Hokus Pokus 26.Bölüm

Hokus Pokus Finale doğru

Temmuz 15, 2022 - 15:48
Temmuz 15, 2022 - 11:13
 0

1. Hokus Pokus 26.Bölüm

İyi Okumalar:)

26.Bölüm: Aralanan Sır Perdeleri

-

Nefesim daralıyordu. Dar karanlık koridorda ayıcığıma sarılı yürürken korkuyla titriyordum. Saçlarım dağılmıştı. Babam avuç içlerimi terk etmiş kapıyı yüzüme kilitlemişti. Labirentin sonunda en sevdiğim şekerle bekleyeceğini söylemişti fakat korkuyordum. Şeker bile yemek istemiyordum. Gözlerim karanlığa yavaşça alışırken küçük camlardan ay ışığı içeri süzülüyordu. Titrek nefesim sessizliği bozarken sağa doğru döndüm. Eski kapılardan biriyle karşılaştığımda parmak uçlarımda yükselerek kapıyı araladım. Kimse yoktu. Bomboş bir odaydı. Yere devrilmiş bir sandalye ve zincirler vardı. Ürkek adımlarla ilerlemeye devam ettim. Nefes alıp vermekte zorlanırken karşıma 2 kapı çıktı. Hangisini seçecektim? Yanlış tercih yaparsam gideceğim mesafe uzayacaktı. Etrafıma bakındım. İpucu arıyordum. Ancak ne önümü görebiliyordum ne de korkudan düşünebiliyordum. İlk göz yaşım firar ederken korkuyorum diyerek ağlamaya başladım. Dizlerimin üzerine çömelmişken babama seslendim. Ancak ne gelen vardı ne de giden. Yalnızdım. Ayıcığımı sıkıca tutup başımı dizlerime gömdüm. Hıçkırıklarım katlanırken dudaklarımı acıyla dişledim.

Karanlığın arasından adım sesleri duyduğumda başımı hızla kaldırdım. Gelen babamdı. Bana kıyamamış almaya gelmişti. Umutla gözlerimi kapı girişine çevirdiğimde geri yerime sindim. Gelen kişi uzun boylu bir çocuktu. Dağınık, kabarık saçları vardı. Kumral teni ve açık kahve gözleriyle doğrudan bana bakıyordu. Ayın ışığı yüzüne yansıdığında çilleri açığa çıkmıştı. Dağınık tipine tatlılık katan çilleri yanaklarına ve burnuna yayılmıştı.

Sessiz adımlarla yanıma geldi. Dizlerinin üzerine çökerken ellerini uzattı. "Beraber gidelim mi?"

Yutkunarak başımı salladım. Çarpık bir gülümseme dudaklarında yeşerdiğinde göz yaşlarımı sildi şaşkınlıkla ona baktığımda, "hey, ne yapıyorsun?" dedim.

Nidalı çıkan sesim karşısında gülümsedi. "Gözlerin, çok güzeller... " dedi büyülenmiş gibi.

"Ben cadı değilim." Diyerek somurttum.

Kaşları hayretle havalandı. "Cadısın demedim ki..."

"Ama gözlerin büyülenmiş gibi!" Deyip yanaklarımı şişirdim. "Cadılar büyü yapar."

Gözleri irice açıldı. Birkaç saniyenin ardından toparlandığında "ama sen güzelsin." dedi. Meraklı gözlerimle ona bakarken dağınık saçlarımı kulağımın arkasına attı. "Tıpkı bir peri gibi... eğer büyülenmişsem lütfen bu büyü hiç bozulmasın."

"Masallardaki gibi mi?" deyip neşeyle sordum. "Masallardaki gibi sonsuza dek sürecek mi büyü?"

"Bilmem..." omuzlarını kaldırıp indirdi. "Masalları sevmiyorum."

"Ama peri gibi dedin..." dudaklarımı büktüm. "Perilerin büyüsü bozulmaz ki!"

