arka kısımlarını.

Derin bir nefes alırken, evin boşluğu yüreğime darlık verdi. Bu kaç gündür ağabeyim sıkıntılı, nişan yapılacaktı fakat ne olduysa iki haftadır ertelendi, iptal edildi. Abim gündüzleri erken gidiyor, geceleri çok geç saatte geliyor. Bazen yengemle konuşurken tartışmalı bir biçimde konuşuyordu ya da bana öyle geliyordu, çözemiyor dum. Ama ne olursa olsun kardeşim ben, bana anlatması gerekiyor, içine döküp rahatlaması gerekiyor, içinde bulduğum düşünceler ile bugün şirkete gidip abimi ziyaret etmeyi planladım. 

Hızlı bir şekilde üzerime yeşil triko kazak ayak bileklerime kadar, altına ise siyah bol pantolon üzerine feraceyi geçirip yeşil şal taktım. Beyaz sporlarımı giydikten sonra yanına kol çantayı alıp içine gerekli eşyalarımı koyduktan sonra da aynaya baktığım da 'işte hazırım' dedim.

Odamdan çıkarak salonunun portmantosunda hızlı bir şekilde arabanın anahtarını aldım. Aslında

on sekiz yaşındayım fakat daha öncesinde abimle araba öğrenmeye çalıştığımız zamanda, öğrenmiştim ki ara sıra hem ağabeyim hem babam öğretiyordu. Annem de biliyordu sürmeyi, on sekiz yaşıma girdiğim için babamdan mini Cooper hediyesi kazandım.

  Abimin daha önce bana attığı konumla beraber arabayı sürerken şirketine ilk defa gittiğim için bir hediye almak istedim. Çarşı kısmına gidince yavaş yavaş etrafı dolaşmaya başladım. Mısır çarşısı çok güzeldi etrafındaki olan güzellikler beni adeta büyülüyordu yavaş yavaş ilerlerken, bir tane şal dikkatimi çekti eski Osmanlı usulü gibi  o kadar hoş ve narin duruyordu ki, herhalde almak istedim. Zaten iki tane tek varmış, bir tanesini kaptım bile.

Biraz daha ilerleyince çok büyük bir dükkan  dikkatimi çekti, içerisine girdiğimde ofis üstü, ofislerde masaüstü, kalemlik yapımı vardı işte tam da istediğim yere geldim. Ben örnekleri incelerken yanıma birisi gelmiş ve ilgilenmeye başlamıştı bile abim koyu beşiktaşlıydı ve onun için altı ışıklı, üstünde Kartal desenli yanında da hem demirden hem tahtadan kalemlik olması ve yeşil ışıklı abimin adını yazmasını istedim. Zaten böyle örnekler olduğu için sadece abimin adını yazıp vermeleri gerekiyormuş da hızlı yapmaları için önden peşinat verdikten sonra yarım saate tamam olacağını söyledi. O sırada ben de diğer örnekleri gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım adeta büyülüyor.  Bu sırada hediyeyi getirdiğinde, güzel bir hediye paketi yaptırdım. Biraz pahalı olması dışında gayet güzeldi. Aldıklarım dan sonra teşekkür ederek hızlı bir şekilde Mısır çarşısından çıktım.

Aslında hızlı bir şekilde değil birazcık kaybolmuş olabilirim, büyük ve labirent gibi karmaşıktı. Hangi dükkana geçsem nereye gidersem gideyim sanki daha önceden görmüş gibiyim, sonunda bir hanımefendinin yardımıyla çıkmıştım. Hızlı bir şekilde arabaya bindiğimde derin bir nefes aldım, bakışlarımı Mısır çarşısına çevirdiğimde 

" Seni çizen nasıl çizmiş, nasıl bir mühendis yani böyle bir şey yapmış, nasıl bu şekilde yapmış, cidden bilmiyorum ama zeki olduğu kesin"

Diyerek arabayı çalıştırdım ve şirkete doğru yol aldım. On beş dakika içerisinde geldiğimde hızlı bir şekilde hediyeyi alarak içeri girdim. Danışma bölümünde ki kadının yanına giderek 

" Merhaba Hanımlar, kolay gelsin." Kadınlar da güleryüz ile 

" Sağ olun Efendim, buyurun." dedikleri zaman

" Ben Ali gülüşün, kız kardeşi Cansel gülüş. Abime bir sürpriz yapmak istedim, fakat kaçıncı katta olduklarını merak ediyorum ve ağabeyime söylemezseniz memnun olurum." dediklerimden sonra ayağa kalkarak daha candan bir ifade ile 

" Hoşgeldiniz Cansel hanım, bir şey ister miydiniz?"

