Hokus Pokus 22.Bölüm
Hokus Pokus
1.
İyi Okumalar;)
-
22.Bölüm: Yıldızlı bir gece

Koza...
Ve Kelebek...
Ancak her şeyin öncesi tırtıl...
Ailemin ölümünden önce tırtıldım. Toz pembe yaşantımın sıradan günlerinde amaçsızca dolanıyordum. Güneşin tenimi ısıtmasına izin veriyor şen kahkahalar atarak çekirdek ailemle yeni günleri neşeyle selamlıyorduk. Masadan kahkahalar eksik olmazken babamın askerlik anıları arasına serpilmiş alaylı aşk mektupları annemin utançla yüzünü kapatmasıyla son bulurdu. Bu anları silik silik hatırlarken dudaklarımdaki sahici gülümseme daima yerini korurdu.
Sonra günler geçti ve ben ailemin ölüm haberini aldığım anılara sürüklendim. Bedenim bunu kaldıramazken ruhum çoktan yenilgiyi kabullenmişti. Anılarım arasından çıkan 2 insanın canımın özü olduğunu fark etmem intihar ipimi ruhuma bağlamama sebep olmuştu. O gece... Pars'ın beni götürdüğü evde sadece ben ve Pars varken kendimi hayata teslim etmiştim. Ölüm düşüncesini ilk defa o zaman eyleme dökmüştüm fakat sonra bir şey oldu. Kilitlediğim kapı kırıldı. Ayaklarımın altından kayan sandalye geri yerine konuldu. Boğazıma pürüzlü hissi tattıran ip gevşedi. O anlarda... derin nefesim odaya çarparken Pars'ın adımı sayıkladığına şahit oluyordum. Şahitliğim anılarımın karşısına Pars'ı oturmamla sonuçlanmıştı. Anlattım ona. Hatırladıklarımı ve hatırlayamadıklarımın altındaki ezilmişlik hissini.
Aslında... dilimden hiçbir kelime dökülmemişti. Pars önce üzerindeki kazağı çıkartıp atmıştı. Kan çanağı gözlerle ona bakarken dövmelerini gösterdi. Ellerim sıcak teninde usulca gezindiğinde dövmelerinin anlamını tekrardan sıraladı. Çember, yaşam ipleri ve engerek yılanı... Arabada gördüğüm jilet izlerinin üzerine kapaklanmış dövmelerdi bunlar. Pars Tekin de benim gibi pes etmişti. Pes edişi onu intihara sürüklemişti. Hayatını ipe asmış ruhunu çoktan öldürdüğünü dile getirmişti. Pars Tekin kendini ipe doladığında yeniden doğmuştu. Tıpkı güneş battıktan sonra ayın doğması gibiydi. Yaşanmışlıklarını güneşin lavında küle dönüştürerek ayın karanlığında yeniden var etmişti. Bütün bunları anlatırken yansımasını bende gördüğünü söylemeyi de ihmal etmemişti.
''Yaşam iplerine bak çaylak!'' demişti durağan sesiyle. ''Bir birlerine karışan ipleri düzeltmek senin elinde...''
Alayla gülümsemiştim ona. Söyledikleri saçmalıktı.
''Kendine acı çektirmeden önce sana acı çektirenlerin canının acıdığından emin olmalısın. Onların iplerini yumak haline getirirken kendininkini düzenlemelisin. Böylelikle acının ölümü daha kolay olur.'' dediğinde asıl saçmalayanın ben olduğumu anlamıştım.
Ve bende onun dediği gibi önce acıma acı katanların acı çekemeyecek hale gelmeleri için savaşacaktım.
Gülümsedim. Defterimi çantama koyarken Pars'a baktım. Bütün bunları Pars ile duvarlarımızın yıkıldığı günün sabahında yazmıştım. Faris Gevheri ile karşılacak olmak dengemi sarsabilirdi. Bunun için yazdıklarımı okumanın bana güç vereceğinden emin olarak defterimi yanımda getirmiştim. Öyle de olmuştu. Kendimi yenilmez, özgüvenin hat safhasında hissediyordum. Düşüncelerimi boş odalarıma salarken dudaklarımdaki sinsi sırıtışa mani olmadım. Elimi çeneme yaslayıp koyu kahvelerimi otobana çevirdim.