Artık korkum geçmişti. Yanımdaki oğlan tüm korkumu yok etmişti. Karanlıkta olduğumu unutturmuştu.

"Efsaneleri severim. Gerçekliğe gömülü abartılı dünyalar onlar."

"Efsane ne demek bilmiyorum."

Dudaklarına çarpık gülümseme eşlik etti. Elini tutmam için tekrardan uzattı. El ele tutuşurken sol kapıyı açtı. Boyum onun omuzlarının altına geliyordu. Karanlık girdap gibi içine çekerken bizi korkum yavaş yavaş geri geliyordu. Farkında olmadan elini sıklığında birden bire durdu. Yüzünü bana doğru eğdiğinde tıpkı büyük insanlar gibi bakıyordu.

"Korkuyor musun?"

"Korkmuyorum." Korktuğumu görürse babam gibi beni bırakıp gidebilirdi.

"Neden korkuyorsun?" diye sorduğunda bu kez bir çocuk gibiydi.

"Çünkü yanımda babam yok."

"Seni buraya bırakan kim?" diye sert bir sesle sordu.

"Babam..."

"Baban seni karanlığa bırakıp gitti ve sen halâ onun geri gelmesini bekliyorsun." Eliyle saçlarını karıştırdı. "Bu çok aptalca."

"Ama o benim babam! Oyun oynayacağız dedi."

Bana doğru eğildi. Omuzlarımdan tuttuğunda "etrafına bir bak, burası bir çocuğun oyun alanı değil." deyip yine büyükler gibi bakmaya başladı. "Çocuklar dışarıda özgürce oynamalı. Burada... karanlığın ortasında yıkık dökük bir harabede bulmaca çözer gibi dışarıyı aramak onlara uygun değil."

"Ama sende çocuksun. "

"Ben çocuk değilim."

"Neden değilsin?" Elimi yanağına dokundurdum. Hafifçe irkildi.

"Çünkü benim çocukluğumu çaldılar." dediğinde elimi yüzünden çekti. "Çünkü ben hiç çocuk olmadım."

"Kim çaldı?" Gözlerim irileşti. "Hırsızlar mı?" Gülmeye başladı. Gür bir sesle güldüğünde meraklı gözlerle bakınıyordum.

Gülüşü yavaşça solarken "belki daha sonra söylerim." dedi.

Ellerini tuttuğumda "o zaman sende çocuk adam ol. Olmaz mı?" deyip minik ellerimle büyük ellerini kavradım.

Anlamayarak sordu. "Çocuk adam mı?"

Başımla onayladım. "Evet, çocuk adam."

"Neden öyle dedin?"

"Büyük insanlar gibi konuşuyorsun ama gözlerin çocuk gibi parıldıyor."

Gülümsemişti. Onun gülümsemesi babamdan sonraki en güzel gülümsemeydi. Ellerimi tuttu. Birlikte ilerlemeye başladık. O önden ilerliyor yola rehberlik yapıyordu. Sanki tüm bu karanlığı ezbere biliyor gibi emin adımlar atıyordu. Camlar giderek küçülüyor korkum karanlığa yenik düşünüyordu.

"Burada çok mu oyun oynadın?"

Başını yavaşça sağa eğdi. Gözlerimiz buluştu. "Sana burası oyun alanı değil dedim." deyip geri kaldırdı kafasını.

"Ama nasıl bu kadar iyi biliyorsun?"

"Defalarca bu sınavı geçmek zorunda kaldım."

"Sınav mı?" Gözlerimi kırpıştırdım. "Bende mi sınavdayım?"

"Çok soru soruyorsun."

"Kızmasana bana..." diyerek hayıflandığımda olduğu yerde durdu.

"Kızıyor muyum sana?"

"Evet kızıyorsun. Annem sinirlendiğinde hep böyle konuşur."

"Özür dilerim. Kızmak gibi bir niyetim yoktu."

