Hokus Pokus 5.Bölüm

Kesit: Ben bir savaşçıyım, krallara boyun eğmeyen, eğdirten. Ben bir savaşçıyım, krala gücünü veren. Ben bir savaşçıyım, oyunun seyrini değiştiren. Ve ben bir ressamım, olacakları resmeden.

Haziran 30, 2022 - 18:30
Haziran 30, 2022 - 11:36
 13

1. Hokus Pokus 5.Bölüm

İyi Okumalar^^

-

5.Bölüm: Balerinden Kırlangıca

Ceren&Arel

Güneş geceyi doğurur gece güneşi büyütürdü. Ahenkleri tüm dünyada yankılanır; ses uyandırırdı. Ceren Kanlıca ise bu ahenkle dans edip ruhunu gökyüzüne bırakanlardandı. O dans ettikçe ruhu tıpkı güneş gibi parıldar; insanları ısıtırdı. Kömür karası saçları ise geceyi anımsatırdı. Otuzlarının başlarındaki bu kadın güneş ve ayın dengesiydi adeta.

Dalgalı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Elleri heyecandan titrerken kalbinin sesi tüm salonu dolduracak boyuttaydı. Aylardır hazırlandığı dans yarışmasına birkaç dakika sonra çıkacaktı. Avuç içlerinde ki terleri eteğinin ucuna silip pointlerini eline aldı. Onları giyerken kendisinden desteğini hiç bir zaman esirgemeyen Faris'i düşündü. Adamı her düşlediğin de yüzünde sıcacık gülümsemeler oluşurdu. Ona o kadar bağlı ve aşk doluydu ki dansı, adamın hayatına girişiyle daha duygu yüklü olmuştu. Bazen tutku bazen acı bazen ise merhamet oluşurdu her bir adımında. Başını iki yana sallayıp düşüncelerinden sıyrıldı. Yarışmanın heyecanına sevdiği adamı da ekleyince iyice stres yapmıştı.

Ayakkabılarını giyerken derin bir nefes alıp verdi. Aynada kısa süreli olarak kendine bakındı. Kostümü tamamlanmış olsa da saçları henüz hazır değildi. Bunu fark ettiği gibi elleri beline kadar gelen saçlarını kavradı. Aylar önce sahnede nasıl görüneceği hakkında birçok tasarım yapmıştı. Bazen abartılı elbiseler, saç modelleri ona eşlik ederken bazen ise sade ve şık olmayı tercih etmişti. Tüm bu hazırlığa rağmen saçlarını yukarıdan sıkı bir at kuyruğu yapmış; bembeyaz dizlerine kadar uzanan düz bir elbise giymişti. Baştan aşağı sap sadeydi fakat, Ceren işin sadece dış görünüşle olmayacağını kavrayacak kadar bilgiliydi. O tüm hünerlerini dansıyla kanıtlayarak gökyüzüne uçacaktı. Yüzünde tatminlik duygusu hakim olurken son kez kendini inceledi. Yaptığı makyaj her ne kadar hafif olsa da gözleri olduğundan daha çekik duruyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp gergince gülümsedi. Müziğin sesi yavaş yavaş kısılırken sıranın ona geleceğini biliyordu, ve sahnede kusursuz olmak istiyordu. Çünkü Ceren Kanlıca, bir tek sahnede kendini kusursuz hissediyordu. Ayağa kalkıp sahneye doğru yol aldı. Sahnedeki yarışmacı önünden geçip gittiğinde bol şanslar dilediğini duydu kızın. Mutlulukla gülümseyen Ceren, ellerini elbisesinin eteğinden çekip sahneye çıktı.

Sahneye adımını atarken en önde ona ilgiyle bakan Faris'e kaydı bakışları. Zarifliğiyle herkesi büyüleyen Ceren, kendisinden yalnızca birkaç yaş büyük adama gülümseyip sahne ışıklarının kapanmasıyla müziğin kulaklarını doldurmasını bekledi. Spot ışıkları yalnızca onu gösterirken genç kadın heyecanla dudaklarını kemirdi. Notalar kulağına ulaştığında duruşunu dikleştirdi ve az önce heyecan diye nitelendirdiği duyguyu bir çırpıda silip attı. İnsanlar kadının ani değişimine şaşkınlıkla eşlik ettiğinde Faris Gevheri, kendinden emin bir ifadeyle Ceren'e bakıyordu. Ceren'in gerginliği adamı şaşırmamıştı çünkü, Ceren'nin sahnede normal yaşantısından oldukça farklı olduğunu birçok kez kendi gözleriyle şahit olmuştu. Ceren Kanlıca, sahnede oldukça profesyonel; normal yaşantısında ise oldukça acemiydi.

Adamın bakışları gözleri kapalı olan Ceren'e kaydığında Ceren, artık sahnede olduğunu unutmuş; kendisiyle baş başa kalmıştı. Faris Gevheri, hayranlık dolu bakışlarını ona yöneltirken dudaklarında kadının ismini mırıldanıyor, elleriyle çalan şarkıya ritim tutuyordu.

Ceren'den habersiz her türlü karanlık işlere bulaşan Faris, sahnede kuğu gibi süzülen kadını tıpkı bir güvercine benzetiyordu. Ona her zaman güvercin diye seslenip dururdu. Elbette her şeyin bir nedeni olduğu gibi bununda bir nedeni vardı. Güvercinler özgür canlılardı ve Ceren tamamen özgür bir kadındı. Fikirleri, tavırları ve hatta daha fazlası... tamamen özgündü. Özgünlüğü adamı da özgürleştiriyordu. Gökyüzünde özgürce uçan güvercini gördüğünde Faris Gevheri uzun bir aranın ardından yaşadığını hissetmişti. Üzerine basarak yürüdüğü cesetleri unutmuştu. Gökyüzünün maviliği karşısında büyülenmiş kadının dudakları arasına yerleşen gülümseme umudu olmuştu. Ancak Faris Gevheri'in dünyası tehlikeliydi ve Ceren Kanlıca, yanlış bir dünyanın kapısını aralamıştı.

