Hokus Pokus 11.Bölüm

Hokus Pokus

Nisan 7, 2021 - 17:49
Temmuz 3, 2022 - 11:12
 0
Hokus Pokus 11.Bölüm
Hokus Pokus 11.Bölüm

İyi okumalar:)

11.Bölüm: Arafın hissi

&Vuslat Sözen

"Kirli bir suyu içine katıyorsan, temiz kalabilmek için deniz olmalısın." -Dostoyevski

Ruhum, yaşamımın medcezirinde zaman geçtikçe dağınık bir sis bulutu altına giriyordu. Kafamın içindeki sesler susmuyor, ben susturmaya çalıştıkça daha çok çığlık atıyordu. Kalbim, hayal kırıklıkları içinde kavruluyor; acıya büsbütün kucak açıyordu. Aklım ise, soru işaretlerine nokta koymaya çalışıyor, ama her seferinde ardına yeni noktalar ekerek cevapsız ve daha meraklı hale getiriyordu.

Kalbim, ilk yaşamımdı.

Zihnim, ikinci yaşamımdı.

Ama ben hangi yaşama aittim... işte onu bilmiyordum.

Ateşin çıtırtısı ruhumdaki kasırgayı dindirmeye başladığında Pera'nın söylediklerine bir cevap vermediğim aklımda yer edindi.

Dudaklarımı ıslatarak akıllıca kurduğu cümleye, ''aynı şekilde seni senden duymayı yeğlediğim için esasında kim olduğunu söylemek istemedim.'' oldukça dürüst davranmıştım.

Kaşları havalandığında adım adım dibime doğru gelip durdu. ''Kimim ki ben?'' dedi kollarını önünde bağlayıp.

''Kural 10: Karşındaki kendin bile olsan tanı. İyisiyle, kötüsüyle veya görünüşüyle.'' diyerek ifadesizliğimi korudum. Bende ona doğru yaklaşıp oyununu sürdürerek kollarımı kavuşturdum.

Pars'ın öğrettiği kurallardan birini Pera'ya karşılık kullandığımda, Arel ve Pars başlarını kaldırdılar. Kısa sürelik kesişen bakışlarımız Pars'ın keyif aldığını belirten yüzüne yansımasıyla, Arel'in ise ne diyeceğimi beklemesiyle sonuçlanmıştı.

''Duruşun, bakışın, kelimeleri kullanışın ve en önemlisi ses tonun,'' ifadesizliğime samimiyet yerleştirerek, ''Gazel, ne zaman Pera'ya dönüştü?'' dedim.

Arel ve Pars bu anı bekliyormuş gibi gülmeye başladıklarında Pars'ın kahkahalarının arasından ''Ben kazandım!'' dediğini duymuştum.

Pera'ya yani Gazel'e döndüğümde artık emindim. Karanlıkta parıl parıl parlayan simleri ve elmacık kemiklerindeki yıldız figürleriyle karanlığın tek yıldızı olduğunu haykırıyor gibiydi. Normal teninden daha açık olarak yüzüne pudra ve adını bilmediğim şeylerden sürmüştü. Karşımda gördüğüm kişi Gazel'in yanılsamasıydı adeta.

Dudaklarını büzüştürüp Pars'a döndü, ''sen söyledin değil mi?'' sinirle ateş saçıyordu etrafa.

Gülerek omzuna dokundum. Başını bana çevirdiğinde Pars ve Arel kahkahasını yavaş yavaş durdurmuş Gazel'e sırıtarak bakıyorlardı.

''Gazel, cidden seni tanımayacağımı falan mı sandın?'' dedim dudaklarımı birbirine bastırdığım sırada.

''Kabul etmiyorum,'' dedi bana üstten üstten bakarak. ''Ben söyleyecektim.''

Yavuz'u hemen yanımıza, Arya'yı ise deponun bir başka bölümüne bağlamıştık. Pera yani Gazel ile konuştuğumuz sırada Arel, Arya'yı bağlamış; Pars'ta ateş yakmıştı.

''Çözün çabuk ellerimi!''

Arya'nın araya girişiyle Gazel, gözlerini devirerek Arel'e baktı.

''Bu kızın aslında halinden ne kadarda mutlu olduğunu ikimizde çok iyi biliyoruz değil mi?'' dedi, ''Kardeşim!''

Arel, sırıtarak Gazel'e karşılık verdiğinde Pars ile merakla ikisi arasındaki atışmayı izliyorduk. Gazel'in, Pera oluşuna şaşırmamıştım çünkü Gazel'in örgüte sızdığını zaten biliyordum.

''Bu oyuna katılmasının tek sebebi sensin.'' dedi işaret parmağıyla kızın bağlandığı kısmı gösterirken.