"Dileme bana adını söyle."

Şaşkındı. "Ar..." duraksadı. "Benim adım Glen."

Bu kez ben şaşırdım. "İsmin çok güzel ve farklı. Yabancı mısın?"

"Bilmem..." diyerek gözlerini kaçırdı. Utanmıştı. "Öyle miyim?"

"Sende bir şey bilmiyorsun!" Diyerek güldüm. "Ve evet öylesin. Glen diye isim mi olur."

"Oluyormuş demekki..." deyip göz kırptı. "Ama senin adını biliyorum."

"Nasıl biliyorsun?" Hayretle parmak uçlarımda yükselip yüz ifadesine dikkat kesildim. "Neymiş benim adım?"

"Vera." Yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. "Karanlıktan uzak durması gereken kişisin."

Aralanan çenemi iteleyip kapatırken elime uzandı.

"Anlamını biliyorsun."

"Bildiğim şeylerde var demek ki." Saçlarımı karıştırdı.

Yüzü giderek soluklaşırken gülüşümüz karanlığı mesken etmişti kendine. Kapıdan geçtiğimizde derin bir nefes aldım.

-

"Vuslat... Vuslat! Uyan." Sarsılıyordum.

Zorlukla gözlerimi araladığımda kalbim deli gibi atıyordu. Yataktan sıçradığımda Ceren'in korku dolu gözleriyle karşılaştım. Hepsi sadece bir rüyaydı ya da kabus...

Uzattığı bardağı alıp tek dikişte suyu bitirdim. Sırılsıklamdım. Saç diplerim bile terden ıslaktı. Titriyordum. Ceren usulca başımı göğsüne yasladı.

"Şşş... tamam geçti." Saçımı sıvazlarken "ağlama artık... bitti hepsi." dediğinde ağladığımı yeni yeni fark ediyordum.

Saçlarıma ufak buseler kondururken beline sıkıca sarılıyordum. Ne kadar süre bu şekilde kaldığımızı bilmiyordum fakat Ceren başımı kaldırıp göz yaşlarımı sildi.

"Gidip banyo yapalım mı?"

"İs...istemiyorum." diye kekelediğimde endişeyle bakıyordu.

"O zaman yüzünü yıkayalım."

Belimden tutup kaldırdı. Odanın içindeki minik banyoya geçtiğimizde buz gibi su yüzüme nüksetti. Ceren yüzümü yıkıyordu. Ellerim titrerken başımı kaldırdım. Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra saçlarımı gelişi güzel geriye attım. Ceren saçlarımı sıkıca toplayıp gülümsedi.

"İyi olacaksın." diye mırıldandığında burukça tebessüm ettim.

Aynadaki görüntüme baktım. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Göz pınarlarım ağlamaktan kurumuş çanak bağlamıştı. Hıçkırmaktan boğazım ağrımıştı. Ceren'in odasının koridorun sonunda kalmasına içten içe sevinirken Ceren'in yönlendirmesiyle ikili koltuğa oturdum. Sıcak bir şeyler yapıp geleceğini söyledikten sonra mutfağa gittiğinde odada yalnız kalmıştım.

Gerçeklik algım geri gelirken kalbim deli gibi hızla atıyordu. Ellerim göğsüme uzanırken baş ağrım acıdan kıvranıyordu. Gördüklerim bir rüya değildi. Anıydı. Arel ve benim tanıştığım ilk andı. Daha doğrusu benim onu tanıdığım ilk andı. Göz yaşlarım tekrardan firar ederken elimin tersiyle hemen sildim. Dudaklarımı kemirirken kalbim karmakarışıktı. Hislerim birbirine girmişti. Anılarımdaki Arel iyiydi. O düşünceliydi, naifti. O bir çocuk olamayacak kadar büyük bir insandı. Ve bir büyük olamayacak kadar çocuktu. O acılarından büyümüş bir çocuktu ve içi hep çocuk kalmış birisiydi. Ancak şimdi... tanıdığım o oğlan çocuğu yok olmuştu. Üstelik gözlerimin içine bakarak her gün bu acıyla yüzleşmemi göz alarak.