Ceren, sahnede kuğu gibi süzüldüğünde Faris'in aklı aylar önce bulduğu plana kaymıştı. Gülümsediğinde tüm dünyayı tebessüm ettirecek kadının, hayatı az sonra bambaşka bir yola sürüklenecekti ve kendisinin bundan haberi bile yoktu.

Müziğin ritmine uymayıp ritmi kendine uyduran Ceren, gittikçe hızlanıyor nefes alış verişleri zorlaşıyordu. Bedeni sahnede oradan oraya kıvrılırken ruhu annesinin kendisine gebe kaldığı andan, bu sürece kadar geçen yaşamında süzülüyordu. Ellerini havaya kaldırırken bir tarafında hayallerini, bir tarafında da acılarını barındırmıştı. Acıyı kavrayan elini yavaş yavaş indirirken hayallerini göğe gittikçe yakınlaştırıyordu. Bedenini tıpkı bir tırtılın kozaya gireceği andaymış, gibi kıvrıldığında yere usulca inerek sürtündü. Dışarıdan bakan birçok hayran göz, kadının ölümüne dans ettiğini düşünüyordu. Acı gerçekte buydu. Tanrı, Ceren Kanlıca'nın ölüm fermanını Faris Gevheri'nin ellerine bırakmıştı. Ceren Kanlıca, son kez özgürce uçuyordu ve bu onun ölüm dansıydı.

Ceren, oldukça güzel bir kadındı. Kömür karası saçları, zeytin gözleriyle resmen etrafa gölgenin ışığını saçıyordu. Kendisini izleyen herkese karanlığın hakim olduğu gölgenin, ışık huzmesinin kapılarını nasıl aralanması gerektiğini öğretiyordu. Hem ruhu hem de dış görünüşü her haliyle bu kadın, ruhunun aksine kusursuzdu. Ceren Kanlıca'nın ruhu yaralıydı ve ruhundaki yaraya yanlış merhemi sürmüştü. O yanlış merhem Faris Gevheri'den başkası değildi. Yanılmıştı Ceren. Kendisini farkında olmadan tüm iklimleri tek seferde yaşatacak adamın pençesine takmıştı. Ancak yanılan bir tek o değildi. Faris Gevheri'de yanılmıştı. Kendisini farkında olmadan ölümün ellerine bırakmıştı.

Kadına ölümü getiren adamdı fakat, ölümün elçisini öldürecek olanda kadındı.

Adam, kadını ölüme sürükleyecekti.

Kadın, adamı öldürecekti.

Ancak ikisinin de bundan haberi yoktu.

Günü gelene kadar birbirlerini seveceklerdi. Belki de sevdiklerini sanacaklardı ve ilk parazit burada oluşacaktı. Yanılgılarının yansımasını oluşturarak.

Müziğin sesi yavaş yavaş kısıldı. Alkış sesleri ortaya sunuldu ardından Ceren, kapalı gözlerini açtı. Siyaha çalan gözleri hızla salonu tarayıp gülümserken Faris ile kesişince mümkünmüş gibi daha çok gülümsedi. Selamını verip sahne arkasında yöneldiğinde Faris'de ayaklanmış, sahnenin arkasına gitmeye başlamıştı. Yüzünde aptal gülümsemeyle...

Ceren, heyecanı tüm vücuduyla hissediyor, kan akışının hızlandığını biliyordu. Sahne arkasında geçtiği gibi bulduğu ilk sandalyeye oturdu. Kalp ritmi tüm alkış sesini bastıracak boyuta ulaşmıştı. Ceren Kanlıca, zafer gülümsemesini takınmıştı; biliyordu ki bu yarışmayı ondan başkası kazanamazdı. Makyözlerden birkaçı Ceren'i tebrik etmek için kadına doğru yanaşmışlardı. Faris ise o esnada elindeki suyla adım adım minik kalabalığa yaklaşıyordu. Ceren'in önündeki kalabalık Faris'in gelişiyle kenara çekilmişlerdi. Ceren, sevinçle adamın boynuna kollarını sardı. Başı adamın omzuna düştüğünde huzuru oldukça net hissediyordu.

*

Ceren, derin bir nefes aldı. Yüzü her bir kelimesinde şekilden şekle girmişti. Çoğunlukla yüzünde hayal kırıklıkları hakimdi. Anlattığı olay onun belki de hayatının dönüm noktasıydı. Bu apaçık ortadayken merakım giderek artıyordu. O sırada Gazel, su bardağını Ceren'e doğru uzattı. Ceren bardaktaki suyu tek bir dikişte bitirirken Pars dikkatle Ceren'i izliyordu. Bakışlarım Arel'e kaydığında onun tekli koltukta gözlerini kapamış olduğunu gördüm. Uyumadığı belliydi, ama onun bu şekilde durması hiç hoşuma gitmemişti. Bu tavrına gözlerimi devirerek Ceren'e döndüm. Ceren, dudaklarını birbirine bastırıp devam etti.

''O gün kendimden bile sakındığım adam bana evlenme teklifi etti.'' yüzünde burukça tebessüm hakimdi. Hala içinde hayal kırıklıklarıyla kaplı yolda yürüdüğü belliydi. ''Kabul ettim,'' elindeki yüzüğü göstererek, ''belli olduğu gibi.'' deyip bardağı masanın üzerine bıraktı.

Birbirini böylesine seven iki insan nasıl oldu da bu hale gelmişti? Şaşkındım doğrusu. Hem de fazlasıyla... Adam, kadının arkasından iş çevirmişti ve kadın, adamı karşısına almıştı. Onca sevgiye rağmen ikiside birbirine bütün bunları yaşatmıştı.