Hayatım, babamın karanlık dünyasında kelebeğe dönüşmek üzerine tasarlanmış, aralarına toz pembelikler sinen koca bir rüyadan ibaretti.
Hayatım, babamın karanlık dünyası ailemi yuttuğunda hayatıma gölgelerin girmesiyle sonuçlanan koca bir kabustan ibaretti ancak o gece... hayatımın esas dönüm noktasıyla tanışmıştım. Artık rüyalar bitmiş kabuslar gerçeğe karışmıştı.
Ben, bir Pars Tekin olamayabilirdim fakat Vera'ya gebe kalan ruhum güneşin doğumunu görmeme sebep olacaktı. Pars dönüşümünü tamamlamış bir kelebekti. O çoktan güneşi batırıp ayı kucaklamıştı. Ben ise güneşim olan ilk yaşamımı farkında olmadan gömmüştüm. Bilinmezliğin ortasındayken de ayı kucaklamıştım fakat ben... Pars gibi güçlü biri değilim. En azından şimdilik değildim. Bundan dolayı bir elimde güneşi tutarken diğer elimle ayı kucaklamalıydım. Böylelikle şimdiki zamanımın Vuslat'ı geçmişimin Vera'sını hatırlayabilirdi. Hatta belki de onunla birlikte savaşabilirdi. Doğmadan batamazdık ve benim doğumum uzak bir geleceğe tabiiyken batışım o gece gerçekleşmişti.
Yıpranmışlığın ortasındayken yaşam iplerini boynuma dolamıştım. İpten alan kişi Pars'tı. Yumak yumak olan iplerimi teker teker kendi yaşam hikayesiyle açanda. Bunun için ona minnetim paha biçilmezdi. Aynı acıları paylaşan insanlar aynı ritimden konuşurlardı ve biz o gece aynı ritimde dans etmiştik. O dövmeleriyle ben Vera'nın acılarıyla...
Yutkunup karşımda oturan Pars'a tekrardan baktım. Önündeki dosyayı okurken kaşlarını çatmıştı. Siyah gür saçlarını özenle taramış üzerine giyindiği siyah takım elbisesiyle iş adamı havası veriyordu.
''Önüne dön çaylak!'' dediğinde gülerek başımı pencereye yasladım.
Gökyüzünü kara bulutlar kaplarken ay tüm zarafetiyle parıldıyordu. Gözlerim esas güzelliğe kaydığında şehir ışıklarının buraya ulaşmamasından dolayı oldukça memnundum.
''Keyfin yerinde bakıyorum.'' deyip başını geri dosyaya döndürdü Pars.
''Yıldızlar,'' deyip elimle gökyüzünü gösterdim. ''Savaşçı gibiler.''
''Senin gibi.'' diye hızla yanıtladı.
Hafifçe güldüğümde, ''geceleri milyonlarcası burada, bizimle olduklarını kanıtlarken gündüzleri hiçbirini göremiyoruz fakat onlar hâlâ oradalar. Bu tıpkı ana karakterin sahneye çıktığında yan karakterlerin geriye atılması gibi.'' dedim.
''Güneş ana karakter mi?'' Diye merakla sordu.
''Güneş ana karakter. Yani sizsiniz.'' deyip başımı camdan çektim.
''Siz?'' diyerek başını dosyadan kaldırdı Pars.
''Sen, Ceren, Gazel ve Arel...'' sesimdeki yumuşak ton kalbime ilişirken, ''İnsanlar sizi görüyorlar fakat beni görmüyorlar.''
''Neden seni görmüyorlar?'' dediğinde aslında vereceğim cevabı oldukça iyi biliyordu. Sadece benimde bildiğimden emin olmak istiyordu.
