Portakal Çiçeği

Yaşam gezinen bir gölgeden ibaret zavallı bir komedyen, bağıra çağıra saatini doldurur sahnede ve bir daha duyulmaz olur sesi; bir ahmağın anlattığı masaldır bu, avazı çıktığınca, hiddetli ve hiçbir anlamı olmayan.

Ocak 17, 2022 - 22:27
Ocak 26, 2022 - 23:29
 0
Portakal Çiçeği

Yaşam gezinen bir gölgeden ibaret zavallı bir komedyen, bağıra çağıra saatini doldurur sahnede ve bir daha duyulmaz olur sesi; bir ahmağın anlattığı masaldır bu, avazı çıktığınca, hiddetli ve hiçbir anlamı olmayan.

Giriş

"Yorgunum!" dedi umutsuzca fısıldayarak. Gözleri gözlerimin içine yuva yapmış kuşların neşesi kadar parlak ve cazibeliydi de, fakat yorgundu gerçekten, sevmekten mi yorulmuştu sevilmekten mi, bilmiyordum. Her an karşıma dikilip "Yürütemiyorum!" demesinden korkuyordum, hayatımda bana bu kadar benzeyen birini bulduğum için şanslı olmalıydım herhalde, bu nedenden onu asla bırakmamalıydım, onun da beni sevmesi, sıkıca sarılması gerekirdi, son zamanlarda çok fazla düşünmeye başlamıştı. Yoksa gerçekten sevmiyor muydu beni? Derin bir nefes aldım, belli ettirmemeye çalışıyordum ama yine de titriyordu ellerim. Korkumu bastırmak adına sertçe yutkundum ve gülümsedim. 

"Neler yaptın bakalım bugün?" Dizlerimin acıyla sızladığını hissettiğimde karşımda beni ağlayarak izleyen annemi gördüm. 

Gülümsedim sadece, ben halimden memnundum, annem neden ağlıyordu bilmiyordum. Sakince uzanmaya çalışıp tabletimi iyice sıktım. Sıla'da yatıyordu yatağında, her şeyden sıkılmış gibi bakıyordu gözlerime. Dudaklarını kıvırdığında düşüncelerimin oyunlarına kanıp bir türlü odaklanamamıştım. 

"Neyin var portakal çiçeğim?" 

Sesimin olduğunca çatallı çıktığından adım gibi emindim, gerçekten bir şeyler yolunda değildi ve sanki vücudumu beynim yerine kalbim yönetiyormuş gibiydi, kilit vurulmuştu tüm düşüncelerime, kulaklarımın yanında biri fısıldıyordu, aslında bağırıyordu, içimi yakıyordu bu ses ama bunu benden başka kimse duymuyordu, öyle olmaz mı zaten genelde, ortada yaşamdan sıkılmış biri olur, ailesi baskı yapar, okulu berbat geçer, hiçbir enerjisi kalmaz... yine de tüm bunlara rağmen yolunu kaybetmemiş gibi yürümeye devam eder... hangi yönün doğru olduğunu da bilmez, gözyaşlarına sığınır ve yürür sakin adımlarla, yolun sonu onun için bir kurtuluştan ziyade hiçtir, yıkılmış hayatının kocaman bir hiçliği...

"Hiçbir şeyim yok!" Sıla içini çektiğinde saniyeler sonra gözyaşlarına boğulacağını biliyordum. Sakince tabletin etrafını sıkıp "Anlat portakal çiçeğim, seni kim üzdü?" diye fısıldadım. Birine çok iyi olduğu zaman sormazlar ya umursamaz, böyle kötü anlarında ağlayan birini görse dayanamaz ve hıçkırmaya başlar gözlaşlarıyla... öyle işte Sıla'da tam böyle, ona bağıran kim olursa olsun, cevabını veremez, gözlerini karşısındaki insanın yüzüne dikip öfkeyle soluyamaz, sonra odasına çekilir ve saatlerce ağlar... tek fark bu işte aramızdaki, ben asla Sıla gibi değilim bu konuda, kim ne derse desin cevabını veririm, ağlamam öyle kolay kolay hiçbir söze, inkisâra. Ama ne oluyor bana bilmiyorum, Sıla karşımda ağlamaya başladığında gözyaşlarım istemsiz dökülüyor, yanaklarımdan süzülüp öylece selam çakıyor zeminime. 

