BOŞAMAYIN SAYIN HÂKİM!
Kurgu, Hikaye, Mizah

-Ne istersen yaparım. Yeter ki vazgeç gitmekten….Eve dön…
Ben bu hale gelecek adam mıydım? Yalvarıyorum, şu hale bak. Diz çökmediğim kaldı, yakında onu da yaparım. Çiçek aldım bugün… Ömrümde ilk değil desem, yalan….Bir tanışma faslında almıştım, bir de… bir de… Bir kere daha aldım, kesin aldım ama o ne zamandı, ne içindi hatırlayamadım. Bu kadınları anlamak mümkün değil arkadaş!
Saçını süpürge ederlerdi hani. Vallahi görmedik. Biz öylesine rastlamadık. Kadın bir aydır evde yok. Anasında kalıyor. Ne olduğunu da anlamadım. Bir akşam kavga ettik. Çocukla kavga ettik aslında. Bilgisayarından tanımadığı erkeklerle mesajlaşıyormuş. Daha on beş yaşında. Elbette kızacağım. Sonra nasıl oldu ne oldu anlamadan hanımla bağrışmaya başladık. "Bitti" dedi. Ne bitti? Deterjan mı, ekmek mi bu!…. Bitince çarşıdan alırsın. Ertesi akşam eve geldim, ne hatun var ne çocuklar… Ooooohhh, bir güzel kafamı dinledim. Dolapta ne varsa yedim içtim. Meyve aldım yanıma, televizyonun karşısında gel keyfim gel. Herkes kendini bulunmaz hint kumaşı sanıyor. Sizin yoksa kocanız, babanız benim de yok karım, kızlarım…
Bir hafta abur cubur, köfte kızart, omlet filan idare ettik. Benim aşçılığım buraya kadar. Salata yaparım bir de. Ama işin kötüsü yemeyi çok sevmem. Bunlarla öğün geçirememem. Sulu yemek olacak ki karnım doysun. Hanımın sarmasından, sütlacından vazgeçemem ki. Kimse eline su dökemez. Bütün sülale bayılır yemeklerine. Her hafta sarma yapsa yerim. Ama yapmaz. Neymiş, çalışıyormuş. Ayda bir kere tenezzül ederse midemiz bayram eder. İçime konuştum, yine de bir şey demedim. Sadece pazar günleri, ne yemek yapacağını sorarım, malzemeleri alayım diye. Semt pazarından taze taze… Çünkü ev berbat, temizlik yapacak o. Kirli çamaşırların da halledilmesi lazım. Benim dış işlerim var. İki işte birden çalışıyorum. Hafta sonu müşterilerle görüşüp, haftalık işlerimi planlamam lazım, dönüşte alış veriş işini halletmeye çalışıyorum yine de. Ben almasam, hayatta gidip pazardan alış veriş yapmaz. Taze sebze meyveyi doldurur getiririm. Yarısı çöp olur atılır. Pişirmez. Çok alıyormuşum. Sen yap da biz yemezsek o zaman çok derim. Ama pişmediği, hazırlanmadığı için çöpe gidiyor.
Sebep budur diye geçirildiyse akıllardan, kesinlikle değil. Mesele yapmadım ki! Yani bunun için tartışmadık. Evimiz kendimizin. Kardeşler birer kat yaptı, girişte biz oturuyoruz, üstte ağabeyim ve kardeşim. Onları mı mesele yapıyor diye düşünüyorum. Söyleseydi, hallederdim sorun neyse. Zaten gündüz evde yok. Hafta içi kardeşimin eşi, çocuklarıyla ara sıra gelir. Yardımcı olmaya çalışır. Akşam yemeğini alır da gelir, birlikte yeriz. Kardeşim işten geç çıkıyor, eve gelmesi dokuzu buluyor. Hem onların akşamında bir değişiklik oluyor, hem de ailece görüşmüş oluyoruz. Bulaşıklar fazlaca oluyor ama makine var sonuçta. Parmağı yorulacak.
Sordum, evi mi değiştirelim, bir arada olmamızdan mı rahatsızsın, diye. Ne dediydi bana: "Evliliğimize benim açımdan bak, şu güzellikten vazgeçmemelisin, diyeceğin bir şey bul söyle" dedi. O an kal, geldi bana bir şey diyemedim. "Seni seviyorum" dedim sadece. Daha ne olsun? Sevgi bir evliliği yürütmek için yeterli değil mi? Her gün gülistanlık olmaz ya… Bazen tuzu, biberi sorunlar, tartışmalar da olur. Bunlar her evlilikte var. Başka kadınlara bakmam, içkim yok, kumarım yok. Evden işe, işten eve…. Başka ne yapar bir erkek? Bir kadın ne bekler kocasından?