''Satranç oynarken piyonlara ihtiyacımız olduğunu söylemiştim.'' dedi Arel omuzlarını kaldırıp indirerek.

''Aşık bir piyon.'' diyerek başını sağa yatırdı Gazel. ''Ne kadar da işe yarar(!)'' Gözlerindeki sinir kıvılcımları karanlığa rağmen seçiliyor, yaptığı imalarla Pars ve beni bozguna uğratıyordu.

''Oha,'' diyerek Arel'e baktığımda onun bu durumdan hoşnut olmadığını gördüm. ''Sen ciddi misin?''

''Arya, olmasaydı belgeler şu an elimizde olmazdı.'' her birimize teker teker bakıp, ''bunun farkında mısınız?'' deyip önüne döndü.

''Arabada neden söylemedin?'' diyerek konuyu değiştirdi Pars. ''En azından ellerini sıkı bağlamasına izin vermezdim.'' alayla Arel'e baktı. ''Bak sen şu işe... yengemiz varmışta haberimiz yokmuş!'' Pars'ın sırıtması kahkahaya dönüşürken aniden yüzünü sahte bir ciddiyete dönüştürdü. ''İçin acımadı mı ellerini bağlarken?''

Arel, kaşlarını çatarak Pars'a bakıp dudaklarını birkaç kez araladıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi sırıtmaya başladı.

''Benimle alay edenlere de bakın!'' ikisine birden bakarak, ''konuşmamı istemezsiniz her halde?''

''Tamam sus.'' dedi Pars bir anda, ve Arya'nın yanına ilerlemeye başladı.

''Sen burada kalıyorsun.'' diyerek Pars'ın peşinden gitti Gazel.

''Benim için hava hoş.'' Arel, Gazel'in arkasından seslendiğinde Gazel umursamadan Pars'ın yanına doğru gitmeye devam etti.

Yavuz'u yok sayarsam eğer, Arel ile tek kaldığımızda ne yapacağımı bilmez halde ona baktım.

''Sende alay etmeyecek misin?'' dedi doğrudan gözlerime bakarak.

''Neden edeyim?'' deyip şaşkınlığımı yok ederek yanına doğru ilerledim. 

''Bilmem,'' dedi omuzlarını kaldırıp indirerek. ''Ama şunu çok iyi biliyorum, beni duydun.''

''Anlamadım?'' deyip yanına çömeldim.

''Arabada Arya'ya istediğin gibi kesebilirsin dedim.'' dedi açıklamaya çalışarak. ''Arya'yla anlaşma yaptık. Bu işin sonucunda bir miktar para karşılığında bize yardım edecek.'' az önce olanlardan sonra bana açıklamaya yapıyor oluşu oldukça garibime gitmişti.

Arya'nın küfürlerini duymazdan gelip Arel'e döndüm. ''Garipsin,'' dedim. ''Hem de oldukça garip.''

Ay ışığı yüzümüze yansırken Arel'in bakışlarındaki ifadeyi çözmeye çalıştım, ama bir cevap bulamamıştım. Gözlerim dudaklarına kaydığında gerçekten gülümsediğini gördüm. Yanaklarındaki kat izleri belli olmuş, gözlerini benden ayırmadan dikkatle bakıyordu.

''Bunu sevdim.'' dedi tek düze sesiyle.

''Arya, bizimle aynı taraftaysa neden arabada öyle davrandın?'' dedim başımı ondan çekip dağınık halde dizilen kolilere yönelttiğimde.

Arel'de kolilere bakarken kısa bir iç çekti. ''Arya'nın seni bilmesini istemiyorum. Seni bilmek demek büyük bir kozu bile isteye ateşe atmak demek.'' boynumu sola doğru hafif döndürerek ateşin, Arel'in yüzüne çarpmasını izledim. ''Arya fevri biri, neler yapabileceğini bazen tahmin edemeyebilirsin ancak bizi satmayacağını çok iyi biliyorum.'' dedi gözlerine duvarlar örerek.

''Nereden biliyorsun?'' dedim daha çok ona dönerek. ''Kolay kolay birine güvenmezsin sen.''

Son söylediğim onu gülümsetmişti.

''Arya'ya güvenmiyorum. O bana güveniyor. Bana kazık atmazsa yarı yolda bırakmayacağımı biliyor. Bilmen gerekir ki ben, sonuç ne olursa olsun başladığım işi bitiririm.''

''O yolun sonunda ölüm olsa bile mi?'' dedim tamamıyla alakasız bir şekilde.

Yüzünü bana çevirip kahvelerinin koyulaşmasını izledim bir süre. ''Ölümün olduğu yolu tek başıma birçok kez geçtim ve şimdi sizinle beraber tekrardan o yola çıktım.'' diyerek tepkimi ölçmeye başladı. ''Yani yolun sonunda ölüm olsa dahi cesetlerin üzerine basarak ilerlemeye devam edeceğim.''

