Hokus Pokus 15.Bölüm

Hokus pokus

Ocak 16, 2022 - 13:03
Ocak 19, 2022 - 11:17
 0

1.

Keyifli Okumalar :)

Bölümü erken yazınca hemen atayım dedim????????

*
15.Bölüm: Çocuk Adam

''Günün birinde söylenenler değil eylemler konuşacaktı.''


Hava giderek kararıyordu. Yelkovan ve akrep bizim için 11'e yaklaşıyor; Rüzgarın uğultusu kulaklarımızı kanatırcasına sesini duyuruyordu. Issız, belki de insanların unuttuğu bir yola otobandan çıkarak saptığımızda rüzgar uğultusunu yavaş yavaş dindirmiş, nabzımın konuşmasına izin vermişti. Dudaklarımı dişlerime geçirerek gerginliğimi azaltmaya çalıştım ama boşunaydı. Tam aksine daha çok geriliyor ve heyecanlanıyordum. İçimdeki adrenalin filiziyse Arel ile gittiğimiz depoda olduğundan daha fazla büyümüştü. Rüzgarsa bu durumdan haz alarak uğultusunu giderek yok etmişti. Bana, 'Sahne senin.' der gibi yapmıştı bu hareketi. Fakat bilmiyordu ki ben, kendi sahnemde bile figüranı oynuyordum.

''Durumlar nasıl?'' dedi Gazel kaşlarıyla kalbimi göstererek.

''Gergin, heyecanlı ve adrenalin doruklarında.'' dedim dürüst olarak.

Gazel içtenlikle tebessüm edip, ''Normal, kim olsa öyle hisseder. Hatta belki de daha fazlasını.'' dedi.

O da benim gibi dürüst mü davranmıştı yoksa beni rahatlatmak mı istiyordu emin olamamıştım. O esnada taşlık yola Pars ve Arel'in kullandığı polis aracı sapınca Gazel'de onları takip etti. Onlar önde, biz arkada ilerliyor Tıra doğru yaklaşıyorduk. Kullanılan her iki araçta polis arabasıydı ve sanki polislerin işe karışmış olduğunun süsünü verecektik.

Başımı iki yana sallayarak sağ kaşımı kaldırdım. ''Belki de daha azı..'' dedim.

Gazel sırıtarak kısa sürelik de olsa gözlerini yoldan çekip bana bakmıştı.

''Belki de kaçıp gitmek isteyecekti.'' dediğinde alayla güldüm.

''Belki de..'' deyip mırıldandım.

Önümüzdeki araç hızlandığında Gazel gözlerini devirdi.

''Gözlerini sürekli deviriyorsun.'' dedim kendimi tutamadan.

Ağzımdan çıkan sözcükleri düşünmeden söylememe karşılık Gazel beni şaşırtmayarak sakin bir tepki verdi. Yanaklarını şişirip, ''İnan bende devirmeyi pek istemezdim ama,'' diyerek Arel ve Pars'ın aracını gösterdi. ''Koşullar.. ne yaparsın?!''

Gülerek karşılık verdiğimde önümüzdeki araç daha fazla hızlandı.

''Ne yapıyorlar?'' diyerek ciddiyetle soludum.

''Arel'i bilmiyorum ama Pars'ın canının eğlence istediği belli.'' deyip bana açıklama yaptı.

Gazel'de gaza bastığında Pars, camı indirip elini dışarı doğru savurdu. Baş ve işaret parmağını bir birine değdirerek işaret yapmıştı. Bunun üzerine Gazel, gaza bildiğimiz abanarak basıp hızlandığında şaşkınlıkla ona baktım. Hem Arel ve Pars'ı sollamış hemde tanıdığım Gazel'i rafa kaldırmıştı. Gözlerinde gördüğüm heyecan; beni hayrete düşürdüğünde ilerlediğimiz yolda radar, mobesa kayıtları veya polis çevirmelerinin olmadığı için şükretmiştim.

Pars'ta hızlanarak bize yetiştiğinde Gazel camı indirerek, ''Selektör yapma kazanan belli!'' deyip bağırdı.

Sert esen rüzgar tenimi yalayıp yutarken Gazel'in salık, kısa sarı saçları savruluyordu. Rüzgar, benim sahnemin esas oyuncularını davet etmiş, bana güç gösterisi yapmıştı adeta.

Pars'ta sesini yükselttiğinde,''Çizgi belli olmadığı sürece kazanan yok.'' dedi.

''Çizgileri ben koyarım.'' demesiyle Gazel'in tıpkı Pars gibi konuştuğunu fark ettim.

''Ben kendimi dinlerim. Masalı da kabusu da anlatan benim.''

Birden bire neden aklıma gelmişti bu sözcükler bilmiyordum fakat derinlere baktığımda Pars, Arel ve Gazel üçlüsü birbirlerini gerçek manada tamamlıyor ve benzerliklerini ortaya sunuyorlardı. Farklılıklarıysa onları özel kılan taraflarıydı. Başlarda Arel ve Pars'ı birbirine benzetiyor olsam da Gazel'inde onlardan aşağı kalmadığı ortaya çıkmıştı. Keza aylar önce evde yaptığımız konuşmada bunu destekler nitelikteydi.

''Kanıtla!'' dedi Pars diklenerek.

Gazel sinsice sırıtıp kendinden emin bir şekilde hızlandığında heyecanım evrilerek yarışa kaymıştı. Ani değişen ruh halleri bana da yansımış, olacakları merak etmeme sebep olmuştu.