''Çünkü siz benim önümdesiniz. Işığınızla beni koruyorsunuz.''
''Biz seni korumuyoruz.'' küçümseyici bakışı sert çehresine yerleştirdiğinde, ''sen kendini ışığın arkasına itiyorsun.'' dedi.
Dudaklarımı birbirine bastırıp bir süre öylece durdum. Dilimle yanağıma baskı yaparken o geceden önceki halimin susup kalacağını biliyordum ancak şimdi her şey farklıydı. Her geçen saniye güneş ve ayı dengede tutmakta ustalaşıyordum.
''Bu yüzden bu gece buradayım. Işığın arkasından çıkıyorum.'' deyip silik tebessümümü takındım.
Söylediklerim Pars'ın hoşuna giderken dudaklarını içe katladı. Aklına bir şey takılmış gibi gözleri yıldızlara kaydığında, ''gece çöktüğünde biz olmuyoruz ama?'' dedi usulca.
''Asıl savaşımda orada başlıyor zaten.'' dediğimde omuzlarımı kaldırıp indirdim. ''Siz görünürdesiniz ve esas savaş oradaymış gibi gözükebilir fakat,'' şakaklarımı gösterdiğimde, ''savaş aslında burada yaşanıyor ve o an gece çöküyor.''
''Umarım kendinle savaştığının farkındasındır.'' diye kısık tonda konuştuğunda maskesini çantadan çıkartıyordu. Sanırım yaklaşıyorduk depoya...
''Farkındayım.'' deyip siyah spor şapkamı önüme çektim. Yüzümdeki maske kulaklarımı tırmalarken Pars alayla dudaklarını kıvırdı.
''2 savaşı aynı anda veriyorsun hem içindeki anılarla hem de dışarıda bizimle. Günün birinde ikisinden birisi için diğerini bırakacaksın.''
''Hiç bir savaş yarım kalmaz Pars. Bunu sen dememiş miydin?''
''Kural 5: Savaştığın yolda kendinle çakışsan dahi ruhunu harabeden çıkaracak bir yolu her daim bulabilirsin. Çünkü yollar kalbinle tökezletir aklınla yürütür."
Aynı anda tekrarlamıştık. Konuşmasına fırsat vermeden öne atıldım.
''Gözlerimi açtığım ilk anda savaşın ortasına düştüğümü hissetmiştim. Silik hatıralarımla gözlerimi açtığım ilk anda çakışmıştım. Seninle eğitime gitmek için karar verdiğimde ise harabe olan ruhumu çıkaracak bir yol arıyordum. Ve o gece...''
Pars'ın gözleri irileşirken devam ettim.
''Yaşam iplerimi boynuma doladığımda asıl savaşım o anda başladı. Ben yaşamayı seçtim Mavi. Ölüm kadar basit bir tercihi değil.'' sesim sona doğru kısılmıştı. Kullandığım lakap Pars'ı gülümsetirken, ''savaşın en büyüğü de bu değil mi? Soluk alıp verdiğin her süre sana azap çektirirken yaşamaya devam ediyorsun. Yemeye, içmeye ve hatta gülmeye...''dediğimde başıyla beni onayladı. ''Asıl savaş tüm bunlara rağmen pes etmemenin yanı sıra akıl sağlığını da sağlam tutmaya çalışmak ve ben bu savaşta her saniye kendimle çelişiyorum ancak yılmıyorum. Çünkü günün birinde tıpkı senin gibi ayı ellerimde tutmakta kararlıyım.''
Derin bir nefesi verdiğimde depoya gelmiştik. Aramızdaki sessizlik Pars'ın bıçak gibi keskin sesiyle, ''asla benim gibi olma!'' demesiyle sonlanmıştı.