Gazel, Ceren'nin yanına gidip kolunu tuttuğunda Pars'ın gözlerinde ilk defa duygu yakaladım. Neydi o duygu? acımak mıydı? yoksa merhamet mi? başımı iki yana sallayarak kahvelerimi Ceren'in gölge düşmüş gözlerine çevirdim. Bakışlarımı hissetmiş gibi gözlerini Gazel'den çekip kararlılıkla bana baktı.

''O gün yarışmayı gerçekten de ben kazandım, ama hayatımı kaybettim. Söylediğim tek bir sözcük hayatımı altüst etti.'' Derin bir iç çekişten sonra, ''evlendikten sonra farkında olmadan müzik kutusuna hapis olarak yaşadım.'' kararlı bakışları devam edip sesini, fısıltıya dönüştürerek, ''Ben o müzik kutusunun içindeki balerindim. Faris, ise bana arada sırada eşlik eden partnerimdi. Sahnenin ardındaki yaşanan olayları bilmeyen seyirci gibi hayatımın izleyicisi olmuştum. Faris ile mutluydum ve bunun sonsuza kadar süreceğini düşündüğüm için müzik kutusunun ardındaki gerçekleri görmüyordum. Müziğin sesi kısıldığında Faris bana eşlik ederdi fakat anlamıştım ki hiçbir mutluluk sonsuza kadar sürmezmiş.'' dedi adeta tıslayarak. ''Müziğin sesi kısılırken bana eşlik etmesinin sebebi ise karanlığa gömmüş olan benliğini öğrenmemi istememesiydi.''

Öğrendiklerim ve öğreneceklerimden dolayı huzursuzdum. Onlar gibi. Birazda cahil. Onların aksine. Gazel, Pars, Arel ve Ceren tahminlerimin ötesindeydiler. Onlara ulaşabilmem için anılarımdan ziyade şimdinin dolaplarını öğrenmem gerekiyordu. Çünkü kazadan önceki halimin tüm bunları bildiğini düşünmüyordum.

"Oyun dediğiniz şeye nasıl dahil oldun?" Dediğimde sormak istediğim bir sürü soru olduğunu fark ettim.

"Faris bu dünyada yaşamayı hak etmeyen insanlardan yalnızca biri. Ben sadece Faris'in yaptıklarının bedelini ödemesi için oyuna dahil oldum." Ceren'in gözleri Arel'e doğru kayarken, "Faris'in yaptıklarını öğrendikten sonra müzik kutusundan çıktım ve gerçeklerle teker teker yüzleştim. İlk olarak Faris'e karşı olan sevgimi söküp attım. Bunu yapmak kolay değildi ancak bebeğim için her şeyi yapardım." dedi buz gibi sesle.

*

Otuzlarının sonlarındaki kadın öyle bir koşuyordu ki ciğerleri iflas edecek boyuta ulaşmıştı. Uzaktan bakan biri maratona hazırlanıyor sanabilirdi ama o, ne maratona hazırlanıyordu ne de antrenman yapıyordu. O kaçıyordu. Hapsolduğu müzik kutusundan kaçıyordu. Karnındaki masum onu her ne kadar zorlasa da Ceren Gevheri'nin pes etmek gibi bir niyeti yoktu. Yağmurun çiselemesiyle dengesini kuramamış yere düşmüştü. Mavi kot pantolonu anında yırtılırken kanayan dizi gözler önüne çıkmıştı. Başını iki yana salladı kadın. Ayağa kalkıp hızını alamayarak ormana daldı. Arkasından gelen adamların silah sesleriyle daha çok hırslandı. Hırs tüm vücudunu ele geçirdiğinde kaçma arzusuyla bir kez daha dolduğunu fark etti. Kömür karası saçlarıyla büyüleyen kadın, artık silah seslerinden korkmuyordu. Silah sesleri onun dans melodisi haline gelmişti, Çünkü müzik kutusundaki duyduğu ses bundan ibaretti. Bu fikre sırıtarak karşılık verdi.

Yağan yağmur tıpkı Ceren, gibi hırslanmış, şiddetini arttırmaya karar vermişti. Ceren için nefes alıp vermek iyice güç bir hal almıştı. Ağaçlar gittikçe sıklaşmış; Ceren'in koşacak mecali kalmamıştı. Ellerini dizlerine koyup kısa süreliğine soluklandı. İlk defa kaçma girişimlerinden bir tanesi, bu kadar ileri boyuta çıkmıştı. Bu durum her ne kadar hoşuna gitmiş olsa da adım seslerini duyduğu gibi bir çırpıda kestirip atarak yerini korkuya bıraktı.

Kendisine verdiği kısa süreli mola neredeyse onu yakalattıracaktı. Daha fazla koşamayacağını anladığında siyaha çalan gözleri hızla etrafı taramaya başladı. Bir süre sonra zifiri gözleri oldukça geniş bir kayada durdu. Kayaya doğru ilerlerken adamların ilk buraya bakacağı aklında yer edindi. Bu fikir Ceren'e oldukça mantıklı gelerek yürürken fark ettiği çukura doğru yanaştı. Çok derin olmayan bu çukura atlasa belki geri çıkması karnındaki melekten dolayı zor olacaktı fakat, başka çaresi yoktu. Peşindeki adamların dikkatsiz olduğunu ve kendisinin buraya girebileceği akıllarına gelmeyeceğini bildiği için kendini daha fazla tutmadan çukura attı.

Bacakları sert zeminle buluşurken acıyla inledi. Elleri anında ağzını kaplarken adım sesleri iyice yaklaşmıştı. Topraktan oluşan duvara kendisini yaslayıp üzerindeki koyu gri hırkasını başına kadar çekti. Kendini kamufle etmeyi umarak nefes alış verişini düzenlemeye koyuldu. Kulaklarına nabız atış verişinin sesleri dolduğunda içinden dualar etmeye başlamıştı. Yağmur sesi bile ne nabzını ne de adamların sesini bastırabilmişti. Adamların yaklaşmakta olan seslerini duyduğunda Ceren, olduğu yere çakılı kaldı. Çünkü o seslerden biri onu tekrar yakalayabilirdi. Adrenalin vücudunda hat safhaya çıkarken kanını titretecek kişi konuşmaya başladı. O sırada Ceren, çamura bulaşmış ayak izlerinin yok olması için dualar ediyor, Tanrıya yalvarıyordu.