Gazel, camları indirerek başını geriye doğru attı. Rahatlıkla sürdüğü araç Pars'ın da gözünden kaçmamıştı. O da camları indirdiğinde irice açılan gözlerimi yavaş yavaş kıstım. Arel, camın açılmasıyla beraber başını düşürdüğünde gülerek onları izledim. Kaşlarını olabildiğince çatarak eğlenen yüz ifadesini anında bozmuş, Pars'a doğru bir şeyler söylemeye başlamıştı. Ne dediğini duymasam da küfür veya sitem dolu sözcükler söylediğini yüzünün girdiği şekillerden anlayabiliyordum.

Gazel, onların önüne geçtiğinde Arel'in kızgın yüzüyle Pars'ın eğlenen ifadesi görüş alanımdan çıkmıştı. Araba sola doğru döndüğünde Gazel virajı öyle sert almıştı ki zemindeki toprak havaya karışmış, taşları etrafa saçmıştı. İçeriye dolan topraklara aldırış etmeden anın tadını çıkarmaya koyuldum. Başımı geriye atarak Pars ve Arel'e baktım. Yayılan toprak onları oldukça bulanık gösteriyordu. Kıkırdadığım da Gazel çığlık atarak bir kez daha kornaya bastı.

''Söylemiştim sana Bulut Adam.'' deyip bağırarak konuştu Gazel. Ardından tıpkı Pars'ın yaptığı işaretin aynısını yaptı. ''Kazanan belli!''

Bir anda Gazel'in sözcükleri ters etki yaparak Pars'ın hızlanmasına yol açtı. Dar yola 2 araç aynı ada sığmadığından bizi sıkıştırmaya çalışıyordu. Biz sağa kaydıkça onlar sola; Biz sola kaydıkça onlar sağa kayıyordu. Ayrıca araçları oldukça hızlı fakat temkinli kullanıyorken hem yolu biliyorlarmış, hem de bunu defalarca yapmış gibiydiler.

Dar yol anında bittiğinde Gazel'in, onları geçerken çaldığı kornanın aynısını Pars'ta çaldığında her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki ne olduğunu takip edemiyordum. Bu kez de onlar önümüze geçmiş biz arkada kalmıştık.

''Ha şunu bileydin.'' dedi Arel'de konuya dahil olarak. ''Kazanan zaten belliydi küçük kardeşim!''

Gazel tekrardan gözlerini devirdi ancak bu kez gözlerinde yanıp tutuşan lavlar vardı. O kadar tutkulu kavrıyordu ki direksiyonu lavları her yere sıçrayacaktı sanki. Bu durumdan oldukça haz duyduğu resmen ortadaydı. Başımı iki yana sallayıp dikkatimi başka yöne vermek istedim. Gözlerimi dışarıya çektiğimde şehrin ışıklarının olmamasını fırsat bilen yıldızlara dikkatle baktım. Yüzlerce yıldız bu anlara tanıklık ediyor; inatla evrene bizi koruduğunu belli ediyordu. Yaptığım benzetmenin içimde uyandırdığı tarifsiz duygu Gazel'in kahkahasıyla yön değiştirdi. Az önce dikkatimi başka yöne vereceğimi söylemiştim öyle değil mi? Siz onu en iyisi unutun.

''Kazanan olması için kaybeden olması gerek. Ve siz çoktan kaybettiniz!'' deyip direksiyonu sağa doğru kıvırıp yan yola saptı. Görüş alanımızdan Arel ve Pars çıktığında tedirginlikle Gazel'e baktım ama o benim aksime oldukça sakin ve kendinden emindi. Yüzünden okuduğum duygular içime su serptiğinde daha da hızlanmıştı. Direksiyonu bu kezde sola kırdığında Arel ve Pars'ın hemen önüne çıkmıştık. Gözlerim yuvalarından çıktığında Pars yavaşlayarak önümüzde durdu. Gazel sırıtarak camdan dışarı bakarken o an küçük dilimi yutmuş gibiydim. Kirpiklerimin üzerinden yavaş yavaş önce Pars'a baktım. Yenilmenin verdiği bozgunluğun aksine gülerek bakıyordu keza Arel'de.

''Rövanşını alırım.'' dedi sakince.

''Hay hay, efendim.'' dedi Gazel alayla.

Asker selamı gönderirken Arel gür bir kahkahayı ortamın sessizliğine sundu. Rüzgar da pes ederek kendini dizginlemiş ortalıktan kaybolmuştu. Pars, Gazel'e karşılık vermek için sol kaşını kaldırıp başını hafif sağa eğerek salladı. Gazel'se dilini çıkartıp yan dönen arabayı eski haline getirmekle meşgul olmaya karar vermişti. Araba yavaş yavaş geriye giderken direksiyonu sağa doğru kırıp Pars ve Arel'in öne geçmesi için arabayı yana doğru çevirdi.

O sırada gözlerim, başını koltuğa yaslamış önüne gülümseyerek bakan Arel'e çevrildi. O kadar içten ve gerçekçi bakıyordu ki bir an için depoda gördüğüm o küçük çocuk anılarımın içine serpildi. Anılar zihnime ulaşırken geçmişimin izlerinin yanılsaması olan iki küçük çocuk ve Vera kelimesi Arel'e duyduğum içtenliği yok etti. Ona karşı duyduğum hislerim anında beni bile şaşırtacak şekilde değişebiliyordu. Bir an gözüme masum bir çocuk gibi gelirken öte yandan içindeki ateş parçacıklarıyla her yeri kasıp kavuracakmış, gibi hissettiriyordu.

Gazel, ''Daldın gittin.'' dediğinde sıçrayarak ona doğru döndüm.

Boş bakışlarım önüme düşerken yutkunarak gülümsemeye çalıştım fakat becerememiştim.

''Ha, Şey.. Evet dalmışım.'' diyerek kekelediğimde ben bile buna oldukça şaşırmıştım.

Gazel'in sorgular ifadesi Pars'ın kornaya basmasıyla dağıldığında son bir bakış atmıştı bana. Gözlerinde, değişen ruh halimi anlamaya çalışan şüpheler yer alıyordu.

