Koray'ın Sessizliği

Ekim 4, 2025 - 23:57
 0
Koray'ın Sessizliği

Koray sabahları erken uyanmayı her zaman severdi ama artık bu sabahların anlamı bambaşkaydı.

Pencereden süzülen gün ışığı, odanın içine ince bir çizgi hâlinde doluyor; Karamel yatağın ucunda kuyruğunu sabırsızca yere vuruyordu. Koray gözlerini açtı, bir an tavana baktı. Ev sessizdi. Ne sabahın erken saatlerinde sinirli bir öksürük sesi vardı ne mutfaktan gelen çakmak çıtlamaları… O sessizlik, eskiden ürkütücü gelen bir boşluktu ama şimdi hayatının en kıymetli armağanıydı.

Yavaşça kalktı, mutfağa geçti. Kahve makinesini çalıştırdı, Karamel’in mamasını kabına koydu. Makinenin çıkardığı o tanıdık uğultu, artık evdeki tek “gürültüydü”. Perdelerden içeri süzülen ışıkla birlikte mutfak canlanıyor, duvarlar sessizliğin huzuruyla doluyordu. Koray kahvesini alıp pencerenin önüne geçtiğinde yüzünde fark edilmeden bir tebessüm belirdi.

Boşanmanın üzerinden bir yıl geçmişti. Ve o, her geçen gün bu kararın ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyordu.

Öznur’la tanıştığı zamanı hatırladı. Şehrin edebiyat çevrelerinde tanınan, genç yaşına rağmen kitapları çok satan bir yazardı Öznur. Her girdiği ortamda dikkatleri üzerine çekerdi. Kaleminin gücü kadar, kendine güveni de etkileyiciydi. Koray onu ilk gördüğünde, karşısında kendi dünyasını çoktan kurmuş bir kadının durduğunu anlamıştı. Bu özgüven ve başına buyrukluk, ilk zamanlar ona çekici gelmişti.

Ama zamanla anladı ki bu özgüven, aynı zamanda kimseye yer bırakmayan keskin bir yalnızlığın da duvarıydı. Öznur, hayatına birini almak istemiyor, daha çok kendi kurallarına uymalarını bekliyordu. Koray da o zamanlar âşık olduğu için bu kuralları sorgulamadan kabullenmişti.

Evlilikleri ilk başta dışarıdan bakıldığında “modern bir çiftin düzenli hayatı” gibiydi. Fakat içeride işler hiç de göründüğü gibi değildi. Öznur’un geceleri vardı mesela…

Geceleri sigarasını yakar, çalışma masasının başına geçerdi. Odanın içi dumanla dolar, perdeler gri bir sisle kaplanırdı. Elinde kadeh, yanındaki küllükte biriken izmaritler, gecenin ilerleyen saatlerinde onun dünyasına kimsenin karışmaması gerektiğinin sessiz bir ilanı gibiydi. Öznur yazılarını sabahları yazmayı tercih etse de, geceleri sigara ve alkolle baş başa kalmak onun ritüeliydi.

“Yaratıcılığımı açıyor,” derdi Koray sorduğunda. “Ben böyle alıştım.”
O “alışkanlık” zamanla bağımlılığa dönüştü. Geceleri neredeyse her zaman içki içer, sigarasını aralıksız yakar, müzik açıp kendi içine çekilirdi. Koray bazen yanına yaklaşmaya çalışırdı ama Öznur’un bakışları “rahatsız etme” derdi.

Bir de uyku meselesi vardı…
Öznur, geceleri tek başına uyumayı severdi. “Ben yalnız uyumaya alışkınım,” demişti evliliğin ilk haftalarında bile. Koray önce gülüp geçmişti ama bu söz, zamanla evliliğin görünmeyen duvarına dönüşecekti. Öznur akşam erken yatardı; saat dokuz gibi ışıkları kapatır, odanın kapısını çekerdi. Koray yanına girdiğinde en ufak bir hareketine bile tahammül edemez, “Lütfen kıpırdama,” diye uyarırdı.

Başlangıçta Koray onun düzenine saygı göstermeye çalıştı. Salonda kitap okuma bahanesiyle geç saatlere kadar oturur, sonra yavaşça yatağa süzülürdü. Ama çoğu zaman Öznur’un yanında yatmak huzur değil gerginlik getirirdi. En ufak kıpırdanmada homurdanan, sabah kalktığında “Yine uyuyamadım,” diye söylenen bir kadının yanında uyumak bir süre sonra işkenceye dönüştü. Sonra Koray da bunu kabullendi. Artık geceleri salonda uyuyor, Öznur’un “tek başınalığına” karışmıyordu.

Sabah olduğunda ise Öznur bambaşka birine dönüşürdü. Güneş doğmadan kalkar, kahvesini hazırlar, sigarasını yakar, yazı masasının başına geçerdi. Evde dakiklik hâkimdi. O sabah sessizliğinde Koray işe hazırlanırken, Öznur çoktan yazmaya başlamış olurdu. Selamlaşmaları kısa, rutin ve mesafeliydi.

Günün geri kalanı ise çoğu zaman birbirinden kopuk geçerdi. Öznur yazılarına gömülür, öğleden sonra birkaç röportaj ya da toplantı yapar, akşamüstü eve dönüp yeniden içki şişesini açardı. Koray bu döngünün içine dâhil olmaktan çok, kenarında sessizce duran bir figür gibiydi.