"İç bunu daha iyi hissedeceksin." Ceren ıhlamur kaynatmıştı. Yanıma otururdu. "Anlatmak istersen dinlerim."

Başımı yastıktan kaldırıp ıhlamura uzandım. Elim halâ titriyordu. Ceren fark ederek sehpadaki bardağı alıp dudaklarıma uzattı. Minnetle bakarken birkaç yudum aldım.

"Zavallının tekiyim." diye mırıldandığımda bardağı masaya bırakmış ellerimi tutuyordu. "Hiçbir şeyi bilmiyorum. Dublör gibi sürükleniyorum."

"Sen zavallı değilsin." Yüzüne inanmayarak baktım fakat o ciddiydi.

Bu halimi görmesini istemiyordum. Uykularımda kimi zaman anılarımı gördüğünü bilmesini de istemiyordum. Esasında bunu kimsenin bilmesini istemiyordum.

"Susma, anlat." diye diretti. "İçine atarak kendi kendini harap ediyorsun."

"Ama söylersem bir başkasına anlatacaksın." Gözyaşlarım halâ akıyordu.

"O bir başkası Arel mi?"

İsmini söylediği anda dünya durmuştu sanki. Kalbim avuçlarımın içinde son nabzını veriyor gibi can havliyle kıvranırken göz yaşlarım hızlanmıştı. Dudaklarımı acıyla dişledim. Elimi yüzüme kapakladım. Düşünme dedim kendi kendime ancak beyhudeydi.

"Kalbin onu hatırlamak isterken kendini bu kadar sıkman doğru mu?"

Sorusuyla düz duvara toslamıştım âdeta. Kalbim onu gerçekten hatırlamak istiyor muydu? Kalbim Glen'i hatırlamak istiyor muydu?

"Kalbim onu hatırlamaktan korkuyor." diyebildim sonunda. "Kalbim onun beni bıraktığı gibi benimde onu bırakmamdan korkuyor. Kalbim karanlıkla kaplanmış o evde tek kalmaktan korkuyor."

"Nasıl yani? Hangi ev?"

"Tanıştığımız ev. Daha doğrusu benim Arel'le tanıştığım ev. Vera ve Çocuk adamın el ele tutuştuğu ev. "

"Vera mı?" diye sorduğunda gözlerini kaçırmıştı. Anlamıştım. O da biliyordu.

"Ceren." deyip kendimden emin gözükmeye çalışarak çenesini kendime doğru döndürdüm. "Anlatacak bir şeyi olan yalnızca ben değilim. Benimde senden dinlemem gereken konular var."

Elimi yavaşça tuttu. Hüzün dolu gözlerle baktığında geriledim. Bu bakışları görmeyi beklememiştim. "Eğer sana o konuları anlatırsam Arel kızabilir. "

"O kızmaz."

"Nasıl bu kadar eminsin?"

"Eminim çünkü Arel sevdiğine kızmaz."

Ceren söylediklerime şaşırıyordu. Söylediklerinden emin olmak sadece gördüğüm anıdan dolayıydı ancak Arel hiçbir zaman tartışırken bile kızgınlığını ifade etmemişti.

"Herkes kızgınlık duyabilir."

"Ceren... Arel ve Gazel benden geçmişimi saklıyorlarken bile onlara kızamıyorum. Bir bildikleri vardır diyorum. Bir nevi kendimi avutuyorum. Fakat Arel benim aksime ne kendini avutur ne de kızar." omuzlarımı silktim. Sormasına firsat vermeden "bütün bunları biliyorum çünkü birinci yaşamıma ait tüm anılar her gece fısıldaşıyorlar." dedim.