Titrek nefesimi vererek camı kapattım. Hafiften dağılan saçlarım örüldüğünü unutarak bağımsızlığını ilan etmişti. Tokamı çıkartıp tekrardan örmeye başladığımda saatin 11'e varmasına neredeyse 10 dakika kalmıştı.

''Zamanında yetişecek miyiz?''

''Aslına bakarsan çoktan yetiştik sayılır...'' deyip az önceki yarışın aksine sakince kullanarak arabayı sürmeye devam etti.

İtiraf etmeliydim ki bu hareketleri Gazel'den beklemezdim ve daha öncede dediğim gibi hayat inandıklarımızdan daha çok inanamadıklarımızdan ibaretti. Bugün bu sözlerimi gerçek manada kanıtlamıştım.

Bildirim sesi gelerek dikkatleri kendine çekti. Telefonumu çıkartıp gelen mesaja baktım. Bu telefonu Gazel bana vermişti. Yeni hayatımın yeni telefonu.. Kaşlarım istemsizce havalanırken Gazel'de merakla bana bakıyordu.

Çoçuk Adam:

''Yol biter bitmez tır önümüze çıkacak. Planladığımız gibi arkadan gelin.'' 10-53

Mesajdan ziyade kayıtlı isme baktığımda nefesimin kesildiğini hissettim. Rüzgarın sessiz sedasız ortalıktan kaybolmasının nedeni buymuş meğer. Çünkü şu anda içimde kasırgalar oluşturuyor; nefes almama dahi izin vermiyordu.

Oğlan çocuğu, kızın ellerini daha sıkı tutarak,''Vera'nın kalbi,'' diyerek kıza baktı.

''Çocuk adamın aklı,'' dedi kızda ona katılarak.

''Bir birlerini dengede tutacaklar.'' dedi oğlan çocuğu. ''Senin sevgin, benim sevgimi oluşturuyor; duygularımı yaşatıyor.''

Oğlanın son sözleri kıvırcık saçlarıyla rüzgara kucak açan küçük kızı gülümsemişti.

Çocuk adam..

Geçmişimin izleri beni takip etmekten bir an için vazgeçmiyor, içimdeki kara bulutu giderek yeni yeni mavileşen gökyüzümü tekrardan karartmama sebep oluyordu.

''Kimden gelmiş?'' dedi Gazel merakla.

Dişlerimi dudaklarıma geçirip gözlerimi kaçırdım. Mırıltıdan farksız çıkan sesimle, ''Tır birazdan önümüze çıkacakmış, plana uyalım dedi.'' dedim.

Gazel kaşlarını havalandırarak tedirginlikle gülümsedi.

''Kimden?'' dediğinde bu kadar sorgulayıcı olması tuhafıma gitmişti.

''Çocuk adam?'' deyip başımı sağa yatırıp alayla dudaklarımı kıvırdım.

Gazel yüzüne maskesini geçirerek sahici olan duygularını gözlerinden bir çırpıda sildi. O farkında değildi; Belki de iyi oynadığını sanıyordu ama 5'te 5 arasından, bende dahil duyguları en gerçekçi olan Gazel'di. Dolayısıyla da yüzüne taktığı maskesi oldukça net anlaşılıyordu. Karşımda Pera olsaydı ona inanabilirdim fakat o Gazel'di. Ve Gazel'in maskesi sahte olduğunu bariz bir şekilde haykırıyordu.

''Haa,'' dedi nefes verip sona doğru uzatarak. ''Arel'denmiş.''

Sahte şaşkınlıkla, ''Arel mi?'' dedim. ''Gerçi, tahmin etmiştim..''

Yalan söylüyordum ve bende onlar gibi oynuyordum.

Kural 13: Şüphe ediyorsan, bir şeylerden emin değilsen karşındakine oyna. Çünkü karşındaki kişi çoktan sana oynamaya başlamıştır.

Kendimi suçlu hissetmiyordum çünkü onlar bana bunu öğretmişti. Benim şüphem geçmişimde olan Arel'eydi.

''Nasıl tahmin ettin ki?'' deyip yeşil gözlerini yola çevirdi.

Uzun yol bir türlü bitmiyordu ve ben bir an önce bu anın bitmesini istiyordum. Aramızda oluşan sessiz söyleyişler dilimi damağıma vurmamla son buldu.

Dalga geçtiğimi belli etmeye çalışarak, ''Pars, arabayı kullandığına göre Arel yazıyordur.''dedim.

Nasıl oynuyordum bilmiyordum ama Gazel'in bakışlarındaki değişim onu inandırdığımı gösteriyordu. Oyunculuğum bir kez daha işe yaramıştı. İçten içe tebessüm etsem de bu durumun içimin kan ağladığı gerçeğini kapatmıyordu. Daha doğrusu kapatamıyordu.

''Pars'ın telefonundan da yazabilirdi.'' deyip başını sola doğru yatırdı.

Dudaklarındaki tebessüm bu kez gerçekçiydi. Benim geçmişi hatırladığımı sanmıştı ya da şüphelendiğimi düşünmüştü. Gerçi her iki düşüncesinde de oldukça haklıydı ancak haklı olması geçmişimde olanları sakladıkları gerçeğini değiştirmiyordu.

''Arel'in o kadar uğraşacağını sanmam.'' diyerek dürüstlüğümü belirttim.

Ruhumu kapsayan kasırga bulutları Arel'in adının geçtiği her saniye gürlemeye başlıyor ellerimin titremesine ayağımı gerginlikle sallamama sebep oluyordu.

Gazel gülmeye başladığında, ''Mantıklı.'' dedi.

İçimde kalan son umut taneciğiyle Gazel'e baktım. Az sonra soracağım soruya hayır cevabını vermesini diliyordum.