Yüzüne hızla maskeyi geçirip arabadan indiğinde demek istediğini aklıma mıh gibi kazımıştım. O Bulut'u gömmüştü. Yıllar önceki halini silip atmış Pars Tekin olmayı seçmişti. Bulut Öray'ı elleriyle hayat sahnesinden çıkarmıştı ve benim kendisi gibi olmamı istemiyordu. Vera'yı hayat sahnemden silmemi istemiyordu. Sebebini sorsam söylemeyecekti. Beklemekle karar kılarken arkamızdaki araçtan inen Vina elini bana doğru salladı. Başımla onaylayıp arabadan indiğimde eş zamanla asfalta gıcırtılı bir ses yayılmıştı. 2 araba aynı anda gelirken Pars ilerlemeye devam etti. Arkasından yürümeye başladığım esnada arabanın birinden kilolu kısa boylu bir adam indi. Sanırım adı Peyami'ydi. Diğerinden ise genç bir kadın inmişti. Bade Atazade...
''İçeri girdiğimizde ne konuşulursa konuşulsun suskunluğunu bozma.'' diye beni yine uyardı Pars. "O adamı gördüğünde kendini kötü hissedersen omzuma 2 kere dokun."
Ellerini cebine yerleştirip ilerlediğinde derin bir nefes alarak onu takip ettim. Rutubet kokusundan dolayı midem bulanırken çökmüş tavan kırık dökük eşyalar görüş alanıma girdiğinde Pars eski bir kapının önünde durdu. Arkamızdan adım sesleri gelirken Pars kapının kulpunu kavrayarak içeri girdi. Düz siyah duvarlı koridor bizi selamladığında, ''ne zamandır kendi kapılarını açıyorsun Tekin!'' diye gülerek konuştu Peyami Hunlu.
Başımı hafiften sağa yatırıp yüzüne baktım. O da maskesini takınmıştı fakat alnındaki kırışıklıklardan yaşından daha yaşlı gösterdiğine emindim.
''Bilirsin kendi işimi kendim hallederim ben.'' diyerek ilerlemeye devam etti Pars.
Peyami kibirli gözlerle arkamızdan gelirken gözlerini üzerimde hissediyordum.
''Korumanı değiştirmişsin.'' diyerek cılız bir tonda konuştu Bade.
Bade'nin söyledikleri Vina'nın her toplantıya katıldığı anlamına geliyordu. Böylelikle Pars'ın ondan başka kimseye güvenmemesine bir kez daha şahit olmuştum.
''Sanırım yakışıklı çocuk seni kızdırmış.'' tekrardan Vina'yı kast etmişti.
''Fazla konuşuyorsun.'' diye uyarıcı tonda konuştu Pars.
Boş alana geçtiğimizde yuvarlak bir masayla karşılaştık. 7 sandalye eşit mesafede konmuş cılız bir adam tam karşımızda birasını yudumluyordu. Saçlarını seyrek bir topuz yapmış üzerindeki lacivert takımla cesurca içeri giren üyelere bakıyordu.
''Hoş geldiniz!'' gülerek ellerini iki yana açtı. Adamın enerjik tavrı ve tarife uyan yüzü onun Reha Yüceli olduğunu gösteriyordu.
Peyami bastonunu sandalyenin kenarına bırakıp yüzündeki maskeyi önüne attı.
''Hiç hoş bulmadım.'' diye keskin tonda konuştu.''İşi batırmışsınız!''
''İşi ben değil Yavuz batırdı.''
Reha kendini savunurken Pars cama yakın sandalyeye oturdu. Bade'nin gözlerinin Pars'tan ayrılmaması da dikkatimden kaçmamıştı.
''Bu işte Yavuz ile beraberdiniz Reha.'' diyerek konuya dahil oldu Pars.
Yüzündeki maskeyi çıkartıp bana uzattığında elinden alıp çantaya yerleştirdim.
''Korumanı değiştirmişsin umarım güvenilirdir.''
Reha'nın konuyu değiştirme çabası beyhudeydi. Pars, Reha'nın açığını bulmuşken bırakmaya niyeti yoktu. Planın doğrultusu da bunun üzerineydi.
''Senden güvenilir olduğu kesin.''