''Siz şu tarafa doğru bakın bende peşinizden geleceğim.'' dedi genç adam sesi oldukça gür ve kararlı çıkmıştı. ''Ceren Hanımı bulduğunuz anda ilk beni haber edin.''

Siyahlar içindeki üniformalı adamlar genç oğlanın gösterdiği yere doğru koşarlarken Ceren, oğlanın bu denli dikkatsiz olmasına şaşırmıştı. Vücudu yağmur ve adrenalin hormonu yüzünden titremeye başladığında bacaklarını kendine doğru çekmiş başını dizine yaslamaya karar vermişti. Ceren Gevheri'nin üstü başı çamura bulanmış; dizleri kanamıştı. Bakımlı halinden adeta eser kalmamıştı.

''Soğuk havaya alışık olmadığını bu kadar belli etmeseydin keşke kırlangıç.'' dedi genç adam.

Çukurun yanına gelmiş dizlerinin üzerine çökmüştü. Genç adamın botları hızlanan yağmurla çamura bulanmıştı. Ceren, gencin sözüyle irkilse de başını dizlerinden kaldırmadı. Gencin, kendisine yakıştırdığı lakabı görmezden gelip bacaklarına daha çok sokuldu.

Genç adamın dudakları, kadının bu tavrına karşı yukarı kıvrıldı. Ceren'in, korkuyor oluşundan ziyade tüm korkusuna rağmen hala kendine sığınıyor oluşu genci gülümsetmişti. Ona göre insanların sadece kendisine ihtiyacı vardı ve kendisine sahip çıkmalıydı. İnsan kendisinin en değerli hazinesiydi ve kendini korumalıydı.

''Kırlangıçlar soğukta uçamazlar,'' dedi genç, ''yaşayamazlar.'' diyerek düzeltti.

Ceren, başını dizlerinden kaldırıp genç adamın toprak rengi gözlerine baktı. Adamın, cümlesinin sonuna eklediği kelime dudaklarında alaycıl gülümsemenin oluşmasına sebep olmuştu.

''Ben yaşamıyorum zaten.'' dedi çatallaşmış sesiyle.

Genç adam, kadının bu cevabı vereceğini zaten bilerek, ''madem yaşamıyorsun, o zaman ne diye kaçıyorsun?'' diye soru yönelttiğinde kadının hareleri anlamadığını belirten bakışlarla doldu.

''Yaşamıyorum diyorsun, fakat yaşamı arzuluyorsun,'' sesindeki hiddetle, ''karnındaki bebek için kaçıyorsun.'' gülümsedi, sahici gülümsemeydi bu. ''Kaçarak bebeğine yaşam sunuyorsun.'' dedi bakışlarındaki sır perdesini aralamadan.

Kadın sessiz kaldı.

Genç adam Kadının sessizliğini dinledi. Biliyordu sessizlik en büyük çığlıktı.

''Kırlangıçlar yuva kurmakta oldukça başarılıdır ve sende o yuvayı bebeğin için yapmak istiyordun.'' başını sağa yatırdı, baştan aşağı kadını süzerken devam etti. ''Eğer elimi tutarsan ben o elini bırakmam. Ve sende zamanı gelince yuvanı kurarsın.'' dedi ellerini uzatarak.

Ceren, şaşkınlıkla aralanan gözlerini genç adama çevirdi. Adam, oldukça kararlı ve kendinden emin gözükürken Ceren, gencin bakışları altında ezildiğini hissetti. Ayağa kalkıp gencin elini tuttuğunda cevap verdi.

''Neden Faris'e kaçtığımı söylemiyorsun Arel?'' meraklıydı Ceren. Hem de fazlasıyla... ''Beni defalarca yakaladın ancak hiçbirini Faris'e söylemedin.''

Evet, genç adamın adı Arel'di. Kiminin piyonu, kiminin gizli silahı, kiminin ise Kapalı kartı ya da joker kartıydı ancak aslında hiçbir şeydi. O sadece Arel Özbey'di ve tilkinin tekiydi. Arel, sinsice gülümseyip Ceren'in elini kavradığında bir an bırakacak gibi olsa da Ceren, ondan hızlı davranmış ve kendini Arel'in kollarını sıkı sıkı kavrarken bulmuştu. Başı adamın omzuna düştüğünde bacakları mümkünmüş gibi daha çok çamura bulanmıştı. Arel'in gür kahkahası ormanda yankı uyandırırken Ceren, öfkeyle bağırdı.

''Ne yaptığını sanıyorsun sen!''

''Bir daha ki sefere kimin elini tuttuğuna dikkat et Kırlangıç.'' dedi Ceren'in kalkmasına yardım ederek. ''Sana her sıcak davranan insanla olmaman gerektiğini zaten biliyor olmalıydın.''

Arel, tam da Ceren'e göre bir lakap bulmuştu. Ceren'in sıcak bir yürek arayıp kurmak istediği yuva hayali Faris'in soğuk, karanlık dünyasında enkaz altında kalmıştı. Oğlanın yaptığı imayı anladığında Arel'in kolundan kurtulup başını kaldırdı.

''Bana yardım etmeyeceğini zaten biliyorum.'' kollarını birbirine kavuşturdu, ''Hadi gidelim tasmanın sahibine.'' dedi.

Arel'in kaşları havalanırken kadının yaptığı imayı anlamıştı. Memnuniyet yüzünde yer edindiğinde söze atıldı.

''Yalnız, benim elimi tutmaman gerektiğini söylemedim.'' dedi sırıtarak.