''Kişileri sen mi kaydettin?'' dedim merakla.

Gazel başını aşağı yukarı sallayıp onayladığında başımı geriye atıp koltuğa bıraktım. Arel ve Gazel'e güvenmek istiyordum ancak geçmişim buna izin vermiyordu. Çünkü o geçmiş, nefesim kadar bana yakındı. Ve tek bir dokunuşla yangınlar çıkarırdı. O dokunuşlar ise sadece Gazel'le, Arel'e aitti ve onların elindeydi.

Benim şüphem geçmişimde olan Arel'le sınırlı kalmamıştı. Benim şüphem geçmişimi doğrulayan Gazel'eydi ve bununla beraber sınırlarını aşmıştı. Zaman içinde o sınıra kimler dahil olacaktı? işte orası muammaydı ama ben sadece Arel ve Gazel'le sınırlı kalmasını istiyordum.

''Öğrendiklerin, belki de bizim sana öğrenmeni istediklerimizden ibarettir. Hiç bunu düşündün mü?''

Artık emindim. Bana anlatılanlar tıpkı onunda söylediği gibi benim bildiklerim, sadece onların istediği kadarıyla sınırlıydı. Düşünüyordum. Düşünmüştüm ve bu böyle devam edecekti. Küçücük bir anının beni böyle etkileyeceğini bilemezken geçmişimde kim bilir daha ne türlü dolaplar dönmüştü. Her şeyden öte duygularımın bir sınırı yoktu. Duygularıma kimsenin etkisi olamazdı. Anılarım olmayabilirdi, çoğu duyguya yabancı kalabilirdim ancak ben Vuslat Sözen'dim. Geçmiş ve geleceğin ortasında kalmış kelebektim. Belki de asıl savaşım geçmişimdeydi.

Geçmişimde, ailemin dahil olduğu bir savaş meydana gelmişti ve ben figüran bile olamamıştım. Ancak bu kez ben o sahnenin asıl oyuncusu olacaktım.

1. Yaşamımda figüran bile değildim.

2. Yaşamımda figüranın ta kendisiydim.

Ancak ben, sadece tek bir yaşama ait değildim. Ben her ikisiydim.

Duygularım 1.Yaşamıma; Mantığım, 2. Yaşamıma tutunuyordu ve ben birini ötekinden kestiğim zaman yaşayamazdım. Bu, nefes almayı bırakıp yaşamaya çalışmaktan farksızdı.

Siren sesleri sıçramama sebep olurken düşüncelerimden anında sıyrıldım. Gecenin karanlığına bürünen simsiyah kocaman bir tır sirenlerin ışığında aydınlanıyor ay ve yıldızlarla beraber resmen varlığını kanıtlıyordu.

Arel ve Pars'ın aracı hızlanırken Gazel onların aksine yavaşlayarak tırın arkasına geçti. Şoför hızlanmak için yeltense de Arel'in anons yapan sesi buna engel olmuştu. Araçlar durduğu anda Arel ön koltuktan silahına sarılarak indi. Hemen ardından Pars'ta inmişti. Aracın kapısının önüne geldiklerinde sürücü camı inmeye başladı. Arel ve adam kendi aralarında konuşurlarken usulen gösterilen belgeleri Arel, Pars'a uzattı. Onlar ile aramızda neredeyse 20 metre vardı ve biz olası bir durumda olaya dahil olmayı planlıyorduk.

Bakışlarımı Gazel'e çevirdiğimde onun gözleri aracın kasasına takılı kalmıştı. Gazel silahını kavradığında parmaklarının giderek boğumlanması gözüme çarptı. İnleme sesi kulaklarıma iliştiğinde hızla Arel'e baktım. Adamı yakasından tutmuş aşağı çekmişti. Pars adamı ters çevirip kelepçelediğin de Arel tırın arkasına doğru yürümeye başladı. Planın ilk adımı başarılı olmuştu. Adamdan istenen ruhsat vb. belgeler yeterli bulunmamıştı ve merkeze götürülmeliydi. En azından onlar böyle düşünmelilerdi ki işin sonunda düşüneceklerdi.

Gözleri kendinden emin bir şekilde parıldarken ağır adımlarla tırın kapısının orada durdu. Bize dönüp Gazel ile kurduğu göz kontağı başını sallamasıyla son bulduğunda kapıyı açtı. Başımı refleksen anında eğerken Gazel soğukkanlılıkla olacakları izliyordu. Bir eli direksiyonda ritim tutuyor; diğer eliyle de silahını sıkı sıkı kavrıyordu.

Başımı kaldırdığımda Arel'in kendini geriye çekip tıra doğru yaslandığını gördüm. Gözleri bana döndüğünde güven verircesine parıldıyordu. Tebessüm ederek heyecanımı kontrol etmeye çalıştım. Aracın içinden 4 tane tüm vücudu siyahlar içinde elleri silahlı kişiler çıktığında Arel başını geriye attı.

2 tane iri yarı adam vardı. Diğer ikisi onlara nazaran daha sıskaydı ve biri sanırım kadındı. Oldukça uzun olan adam Arel'in olduğu tarafa temkinle yürürken Arel sağ ayağıyla yana doğru kayıp soğuk kanlılıkla beklemeye başladı. Adamlardan 2 tanesi Arel'in tarafına diğer ikisi tırın öbür tarafına yönelmişlerdi. Gazel elini 2 yaptığında Arel başını usulca onaylayarak salladı.

Heyecanımı bastırma girişim tanık olduklarımla son bulurken adamların tek bir tetiğiyle Arel'in ölebileceği zihnimde yankılandı. Yankı zihnimin dolmakta olan odalarından kalbimde teklediğinde gözlerimin önüne eski sayfalardan biri daha düştü.