Yüzümü sabit tutmaya özen göstererek, ''Arya'yı neden bağladın?'' deyip konuyu tekrardan aynı yere çektim.

Ölüm konusunda rahatsız olmuştum, ayrıca onların ölümünü düşünmek dahi istemiyordum.

''Hm,'' kahvelerine keyif aldığını belirten parıltıları eklediğinde, ''bana aşıkmış ya, bir çeşit fantezi yaparız diye düşündüm.'' dedi.

Yüzümü buruşturarak Arel'e baktım, dudaklarında sinsi bir sırıtış vardı. Ondan böyle bir cevap beklemediğim için ciddi mi diye bakmaya başladım. Arel'in bakışları bana döndüğünde ciddi ifademle karşı karşıya kaldı. Dudakları düz bir çizgi haline büründüğünde kaşları havalandı.

''Cidden bunun için bağladığıma inandın mı?!'' dedi, şaşkınlık tınısı sesine ulaştığında.

Kaşlarımı çatarak, yüz hatlarında onun kahvelerinden daha koyu gözlerimi dolandırdım.

''Sen ciddisin!'' ekledi, sorgular ifadesiyle.

''Yavuz, uyanmadan gidelim buradan.'' Gazel'in adım seslerine karışan sesini duyduğumuzda gözlerimi Arel'den çektim, ama o hala bana bakıyordu.

Pars, elinde sandalyeyle geliyordu. Sağında Gazel, solunda ise elleri bağlı, sarsak adımlarla yürüyen Arya vardı. Ayaklanıp yanlarına doğru yürümeye başladığımda Arel'in bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum.

''Ellerimi sıkı bağlamazsanız iyi olur, malum arkadaşınız elimi deşti!'' Arya'nın, Arel'e bakarak söylediği cümleleri Arel, hariç hepimiz duymuştuk. O ise inatla sessizliğini koruyup bana bakmaya devam ediyordu.

''Pera'dan... Arel'e...'' Gazel'in kendi ismini kullanmıyor oluşu dikkatimden kaçmamıştı. Arel, benim hakkımdaki gerçekleri Arya'nın bilmediğini söylemişti. Bu durum sanırım Gazel'in, örgüte Pera adıyla sızmasını da kapsıyordu. Arya, Pera'nın gerçek kimliğini bilmiyordu. Tıpkı benimkini bilmediği gibi.

Gözlerim Arya'nın eline kaydığında yarasını sarmış olduklarını fark ettim. Büyük ihtimalle Gazel, yapmıştı.

''Ha?'' Arel, bakışlarını kaçırarak yutkundu, ''biri şu kıza benim hakkımda kötü düşünmemesi gerektiğini söylemeli.'' deyip kutuların arasındaki merdivene doğru ilerledi.

Pars'ın sorgular ifadesini gördüğümde omuzlarımı kaldırıp indirdim. Gazel, Arya'yı bağladıktan sonra kolumdan tutup beni de merdivenlere yöneltti. Arya ve Yavuz karşı karşıya yüzleri birbirlerine dönük şekilde bağlanmıştı.

''Ne dedin Arel'e?'' dedi Gazel, Pars'ın önümüze geçmesini bekleyerek.

Bu yaptığı garibime giderken, ''aslında, o bana bir şey dedi.'' dedim boş bakışlarımı Gazel'in ışıltılı yüzüne çevirerek.

''Ne söyledi sana?'' bu sefer soruyu değiştirmiş, merdivenlerden çıkmakta olan Pars'ın peşinden yürümeye başlamıştı.

''Sen niye bana bunu soruyorsun?'' dedim anlam veremeyerek.

Gazel ise dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini devirdi. ''Bilmem farkında mısın ama ne zaman Arel'le konuşsanız kedi köpek gibi laf çarpıyorsunuz birbirinize.''

''Ben sadece,'' gözlerimi Gazel'den kaçırarak düşündüm. Ne diyecektim? Bana laf sokmasından hoşlanmıyorum mu? gözünde bir çocuktan farkım kalmayacağını biliyordum.

''Sen sadece ne?'' dedi kolumu bırakıp merdivenlerde durarak.

''Arya bizim tarafımızdaysa eğer, neden onu bağladın dedim.'' konuyu değiştirip istediği bir başka yanıtı ona verdim. ''Arel'de, bana aşıkmış ya bende fantezi için bağladım dedi.'' deyip Gazel'e baktım; sağ kaşını kaldırmış, kollarını önünde kavuşturmuştu.

''Bende ciddi mi diye ona baktığım sırada siz geldiniz. Olay bundan ibaret. Arel, hakkında kötü düşünmüyorum. Sadece ciddi mi değil mi diye anlamaya çalıştım o kadar.''