Ceren, onu görmezden gelip ilerlerken ikisi de birbirinden habersiz planlar yapıyordu. Ceren, Arel'in elinden kurtulamayacağını bildiği için ve gencin diğerlerinin aksine ona kaba davranıp canını acıtmayacağını biliyordu. Diğerlerinin aksine serbest bırakıp yürütmesinden dolayı o adamları gönderdiğini de bildiğinden, sesini çıkarmadan sessizce yürüdü.

''Gevheri son zamanlarda sana eskisi gibi davranmıyor olabilir ancak ben bir şey demedim. Dememde.''

''Bende bunu söylüyorum. Neden söylemiyorsun?''

''Aranızdaki sevgi çatlakları giderek büyümesin diye.''

Ceren'in adımları yavaşladı. Arel'e dönerken dudaklarını içeri katlamıştı. Başını kaldırıp genç adama baktı. Düz ve gür saçları yağmurun etkisiyle yüzüne yapışmıştı. Kendisinden biraz daha koyu teni ve tıpkı bir çocuğu anımsatan yüzü çamurla kaplanmıştı. Arel'in bakışları kadınla buluştuğunda bakışlarındaki sır perdesi aralanmış, yerini saf merhamete bırakmıştı. Kadına acımıyordu. Kadına yardım etmek istiyordu. Evet, belki kendi elleriyle onu cehenneme götürüyordu, fakat oyun başladığında o cehennemden kadını bizzat kendisi çekip çıkaracaktı. Ona göre duygularıyla hareket eden piyonlar paha biçilmezdi. Ve bu kadın, satranç tahtasında piyon olmaya hak kazanmıştı. Oyunun 3. piyonu hemen yanında çaresizce yürürken hiç bir şeyden bihaber acı içinde kıvrandığını Arel, çok net görebiliyordu.

''Bununla ilgilenmene gerek yok.''

Kadının umursamaz tavrının ardında merak örtülüydü. Arel bunun farkındaydı.

Arel'in, Ceren'i yakalamasıyla beraber, Ceren'in saymayı bıraktığı kaçma girişimlerine yeni bir tanesi daha eklenmişti. Her biri aynı sonucu doğursa da Ceren, asla vazgeçmiyordu. Koskocaman malikaneden kaçmak için elinden geleni yapıyordu. Kadının kaçmasının sebebi yanılmış olmasıydı. Faris Gevheri, onun yaralarını sarmaz, kapatamazdı. Daha çok yara açar ve kanatırdı. Kanatmıştı da. Ceren Kanlıca, Gevheri soy adını alarak yanılmıştı.

''Var.'' dedi doğrudan kadına bakarak. ''Ceren hanım, unutmayın ki kaçan her zaman kovalanır. Eğer kovalanmak istemiyorsan kaleyi içten feth et. Kaçma, yüzleş ve kovalayan ol.''

Evin önüne geldiklerinde Arel'in gönderdiği adamlardan birkaçı malikanenin önüne gelmişti. Her biri kuduz köpek gibi oradan oraya saldırıp duruyordu. Hepsi biliyordu ki evin hanımını bulamazlarsa ölüm fermanları imzalanırdı.

''Kollarını sıkı tutacağım ama canını acıtmam,'' dedi, ''Sende acıyormuş gibi yaparsan yararıma dokunacaktır.'' Ceren'e beklentiyle bakarak cümlesini bitirdi.

Ceren, Arel'in tavırlarındaki değişikliği fark etmiş olsa da sesini çıkartmadan başını aşağı yukarı sallayarak onayladı. Genç adamın, kibar tavrı ve içine istemeye isteme su serptiği gerçeği aklından geçerken insanların korku dolu yüzü Arel ve kendisine dönmüştü. Arel'in yüz ifadesi anında değişip ciddi bir hal aldığında Ceren, o gün bir gerçeği kavramıştı. Arel rol yapıyordu. Kime karşı ne için yaptığını bilmese de Arel'in rol yaptığı gün yüzüne çıkmıştı.

Arel, Ceren'in kolunu sıkı sıkı kavrarken canını acıtmamaya özen gösteriyor öte yandan onlara bakanlara karşı buz gibi donuk bakışlar atıyordu. İnsanlar, Arel'in bakışları altında ezilip önlerine döndüğünde Ceren, Arel'in kolları arasından kurtulmaya çalışıp duruyordu. Arel, yalan olduğu belli olmayacak şekilde Ceren'i kapıya doğru sarstığında Ceren'in dudakları sinsice kıvrıldı. Hiç beklenmedik bir şekilde Arel'in karın boşluğuna yönelttiği darbeyle Arel, öfke saçan gözlerini Ceren'e çevirdi. Ceren'in, şaşkınlıkla aralanan gözleri Arel'in ürküten bakışlarıyla karşılaştığında bacağını yavaş yavaş indirdi. Arel, tek eliyle Ceren'in bacağını kavramıştı. Ceren, dudaklarını birbirine bastırdı. Pişmanlık vücuda hükmederken Arel ,dudaklarını yalayıp konuştu.

''Ben hiçbir zaman gardımı indirmem Ceren hanım.'' dedi düz sesiyle.

Sanki az önce kendisine anlayışla bakan o adam gitmiş yerine insanlığını unutan biri gelmişti. Ceren, duydukları karşısında olduğu yerde kalakalmıştı. O sırada Faris'in, Arel kadar güvendiği Kemal, Ceren'in kollarını sıkı sıkı tutup evin içine doğru yöneltti.

Ceren ve Faris'in arası son zamanlarda bozulmuştu. Karşılıklı atışmalar mevcutken kadın daha fazla buna dayanamıyordu. Gitmek, uzaklaşmak istiyordu. Her şeyden.

*

''Her şeyi öğrendikten sonra bebeğimi alıp kaçmak istedim. Birçok kez de denedim bunu ancak her seferinde başarısız oldum.'' gülerek, ''hemen hemen hepsinde de Arel yakalıyordu.'' dedi.

Onun gülüşü dudaklarıma tebessümü yerleştirmişti.