"Bugün her şeyi unutmak istiyorum Yiğit, yanımda olmanı ve sana sıkıca sarılmayı istiyorum."

Gözyaşlarımı fark etmemesi için tableti yere düşürmüş numarası yapıp sakince ellerimin tersiyle siliyorum tüm ıslaklıkları, yüzüme sahte bir tebessümü ekliyorum zorla. 

"Ben, bunun olmasını çok isterdim Sıla," diyorum içtenlikle, "Bir gün sana koşarak geleceğim." 

Annemin şimdi gülümsediğini görüyorum karşı odanın eşiğinden, sertçe yutkunuyorum. Onu böyle görmek içimi çok daha ferah tutuyor oysa, ağlamasını istemiyorum kimsenin, hele ki benim yüzümden bir damla yaş dökülsün istemiyorum. 

"Kaç senedir tanıyoruz birbirimizi!" Sıla'nın öfkeli sesi kulaklarımda kavisler çizerek odayı doldurduğunda dişlerimi sıkıp sahte gülümsememe devam ediyorum. Gözlerimin altı titriyor oysa, kalbim çığlıklarla içimi tırmalıyor, yine de yolunu kaybetmiş o ruh gibi yürüyorum fakat bir gerçek var, arkamda asla bir iz bırakmıyorum. 

"Biliyorsun Sıla, gerçekten okul ve iş birlikte çok fazla vaktimi alıyor, saatler sürebiliyor işler."

"O zaman izin ver Yiğit, ben geleyim."

"Hayır burası sana çok uzak,"

Sıla'nın gözleri çekingen bir şekilde kapıya baktığında sakince anlıyorum babasının geldiğini "Kapatmam gerek!" diyerek gülümsüyor yüzüme, "Hoşça kal!" 

Aramayı sonlandırdıktan sonra annemin yanıma geldiğini ve kızarmış gözleriyle yüzüme baktığını fark ediyorum, bana acısın istemiyorum ama o bir anne, haliyle anne merhametinin yerini hiçbir şey tutamaz. Avucuyla saçlarımı yavaşça oynuyor, alt dudağı titriyor, benden bir şey sakladığı yutkunmasından bile belli, bu sırada içeriye annemin iç çekişlerini duyan babam giriyor, yirmi üç yaşındaki oğlunu görmek istediği hiçbir yerde göremeyen, benim hakkımda tüm hayallerini unutan, cesur ve bir anne kadar şefkatli olan adam, ışığı yakıyor sakince. 

Karanlığımı bölüyor, hafif gece lambası yetiyor oysa bana, gözlerimin içine bakıyor her ikisi de, fakat ben onlara bakamıyorum, gözlerim yıllardır tepki vermeyen dizlerimin üzerinde geziniyor, lanet bisiklet kazası yüzünden felç kalan ayaklarıma bakıyorum, "Gidemiyorum!" diye bağırıyorum, aynı zamanda ellerimi sertçe bacaklarıma vuruyorum, acıtsınlar istiyorum, kalbimin yandığı gibi yansınlar istiyorum, hiçbir şey hissetmiyorum ama.

"Böyle yapma yalvarırım!" diye başımı sarıp göğsüne yatırıyor annem, sıktığım dişlerimin arasından çıkan nefesimle gözlerine bakıyorum babamın, "Daha ne kadar yalan söyleyeceğim ona? Doktorun hiç düzelmeyeceğimi söylediğini biliyorum! Bu haldeyken Sıla'ya nasıl giderim?"

Sebepsizce değil haykırışlarım oysa, her şeyimi yürümemle birlikte kaybettim ben, kimse beni yanına almaz, Sıla'da benimle bu haldeyken birlikte olmaz, biliyorum onu çok seviyorum ama düşünmeden edemiyorum, beni bu halde kabul edecek kadar güçlü mü onun sevgisi?

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Muhammet579_ Muhammet Aydın {18}