Gazel, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp önden yürümeye başladı. Yürüdükçe yanan ışıklardan mavi saçları daha da belirginleşirken bir anda bana döndü.

''Ve sende buna inandın?!'' dedi sorgular vaziyette. Dudaklarında ufak ufak kıkırtılar çıkıyordu.

''Hayır, inanmadım.''

''İnanmada zaten. Yoksa seni de kıyım kıyım doğrardım.'' dedi işaret parmağını önümde sallayarak. ''Arel ve Arya hakkında hiç bir konuyu ciddiye alma Vuslat.''

Gülerek verdiği tepkileri izlerken Arel'i bir başkasıyla paylaşamadığını anlamıştım. Ya da sadece Arya'yı sevmiyordu.

''Neden?'' dedim onu daha çok kızdırarak. ''Belki seviyorlar birbirlerini?''

Anında yüzünü buruşturup, kusuyormuş gibi yaptı. '' Pera bu işe el atar. Ve sonuçlarını sadece izlersiniz.'' diyerek bakışlarında gerçekten Pera halini görmüş oldum.

Gazel, başını iki yana salladığında önünden geçerek Pars'ın gittiği yöne doğru döndüm. Konuyu daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Karşıma bilgisayar, kameralar ve daha bir çok dijital aletin çıkmasıyla olduğum yerde kalakaldım. Gazel, omuz hizamdan geçip, odadaki ikili koltuğa çöktü. Bende adımlayarak tekerlekli, yuvarlak sandalyelerden birine oturdum.

Pars ve Arel, yan yana oturmuşlardı. Arel, elini mikrofonda gezdiriyordu. Pars ise bilgisayarda bir şeyler açıp kapatıyor dalgın vaziyette işini yapıyordu.

''Başlıyoruz.'' Arel, sinsice sırıtarak Pars'a baktı.

Pars'ın mavileriyle, Arel'in kahveleri buluştuğunda ikisi de birbirlerine karşı tuhaf bakışlar atmışlardı. Gazel, ayaklarını üst üste atarak önündeki masaya uzatmış, olanları benim gibi sessiz sedasız izliyordu. Tek bir farkla, benim bakışlarımda merak hakimken o keyifle Yavuz'u izliyordu.

''Başlıyoruz.'' diyerek tuşlardan birine dokundu Pars.

Tuşa basmasıyla dev ekrandan Yavuz'a bakmaya başladılar. Bakışlarım oraya döndüğünde, kendi kendine hareket eden kolun başında bir kova gördüm. Kovanın bağlandığı ip yavaş yavaş aşağı indiğinde içerisinde ki suyu yeni fark etmiştim. kovadaki su Yavuz'un başından aşağı döküldüğünde içinden buz kalıpları da çıkmış, adamın sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu.

Arya, gülmemek için dudaklarını sabit tutmaya özen gösterdiğinde; Gazel gülmeyi kesip, ''keşke aynısını ona da yapsanız.'' dedi adeta tıslayarak.

Arya'dan nefret ediyor oluşunun sebebi sadece Arel miydi? Atkımı çıkarıp bir köşeye attım.

''Arya'yı neden sevmiyorsun?'' dedim Yavuz'u es geçip Gazel'e dönerek.

Küçümseyici bakışlarını bana çevirip, ''neden seveyim?'' dedi.

Omuzlarımı kaldırıp indirirken dudaklarımı büktüm. Verecek cevabım olmadığını anladığında iç çekerek kelimeleri devir aldı. O sıra Pars'ın klavyede gezinen parmaklarının çıkardığı tuş sesleri kulağıma ilişti.

''Saplantılı bir beyinsiz.'' dedi adeta tıslayarak.

Arel, başını geriye yatırarak Gazel'e ters bir bakış attı. O sırada Pars, kaşları çatılı ekrana bakıyordu.

''Ne oldu?'' dedim ona doğru.

''Sesimizi değiştirmek için kullandığımız uygulamayla bağlantı kuramıyorum.'' dedi ekrandan gözlerini ayırmayarak.

''Uygulama cihazla bağlantılı değil mi?'' dedim, Arel'in elinde tuttuğu mikrofonu göstererek.

Başını yavaşça aşağı yukarı hareket ettirdiğinde, ''uygulama, cihaza mı bağlanmıyor? yoksa hiç mi açılmıyor?'' diyerek yanına adımladım.

''Açılıyor, ama cihazla arasındaki bağlantıyı sağlayamıyorum.''

''Bağlantı kablosunda sorun olabilir.'' dedi, Arel.

Başımı sallayıp, ''kabloları gösterir misin?'' dedim.