''Faris dediğin adam bunu fark etmedi mi?'' dediğimde sinsice sırıttı.

''Eğer farkında olsaydı şu anda burada bulunmazdım.''

Ceren, dürüstçe hislerini beyan ettiğinde içimde ona karşı tarif edemediğim duygular oluşuyordu. Hayatını yansıtan dansına sonuna kadar acı duygusu ona eşlik etmişti. Acı partneri kafama balyoz yemiş hissiyatı oluşturuyordu çünkü anlamıştım ki toz pembe düşleri bırakmalıydım. Hayatım, Ceren'in hayatından farksızdı. Tahmin edebiliyordum.

''Anlamadığım şey şu.'' deyip yüzümü istemsizce buruşturdum. ''Arel senin kaçma girişimlerini saklamasına rağmen Faris'in adamları neden sana zor kullanıyorlardı ki?''

''Aslında 1 kere Faris'e yakalandım. Bundan dolayı günün birinde tekrardan kaçmayayım diye adamlarına ne olursa olsun beni getirmeleri gerektiğini söylemişti.'' umursamazca, ''yanlış anlama Faris aşağılık herifin tekide olsa hiçbir kadına elini kaldırmaz. Kaldırtmaz.''

''Peki ya o zaman neden bunu emretti?''

''Eğer bu emri vermeseydi korumalardan rahatlıkla kaçabilirdim. Beni bulsalar bile elimden kolumdan tutup götüremeyecekleri için kendi rızamla dönmem gerekirdi ki bu imkansız. ''

''Buna rağmen bazıları zor kullandığını söylemiştin.'' dememle Gazel başını sağa yatırarak gözlerimizi buluşturdu.

''Faris'in yanında çalışan çoğu adam aslında Faris'ten nefret ediyor. Faris Gevheri'nin zaaflarından biri olan Ceren'e azıcık bile olsa zarar vermek onların aptal egolarını tatmin ediyordu.'' umarsızca başını iki yana salladı. ''Faris, Ceren için her şeyi yapar. Adamlarda bunu bildikleri için aldıkları emiri kendilerince uyarladılar. Tabii Ceren korumaların düşüncelerini o zamanlar bilmiyordu.''

Arel, Faris'i kandırıyordu ve Ceren buna göz yumuyordu. Çünkü artık kaçan olmak istemiyordu. Arel'in dediğini yapıyordu. Kaçma, yüzleş ve yakala!

Gazel ve Pars ikilisi ise tam bir muammaydı.

''O gün bir karar almıştım. Bebeğim doğana kadar bekleyecektim.'' konuyu toparlayıp kısa bir süre sustu. Bakışları Arel'e kaydıktan sonra, ''fakat bebeğim doğduktan kısa bir süre sonra öldü.'' Buz gibi çıkan sesine ifadesiz yüzü eşlik ettiğinde şaşkına uğradım. Soğukkanlılık mıydı? yoksa duygularını yitirmek mi? ''Aslında onun açısından iyi bile oldu çünkü bu kirli dünyada o çok masum kalıyordu.''

Soğukkanlılık veya duygularını yitirmek değildi bu. Acı kaybı yaşayan annenin güçlü durma çabasıydı.

''Bebeğim öldüğü için yıkılmıştım.'' sesindeki kırılmayı yakalamışken hızla boğazını temizledi. '' Acılarımla birlikte mutluluğumu, huzurumu teraziye koysam acı tek başına ağır basardı fakat Faris'in hayatlarına dokunduğu insanların yanında benim acım hiçbir şeydi. Kısacası Vuslat, ben terazideki dengeleri değiştirmek istiyorum ve bunun için oyuna dahil oldum.''

Gözlerine hırsı, intikamı ekmişti. Faris'e olan sevgisi intikama dönüşmüştü onun için. Bunu onu hiç tanımayan ben bile anlamışken Faris Gevheri'nin anlamaması oldukça garipti. Ya Ceren oldukça iyi rol yapıyordu ya da Faris, Ceren'e oynuyordu. Her türlü ortada oyun vardı ve benim ikisinden de kaçma şansım yoktu. Eğer Ceren rol yapıyorsa bu durum tetikte olmamı gerektirirdi ancak Faris rol yapıyorsa hepimizin tetikte olması gerektiğini gösterirdi.

''O ölmedi Ceren,'' Arel gözlerini açıp kısık ama vurgulu bir şekilde konuştu. ''Onu bulacağız.''

Arel'in kararlılığı karşısında Ceren, yalnızca tebessüm etti. Burukça bir tebessümdü bu. Arel'in gözlerindeyse gizli bir duygu yoğunluğu hakimdi. Hareleri perdelerini aralamıştı ve içindeki şefkati oldukça net görebiliyordum. Tıpkı salona girdiğim ilk anda ara sıra yakaladığım gibi.

Ceren'in anlattıklarında Arel'i beklediğimden daha karışık bir insan olduğunu anlarken hafıza kaybımın aslında beni oldukça zorlayacağını o zaman anlamıştım. Benim kazam normal bir kaza değildi ya da buradaki insanların hayatları normal değildi. Buna bende dahildim.

''Korkmuyor musun?'' dediğimde tüm dikkatler bir kez daha bana çevrildi.

''Dürüst olmak gerekirse Faris'in yaptıklarını öğrendiğim andan itibaren korkuyordum. Korkum beni bitirebilirdi veya güçlendirebilirdi. Bununda farkındaydım.'' kendinden emin olarak gülümsedi. İddialı çıkan sesiyle, ''ben her ikisini de yaşadım. Bebeğim öldüğünde bittim ancak her bitişin yeni bir başlangıcı vardır. Bitişimi yeni bir başlangıca dönüştürerek güçlendim. Şimdiyse korkmuyorum. Korkutuyorum.'' dedi.

''Yani asıl dönüm noktan onu kaybetmekti.''