''Ölebilirdin!'' dedi yolun karşısındaki oğlana seslenen kız.

Oğlan çocuğunun donuk bakışları kızın kıvırcık saçlarında gezinirken burukça tebessüm etti. Yerden doğrularak kendisine doğru koşan kıza ''Dur!'' diye seslendi. ''Yeşil yanıyor.''

Ellerim boğazıma gidip sıkmaya başladığımda ne yaptığımı anlayamıyordum. Derin soluklarım Gazel'in camı açmasıyla kesildiğinde zorlukla yutkundum. Boğazımın kuruması da üstüne caba olduğunda acıyla inledim. Birden bire değiştirdiğim ruh hali hem kendimi hemde Gazel'i panikletmişti. Girdiğimiz bu çatışmalı yolda soğuk kanlılığını kaybetmeyen Gazel, şu anda benim için endişeleniyor eli ayağına dolanmış vaziyette ne yapacağını düşünüyordu. Gariplikle karşıladığım bu anlar, anılarımla çarpıştığında ben, anılarımı seçerek geçmişimin önüme serdiği sayfalara tekrardan döndüm.

Küçük kız bunu umursamayarak kaşlarını olabildiğince çatarak arabalardan sıyrılarak oğlanın yanına geldi. Çevredeki bazı insanlarsa onların atışmasını izliyor, sürücüler korna çalıyordu.

On'lu yaşlarının henüz başında olan küçük kız kollarını birbirine kavuştururken, ''Bana diyene bak, neredeyse araba çarpacaktı!'' dediğinde sesindeki tını oğlanı afallatmıştı.

Gözlerim bana ne olduğunu anlamaya çalışan Gazel'den sıyrılarak Arel'e çevrildi. Silahın patlamasıyla eş zamanlı sıçradığımda Gazel, kollarımdan beni tutarak bulunduğumuz anı unutmaya karar verdi. Ancak ben gözlerimi Arel'den ayırmıyor ellerimle boğazımı tutmaya devam ediyordum.

Silahlı adamın karnına geçirdiği tekmeyle beraber adamın silahı elinden kaydığında öteki adam silahını Arel'e doğru savurdu. Arel sırıtarak silahını düşürdüğü adamı kendine siper ettiğinde uzun boylu adamın doğrulttuğu silahtan bir kurşun çıktı. Arel anında başını eğerken kurşun önünde tuttuğu adamın koluna isabet etmişti.

Yayılan silah sesiyle diğer iki adam Arel'in olduğu tarafa yöneldiğinde Pars önlerini kesti. Bir silah sesi daha patladı. Bu kez boşluğa gitmişti kurşun. Gazel'inde ara ara bakışları o tarafa kayıyor ama çoğunlukla benim üzerimde geziniyordu. Bana bakarak söylediği hiçbir kelimeyi de zaten duymuyordum.

Kızın gözlerine, oğlanın kanayan dizi ulaştığında dudaklarını içe doğru kıvırıp dişledi.

Oğlan çocuğu ellerini dizlerine yaslayıp, ''Acımıyor,'' dedi gür, dağınık saçlarını karıştırarak fakat kızın kahverengi gözlerinde gördüğü keder bu söylediğini yutmasına sebep olmuştu. Bunun üzerine hemen ekledi ''Gerçekten acımıyor.'' dedi bir kez daha.

Küçük kızın içini rahatlatmak istemişti ama nafileydi. Kızın yufka yüreğiyle harmanlanan sevgisi; oğlanın dediği hiçbir kelimeyi duymamasına sebep oluyordu. Çünkü kızın tek ilgilendiği oğlanın kanayan yarasıydı.

Kızaran gözlerimden yaşlar süzülürken adamlardan birinin yerde olduğunu diğerinin ise Arel'in arkadan boğazını sıktığını görmüştüm. Baktığım yöne Gazel'de baktığında pembemsi dudaklarına dişlerini geçirdi. Az önce eli silah tutan adam bir anda Arel'in arkasına geçmişti. Kendimi anılara kaptırmış olmamdan dolayı, onları izliyor olsam da sadece boş bakmaktan öteye gidememiştim. Olanları görüyordum ama takip edemiyordum.

Zorlukla dudaklarımı aralayarak, ''Git.'' dedim.

''Bu halde bırakamam seni.'' diye inatlaştığında kendimin bile şaşıracağım ciddiyetle ona baktım. Bu sefer gözlerinde lavları taşıma sırası bana geçmişti. Ayak parmak uçlarımdan başlayan kıvılcım beni içine giderek çekmiş, Gazel'i tereddüte düşürmüştü.

''Ne olursa olsun plana sadık kalmalıyız. Git!'' dedim bir kez daha.

''Arabadan çıkma ve olası bir durumda kornaya bas!'' diye emir verdiğinde hızla başımı salladım.

Cılız çıkan sesi küçük kıza ulaştığında kız, kıvırcık saçlarını kulaklarının arkasına tıkıştırıp ellerini uzatarak oğlanın kalkmasına yardımcı oldu. Oğlan çocuğu gülümsediğinde kız da tedirginlikle gülümsedi ancak içi cayır cayır yanıyordu. Sevdiği bir insanı kaybedebilirdi ve bunu gözleriyle tanıklık etmek yetmezmiş gibi sebepte olabilirdi. İşte o zaman çocuk bedeni bunu kaldıramazdı ve bir sonraki arabaya kendini hiç düşünmeden atmasına neden olabilirdi.

''Git ve onlara yardım et.'' dedim son kez.

''Hemen yanına geleceğim, merak etme.''

Gazel'in inanması için kendimi sakin ve kararlı tutmaya özen gösterdiğim oyun, onun arabadan çıkmasıyla son buldu. Hızla nefes alıp verirken sözcükler tekrar ediyor; inatla Arel'e bakma isteği uyandırıyordu.