Örgüt ilk kurulduğu günden itibaren toplantıları düzenlerken büyük bir özen içerisinde buluşmaları ayarlarlardı. Maskeleri takmalarının sebebi olası baskında yüzlerinin görünmesini istememelerinden kaynaklanıyordu. Eldivenleri çıkarmamalarının sebebi ise parmak izi bırakmak istememelerinden kaynaklanıyordu. Fakat tüm bunların haricinde asıl önlem alınması gereken konu ihanetti. Bunun için herkes içeri bir koruma sokabilirdi ve korumalarda daimi olurlardı. Hatta Faris'in Arel'den önceki has adamı Kemal'in Arel'i sevmemesin en temel sebebi buydu.
''Anlamadım?'' diyerek çatık kaşlarla Pars'a baktı Reha.
''İşi başarısızlığa uğratmanızdan bahsediyor.'' deyip araya girdi Bade.
Kafide eldivenini çıkardığında büyük bir elmas ışıl ışıl parıldamaya başlamıştı. Bade ve Reha gibi polise açık veren üyeler ise eldiven, maske gibi önlemleri artık umursamıyorlardı. Bunun yanı sıra Pars'a göre o ikisi birer yemlerdi. Bıraktıkları DNA'lar ile örgütteki üyelerin her birinin yakalanma oranını düşürüyorlardı. Polise bıraktıkları izler Reha Yüceli ve Bade Atazade'yi işaret edecekti ve geri kalan üyelerin başı derde girmeyecekti. Asıl mantık buydu ancak Reha ve Bade de yem olduklarının farkındalardı. Bu onların bir nevi cezaları gibiydi.
''2. kez batırdın işleri. Üstelik Agatha geri çekildi.'' Peyami her an patlamaya hazır volkan gibiydi.
Ellerimi arkamdan birleştirirken Reha gözlerini kapıya çevirdi. Adım seslerini duyduğumda kalbim deli gibi atmaya başladı. Her an Faris Gevheri'yi görebilirdim.
İçeriye güneş gözlüklü, beyaz kürk giyen yaşlı bir kadın girdiğinde onun Halide Balaman olduğunu anlamamam imkansızdı. Asil görüntüsünün altındaki ezici mutlak gücü bilmesem çok güzel, zarif bir kadın olduğunu söyleyebilirdim ancak gerçekler hiçte öyle değildi.
"Diğerleri nerede?!" Uyarıcı sesiyle ortaya konuşmuştu Halide.
"Endişelenmeyin gelecekler." Diyerek yanıtladı onu Reha.
"Burada endişelenmesi gereken iki kişi var." Göz ucuyla Reha'ya baktı Pars. "Birisi sen diğeri Yavuz."
Halide ellerini masanın üzerinde kavuştururken göz ucuyla Pars'a bakmıştı. Reha stres içerisinde nefesini verirken Peyami kindar bakışlarını penceren 1 saniye olsun ayırmıyordu. Buruşuk mide bulandırıcı bakışları ailemin acısıyla harmanlandığında onun ve Halide'nin geçmişte Faris'e yardım ederek babam Cihan Sözen'in hayatını mahvetmelerini bilmek ruhumu intikam ateşinde ısıtıyordu.
Kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen bencil insanlardı onlar. Hayatlarındaki tek gayeleri mutlu gözüken hayatlarını polis birimine seyrettirmekti. Halbuki sahne kapandığında yüzlerinde makyajlar silindiğinde esas karakterlerini ortaya çıkarıyorlardı ve o karakterlerin ilk kurbanı da Cihan Sözen ve Aslı Sözen olmuştu. Tıpkı benim ilk avımın onlar olması gibi...
"Suçlu olan ben değilim." diye konuşan Reha'ya karşılık Bade gözlerini devirerek karşılık verdi.
Pars gülmeye başladığında elini çenesine yasladı. Onun gülüşü Peyami'nin bile dikkatini çekmişti.
"Ne zamandan beri içimizde suçlu arar olduk?" diye karşılık verdiğinde Halide'nin taktir ettiğini belirten bakışları gözlerinden bir an olsun eksilmiyordu.