Söylediklerim kulağa acımasızca gelebilirdi. Üstü kapanmış yarayı deşiyordum ancak bunu yapmaktan başka çarem yoktu. İnsanlar çaresizliği yaşarken esas benliklerini gösterir veya doğururlardı. Ben, Ceren'in çaresizlik hissinden nasıl kurtulduğunu öğrenmek istiyordum. Çünkü bende çaresizdim. Çaresizliğim yeni beni doğuracaktı tıpkı Ceren'de olduğu gibi.

*

Ceren, günlerdir yemek yemiyordu. Ona bakıcılık yapan Şermin hanım, evin hanımına acıyarak bakıyordu. Oda üzülmüştü kadının bu haline. Eve ilk geldiği günü anımsadı. Cıvıl cıvıl etrafa neşe saçıyordu. Tek bir insan, kocaman malikaneye resmen renk getirmişti. Dinçti, gençti. Şimdi ise yaşayan ölüydü. Göz altları çökmüş, günlerdir uykusuzluğun getirdiği mor halkalar yüzünde yer ediniyordu. Şermin hanım, geçmişin tozlu sayfalarından arınıp bakışları evin hanımına kaydı. Ceren, elinde tuttuğu bebek patiklerini koklayıp duruyordu. Oğlunun küçük ayaklarına giydirmeyi hayal ettiği patikleri sıkı sıkı kavrarken bakışlarını bir an olsun ayırmıyordu. Şermin hanım, az önce kadına zorla yedirmeye çalıştığı yemek tepsisine çevirdi başını. Evin hanımına bakıp iç çekerken içeriye hiç beklenmedik biri girdi. Sessizce olanları izlerken Ceren, zihniyle baş başa kalmıştı. Bedeni oradaydı fakat zihninde tek bir şey vardı. O şey ise dudaklarında yer edinmekten başka bir şey yapmıyordu.

''Bebek... bebeğim.'' acı dolu sesi kulaklarda yer ediniyordu.

''Ölüm... Öldü.''

Kendi kendine kelimeleri tekrarlarken içeriye şaşırtıcı bir biçimde giren Arel'in bakışları buz kesiyordu. İçeriye adımladığı esnada bakışları önce Şermin hanıma kaydı. Yaptığı kafa işaretiyle Şermin hanım, elindeki tepsiyle doğruldu. Arel'in bakışları karşısında eriyen Şermin hanım hızla odadan çıktı. Daha sonra bakışları dolabın köşesine sinmiş Ceren'e kaydı. Bakışlarındaki donukluğu, soğuk rüzgarları durdurup şefkatle kadına baktı.

Ceren'in çaresiz bakışları Arel'e yönelince hızlıca doğruldu. Yerdeki bebek kıyafetlerini çabucak çekmeceye koyarken kadının zihninde tek bir şey vardı. Kocasının gelmesi ve yine güzel sözler söyleyerek yarasına istemeden de olsa tuz basacak olmasıydı.

Arel kadına üzülerek ağır adımlarla yaklaşıp kolunu tuttu. Arel'in bu tavrı Ceren'in kolunu çekmecede asılı kalmasına sebep olmuştu.

''Gel buraya..'' Gencin yumuşak ses tonu Ceren'i oldukça şaşırmıştı. Uzun zamandır duymadığı şefkat dolu ses içinde tuttuğu hıçkırıkları atmasına sebep oldu.

Arel, Ceren'i göğsüne bastırdı; saçlarını okşamaya başladı. Genç adam, yaralı kadını sakinleştirip ona gerçekleri anlatmak istiyordu. Ceren, daha fazla dayanamayıp hıçkırıklarını dışarıya bıraktığında tüm malikanede sesi yankı vurdu. İlk defa kendisi dans etmiyordu. Bu sefer sesi dans ediyordu. Odalarda, duvarlarda, insanların kalplerinde, vazoların etrafında... Arel, yavaş yavaş çömeldi. Ceren de ona ayak uydurarak dolabın dibinde birbirlerine sarılı kaldılar.

Arel, günlerdir kahrolan Ceren'e çok üzülmüştü. Ona yardım etmek istemişti. Ve yardım edecekti de. Hangi şartlarda olunursa olsun yardıma muhtaç birine elini uzatmalı, karanlıkta kaybolan kişiye ışık tutmalıydı. O böyle öğrenmişti.

Ceren'e bir yıl önce ilk yardım elini uzatmıştı. Bu süreçte Ceren, sessizce odasında doğumunu beklerken Arel ise içten içe planladığı satranç tahtasını kuruyordu. Arel'in hesap edemediği tek şey bebeğin ölü doğmasıydı. Arel, böyle planlamamıştı. O bebek doğacak ve yıllar önceye dayanan hesaplaşmanın rövanşını alacaktı. Faris Gevherin'in gözleri içine bakarak çocuğunu onun ellerinden alacaktı. Ama maalesef ki içindeki rövanş tutkusu ertelenmişti.

''Bebeğin yaşıyor, ağlama artık'' sesi, kadının saçlarına çarptı, ''onu bulacağız.'' Ceren, duyduklarına inanamayarak başını kaldırdı. Günler sonra ilk defa gözleri umutla parıldıyordu. Hıçkırıkları durmuş yerini tebessüm almıştı. Arel, omuzlarını silkip kadını kendinden uzaklaştırdı. Ceren şoka girmiş, ne tepki vereceğini bile bilmiyordu. Vücudu, içindeki yangınla sarsılırken genç adamın söyledikleri karşısında daha çok harlanmıştı.

Arel, Ceren'i duvara yasladı ve kendini de kadının yanına bırakarak içinde akmaya can atan kum tanelerini serbest bıraktı. Bir süre sessizliğini koruyup kadının kendine gelmesin beklemeye başladı. Ceren, dakikalar sonra yavaş yavaş sakinleşmeye başladığında Arel bundan güç alarak kafasını sağa yatırıp konuştu.

