Umut Yorgunu
Ben ayağına gelen fırsatları tepmede bir dünya markasıyım. Hiç şaşırmayın gerçekten öyleyim. Birkaç ay önce tam da istediğim teklifi aldım, kabul de ettim ama işe koyuldun mu derseniz maalesef hayır. Niye mi böyleyim?....
Ben ayağına gelen fırsatları tepmede bir dünya markasıyım. Hiç şaşırmayın gerçekten öyleyim. Birkaç ay önce tam da istediğim teklifi aldım, kabul de ettim ama işe koyuldun mu derseniz maalesef hayır. Niye mi böyleyim? Çünkü umduğumu bulamamaktan yoruldum sanırım. Benim hayatımı siz yaşasaydınız belki benimle hemfikir olurdunuz, belki de bir çıkış yolu arardınız.
Sıkmadan kısa bir özet geçeyim, üniversite hatta yüksek lisans bitirdim. İki yabancı dilim var ve bunlara rağmen yıllardır işsizim. Üç yılımı bir çağrı merkezinde heba ettikten sonra gönlüme göre bir iş bulmak kısmet olmadı. Farklı bir pozisyonsda çalışayım diye ilgimi çeken ve bana uygun olabilecek ilanlara başvurup durdum ama sonuç alamadım. Benim başvurmadığım ve bana gelen teklifler de artık yapmak istemediğim müşteri temsilciliği ile ilgiliydi. Tek suçum bu mesleği artık yapmak istememek mi? Başka bir iş yapamaz mıyım yani? Bu insan kaynakları uzmanları da ne kadar dar görüşlü böyle?
Neyse, artık tanımadığım numaraları bile açmıyorum. “Acaba gene hangi şirketin müşteri temsilciliği için arıyorlar?” diye düşünüp umursamıyorum. Derken bir gün, sosyal medyada gezinirken bir yazı evinin sosyal medya hesabını takibe aldım. Sıkı durun, aldığım teklif tam da bununla ilgili. Orada çeşitli nesneler üzerinden yorumlarda ufak kurgular yapmamız isteniyordu, ben de yapmaya karar verdim. Yazmak neticede hep yapmayı istediğim ve ara sıra nükseden bir istek olarak kalmıştır hayatımda. Bir edebiyat blogunun editörünün dikkatini de yaptığım bu kurgu yorumları sayesinde en sonunda çektim. Hatta o gün kurban bayramıydı, bu teklifle bayram coşkum perçinlendi. Peki ama ben ne yaptım?
Aradan aylar geçti ve ben oturup tek bir kelime bile yazmadım. Korkularımın esiri oldum ne yazık ki, bir taraftan bahaneler üretmeden de duramıyordum. “Evin işleri bitsin, egzersizlerimi tamamlayayım, açıköğretim derslerime çalışayım, elimin altında kağıt kaleme yazacağım müsveddelerim olsun öyle yazayım…” diye düşüne düşüne vaktimi geçirdim. Hem ya yazdıklarım beğenilmezse? Ancak bu sorunun cevabını yazmaya başlamadan bilebilir miydim? Tabii ki hayır. Bütün bunlara rağmen bir desteğe ihtiyacım vardı, geçmişteki başarılarımdan güç almak istedim; yeterli olmadı. Lisedeki İngilizce öğretmenimle sohbet ederken konuyu açtım, “Senin neyin eksikmiş, gayet güzel yazarsın.” dedi. Biraz daha boş durdum, yeni yılın yaklaşmasını bahane edip hiçbir şey yapmadım. Yazmak için özel davetiye falan mı bekliyordum acaba? Sonra, bir gün bütün mazeretleri bir kenara bıraktım ve aldım kağıdı kalemi önüme. Zihnimden geçenleri kalemimle bir güzel döktüm kağıda. En sonunda bloğun internet sitesinde paylaşımlarımı yapmaya başladım. Kendime bir söz verdim; düzenli bir şekilde yazmaya devam edeceğim. Tembelliğin lüzumu yok, kimse başladığı işin ilk gününde başarı abidesi olamaz. Ayrıca kaderimiz, çabalarımız doğrultusunda şekillenmez mi?
Bu arada tanışalım, ben Papatya. Daha anlatacak çok hikayem var, umarım siz de okumaya hazırsınızdır.
Tepkiniz nedir?