Pars'a bakışı bir annenin çocuğundan gurur duyduğu zamanki gibiydi.
"Aramıza arayanlar katıldığında."
Reha'nın sözleri biter bitmez elindeki şişe kırıldığında cam parçacıkları etrafa saçılmıştı.
"Eğer Bade'nin babasının yerine girdiğini varsaymazsak aranıza en son ben girdim. Benden önce de Pars." Tıslayışı sert çehresiyle buluşurken herkes şaşkınca elinde sivri okları tutan Pera'ya dönmüştü. Ben bile şaşkındım. "Bu yüzden arkamdan sallayacağına yüzüme söyle." diyerek okları masanın uzerine savurdu.
Yanında koruması yoktu. Yalnızca kendisi vardı. Daha doğrusu yanında bir tek Gazel'in Pera'sı vardı. Onun cesaretine hayran kalırken Pars'ın karşısına Bade'nin yanına otururken ayaklarını masanın üzerine uzatmıştı. Üzerindeki her şey simsiyahtı. Deri ceket, metal kemerli şortu, uzun botları... yüzünde diğerleri gibi maskesi ya da eldiveni yoktu. Bakışlarıysa alaylıydı. Reha'nın adamı silahını refleks olarak havaya kaldırdığı sırada Reha şaşkınlığını henüz atamamıştı. Bunu beklemediği apaçıktı.
"Ne zamandan beri korumalar üyeler için tetikteler?" diyerek delice bakan gözleri Reha'nın irileşen ela gözleriyle buluştu.
"Ne zamandan beri bir birimize ok firlatıyoruz?" deyip Reha'yı savundu Bade.
Pera dudaklarını sinsice kıvırırken hafifçe sağa doğru dönüp Bade'ye küçümseyici bakışını yolladı. Onun bu tavırları en çok beni şaşırtıyordu. Şefkat kokan kız gitmiş yerine ölüm kokusunu her an salacak biri çıkmıştı.
"Ne zamandan beri birbirimizle flörtleşmeye çalışıyoruz." Pars şaşkınca Pera'ya baktı. "Aramızda sadece iş ilişkisi olacak diye biliyordum."
Onun bu dediğini anlamamak olanaksızdı. Bade'nin Pars'a attığı bakışları yakalamak bile her şeyi açıklıyordu. Kaldı ki buna ilk kez şahit olan ben olmama rağmen buradaki herkes olayı daha rahat kavrayabilirdi.
"Yeter bu kadar!"
Halide'nin uyarıcı sesi Reha'yı kendine getirirdiğinde bozguna uğrayan Bade'nin karşılık vermesini de engellemişti. Gülümsememek için kendimi zor tuttuğumda Pars'ın kendine gelemediğini yan profilinden görebiliyordum. Bakışları doğrudan Pera'ya kaymışken öksürerek kulağına eğildim.
"Kendine gel." derken sesim olabildiğince kısıktı.
Bana kendimi toparlamam gerektiğini söylemişti fakat kendisi benden daha kötü durumdaydı. Hafifçe öksürerek vücudunu dikleştirdi. Yandan bana doğru kısa süreliğine baktığı esnada Reha korumusanı ilk yardım çantasını getirmesi için gönderdi.
Dilini damağına vurup "iyi atıştı küçük hanım.'' Gözleri Pera'nın ela renkli lenslerine kayarken "Ancak bunu neden üstüne alındığını anlamadım?"dedi.
"Birincisi üstüme alınmadım söylediklerinden bunu herkes çıkarmıştır. Eminim." Elini havaya kaldırıp iki parmağını gözleriyle işaret ederken, "İkincisi ustüne alınacak kişi ben değilsem eğer geriye Pars kalıyor."
Reha elini korumasına uzatıp sarmasına izin vererek, "yani?" dedi.
"Yanisi... Pars'ı karşına alacak kadar cesur değilsin."