Yıllar geçtikçe, Öznur’un alışkanlıkları Koray’ın hayatında görünmez ama kalın bir duvar ördü. Onun sigara dumanına, alkol kokusuna, sessiz gecelerine ve mesafeli sabahlarına alıştığını sandı ama aslında yavaş yavaş kendi varlığından ödün veriyordu.

Sonra bir akşam mutfakta, kahvesini yudumlarken, Öznur’un odadan gelen çakmak sesi, müzik uğultusu ve kadeh çınlaması arasında içinden bir cümle geçti:

“Biz evli değiliz… ben onun alışkanlıklarının gölgesinde yaşıyorum.”

O cümle, ayrılığın sessiz başlangıcıydı.

Boşanma kararı alındığında ne sahne yaşandı ne büyük bir çatışma. Öznur, sigarasını yakıp sakin bir sesle “Bence ikimiz için de daha iyi olacak,” dedi. Koray da bu cümleyi sanki çoktan duymuş gibi başını salladı. İçinde öfke yoktu. Hüzün de yoktu. Sadece derin bir rahatlama… yıllardır üzerine çökmüş bir ağırlığın kalkması gibi.

Şimdi, o sabah mutfağında kahvesini içerken hissettiği huzur, o günün mirasıydı. Evin içinde sigara kokusu yoktu. Geceleri kapalı yatak odası kapıları yoktu. Karamel artık onun ayak ucunda uyuyor, sabahları kuyruğunu mutlulukla sallıyordu.

Koray yalnızdı, evet. Ama bu yalnızlık artık boşluk değil, bir seçimdi. Kimsenin kurallarına uymak zorunda olmadığı, kimsenin alışkanlıklarına gölge düşürmediği bir hayat. Geceleri istediği kadar kitap okuyor, sabahları kimseye selam vermeden kendi kahvesini içiyor, köpeğiyle sessiz sokaklarda yürüyüşe çıkıyordu.

Bir akşam bir arkadaşı ona sordu:
— “Hiç pişman oldun mu?”
Koray kahvesinden bir yudum aldı, gözlerini uzaklara dikti.
— “Hayır,” dedi net bir sesle. “Ben Öznur’u değil… onun gölgesini bıraktım. Şimdi ilk kez kendi hayatımın içinde yaşıyorum.”

Koray artık ayrıldığı kadını değil, sessizliğini seviyordu. Ve o sessizlik, kimsenin elinden alamayacağı bir huzurdu.

Yazan
Korhan KÜLÇE

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Korhan KÜLÇE Ben; Kelimelerin sessiz ama derin gücüne erken yaşlarda kulak veren; fakat bu çağrıyı kaleme dökmeye ancak yıllar sonra cesaret eden bir anlatıcıyım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sözcükleri biriktirdim; kimi zaman defterlerin kenarına, kimi zaman zihnimin sessiz koridorlarına notlar düştüm. O yıllarda yazmak, bir eylemden çok bir bekleyişti, zamanla demlenecek bir içsel dilin hazırlığıydı. Yaşamın dönemeçlerinde sessizce biriken gözlemlerim ve iç konuşmalarım, sonunda kelimelere dönüşecek olgunluğa erişti. Yazıya geç başlamam bir gecikme değil, anlatacaklarımın derinleşmesine vesile olan uzun bir iç yolculuktu. Kalemimden dökülen metinlerde bu yolculuğun izleri açıkça hissedilir: kelimelerim acele etmez, duygularım yüzeyde gezinmez; her cümlem, yıllar boyunca içimde taşınmış bir düşüncenin ağırbaşlı yankısıdır. Benim dünyamda zaman yavaşlar, sesler usulca belirir; okur, hem kişisel hem evrensel bir anlatının kıvrımlarında kendi yolunu bulur. Kitaplarım… Onlar, içimde uzun yıllar sessizce yankılanan seslerin kâğıda bürünmüş hâli. Bir gecenin ortasında fısıldanan bir cümleden, bir sabahın ilk ışığında doğan bir düşünceden süzülüp geldiler. Her biri kendi zamanında, kendi mevsiminde yazıldı. Kimi bir yağmurun ince sızısıdır, kimi bir rüzgârın taşıdığı uzak bir hatıradır. Kelimelerimin arasından geçerken, belki kendi hikâyene benzeyen bir yankı duyarsın. Çünkü ben yazarken çoğu zaman kendime değil, sessizce bekleyen o görünmez okura seslenirim. Kitaplarım, yalnızca satırlardan ibaret değildir; onlar, kalbimin sakladığı seslerin, yıllarca konuşmayı bekleyen duyguların suretleridir. Ben sustukça onlar konuşur. Ben geçtiğim yerlerden uzaklaşsam da, onlar orada kalır, kelimelerin vefalı bekçileri gibi. Kitaplarım; Defne'nin Hikayesi - Fethiye'nin Sırları ve Kayaköy'ün Fısıltıları Elif'in Hikayesi - Gölgedeki Kadın Ece'nin Hikayesi - Güneşin Gölgesindeki Sır Alice'in Hikayesi - Küçük Bir Kalbin Yolculuğu Özlem'in Hikayesi - Zeytin Gölgelerinde Bir Tohum Farklı Hayatlar, Farklı Hikayeler İlişkiler Hakkında - 1 Biri Görür, Öteki Hisseder - Şiir Kitabı Sen de Haklısın Korhan KÜLÇE