İSMAİL
İnsanlığın son kalesi İsmail.
İSMAİL
Gökyüzünü saran koyu gri yağmur bulutlarının varlığı, şehrin sokaklarını kurşuni bir hava ile dolduruyordu. Vaktin bir hayli geç olduğu akşamın geceye yakın anlarında, İstanbul'un sahil semtlerinden olan Bostancı’da otuzlu yaşlarda genç bir kadın, kocasından ayrıldıktan sonra beraber olmaya başladığı sevgilisi Tankut ile yaşadığı kıskançlık sonrası yaşadığı sinir harbi neticesinde girdiği bir barda, epey bir müddet kafa karışıklığını gidermek, daha çok da sinirlerini yatıştırmak adına kadehleri birbiri ardına yudumladıktan sonra hesabı ödeyip bardan çıktı. Orta boylu, açık mavi gözlü, beline kadar uzun kızıl saçlı, düzgün bir vücut yapısına sahip bir kadın olan Nesli, alkolün etkisiyle ağır ağır dans eder gibi, hafiften yalpalayan adımlarıyla oldukça hoş görünüyordu.
Bardan epeyce uzaklaşıp neredeyse evinin bulunduğu sokağa girmek üzere olan Nesli, üç kişi tarafından izlendiğinden habersizdir. Mevsim kış olduğundan herkes evine çekilmiş, sokaklar ıssızlığa terk edilmiş gibiydi. Yaşları yirmi ile otuz arası değişen takipçilerden büyük olanı adımlarını hızlandırarak yürümeye başladı. Sokak lambasının loş ışığı altında ağır adımlarla yürüyen Nesli'ye arkadan yaklaştığında sertçe kolundan tutup, "dur bakalım hele, ne bu acele güzellik," deyip öpmeye yeltendi. Adam kolunu tutunca korkuyla irkilen Nesli daha ne olduğunu anlayamadan, öpmeye yeltenen adamın yüzüne anı bir refleksle sert bir tokat attı. Bu sert cevap adamı iyice hiddetlendirdi. Karşılığında Nesli'nin saçlarından tutup yüzüne acımasızca yumruk savurdu. Aldığı darbenin şiddetiyle bir anda kendini sokağın ıslak asfaltında bulan Nesli, can havliyle imdat diye bağırmaya başladı. Bu arada diğerleri de çoktan gelmişti. Hemen atılıp Nesli'nin yardım dileyen ağzını kapamaya çalıştılar. Yumruğu savuran adam, cebinden çakıyı çıkarıp Nesli'nin yüzüne doğru sallayarak, "eğer sesini çıkarırsan seni aynaya hasret bırakırım," diyerek etkili bir tehdit salladı. Bir anda can korkusuna düşen Nesli, korku dolu bir ses tonuyla kendisini bırakmaları için yalvarmaya başladı. Yaşça küçük olanı alaycı bir tavırla, "bırakırız elbet, bırakırız ama önce sen bizi bir neşelendir, bir uçur dimi ama," diyerek yavaşça uzanıp Nesli'nin boynunu öptü. Elleri ayakları adeta çözülmüş gibiydi Nesli'nin. Korkunun soğuk varlığı adeta tüm benliğini esir almıştı. Evine giden sokaktan bir önceki sokak olan bu sokağın, ömrünün son durağı olacağı inancı, benliğini saran korkuyu iyice derinleştiriyordu. Çaresizce, "lütfen, lütfen bırakın beni," diyerek gözü dönmüş benliksiz yaratıklardan umutsuzca af diliyordu.
Taksim-Bostancı dolmuşundan inen İsmail, Kayışdağı'ndaki evine gitmek için sokaklardan geçerek Dudullu-Bostancı seferini yapan minibüslerin kalktığı durağa hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ellili yaşlarda bir adam olan İsmail, işinin ehli bir duvar ustasıydı. Gün içinde Şişli'de devam etmekte olan bir inşaatta çalıştıktan sonra iki arkadaşı ile Beyoğlu'nda salaş bir birahanede demlenmiş ve evine gitmek için oradan ayrılmıştı. Uzun süren bir evliliğinden sahip olduğu üç çocuktan sonra, iki yıl önce eşinden ayrılmıştı. Bu ayrılığı kendisinden ziyade eşi istemişti. Günün yorgunluğunu ayaklarında iyice hissediyordu. Eve gidip yatağa uzanıp deliksiz bir uyku çekme arzusu, ayaklarının düşen gücünü tazeliyordu. Bu düşüncelerle yürürken, geçmekte olduğu sokağa paralel olan sokağın hemen biraz ilerisinde birtakım adamın, bir kadını itip kaktığını fark etti. Ne olduğunu net olarak anlamak için sessizce dikkat kesildi. Evet hiç kuşku yoktu, zamanın unutulmuş bu anında birileri genç bir kadını taciz ediyordu. Onlara doğru yürürken, "ne yapıyorsunuz siz orada?" diye keskin ve kalın bir ses tonu ile yüksekçe seslendi. İsmail'in seslenişi Nesli'ye umut ışığı olurken, adamları bir an için şaşkınlığa sürükledi. İlk şaşkınlıklarını atan adamlar, İsmail'in tek olduğunu görünce cesaretlerini toplayarak, "defol git! Sen işine bak. Canını seviyorsan burnunu sokmazsın," diyerek İsmail'i uzaklaştırmaya çalıştılar ama nafileydi. Oldukça duyarlı ve sağlam karakterli bir adam olan İsmail karşılık olarak, "delikanlı adamlara yakışıyor mu savunmasız bir kadının başına üşüşmek, onu isteği dışında zorlamak?" diyerek kararlılığını ortaya koyarken adamları da delikanlılık söylemleri üzerinden etkilemeye çalışıyordu. Karşılıklı atışmaların sonrasında İsmail'in tehdide boyun eğmeyeceğini anlayan adamlar, biraz da uzayan mevzunun neticesinde sokağa bakan evlerden polisin aranmış olacağını da düşüp homurdanarak ağır adımlarla uzaklaşmaya başladılar.