''Ağlamak güç taneciklerinin ortaya çıktığı ilk evredir.'' dedi Genç adam.

Ceren, duydukları karşısında tebessümle göz yaşlarının süzülmesine tekrardan izin verdi. Kadın her geçen saniye güçlendiğini hissediyordu. Hatta içine umut tohumları ekilmiş, göz yaşlarıyla sulamaya başlamıştı. Geriye bir tek yeşermesi kalmıştı. O da olacaktı, biliyordu. Çünkü Arel'in sözlerine inanmayı tercih etmişti. Genç adamın ona bu hayatta belki de çıkarları için yardım edeceğine emindi. Bunu sebebi sessizce doğumunu beklediği ana kadar daha önce fark etmediği şeyleri görmüş, öğrenmiş olmasıydı. Kocasının pis işlerini, adamlarının gerçek yüzlerini evin çalışanlarının neler yaptığını. Her birini aklına teker teker kazımıştı.

''Umut yaşıyor...'' diye mırıldandı Ceren. Günlerdir ağzından ilk defa farklı bir kelime dökülmüştü. Oğlu hayatındaki son umut taneciğiydi. Oğlunun adı Umut'tu. Ceren Gevheri, hayır! Ceren Kanlıca'nın umudu oğlunun adında saklıydı.

Arel, kadının görmeyeceğini bile bile gülümsedi.

Ceren, oğlunun duyamayacağını bile bile kelimeleri tekrar etti.

*

Duyduklarım karşısında şefkatle Arel'e baktım. Gözlerini tekrar kapatmış, dudaklarını sabit çizgi haline getirmişti. Ceren ise içtenlikle Arel'e bakıyordu. Anlattıkları karşısında nutkum tutulmuştu. O güçlüydü. Gerçekten de güçlüydü ve ona içten içe hayran kalmıştım.

Arel'in dudakları kıvrıldı ve kucağındaki yastığı Ceren'in kafasına fırlattı.

''Sana ağlamak yok demedim mi ben?!'' gözlerini açtı ve gülerek Ceren'e baktı.

Ceren, yastığı havada yakalayıp geri ona fırlatırken Gazel mutlulukla gülümsemişti. Pars ise onların tam aksine mimiklerini göstermemeyi seçmişti. Odaya girdiğim andan beri sessizce olanları izliyor kendisini arada bir konuşmaya atıp çıkıyordu. Yavaş yavaş her birini çözerken onu henüz çözememiştim.

''Ağlamanın kötü bir şey olmadığını söylemiştin.'' dedi Ceren sırıtarak.

''Sanki her dediğimi yapıyormuşsun gibi konuşma.'' dedi Arel, Ceren'e az öncekinin aksine donuk bakışlar atarak.

''Gıcık,'' elini saçlarına daldırıp karıştırdı. ''Benim hikayem buraya kadardı. İlerisineyse bizzat kendin tanıklık edeceğinden eminim.''

Zihnimde hiçbirinin yeri yoktu, fakat her birinin birer öyküsü vardı ve ben bu hikayeleri merak etmeye başlamıştım. Başım ağrıyla dolu olsa da zihnimde her birinin isimleri nabzımı arttırıyordu. Anımsayamadığım bu isimler benim geçmişimin silik kısmına sahiptiler. Ceren'i belki de buradaki herkesi gerçek manada tanımıyordum ama, bana bilmem gerekenden fazlasını vermişlerdi. Sanki onlarla daha önce tanışmamıştım. İlk defa tanışıyordum ve sanki geçmişlerimizdeki ortak bölmeleri birleştirip önüme sunmayı tercih ediyorlardı.

Bu fikir dudaklarımın alayla kıvrılmasını sağlarken birçok çift gözün bana dönmesini sağladı. İçimdeki sesleri bastırarak onlara döndüm. Ceren'in anlattıkları her ne kadar beni yorsa da herkesi dinlemeli ve kendimi bulmalıydım. Biliyordum ki beni bana anlattıklarında eksik anlatacaklardı ama, bir noktayı kaçırmışlardı. Ben onların geçmişlerinde oluşan yarıktım. Ve o yarık gelecekte de kapanmamıştı. Nereden bu kanıya vardığımı bilmiyordum, fakat içimdeki Vuslat böyle düşünüyordu. Haklı olacağına inancım tamdı.

Ceren, geçmişini anlatırken oldukça dürüst davranmıştı ama gelecek hakkında hiçte dürüst davranacağa benzemiyordu. Bunu biliyordum çünkü bakışları, sözleri... her birinde sır perdeleri hakimdi. Ve benim o perdeleri aralamamı istemiyorlardı. Çünkü o yarığı açmak yerine kapatmayı tercih ediyorlardı.

Sorularımı unutmamak adına masada bulunan boş kağıtlardan birini aldım. Kağıda büyük harflerle CEREN yazıp zihnimdeki soruları kağıda dökerken merakla bana bakıyorlardı. Her birinin anlatımıyla vuku bulduğum soruların üstünü çizip sona kalanları soracaktım. Ve böylelikle daha sonra merak edeceğim sorular oluşmayacaktı. Gülümseyerek onlara baktığım sırada Gazel, konuşmaya başladı.

''Sanırım... sıra bize geldi?'' dedi Arel'e doğru.

''Sen anlat.'' dedi Arel, koltukta yayılarak.

Gazel, ona boş bakışlar atıp bana döndü. Sevecen bakışlarına içten olduğumu düşündüğüm tebessümle karşılık verdim.

-


Ceren&Arel

•Selam♡

•Bölüm bitti ve bir geçmişi öğrendik!

•Ceren hakkındaki görüşleriniz neler?

•Arel ve Ceren arasındaki ilişki sizce nasıl? ileride ne gibi değişiklikler olur?

•Kırlangıç mı? Balerin mi?

•Sıradaki bölümde Ariel'i öğreneceğiz:)

•Sağlıcakla kalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 9
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 9
Eğlenceli Eğlenceli 7
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 4
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."