''Benim yüzümden ölecektin...'' dedi ağlamaklı bir sesle.

Gözlerinden süzülen 2 damla yaş oğlanın kıza tutunan kollarına düştüğünde hızla başını eğerek kızın yüzünü avuç içlerine aldı.

''Öleceksem sadece senin içi Vera.'' dedi ciddiyetle.

Az önceki çocukluğu buraya kadardı, sıra büyük bir insan olma rolündeydi ve oğlan çocuğu bunu en iyi performansıyla gerçekleştiriyordu.

Vera ve Çocuk Adam...

Çocuk Adam ve Vera..

Giderek koyulaşan irislerimi Arel'e doğru tekrardan çevirdim. Gazel ona doğru koşarken sıktığı kurşun, Arel'in arkasındaki adamın baldırına denk geldiğinde Arel, çevik bir hareketle adamı ters çevirip bedenini adamın sırtına yasladı ve cebinden çıkardığı bezi adamın burnuna dayadı.

Kıvırcık saçları rüzgarda dağılırken ''Ölürsen ölürüm.'' dediğinde oğlan çocuğu duyduğu cümleyle beraber öfkeyle soludu.

Ardından tepkisinin tam tersiyle kızın yanaklarını hafifçe okşamaya başladığında kızın sert bakışları yumuşamıştı. Keza kendininde.

''Ölmezsen yaşarım.'' dedi oğlan.

Kız duyduğu kelimelerin ne anlama geldiğini o kadar iyi biliyordu ki bir an için nefesi kesildi sandı. Çünkü karşısındaki Çocuk Adam, onun tek ve gerçek arkadaşı olduğu kadarıyla o da onun tek ailesiydi. Tabii diğerlerini de unutmamak gerekiyordu ama oğlan kıza öyle demişti. 'Sen benim ailemsin.' demişti.

''Ben sana güveniyorum ve inanıyorum ikimize de bir şey olmayacak. Ayrıca benim adım Vuslat, Vera değil.''

'Benim adım Vuslat, Vera değil.' kelimeleri tekrar ettiğimde o an aklıma Arel'in her Vuslat dediğinde gözlerinde gördüğüm o tarifsiz duygu belirdi. Bu duruma pek dikkat etmemiştim fakat gözümden de kaçmamıştı. Arel, Vuslat denildiğinde gözlerindeki perdeleri farkında olmadan aralıyordu. Bunun sebebini ise şimdi o kadar iyi anlamıştım ki küçük dilimi yuttuğuma yemin edebilirdim. Boğazıma sarılı olan ellerim yavaş yavaş kucağıma düştüğünde öksürük krizine kendimi teslim ettim.

O esnada Pars, yerdeki adamları bağlıyor Gazel ise ona yardım ediyordu ancak gözü sürekli arabanın üzerindeydi. Arel'se kasaya girmiş malları kontrol ediyordu.

''Bana çok güveniyorsun fakat arkanı her zaman kollamalısın. Çünkü ben, ne yazık ki hep yanında olamam.'' deyip kıza sarıldı. ''Ayrıca sen Vera'sın. Vuslat değil.''

Küçük kız hiç düşünmeden kollarını oğlan çocuğunun beline yerleştirip doladı. Nefesi oğlanın boynuna çarptığında oğlanın huylandığını hissedebiliyordu. Gülerek, ''Yanımda değilsen, arkan boştur ve bir sırta ihtiyacın vardır. O zaman gelince de ben sana sırt olurum.'' dedi.

Oğlan çocuğu duyduğu kelimelerin ahenkle dans ederek kendisini çepeçevre sardığını hissedebiliyordu. Kalbi ritmini kaybettiğinde kızın söyledikleriyle beraber kast katı kesilmişti.

Kıvırcık saçlı, yanakları hafiften belirgin ve kızarık kız çocuğu daha da sıkı sarıldığında oğlan, titrek bir nefes verdi. Çünkü biliyordu ki günün birinde söylenenler değil eylemler konuşacaktı. Yapılanların hesabı kesilecek, belki de gelecek onları ayıracaktı. En azından bedenen olmasa bile ruhen kopacaklardı. Bunu tüm gerçekliğiyle hissediyor ve emin oluşuyla kendine sitem ediyordu.

Zaman durdu, zemin ayaklarımdan kayıp gitti. Bu kez kimse yoktu yanımda. Sadece ben vardım ve ruhuma kilitlenen o iki küçük çocuk vardı. Geçmişimde gördüğüm Arel, en fazla 13 yaşındaydı ve ben 10 yaşlarındaydım. İkimizde küçük bedenlere sahiptik ancak Arel'in ruhu şimdikinin izlerini o zamanlarda göstermişti. Hatta sırf bu yüzden ona Çocuk Adam demiş olabilirdim. Bilemiyordum... Allah kahretsin ki bilmiyordum!

Başımı öne doğru eğip camdan içeri sızan havayı ciğerlerime çektim. Gözlerimden süzülen yaşları elimin tersiyle silerken Arel ile aramdaki geçmişin köklerine bağlı kalan anılar, giderek sağlamlaşıyordu. Geleceğimizde oluşacak depremleri şimdiden sezebiliyordum ve aramızda uçurumlar oluşmaması için dua ediyordum. Bunu neden yapıyordum bilmiyordum ama içimde kilitli kalan o çocuklar hayal kırıklığına uğramak istemiyorlardı. Onlar inanmak istiyorlardı. Onlar tekrardan birlikte olmak istiyorlardı. Vücudum tüm bu hisleri kaldıramadığında daha fazla titremeye başlamış ve dudaklarım arasından küçük küçük hıçkırıkların çıkmasına yol açmıştı.