Bir süre sustu. Gözleri endişeyle dolarken bakışlarını kaçırdı. "Anlatacağım." derin bir nefes verdi. "Anlatacağım ama benimde pek bir şey bildiğim söylenemez."

"Önemli değil. Kendi gerçekliğime dair en ufak bilgi bile benim için kıymetli." dediğimde üzgün görünüyordu.

"Ama önce senin anlatmamı istiyorum. Çünkü anlatacaklarımı dinlemek canını daha çok yakabilir."

Burnumu çektim. Camın yansımasında kızarmış yüzümü gördüğümde saçlarımı gelişi güzel topladım. Ihlamuru elime alırken "hatırlıyorum." dedim. "Ailemi... Gazel'i ve Arel'i."

Ceren'in koyu iri gözleri büyümüştü. Dudaklarını içe katlandığında, "her şeyi mi?" dedi.

Başımı iki yana salladım. "Hayır, aileme dair sabah kahvaltılarımızı, bahçede kitap okurken içtiğimiz kahveler..." göz yaşlarımı sildim. "Bir tek bunları hatırlıyorum. Ceren... onların resimlerine bakarken kalbim sıkışıyor. Nefesim kesiliyor. Sanki okyanusun dibinde zincirlere vurulmuşum gibi boğuluyorum.:

Ellerimi sıkıca tuttu. Burukça tebessüm ederken saçlarımı okşadı.

"Arel..." derken sesim titredi. "Anılarım rüyalarımı kabuslara dönüştürürken ona ne zaman baksam nefes aldığımı hissediyorum."

Gülmeye başladı. Onun gülüşü şaşırmama neden oldu.

"Neden gülüyorsun?"

Gülüşünü bastırırken, "Size gülüyorum. İkinizde çemberin etrafında dolanıp duruyorsunuz." Deyip suya uzandı. "Beni boş ver, devam et sen."

"Ancak anlamıyorum. Onunla olan anılarım hep çocukluğumla ilgili. Çocukken yakınmışız hem de o kadar yakınmışız ki yüzünde hiçbir maske yoktu. Olduğu gibiydi. Daha doğrusu şimdiki Arel Özbey'den bambaşka birisiydi. Dürüst, sevecen, naif, düşünceli..." gözlerimdeki ışıltılar yavaşça sönerken "fakat tanışmadığımızı söylediler."

"Camlar yere saçılmışta çıplak ayaklarla yürüyormuşsun gibi." Diyerek mırıldandı Ceren.

Histerik gülerek başımla onayladım. "Arel zaman zaman tanıdığım oğlan çocuğuna dönüyor. Hatta o masumluğu gördüğüm için kimi zaman susuyorum."

"Anlamadım." dediğinde Ceren elimdeki boş ıhlamur bardağını masaya bıraktı.

"İnsan içindeki o saf çocuğu kolay kolay öldüremez. Öyle bir şey olmalı ki içindeki çocuk toprak altında kalsın. Bende bunu merak ediyorum. Arel'in içindeki çocuğu öldüren şey her neyse bugünkü halimize sebep olan şeyle aynı."

Ceren öksürdü. Zorla yutkunurken nokta atışı yaptığımı anlamıştım.

"Biliyor musun? Seninle ben bu oyunun gözlemcisiyiz. Aramızdaki fark sen her şeyi biliyorsun ve hatta benim hatırladığımı bile biliyorsun." Gözleri irileşti. "Şimdi sana anlattığım gibi senin de anlatmanı istiyorum."

Ceren dolgun pembeye çalan dudaklarını birbirine bastırdı. Hafiften çekik gözleri düşüncelere dalarken kelimelerini toparlıyordu.

"Arel'in bana özenle söylediği bir şey yok. Dediğin gibi bildiğim şeyler gözlemlerimden ibaret." Ellerini birbirine kenetledi. "Vuslat, Arel'in içindeki çocuğun öldüğünü düşünmüyorum. Şayet ölseydi bugün sen tüm bunları fark ederek dile getiremezdin. Karşında buz gibi bir insan olurdu ve anılarının gün yüzüne çıkması için oluşan o minik ayrıntılar ortadan kalkardı."