" Yok, teşekkür ederim sadece ağabeyim kaçıncı katta ve kaçıncı odada söylemeniz yeter." Direk esmer kadın başını sallayarak

" Kusura bakmayın, Cansel hanım kimliğiniz alabilir miyiz? Ne olur ne olmaz önlem için dileriz" Başımı salladım kimliğimi verdim. Birkaç işlem sonra "20. kat 110. oda efendim" başımı anladım dercesine sallayıp gideceğim vakit kızlara dönerek işaret parmağımla tehdit edercesine salladım

" Aman kızlar, ağabeyime söylemek yok! Sürpriz yapacağım. Ne de olsa değil mi?" Göz kırparak söylediğim ile başlarını salladılar. Hazır bir şekilde bekleyen  asansöre binip, zamanın hızlı bir şekilde geçmesini istedim. Bugün hızlı bir vakitte de doyamıyordum. Asansörün ne kadar yavaş gittiğini düşünsem de çok çabuk 20. kata varmıştım.

Asansörden indikten sonra yavaş yavaş odaların numarasına baktığımda 110. numaralı odayı görünce gülümsedim. zaten ortadaki ve en büyük oda burasıydı ve odanın önünde sekreter duruyordu ayrı bir odalı değişik bir dizaynı vardı, mimari tasarıma cidden farklı ve güzeldi yani ben beğenmiştim etraf çoğunlukla cam veya ahşap abimin bu ahşap sevdası nedir bir türlü çözemedim gitti. Sekreterine gelince baktığımda o kadar bilgisayar yazı yazmaya alışmış ki takır tukur yazıyor. Benim geldiğimi fark etmemişti ben de rahatsız etmemek için yavaşça abimin odasını gittim. Kapıyı çaldım ses gelmeyince, tekrar çaldım   içeriden bir kadın gülme sesi ile kaşlarımı çattım ve kapıya kulağımı yasladım

Ve nerede olursa olsun asla unutmayacağım o çakma yeşilin sesi geldi. Kulağıma doldurdu bildiğiniz bir ses 

" Ay, Ali beyciğim ne kadar şakacı bir insansınız. Yanınızda gülmemek imkansız gibi bir şey" 

Abimin sesini duymak için biraz daha kulağımı yasladım  hiçbir şekilde sesin gelmeyince sinirlerim depar atmaya başladı. Bu çakma yeşilin abimin odasında ne işi vardı? Gözlerimi kapatıp 'Sakin olmayacaksın Cansel! Allah ne verdiyse dalacaksın ve görecek o abine yavşama yı ayrıca dersini alamamış daha hanımefendi' kendime verdiğim cesaret ile kapıyı daha tıklama gereği duymadan hızlı bir şekilde açarak "selam" diye yüksek şekilde bağırdım.

Abim içtiği kahvesini tükürürken kadının ağzı yarım bir şekilde açılmış bana bakıyordu. 

Kadına dönerek " Sinek kaçtı sinek"

" Ha"

Yüzümde gülümseme olmadan abimin masasına doğru yaşlandım.

" Ha değil, efendim ve defolup gidiyorsun buradan." 

Kadın hızlı bir şekilde yarına kalkarken "Siz kim oluyorsunuz da bana laf yetiştiriyorsunuz?"

" Sende mi sorun var, bende mi sorun var diye soracağım ama benim tekrarladığım şeyi abim aynı şekilde tekrarladı yani benle sorun olmadığına göre büyük ihtimal sende sorun vardır. Hayırdır neyi anlamıyorsun. Diyoruz ki çok sıkıntı yapıyorsun, sıkmıyorum canını Ama yakında sıkmasını iyi bilirim. Bakma benim sürekli güldüğüme asıl çok çok gülenlerde veya çok çok sakin olanlardan korkman gerek, farkındasın değil mi?"

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım ve tekrar gözlerimi açtım

" Ha doğru, seni de çok gülüyordun değil mi? Hem de manalı gülüşler direkt yüz lira" söylediklerim ile kadın yine kızarırken bu umrumda bile olmadı, ne çok kızarıyordu ya bence bu kadın bu dünyaya domates olmak için geldi. Saçları yeşil yeşil yaprak olarak düşünürsek, kadın yüzü  domates gibi kıpkırmızı ona göre direk domates yapalım ama ekşi domates kim yesin...

Ben kendi kendime düşüncelerime sırıtırken kadın bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Abime tek kaşım ile bakınca kadına döndü tam bir şey diyecekken bilerek'den sözünü keserek 

" Aa aa a sen hala burada mısın? Kız sende işitme problemi mi var? Hayır yani hala  yüzüme çürük domates gibi  bakıyorsun."