Gazel'in merakla kaşları havalanırken Arel ne yaptığımı çözmeye çalışıyordu. Pars, ayaklanarak bilgisayar ekranın altındaki birbirine geçmiş kabloları gösterdi. Öne doğru çömelip kabloları elime aldım.

Kullandıkları cihazın kablosu oldukça yıpranmıştı ve bu cihazın çalışmamasına yol açıyordu. Safir ve Elika'nın öğrettiklerini anımsayarak, kabloyu çektim.

''N'apıyorsun?'' Arel'in meraklı sesini duyduğumda ona karşı sessizliğimi koruyarak Pars'a döndüm.

''Cihazın kablosunda sorun var. Bana, yeni bir kablo getirirsen cihazı aktif hale getirebilirim.''

''Sanırım yeni bir kablomuz yok.'' dedi başını iki yana sallayarak.

Ekrandan Yavuz'a bakıp içimde derin bir öfke oluştuğunda nefesimi verdim.

''O zaman bana bağlantı kurabileceğim başka bir kablo getir, cihazın şu anda bağlandığı kablo kopacak gibi.'' dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak. ''Hiç konuşamamaktansa bir süreliğine konuşmak daha iyi.''

Gözlerimi ekrandan ayırmadan beni onaylayarak giden Pars'ı beklemeye başladım. Yavuz'un ter içinde kalan suratı suyla karışmıştı ve karanlıkta ela gözlerini seçebiliyordum.

''Bunları bulabildim.'' kabloyu önümde uzatarak, ''yapabilecek misin? Safir veya Elika'yı arayabilirim.'' Çantalardan birini önüme bırakıp içinde çeşitli malzemeleri görmem için açtı.

Yaptığı öneriyi görmezden gelerek, ''zaman kaybını sevmiyorsunuz, keza bende artık sevmiyorum.'' kabloyu söküp getirdiği çantadan makası çıkarttım. Safir'in ön görülüğü sağ olsun ki bana bu tarz durumlar için teknik bilgileri öğretmişti. ''Boşuna mı 2 ay boyunca eğitim verdiniz?'' dedim.

Daha çok bu soruyu kendime soruyordum. Getirdiği eski kablolar, cihazdan az sonra çıkaracağım kablodan daha iyi durumdaydı.

''Arel, konuşur musun?'' dedim kabloları sıkıca birbirine bağladığımda.

Cihazın sesi depoda yankılandığında yerimden kalkıp çantayı kapatarak ayaklandım. Az önce kalktığım sandalyeye geri oturdum.

Üçünün de boş bakışlarıyla karşılaştığımda, ''Ne(!)'' dedim, 'niye bakıyorsunuz?''

Gazel, hafif hafif ellerini birbirine vurarak alkış tutmaya başladı. Arel, gözlerini benden çekip boğazındaki hırıltıyı yok ederek tuşa basıp mikrofunu eline almıştı. Pars ise gururla mavilerini bana çevirip gülümsemişti.

''İşinize dönsenize.'' diyerek öneride bulundum. İlginin bana kaymasından hoşlanmamıştım.

Dediklerime uyarak gözlerini benden çektiler.

''Uyuyan güzel uyanmış.'' dedi Arel, gülerek.

Yavuz'un gözleri dehşetle açılırken deponun kenarlarındaki spor ışıklar teker teker yanmaya başladı.

''Bir süre misafirimiz olacaksın.'' dedi sahte sevecenliğiyle. ''Merak etme, misafirlerime hep kibar davranmışımdır.''

Yavuz, kurumuş dudaklarını hafif aralayarak, ''kimsin sen?'' dedi.

''Günahlarına verilmiş tek sevap olabilirim.'' diyerek, Arel, sırtını geriye atıp sandalyeye yaslandı. Ekrana döndüğümde Yavuz, iç çekerek ellerini zorluyordu.

''Her günahın bedeli vardır Yavuz Vecdi.''

Yavuz'un gözleri, Arya'ya çevrildiğinde onu unuttuğumu fark ettim. Arya, uykudan uyanmış gibi mırıltılar çıkarıyor, oyunculuğunu konuşturuyordu.

''Sadede gel.'' deyip başını geriye yatırarak ışıkların yüzüne vurmasına izin verdi Yavuz.

''Şşş...'' başını iki yana salladı. ''Biraz hasret giderelim.'' dedi Arel.

Pars, elindeki kağıda yazılar yazıp Arel'in omzuna dokundu. Arel, kağıdı alırken sırıtmaya başladı. Onun sırıtması Pars'a da bulaşmıştı.

''Hm,'' mırıldandı, ''Hale Atasoy...'' gözlerini ekrana sabitleyip Yavuz'un yüzünde gezindirdi.

Yavuz Vecdi, 1.60 boylarında ela gözlü kumral bir adamdı. Gerçi ne kadar adam denirse... Ela gözleri şaşkınlıkla açıldığında sandalyeden kalkmaya çalıştı.