Arafta kalmamak adına tutunduğum dal çatlamıştı. Ve ben, zihnime düşen anılarım yüzünden bir kez daha arafta kalmıştım. Bu sefer kimse bana elini uzatamazdı çünkü uzatmak isteselerdi en başından bana benimle olduklarını söylerlerdi. Hayır! söylerdi.

Arel geçmişin köklerini kurutmuştu. Benim köklerim ise yeni yeni oluşuyordu. Sarmaşık gibi vücudumu sarıyor; köklerin tamımını avuçlarımın içine alacağım anı kolluyordu. 1. Yaşamımın Vuslat'ı bile şu anda feryat etmeyi bırakmış, sessizce küçük çocukların nabızlarını dinliyordu. Zihnimde yer edinen o sarılma hissi Arel ile depoda sarılışımızı hatırlattı. Arel Özbey: Huzur, güven, hayal kırıklığı, yalan.. hatta belki de daha fazlasıydı. Ve onunlar her sarılışımız da tüm duyguları iç içe hissediyordum.

Kapıya tutunduğum gibi kendimi dışarı attım. Bacaklarımın titremesi yavaş yavaş gidiyordu fakat içimdeki lavları Arel'e sıçratmamak için zor duruyordum. Sırtımı arabaya yaslayıp bir süre bekledim. O sırada Gazel'in bana baktığını gördüm ve iyi olduğumu düşünerek ya da başka bir şey emin değilim ancak Pars'ın taşıdığı adamın ayaklarını tutup başını çevirmişti.

Arafta kaldım diyordum ama iyiydim. Ruhum gördükleri karşısında boğuluyordu fakat boğulma hissi beni yutmak yerine karaya son sür'atle vuruyordu. Karaya vurmam benim için iyi olacaktı çünkü gerçeklerin esas çıplaklığına orada ulaşacakmış gibi hissediyordum.

''İyi misin?''

Duyduğum sesle beraber dizlerime yasladığım elimi çekerek dikleştim. Arel yanıma gelmiş bana bakıyordu. Gözlerine inançla baktığımda Gazel'e hissettiğim umut tanecikleriyle gözlerinde oğlan çocuğunu aradım ama boşunaydı. Bu hareketim gözlerindeki duvara toslamaktan başka bir şey değildi.

''Ne yaptın sen?!'' dediğinde eli boynuma doğru gitti.

Örgülü saçımı kenara atıp üniformanın birkaç düğmesini açtı. Eli boynuma değdiğinde yutkunarak ona baktım. Umudum tekrardan yeşerirken gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. İşte şimdi, o oğlan çocuğu gibi bakıyordu bana. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini birkaç saniye kapattı. Fark etmiştim ki Arel kaçıyordu ya da kaçınıyordu ancak her ikisinde de kendini gizleyemiyordu. İçinde bir yerlerde kendisi belki de farkında olmadan oğlan çocuğunu yaşatıyordu. Tebessüm ettim. Çünkü benim ruhuma kilitli kalan çocuklar onunda ruhundaydı.

''Aptalsın, biliyorsun değil mi?!'' dediğinde gözlerimi, gözlerinden çekip yüzünde gezdirdim.

Anılarımdaki oğlan çocuğunun çilleri daha belirgindi ama karşımda gördüğüm adamın çilleri yok denecek gibiydi. Pars'ın aksine yumuşak yüz hatları şu an oldukça net ve keskindi. Çenesini kasmış, eli boynumda kalakalmıştı.

Gözleri benimle buluştuğunda, ''Bana diyene bak,'' dedim hayıflanarak. ''Az önce ölüyordun!''

Farkında olmadan eklediğim kelime Arel'in kasılan çenesini serbest bırakarak burukça tebessüm etmesine yol açtı. Gözlerim tebessümüne takıldığında aynı oğlan çocuğunun gülümseyişini sunmuştu bana. Kuruntu yapıyordum, ya da yapmıyordum fakat gülümsemeleri aynıydı. En azından ben öyle düşünmek istiyordum.

Eli boynuma tekrardan değdiğinde gözlerimi kaçırdım. Parmakları her boynuma değdiğinde az önce benim ona sıçratmak istediğim lavları o bana savuruyordu. Birkaç saniyenin ardından eline bulaşan kanı gözümün önüne getirdiğinde kaşlarımı çattım.

''Harbi aptalsın.'' deyip başını iki yana salladı.

İnatla ona bakmamayı sürdürürken Arel derin bir nefes alarak yüzünü sıvazladı. O gösterene kadar boynumun kanadığının farkında bile değildim. Gerçi boynumu sıkmaktan başka bir şey yaptığımı da anımsamıyordum.

''Konuş benimle, lütfen.''

Şaşkınlıkla dilimi ısırdığımda başımı kaldırarak ona baktım. Sesinde ki yumuşak tınıyı o bile kendinden beklemiyordu veya dudaklarından böyle bir cümle çıkacağına inanamazken benim şaşırmam tuhaf değildi.

''Ne dememi bekliyorsun?''

''Bunu kendine neden yaptın?'' diyerek soruma soruyla cevap verdi.

Mimikleriyse, 'Al diyecek bir şey' der gibiydi.

''Bilmiyorum,'' dedim yine ve yeniden yalana başvurarak. Arel'in gözleri zihnimdeki kara bulutları dağıtırken sesi vuku bulduğunda kalbim hızlanmaya başladı. Pişman olmuştum. Benim için endişelenen birine yalan söylemek o an beni oldukça germişti. Dudaklarımı birbirine bastırarak, ''Bir an için duygularım bir birine girdi ve vücudumu kontrol edemedim.'' dedim durumu toparlayarak.