Pera'nın iddialı sesi Peyami'yi güldürmüştü. Pars yüzündeki bocalamayı silerken ilgiyle Pera'dan gözlerini almamakta da ısrarcıydı.
"Üyeler kendilerine düşman olamaz." diye konuşan Reha'ya kimse aldırış etmedi.
"Karşına aldığın her insan düşmanın olacağını bilseydim baştan karşına geçerdim." Gülmeye başladığında, "seninle düşmancılık oynamak zevkli olurdu." diyerek ayaklarını masadan indirdi.
"Karşıma değilde başka bir yere oturmana izin verebilirim. Hatta başka oyunlarda oy-"
"Bir kadını bel altından vuracak kadar alçalacağını düşünmezdim. Esasında seninde bir kızın var."
Pars bariton tonda konuşarak Reha'nın mide bulandırıcı sesine son vermişti. Onun bu ani çıkışı herkesi germişti.
"Bu tavrını da sineye çekmeyeceğimi bilmeni isterim."
Reha gülmeye başladı. Onun gülüşü ortamın gerginliğini katlamıştı.
"Ne o aşık mı oldun Peramıza(!)"
Pars alayla gülmeye başladığında Halide araya girecek gibi oldu ancak Pars elini havaya kaldırarak onu durdurdu.
"Öncelikle çoğul ekini oradan çıkart." gülüşünü anında durdurup ciddiyetle bakan mavi gözlerini Reha'ya çekti. "Kalbimin kimin için attığından ziyade bir kadınla konuşmasını bilmeyen herifler beni daha çok heyecanlandırıyor. İnan heyecanımı tatmak istemezsin." dedi.
Onun bu tutumuna Pera'nın ışıldayan gözleri eşlik etmiş, benimse gurur duymamı sağlamıştı.
"Genç üyelerimiz enerjilerini koruyor." diyerek eğlenen bakışlarını Halide Balaman'a çevirdi Peyami Hunlu. "Söylediklerinin nereye varacağını tartarak konuş Reha ayrıca biz birbirimize bu tarz hamleler yapmayız Pera. Bir daha olmasın."
Hem Reha'yı hem de Pera'yı uyarmıştı Peyami ancak bu uyarı Pera için ninniden farksızdı. Bakışlarından belliydi.
"Şahşıma karşılık söylenen sözlere tepkimi vermekten geri durmam bu böyle bilinsin." duraksayarak, ''cesareti olmayanlar gösteriden ayrılsın." Bakışları Bade ve Reha'daydı. "Sözünün arkasında duramayanların sesi kısılsın." Pars öksürsede Pera aldırış etmedi. "Ve herkes kendi yerini bilsin. Karşınızda oturan kişinin kim olduğunu unutmayın. " gözleri bana kaymıştı saniyelikte olsa. "Ve son olarak bir daha benimle bu şekilde konuşursan sadece sesini kesmekle kalmam. Bilirsin değişik fantezilerim vardır benim."
Alkış sesi gerilen ortamı yumuşatırken Faris Gevheri ve onun arkasında alkış tutan Arel vardı. Arel'in üzerinde lacivert gömlek ve altında siyah kot pantolonu varken Faris gevheri özenli takım elbisesini giyinmiş masadaki yerini almıştı.
Yumruklarımı sıkarken tırnaklarımı içeri gömdüm. Kalp ritmim hızlandığında tarif edemediğim bir öfke vücudumu sarmıştı.
"Eğlenceyi kaçırdık sanırım." Arel eğlenerek kollarını Faris'in sandalyesinin üzerine bıraktı.
"Eğlenceyi bilmem ama sinirlerin bozulacağı kesin." diye yanıtladı Halide.
Kırklı yaşların sonlarında fakat yaşını hiç göstermeyen ütülü siyah takımı ile Faris Gevheri hemen yanımdaydı. Pars'ın sağına oturmuştu.
Karşımda görmek tahmin ettiğimden daha kolay gelirken derin bir nefes verdim. Babamın boğuk sesi zihnimde yankılandığında elimi alnıma götürüp ovdum. Şimdi olmamalıydı. En azından daha sonra anılarım zihnime dolmalıydı. Aksi taktirde dikkatimi vermem güç olacaktı.