''Eşine çok bağlıydın diye biliyordum, ama... yanılmışım.''

Yavuz, göz ucuyla Arya'ya bakıp, ''öyle birini tanımıyorum.'' dedi.

''Üç büyükleri neden kıskandığın ortada. Daha kendi adamına bile güvenmiyorsun.'' dedi Arya'yı ima ederek.

Yavuz'un, Arya'nın varlığından rahatsız olduğu apaçık ortadaydı ve Arel, bunu fırsata çeviriyordu.

''Peyami Hunlu, kendine güvenir, ama sen güvenmezsin. Halide Balaman, ailesine güvenir, ama sen güvenmezsin. Ve Faris Gevheri, o ise adamlarına güvenir.'' dedi üç büyükleri açıklayarak.

Kelimeleri kulağıma küfür gibi geliyordu ve Arel'inde bilerek böyle konuştuğundan emindim.

''Sende bu güvenlerden hiç biri yok. Karşındaki kadın, senin bütün pis işlerini yapan kişi.'' deyip çatılı kaşlarını düzeltti. ''Şimdi açık konuşmaya başlayalım, korkak.''

Yavuz'un soluk teni gittikçe kızarmaya başlamış, sinirlendiğini göstermeye başlamıştı. Ağır ağır nefes vererek gözlerini kıstı. Kendisine dikkatle bakan, Arya'ya çevirdi kısılı gözlerini. Dudaklarını birbirine bastırdığı sırada Arel, elindeki kağıdı havaya kaldırarak konuşmaya başladı.

''Bu arada sana Hale Atasoy'u tanıyor musun? dediğimi sanmıyorum.'' dedi.

Yavuz, karşısındaki kamerayı yeni yeni fark ederek, ela gözlerini kameranın odağına yerleştirdi. Göz göze gelmiş hissi vücuduma hücum ederken Gazel, kıkırdayarak başını iki yana salladı. Mırıldanarak, ''Vasat...'' dediğini duymuştum ama hiçbir şey demeden öylece izlemeyi tercih ettim.

Arel, dalga geçerek ''neyse, seni affediyorum.'' dedi.

''Şimdi sana soracağım sorulara doğru yanıtlar verirsen, buradan tek parça çıkmana izin veririm.'' sesine ciddiyeti ektiğinde Yavuz'un rengi gittikçe atmıştı.

''Anlaştık mı? korkak...'' Arel'in adamın damarına basmak için sürekli korkak deyişinin sebebini anlamıştım. Her korkak deyişi Yavuz'un öfkesine dönüşüyor, kameraya ters bakışlar atmasına yol açıyordu.

''İnsan öfkelendiği zaman içindeki karanlık tarafını gösterir. Karanlıksa gerçeklerini sana verir.'' dedi Pars, Yavuz'un yüz hatlarında mavilerini gezindirerek.

Aklımdan geçenleri Pars'ında düşünmüş olması beni gülümsetirken Arel, konuşmaya devam ediyordu.

''Anlaştık mı? dedim.'' Arel'in tok sesi duvarlara çarpmıştı.

''Anlaşmamız için bir sebep göremiyorum,'' kameraya hırsla baktığında midemi bulandırdığını hissetmiştim. Gözleri, karakterini o kadar iyi yansıtıyordu ki yüzünden şer akıyordu resmen. ''Sadede gel.'' bağlı ellerini yumruk yaptı.

''Canın, gücünün geldiği paran, ailen... ve daha fazlası, tüm bunlar senin için sebepten daha fazlası.'' Arel'in tane tane sesi Yavuz'un hiç hoşuna gitmemişti. ''Sebepler benim elimde, ama sonuçlarda senin elinde. Kararını ver.''

''Anlaştık.'' dedi Yavuz, ağzının içinde.

''Anlamadım?'' Arel'in sorgular tonu gülmeme sebep olurken Yavuz Vecdi, aslında ne kadarda komik bir durumda olduğunun farkında bile değildi.

''Anlaştık.'' adeta tıslamıştı.

Arel ve Pars tatmin olarak birbirlerine baktıkları sırada Gazel'in yanına geçtim. Pars, kağıda yine yazılar yazdığında Arel, ağzının içinde mırıldanmaya başladı. Ne dediğini anlayamamıştım ama yüz hatları gevşemişti.

''Kadını ancak sabah getirebilirim.'' dedi Gazel, Arel ve Pars'a bakarak.

''Sorun değil, aksine işimize gelir.'' Pars, dudaklarını içe doğru kıvırarak sert bakışlarını Yavuz'a çekti. ''Kedinin, fareyle oynadığı gibi oynayacağız onunla.'' deyip Arel'e baktı.