En sevmediğim şeydi, etrafımda gördüğüm. Kadınlar evlenmek için can atar, çocuklar olur, sudan sebeplerle ayrılır. Sanki damızlık olarak kullanılmış gibi gelir bana erkek. Başıma geldi işte. Sebepsiz ayrılmak istiyor, karım. Yorulmuş, bıkmış, bir sene uzaklaşmak istiyormuş. Allah aşkına çok film seyreder bu….Hangi filmden örnek almış olabilir, bu sosyete martavallarını? Ben hiç film seyretmem. Haber seyrederim, maç seyrederim. Evimize taşınınca ikinci televizyonu aldım yatak odasına. Zira televizyonsuz uyumuyor. Uykusu gelmiyormuş. En geç onda yatarım ben. Yoksa uykusuzluk ertesi günü sersemlik, baş ağrısı yapar bana. Evde ışık, ses de olsun istemem. Ama çocuklar büyüdükçe, anneleri de dırdır edince bıraktım kontrolü. İstedikleri zaman yatıyorlar. Yatak odası salona uzak. Kapıları da örtüldü mü ses ve ışık gelmiyor. Dört senedir böyle. Daha ne yapayım? Yatak odasında televizyonu açıp sesini kısarak seyretmesine de katlandım. Alt yazılı ecnebi filmleri izliyor, ne anlıyorsa…
Beni kaale almayacak, anlaşıldı. Kimin sözünü dinler bu, acaba? Araya birilerini koyayım bari. Annem konuşmak istiyor. Kabul etmiyor. Nihayet bir gün eve gelmeyi kabul etti. Annem de kardeşimden indi. Ben evden çıktım, yanlarında beklemedim. Ona: "Yanına memlekete gelip bir ay, bir buçuk ay kaldığında hiç çocuklarından bir haber sordun mu, eşinden bir selam aldın mı?" diye sormuş. Annem bunu niye bana sorsun. Yalnız yaşıyor memlekette. Ben kış hazırlıkları, sağı solu toplamak için gidiyorum. Çoğu zaman sabah çıkıp akşam eve yorgun geliyorum. Kendisine de söylemiştim. Arayamıyorum diye. Annem: "Kendiniz birbirinizi buldunuz, anlaştınız evlendiniz. Şimdi de katlanmak lazım. Zorunuz ne? Ayrılık çocuklar için kötü olur?" demiş eklemiş: "Aradın mı, aramadın mı diye çocuklarını niye sorayım? Selam varsa iletir, yoksa yoktur. Ne karışırım ben sizin işinize" demiş. O da: "Şimdi de karışmayın öyleyse. Haklısınız, biz karar verdik evlenmeye şimdi de ayrılmaya…Bu sizinle ilgili bir mesele değil" demiş. Bu kadar pervasız. Bir büyüğün yuva yıkılmasın diye çabalıyor. Bunun umuru değil, burun kıvırıyor.
Çocuklarım bari durumu anlasa benden yana olsalar. Olmazlaaar. Öteden beri anacıdırlar. Dur bakayım ne dedi bana: "Senden hiçbir şey beklemiyor ve istemiyorum. Şimdiye kadar yapmadığın babalığı şimdi yap. Tek isteğim bu." Fesüphanallah. Ben yapmadımsa kim yaptı babalığı. Akşamdan akşama evdeyim. Dersleri filan oluyor. Anası ilgileniyor. Deniz isterler yazın. Ara sıra götürürüm. Yüzme öğrendiler. Hafta sonları arabamla başka bir ilçeye yüzme dersine taşıdım. Anneleri de gelir, beraber gider gelirdik. Başka bir şey yapmaya hayat meşgalesinden vakit mi kalıyor? Onlara pek bulaşmam. Yemekte çeneleri düşer. Ben de konuşmalarını istemem. Bir kızdığım budur. Yemek için sofraya oturulduysa herkes sessizce yemeğini yer kalkar. Sohbeti sonra yaparsın. Salonda çoğu zaman olmazlar. Odalarına çekilirler. Seslenirim, çayımı tazeleyin diye, ona bile beş karış surat ederek yaparlar. Babaya saygı da sevgi de kalmadı. Anneleri de ya mutfakta ya kızların odasında ders yapmadalar. Büyük kız yanında refakat edecek kimse olmazsa ders çalışamıyormuş. Annesi öylece oturur yanında, kitap okur. Ben de kendi kendime televizyonla…..Yine yaranamadım. İstedikleri nedir anlamadım ki?
Aslında benim şikayet etmem dertlenmem gerekirdi. Almadılar beni aralarına, tek başıma bıraktılar. O zaman tepki gösterse miydim? İşte şimdi tümden beni çıkartmak istiyorlar hayatlarından. Büyük kızın okulunu değiştirmişler haberim yok. Küçük kızın da veli toplantısına gidilecekti, vallahi hiç mecalim yok. Giderim dedim ama, Pazar Pazar bu kafayla taaa yarım saatlik yola gidemem şimdi. Araba kullanmadan geçtim, Pazar trafiği zıvanadan çıkarır beni. Zaten iyi bir liseye gidiyor. Ne diyecekler? Ya para isterler, ya her zamanki yaptıkları lakırdıları söylerler.
Evlenmeyin diyeceğim herkese… Ama şu durumdan niye şikayetçiyim? Yine başa döndük. Zaten zar zor evlenmiştim otuzlu yaşlarımda. Bekar kaldım diyemeyeceğim, yalnız kaldım. Evi pislik götürüyor, mutfak berbat, yemek pişirmekten bıktım. Çamaşır yıkamasını öğrendim bu yaştan sonra. Gerek var mıydı? Bu kadının inadı inat.
Tepkiniz nedir?