Arel'in ara sıra bakışlarını üzerimde hissediyordum. Keza Pera'nında. Her ikisi de tepkimi ölçmeye çalışıyordu.
"Konuya dönelim fazla vaktim yok." diyerek dikkatleri kendi üzerine çekti Pera.
Vücudumdaki öfkeyi uzaklaştırıp ellerimi arkadan birleştirdim. İfadesiz yüzümü maske yaparak babamın boğuk sesini hançerim yaptım.
"Yavuz gelmedi hâlâ " Parmağındaki yüzüğü ovarak, "Keza Mazhar'da." dedi Bade.
Ve o hançeri saplayacağım günü iple çekerek heyecanımı bastırdım.
"Mazhar şuanda yurt dışında toplantıda. Bu yüzden onu ben temsil edeceğim." diyerek yanıtladı onu Pars.
Sesindeki durağanlık az önceki halinden tamamen farklıydı.
Her biri başıyla onaylamıştı. Mazhar Öktem hakkında pek bilgim yoktu fakat Vina'nın amcası Tekin'in arkadaşı olduğunu biliyordum. Onun sayesinde de örgüte sızmıştı Pars.
"Yavuz'un işi batırdığı ortadayken kaçıp saklanması oldukça normal. " diyerek konuya giriş yaptı Pera.
Elindeki oku çevirerek konuşmuştu. Pars'ta onu onaylarken Arel ciddiyetle üyelere bakıyordu.
"Anormal olan Reha'nın burada olması."
"Anlamadım?'' diyerek Arel'e baktı Reha.
"Canını seviyorsun sanıyordum. Malûm işi bok ettiniz."
Reha gerginlikle dudaklarını birbirine bastırıp kinle dolan bakışlarını Arel'e çekti.
"Toplantıdan sonra Yavuz ile görüştüm. Bana ihtiyacı olmadığını tek başına işi daha rahat bitireceğini söyledi. Başta kabul etmedim fakat onun bu kendine güvenen tarafını kırmak için kabul ettim." diye bir anda döküldü Reha.
"Sırf kendini tatmin etmek için işi riske attın. Ne kadar zarara uğradığımızın farkında mısın sen?!"
Peyami elini hava doğru sallayıp bağırarak konuşuyordu. Onun bu tutumu Arel'in sinsice sırıtmasana yol açmıştı. İşler tamda istediği şekilde gerçekleşiyordu. Önce ortalık kızışıcak ve ardından Yavuz Vecdi ortaya çıkacaktı.
-
Selam! umarım beğenmişsinizdir:) Bu bölüm biraz gerçeklerin gün yüzüne çıkacağının habercisi niteliğindeydi. Yeni karakterle kurguya devam edelim bakalım;)
Sorular:
1-) Yeni karakterler hakkında düşünceler neler?
2-) Vuslat'ın günden güne değişimi sizce hangi yönde ilerleyecek? Işığın arkasından tamamıyla çıkmayı başarabilecek mi?
3-) Faris'e bir hoşgeldin alalım mı? :d
-
Her birimiz kendi hayatımızın ana karakteriyiz. Çevremizdekiler güneşi görürken gece çöktüğünde esas benliğiyle karşılaşan savaşçı ruhlarız ya da Vuslat'ında dediği gibi gündüz görünmeyen ama gecenin asaleti, yıldızlarıyız. Lütfen, zihnimize karanlık çöktüğünde kalbinizdeki yıldızın güneşin arkasına saklanmasına izin vermeyin. Tam aksine sahneye çıkın! Ve tökezlediğiniz yolda her daim kalkmasını ve en önemlisi ilerlemeyi bilin:)♡☆
Hoşçakalın...
Tepkiniz nedir?
Beğen
4
Beğenmedim
0
Sevdim
4
Eğlenceli
4
Sinirli
0
Üzgün
0
Vay
0