''Kedinin, tutkusu fareyi yemek değil, yakalayıp boğmak. Bizde Yavuz'a bunu yapacağız.'' dedi Arel, Pars'ın cümlesini tamamlayarak.

Gazel öksürerek ikisine bakarak sırıttı, ''Leşini ise örgüt alacak.'' dedi.

Hayranlıkla gözlerim aydınlanırken Yavuz, mırıldanmaya başladı.

''Su,'' dedi. ''Su verin.''

Arel, mikrofona tıklayıp, ''Verdim ya.'' dedi az önce kovadan dökülen suyu kast ederek.

Dilini damağına vurup ''Sana, aylar önce örgütten ayrılman için uyarı çektim. Ama, sen bunu umursamadın.'' dedi.

Yavuz, düşüncelere dalarken, ''Yani?'' diyerek gözlerini zorlukla açık tutmaya çalıştı.

Arel, onu görmezden gelerek devam etti. ''Uyuşturucuyla insanları büyük ölçüde zehirledin. Küçük ölçekte ise vermeye devam ettin. Uyuşturucuyla onları ayılttığını sandın, ama asıl önemli olan küçük ölçekte verdiklerindi. Çünkü onları ayakta tutan buydu.'' Arel'e duyduğum hayranlık hissi git gide yayılıyordu. ''Bunu suyla bağdaştırabilirsin. Başından aşağı dökülen seni ayıltmak içindi, sana içmen için vereceğim su ise ayakta kalman için.'' diyerek Pars'a döndü.

Pars, ayaklanıp çantadaki su şişelerinden birkaçını çıkarıp masaya bıraktı. Gazel'de o esnada diz kapaklarında biten pileli eteğini düzeltip ayağa kalktı. Odadan çıktığı sırada Arel, Pars'ın bıraktığı sulardan birini içmeye başladığında Yavuz, susuzluk hissine dayanamadığını belirterek kafasını yere çevirdi. Zorlukla nefes alıyor, ıslandığı için rahatlıkla soğuğa kucak açıyordu. Deli gibi üşüdüğüne yemin edebilirdim.

''Belli ki birbirimizi tanıyoruz.'' dedi kafasını yerden kaldırmayarak.

''Ben seni tanıyorum, ama sen beni tanıdığını zannediyorsun.'' dedi Arel.

Gazel, elindeki hırkayı ve tokayı bana uzattığında anlamaz gözlerle ona baktım.

''Ağzın iyi laf yapıyor çocuk.'' Yavuz'un sesini tekrardan işittim, ama bu kez zar zor sesini duymuştum, çünkü oldukça kısık konuşuyordu.

''Dediğin gibi çocuk olsaydım ki bu çok iyi olurdu. Neyse... Benim gibi bir çocuk, senin gibi bir adamı ne hale getirmiş, baksana!'' dalga geçerek gülmeye başladı.

''Suyu sen götüreceksin, saçlarını bağlayıp yüzünü gizleyelim.'' Gazel'in normal bir şeymiş gibi kurduğu cümleyle dikkatim Yavuz ve Arel'in konuşmasından ona kaymıştı.

''Hamle sırası sana geçti.'' bana dönerek, ''Suyun içinde uyku ilacı var. Birkaç yudum alması yeterli olacaktır.'' dedi Gazel.

Pars'a doğru baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Güven verircesine gülümsediğinde Arel'inde bizi izlediğini fark ettim.

Üzerimdeki hırkayı çıkardığımda deri ceketim gözler önüne çıkmıştı. Pars, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Gazel'e doğru döndüm.

''Kendi hırkam var zaten. Neden bunu giyiyorum? ikisi de aynı amacı görüyor.''

Gazel, başını iki yana sallayarak, ''Üşüdüğün için getirmiştim.'' dedi.

Dudaklarımı içe doğru kıvırıp baskı yaptığım sırada önce kendi hırkamı daha sonra bana bol gelen hırkayı giyindim. Saçlarımı da topladığımda Gazel, spor siyah şapkayı uzatıp gülümsedi. Yavuz'un beni tanıdığını sanmıyordum, ama şuan aldığımız önlem ileride Faris'i şaşırtmak içindi.

''Gideyim mi?'' dedim, doğrudan Arel'e bakarak.

Başını onaylayarak salladığında Pars'ın uzattığı şişeyi elime aldım.

''Bu gece hayatına ilk balyozu vuracaksın.''

''Ben balyozu çoktan vurdum, Pars.'' dedim.

İfadesizliğimi koruyarak geriye doğru yürüdüm. Hırkanın, şapkasını da başıma çektiğimde elimdeki şişeyle kaderimi değiştiren insanlardan birinin karşısına doğru adımladım. Hırkanın cebinde hissettiğim siyah maskeyi de taktığımda artık hazırdım.