"Yani demek istiyorsun ki Arel tüm bunları bilerek yapıyor?"

"Kısmen öyle diyebilirim. Arel'in aklında her ne varsa bunu seni düşünerek yapıyor. Ve bence amacına da ulaştı. Çünkü sen onunda tahmin ettiği gibi davranıyorsun."

"İnsan sevdiği için bunları yapmaz Ceren. Kendinden uzak tutmak yerine yanında durur." derken sesim giderek kısılmıştı.

"Bazen iki insan arasında bir süre mesafe olmak zorundadır. Bu her iki insan içinde daha iyi olabilir."

"Ben öyle düşünmüyorum ama." diye itiraf ettiğimde Ceren şaşırarak gülümsedi.

"O yüzden mi susuyorsun? "

"Ne?"

"Susuyorsun Vuslat çünkü onun kararına saygılısın. Arel'in daha doğrusu içindeki oğlan çocuğunu değiştiren her neyse onun için ondan uzak duruyorsun. Yoksa senin yerinde her kim olsaydı gider konuşurdu." Gözlerinin önüne düşen siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ancak sen hem Arel'i hem de Gazel'i bu karara iten şeyi öğrenmeye çalışıyorsun. Onların senden uzak durmalarını değil, onları değiştiren sebebi arıyorsun. Ve bu çok ince bir çizgi. Umarım farkındasındır."

Söyledikleri daha önce yaptığım hareketlerimi gözden geçirmeme sebep oldu. Ceren'in söyledikleri içimdeki yumaklardan birini çözmüştü.

"Hepimizi bu kadar iyi tanımak sana nasıl kozlar sağlıyordur kim bilir?!" dediğimde gülmeye başladım.

Ceren de bana katılırken elini omzuma atıp başımı göğsüne yasladı.

"Kozlarımı bir tek sana karşı kullanmam. Merak etme."

Sesi oldukça tuhaf çıktığında, "neden öyle dedin?" dediğimde çekti.

"Bunu da başka bir geceye mi saklasak?" diye sordu.

Başımla onaylayıp yatağa geçtim. Ceren de yanıma uzanıp beni kendine çektiğinde kollarımı beline doladım. Sıcaklığıyla mayışırken kulağıma fısıltıyla söylediği ninni uykumu fazlasıyla getirmişti. Yanağına ufak bir öpücük kondurup gülümsediğimde karşılığını vererek saçlarıma minik bir buse kondurmuştu.

-

Herkese selam! Nasılsınız?

Uzun zamandır bölüm atmıyordum. Bunun sebebi yks sınavından dolayıydı. Sınav bittikten sonra bir süre dinlenmek istedim ve kitaplara yoğunlaşabilmek adına inzivaya çekildim diyebilirim.:)♡

Ancak artık bölümler eski düzeninde haftada 1-2 bölüm olmak üzere gelmeye devam edecek. ♡

Ve son olarak Hokus Pokusun final bölümü oldukça yaklaştı. Seri kitap olacağı için meraklanmayın;) Maceramız henüz sona ermedi. Yaklaşık 5 bölüm sonra final tarihini duyuracağım. Sosyal medyalardan takipte kalınız♡♡☆

Kendinize iyi bakın:) yazın keyfini çıkarın♡

Sorular:

*Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Tanışma anları nasıldı? Cihan, Vuslat'ı o eve neden getirmiş olabilir? Arel'in orada olmasının sebebi ne olabilir?

*Arel neden böyle bir karar aldı?

*Vuslat'ın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?

*Ceren, Vuslat'a neden öyle demiş olabilir?

*Nice soruları buraya alalım:)

Yıldızımıza dokunmayı unutmayın lütfen:)

Hoşça kalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 3
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 3
Eğlenceli Eğlenceli 2
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."