Başını sağa doğru yatırıp çenemi kavradığında kendisine bakmam için zorladı. Sorgulayıcı ifadesi altında ezilirken kuruyan boğazımı umursamadan bir kez daha yutkundum. Acı, boğazımı yalayıp yuttuğunda öksürme isteğim oluşmuştu.

''Yalanı sevmem Kelebek,'' dedi kelimelerin üzerine vurgu yaparak. ''Kaçıyorsun, kaçtığın her ne ise kendine zarar veriyorsun. Ve bu, beni..''

Bakışlarını kaçırdığında sırtımı arabadan çekip doğruldum. Arel'in yüzü şimdi daha da yakınımdaydı.

Merak tüm vücudumu sarıp sarmalarken, ''Seni ne?'' dedim.

Dudakları yukarı doğru kıvrıldığında alt dudağını içeriye doğru çekti. ''Buna mı taktın?'' diyerek dudaklarına dişleriyle baskı yaptı.

Başımla onu hızla onayladığım da hafifçe gülerek benim aksime o başını iki yana salladı. ''Takılmaman gereken yere takılıyorsun; Takılman gereken yere takılmıyorsun.'' deyip gülüşünü durdurdu. ''Fazlasıyla garipsin.''

Benim ona kullandığım kelimeyi bana kullandığında gülümsememek için kendimi zor tutup kollarımı önümde bağladım. ''Yalan söylemediğim için oraya takılmamam gayet doğal.'' dedim yüz ifademi sabit tutmaya özen göstererek.

Çenemde ki eli boynuma doğru indiğinde ısrarla boynuma bakmıyordu. Fakat aklının orada olduğunu saklayamıyordu çünkü gözlerindeki anlam veremediğim duygular kendilerini belli ediyorlardı. Endişelenmiş miydi benim için? gülmemek için dudaklarımı birbirine tekrardan bastırdım.

''Yalan söylediğini söylemedim sadece kaçtığını vurguladım.'' diyerek elimi tutarak bagaja doğru yöneltti. ''Bir şeylerden kaçıyorsun ve kaçtığını söylemiyorsun. Demek istediğim buydu ama kaçtığın her ne ise biliyorsun ve bilmediğini söyleyerek yalana başvurdun.''

Gözlerim irice açıldığında Arel'in sırtına bakıyordum. Elimi salık bir şekilde tutuyordu ama çekmeye kalkışsam sıkıca kavrayacak gibiydi. Söyledikleri, kelimelerimin birbirine dolanmasına yol açtığında konuşmak için araladığım ağzım geri kapandı. Söylediklerinde kelimesi kelimesine doğruyu söylüyordu ve o doğruyu kendi ellerimle ona, ben vermiştim.

Arka koltuktaki çantadan çıkardığı merhemi avuç içlerine alıp çantayı geri koltuğa bıraktı. Kapıyı kapatıp bagajın önüne geldiğimizde beni kendine doğru çevirdi. Elimi bıraktığında oluşan boşluk hissi beni şaşırttığında Arel, elime merhem kutusunu bıraktı. Ne yapacağını çözmeye çalışıyordum ama başarılı olamıyordum. Belimden kavrayarak beni bagajın üstüne bıraktığında gözlerim şaşkınlıkla mümkünmüş gibi daha çok aralanmıştı. Koyu kahvelerimi onun açık kahvesine çevirdiğimde yüzünü ciddiyete bürümüş, suskunluğunu koruyordu. Elimden merhemi alıp kapağını açtığında bakışlarımı yüzünden çektim.

''Ne yapıyorsun?'' dedim.

''Senin yapman gerekeni.'' deyip merhemi sürmeye başladı.

''Pars ve Gazel'e yardım etmen gerekmiyor mu?'' Elimle onların bulunduğu tarafı gösterdim. ''Kendim sürerim.''

''Bence benim işim daha zor.'' Kollarını arabanın iki yanına yerleştirip yüzünü uzaklaştırdığında, ''Baksana çenen kapanmıyor.'' dedi.

Ağzım aralandığında titrek bir nefesi ona doğru bıraktım. Ellerimi farkında olmadan yumruk yaparken Arel'in gözleri elime kaymıştı. Tek kaşını kaldırarak bakışlarını tekrardan bana çevirdi.

''Kararsızsın,'' dedim onun tınısını taklit ederek. ''Kararsız olmana her ne sebep oluyorsa önce onu çözmelisin.'' dedim.

Şaşırma sırası ona geçtiğini düşünmüştüm ama Arel, yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp, ''Öyle mi dersin?'' dediğinde içimdeki küçük çocuklar kalp atışlarımla oynamaya başladılar.

''Öyle derim.'' deyip başımı kaldırdım.

''Şu an bir romantik komedi filminde olsaydık seni öpmem gerekirdi öyle değil mi?'' deyip alışık olduğum cümlesini bir kez daha kurdu. ''Ama ben esas oğlan değilim.''

*

•Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

•Karakterler hakkındaki görüşler nelerdir?

•Arel ve Vuslatın ortak geçmişini bekliyor muydunuz? Tepkiler neler????

•Vuslat, Arel ve Gazel'e geçmişini hatırladığını söylemeyerek sizce iyi bir şey mi yapıyor? Siz olsaydınız söyler miydiniz?

•Arel, cephesindeki durumlar nasıl? Veya Gazel? Veya Pars ????

•Son olarak Ceren'i özetleyenler var. Ve inanın bana bende çok özlüyorum. Ama birkaç bölüme gelecek ;) hemde bomba gibi eheh..

Hesaplar:

Instagram: Kişisel hesabım Edanuryd
Kitap içeriği olan hesabım _kozaa

Youtube: Edanur Yeşildağ.

Takipte kalın ve yıldızımıza dokunmayı yorumalrda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın ????????????

Hoşça Kalın????

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 2
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 2
Eğlenceli Eğlenceli 2
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."