Dediklerim ile bana burun kıvırarak gidince içimden ' ya sabır, ya sabır' demeyi unutmadım. 

" Hayırdır abi, neler oluyor bu kaç gündür sinirli, sitemli hay vurup huy gidiyorsun. Hayır yani bir karın ağrın varsa bize de söyle kırmadan. Geçen gün kızla konuşuyorum sesi buğulu buğulu geliyor Hayır söyle bileyim değil mi?"

Abim dediklerimi umursamadan önündeki dosyaya gömülünce, bende masanın önündeki sandalyelerden birine oturup elimdeki poşeti masaya koydum. Ağabeyime dönerek bu konuşmayı yapmam gerektiğini düşündüm. Kız kardeşiydim, bir yerden sonra bana da döküp anlatması gerekiyordu! İster kırsın, ister döksün ama yine de anlatsın.

"Söylesene Abi neden böyle davranıyorsun. Sevdiğim kadını diyorsun, kalbim yokluğu ile yanıyor diyorsun ama kırmadan durmuyorsun, her şey geçtim bu çakma yeşil kafayla oturmuş tatlı tatlı konuşuyorsun cidden kalbin kaldırıyor mu bunlara?."

Bu dediklerim ile kaşlarını çatmış bana bakarken sinirlendiğini anlamam zor olmadı, istediği kadar sinir lensin fakat bir yerden sonra da dur demenin vakti geldi. Ancak şimdi kendisine zarar verir, ne bana ne bir başkasına ancak kendisine.

"Tamam şöyle yapalım. Ben senin kız kardeşin değilim. Sen benim ağabeyim değilsin. Ben senin sıra arkadaşınım, günlüğüm anlat bana içini dök benim sana yaptığım gibi diyorum."

Bir süre bana baktı elinde ki kalemi hızlı şekilde yere attı. Bana dönerek ağzını açtı fakat geri kapattı, dudaklarını araladı fakat geri kapattı, gözleri dolmuş elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi içini dökmek için sabırsızlanıyordu ama bir yerden sonra da bir şey de dur durak bilmek istiyordu fakat neydi?

"Çözemiyorum Cansel, çözemiyorum iyi olmaya çalıştıkça ,adam olmaya çalıştıkça, adam gibi sevmeye çalıştıkça daha da batıyorum. Bilmiyorum yaptıklarımın neresi yanlış, neresi doğru nerede hata yaptım. Halbuki İstanbul'a gelene kadar gözüm gözüne bakardı, kalbim yoluna bakardı, çok az bir vakit kaldı kavuşmaya. Yeni bir sorun çıktı. sorunu artık nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, artık sorunu sevdiğim kadına bıraktım"

Anlaşılmıştı şimdi birileri abimin aklını karıştırmış, gözlerimi kapatarak hafif tebessüm ettim. Bir yerden sonra ağabeyim safı mı kalıyordu yoksa ben mi bilinçliyim. Peki nasıl bilinçleniyor um galiba dışarıdan izleyerek.

" Abi abi abi, inanamıyorum sana cidden. Aslında farkında değilsin ya da farkında olup da olmamak için çaba veriyorsun. Ne olaylar olduktan sonra aranızdaki bağ böyle bozulmaya başladı Ne yaptınız birbirinize."

"Bilmiyorum  yada biliyorum, geçenlerde..."  Tam devam edecekken hafif sırıtarak " Yeşil kafa ile toplantı yapıyorduk. Yani bu odada ikimiz ama yine çalışma masasında yani normal toplantılardan birisiydi. Biz kalemi kahve almış çizim yaparken bana karşı gösterdiği ilgiyi sen de fark etmişsindir, zaten bundan dolayı birazcık agresif davranıyorsun, yaptığımız çizimleri göz gezdirirken bitirdiğimizde anladık. Ben elimi yıkamak için odamdaki lavaboya giderken bir telefon çalma sesi geldi. Yeşil kafa diye bahsettiğin kişinin benim telefonumun müziği aynıydı. Benim telefonum olsa  açacağını zannetmedim, ama telefon açılınca onun olduğunu düşündüm bir anda bir tek bir ses geldi"

Abim yutkunarak önüne döndü sanki bir şeyleri yeni çözmeye başlıyormuş gibi etrafına baktı, bana baktı ve 'hayır, hayır' diye sayıklamaya başladı.

Masaüstündekileri boşalttığı gibi hızlı bir şekilde ceketini giyip telefonunu aldı. Çıktı çıkacağı an " Ne oluyor ya abi apar topar kalktın" soruma bile cevap vermezken hızlı bir şekilde gitti.