Umutsuzluğun içinde korkuyu yaşarken, kurtarıcı misali ortaya çıkan İsmail'e minnetle yaklaştı Nesli ve "çok sağ olun, çok teşekkür ederim," dedi. İsmail "korkmayın, geçti artık tehlike," diyerek Nesli'ye moral verdi. Nesli evine kadar götürmesi için İsmail'e ricada bulununca İsmail de kabul etti. Kısa bir yürüyüşten sonra apartmanın önüne geldiklerinde İsmail, Nesli'ye artık güvende olduğunu söyledikten sonra iyi geceler deyip gitmek için arkasını döndüğünde, Nesli "lütfen hemen gitmeyin. Benim için çok şey yaptınız. Size bir kahve ikram etmeme izin verin," dedi içten bir sesle. İsmail hayır demenin anlamsız olacağını düşünerek peki dedi. Oldukça muhteşem döşenmiş büyük bir evdi. Evin ihtişamı karşısında İsmail şaşkınlığını gizleme gereği duymadan övgü dolu sözlerle düşüncelerini Nesli'ye söyledi. Karşılığında teşekkür etti Nesli ve kahvenin etrafında dönen keyifli bir muhabbetin ardından İsmail gitmek için ayağa kalktı. Kahve için teşekkür edip kapıya yöneldiğinde, Nesli narin eliyle İsmail'in elini tutarak "lütfen gitme. Benimle kal bu gece," derken, aynı anda harika dudakları ile İsmail'in şaşkın bakışları altında kurtarıcısını öpmeye başladı. Şaşkınlığını bir an için üstünden atan İsmail sakin bir tavırla "lütfen bunu yapmayın nesli hanım," diyerek kendini geri çekti. Şaşkınlık sırası Nesli'deydi. "Neden, yanlış olan ne?" deyince, karşılık olarak "belki yanlış değil ama zaman doğru zaman değil," dedi İsmail. "Bence şu an zaman da, duygularım da en doğru anında" deyince Nesli, İsmail güven veren bakışlarıyla Nesli'yi şöyle bir süzdükten sonra "ikimiz birbirimizden oldukça uzak insanlarız. Bizi burada bir araya getiren koşullar insani yardımlaşmanın bir gereği oldu ve oldukça alkollüsünüz. Bu anlamda baktığınızda benim sizinle bir şeyleri paylaşmam en başta kendi değerlerime ve devamında size haksızlık olur. Lütfen beni anlayın," dedi. Güzel gözlerinden yükselen sıcak gülüşler şüphesiz İsmail'i oldukça etkiledi. Buna rağmen tekrar Nesli'ye teşekkür edip kapıya yöneldi. Nesli ardından seslendi, "peki ama o halde gitmeden bana telefonunu ver lütfen," dedi.
İsmail apartmandan çıktıktan sonra, artık son minibüsü de kaçırdığının farkında olarak uzun bir yürüyüşün kendisini beklediğini kabullendi. 20-30 metre yürümüştü ki genç biri yavaşça yanına sokuldu. İsmail kim olduğunu anlamak için dikkatlice bakındığında Nesli'ye saldıranlardan biri olduğunu fark etti. Oradan ayrılırken arkadaşları ile tartışmıştı genç olanı, kabullenememişti kadını ellerinden kaçırmayı. Arkadaşları fazla zorlamanın anlamsız olduğunu söyleseler de o bunu zayıflık olarak düşünmüş ve onlardan ayrılıp hızlı adımlarla geri dönmüş, İsmail ve Nesliyi takip etmişti. İçinde oluşan küçük öfke İsmail'in Nesli’yle beraber eve girmesiyle büyümüştü. Nesli'yi bir av, İsmail'i de avı ellerinden kendi için çalan biri olarak düşünüyordu. Nesli yorucu ve kabus dolu bir günün ardından yatağına huzur içinde uzanırken aynı anda İsmail aldığı bıçak darbeleriyle Neslinin sokağında, yağmurun ıslattığı soğuk yere yüzü koyun kapanıyordu. Eli bıçaklı saldırganın ağzından mütemadiyen aynı küfürler dökülüyordu. "Ulan benim elimden karıyı alıp yemek ne demek şerefsiz," diyerek haksız öfkesini kusuyordu.
O gece Nesli uykuya daldı. İsmail hayatını kaybetti ama insanlık onuru "ben ölmedim, varım ve daima var olacağım," dedi.
Tepkiniz nedir?