Adrenalin dalgası vücudumda yayıldığında ellerimi yumruk yaptım. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda botlarımın zemine bıraktığı sesi görmezden geldim. Geleceğimde oynanacak oyunların kumarını 5'te 5'e adım attığım anda başlatmıştım. Ve o kumarın ilk hamlesini şimdi gerçekleştirecektim.

''Aileni yok eden adam karşında...'' diyordu içimdeki Vuslat.

''Seni yok eden adam karşında...'' diyerek devam ediyordu.

Başımı iki yana sallayıp onu susturdum. Ailemi öldüren adamlardan biri olabilirdi ama kimseyi yok edememişti. Ben küllerimden doğmuş olsam da yok olmamıştım. Anılarımın içinde can çekişen ailem ise kalbimde can veriyorlardı. Biliyordum, onlar yok olmamıştı. Kalbimde hissettiğim sürece ailem, zihnimi zinde tuttuğum sürece ise benliğim yok olmayacaktı.

Yavuz, başını yerden kaldırıp gözlerini benimkilere çekerek, ''Seni tanımamdan korkuyorlar.'' dedi siyahlara büründüğümü göstererek. ''Asıl korkak, sizsiniz.''

Sessizliğimi koruyarak kapağı açtım. Beni baştan aşağı süzdüğünde Arel'in konuşmasını duydum.

''Önüne bak.''

Yüzümü sabit tutmaya çalışırken Yavuz, Arel'in konuşmasıyla daha çok sırıttı.

''Senin kızın demek...'' Cümlesini tamamlayamadan ağzına şişeyi tuttuğumda çenesinden aşağı sular döküldü.

Günlerce susuz kalmış gibi içiyor, gözlerini arkamdaki duvardan ayırmıyordu. Aklıma gelen fikirle görmeyeceğini bile bile sırıtmaya başladım.

''Ölüm karşında, ve sen yaşam içiyorsun.'' kulağına eğilerek söylediklerim öksürmesine yol açmış, bakışlarının bana çevrilmesini sağlamıştı.

''Özür dilerim, yanlış söyledim.'' hafif kıkırdayarak, ''Ölümü karşına aldığında zehrini içtin.'' dedim şişeyi yere fırlattığımda.

Yavuz, gözlerini dehşetle açtığında öksürmeye başlamıştı, oysaki suyu çoktan içmişti. Ona zehir verdiğimizi düşünmesini istemiştim ve bu onu korkutmuştu. Gözleri yerdeki şişeye kaydığında sert bakışlarımı, alaya çevirerek iç çektim. Yerdeki şişeyi kaşlarımla gösterirken son kez yüzüne bakıp konuştum.

''Susuzluğun geçmediyse yalaman için itebilirim seni.'' dalga geçerek yüzüne baktım. Kamerada gördüğümden daha zavallıydı.

Ondan bir cevap beklediğimi anladığında başını iki yana sallayıp öksürmeye devam etti. Başımı Arya'nın olduğu tarafa çevirdiğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bu yaptığımı beklemediği açıktı. Ya da ben böyle düşünmüştüm ve onu asıl şaşırtan şey Arel'in beni göndermesiydi. Gözlerimi devirerek Yavuz'u, öksürük kriziyle baş başa bırakıp merdivenlere doğru yol aldım.

''Bir sonraki karşılaşmamız inan bana bu kadar naif olmayacak.'' dedim, başımı geriye yatırıp ona doğru seslenirken.

Onunla bir daha karşı karşıya gelmeyeceğimi biliyordum, çünkü biz, 5'te 5, onu bu deponun içinde boğacak ve leşini de örgütün eline bırakacaktık. Bu denli sert duruşumu Pars ve Vina'dan öğrenmiştim. 'Ne olursa olsun dik dur. Boyun eğmen için sebebin yok.' demişlerdi.

Kural 9: Asla boyun eğme, sonuç ne kadar kötü olursa dahi savaşmaktan vazgeçme.

Gülümsedim. Sahici bir gülümsemeydi bu. Bulut takımı ve 5'te 5 aslında hiç birimiz bir mutlu sonun parçası değiliz. Hepimiz, kırık ruhların mutlu son yaşamaya çalışan parçalarıyız.

-

•Pera, Gazel hakkında ne düşünüyorsunuz?

•Vuslatın karakter değişimi nasıl ilerliyor?

•Bölüm hakkındak düşünceler neler?

•Sizce 5'te 5'in amaçları neler olabilir?

•Buraya merak ettiklerinizi vs. Yazabilirsiniz :)

Bu resim tam bir Pera ve Gazel;) Ben düştüm. Kaldırmayın!

Yorum yapmayı unutmayın.

Hoşçakalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 1
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 1
Eğlenceli Eğlenceli 1
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."