E, şimdi ne olmuş, ben anlamadım. Geri yerime oturdum. Bir günümüzde atraksiyonsuz geçsin be. Gözlerimi kapatarak, ayaklarımı uzattım. Huzuru iliklerime kadar hissediyorum derken kapı çaldı, pardon huzuru kapıya kadar hissediyorum. Tamam tamam espri bir şey yapmıyorum. 'Gel' diye bağırdığımda içeriye sekreter girdi ilk başta beni gördüğünde donarak bana baktı sonra abimin koltuğuna sonra bana ve yine abimi koltuğuna ve orada mekik dokuyordu. 

Daha fazla dayanamayarak "günaydın" dedim. 

Bana dönerek 'ha' deyince güldüm

" Günaydın, kasadaki paraları çaldılar. Gerekli evrakları aldılar, tüm mali müşavir dosyaları çabuk götürdüler. Dikkatsizlik işte"

Kadın hala bana anlamayan gözleri ile bakınca gülerek " Ha sübhanallah" 

Kadının yanına doğru ilerleyip elimle omzuna vurdum " Daha dikkatli olmalısınız, kardeşim birçok şeyi sana emanet ediyor. Bunun sorumluluğunda sın ve bilincidesin diye umuyorum." Diyerek  şirketten çıktım. 

Bugünlük bana yeterdi hızlı bir şekilde eve gitmek istiyordum. Artık ama gitmeden önce yapacaklarım vardı önce bir kütüphaneye uğrayıp yeni yazarlarımızdan; Şennur kasanın portakal kokulu kız, yağmurun sesi , Elif'in mim durağı kitabını aldım.

Bu aralar çok fazla ünlenmişti. E, haliyle merak ettim hızlı bir şekilde artık eve gitmek istiyordum. Bunaldım dışarıda, hele insanların durduk yere kornaya basma isteklerini anlamıyorum. Zaten trafik desin biliyorsun ki gitmiyor, senin bir önündeki araba trafiğe açamayacağına göre boş yere iki saat o kornaya basma. Kulağa zarar.

Eve gelmenin rahatı ile kendimi koltuğa attım, evdeki sessizlik dikkatimi çekti. Ah sessizlik insanın dikkatini dağıtan ama gürültüye alıştıysan. Evet şimdi annem yanımda olsaydı 'Dışarıdan geldiğin gibi hemen koltuğa uzanmışsın, kalk elini yüzünü yıka elindekilerini yerleştir. Üzerine değişir.' diye Bin ton laf ederdi ama özlemiştim bugün arayıp konuşmam gerekiyor. E, tabi kızı olduğum için ilk önce benim aramamı istiyor, şimdi aramadığım için trip üzerine trip atacaktı. 

Eşyalarımı alıp odama çıkıp kütüphaneme yerleştirdim. Saçımı başımı hallettikten sonra şalımı da düzelttim ve kameranın önüne geçtim. Neden mi? Çünkü ben bir blogırım. Karşım da bir çok fazla okuyucum varmış gibi anlatmak, o kadar iyi hissettiriyordu ki  Peki bu günün konusu neydi?

Beyza alkoç un kitapları onları cidden beğenerek okudum ve son rötuşları mı da yaparak 'bugünlük benden bu kadar arkadaşlar, kanalıma abone olmayı  videoyu beğenmeyi yorum yapmayı unutmayın. Sağlıcakla kalın hoşçakalın' diyerek bitirdim. Yatağıma baktığımda resmen gel uyu diye bağırıyordu telefona baktığımda annem ara diye sesleniyordu.

Ben kimi dinleyeyim en iyisi azar işitmeden, trip yemeden, geldiğinde da yağının tadını almadan, annemi aramak ama her iki seçeneği de kullanacağım.

Annemi aradım ya da uzanarak konuşmayı başlayacaktım ki annemin uzun uzadıya niye beni aramadın hayırsız evlat, hiç utanmıyor musun? insan annesini özlemez mi ve zamanı gençler ne bekleriz, ne yapıyorsun ne ediyorsun, kiminlesin, abin ne yapıyor, abin nerede gibisinden bir çok soruyla karşı karşıya geldim. 

Hadi ama sınavlar bundan daha kolay ki bunu anneme diyemezdim.

Telefonu kapatıp yatağa iyice rahat bir pozisyona girdim üzerimi değiştirmeye bile halim yoktu. Uyku arası gidip gelirken üzerimin örtüldüğünü ve Anlıma sıcak dudaklar değdiğini hissettim. Gözlerimi hafif açıp abimi gördüm abim saçımı okşarken "Şşh' diyordu uyku arası gidip gelirken dudaklarımdan sadece "hayırsız ağabey" döküldü sonrası " İyi geceler minnağım" bunu duydum.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow