Tam Yedi Tane
“Yedi tane istemem! İki tane olsun yeter; bir kız, bir erkek,” diyeceksin...

Az önce bir dilek diledin, biliyorum. Ben arkam kapıya dönük, kanepede oturmuş sigaramı içiyorum, sense kapının eşiğinde duruyorsun. Parmaklarınla saydın, bileziklerinin şıkırtısından belli. Yüzünü görmüyorum ama ışıltısını hissediyorum. İki saniye sonra bana seslenmek için dudaklarını kımıldatacaksın ama bir şey diyemeden tekrar sayacaksın. Aklından yıllar önce falcı kadının sana dedikleri geçecek, “Tam yedi tane çocuğun olacak, üçü kız, diğerleri erkek ama erken olmayacaklar, başta çok uğraşacaksınız kocanla, umudunu kaybetme sonra peş peşe olacaklar.” “Yedi tane istemem! İki tane olsun yeter; bir kız, bir erkek,” diyeceksin kadına… Sigaramdan bir nefes çektim, üfledim dumanı daireler çizerek kayboldu. Sen bir adım attın içeriye doğru, vazgeçip eşiğe geri döndün. Kül tablasına bastırdım izmariti, ince cızırtılar çıktı, duydun.
“Lütfü acıktın mı, yemeği hazırlayayım mı?”
Döndüm sana baktım: “Çok iyi olur be Eminem. Ne yaptın bu akşam bizim için?” Daha bana sokak kapısını açmadan önce apartmandan duymuştum böreğin kokusunu ama sana bir şey demedim, şaşırdığındaki yüz ifadeni seviyorum ben, sabah uyandığındaki mahmur bakışlarını, seviştikten sonra pembeleşen yanaklarını, güldüğünde ışıldayan yüzünü…
“Kıymalı börek.” Gözlerini kocaman açarak söylemiyorsun, usulca bırakıyorsun sözcükleri salona.
“Ellerine sağlık Eminem.” Kocaman gülümsüyorum sana, gözlerin ışıl ışıl. “Yanına ayran mı yaptın, hoşaf mı?” Biliyorum esasında ayran yapmazsın.
“Üzüm hoşafı.”
Yiyelim o zaman dememi beklemeden koşarak gidiyorsun mutfağa. Bir sigara daha yakıyorum ardından. Dumanlarını salıyorum odaya. Tabakları koydun masaya, çatal bıçakları, şimdi de kaseleri. Buzdolabının kapağını açtın, tencereyi çıkarttın, hoşafı kepçeyle boşalttın cam kaselere, kaselerin çevresi buğulandı. Sildin altlarını, masaya koydun. Sigaramı söndürüp geleceğim yanına. Ocağın üstüne koyduğun tepsinin önünde duruyor olacaksın.
“Oh, nasıl da güzel kokuyor, nasıl duymamışım bu kokuyu?” diyeceğim sana; sen de bana gülümseyeceksin. Mutfağa gelmek, masaya oturmak, tabağımı sana uzatmak istemiyorum esasında. Ama oturacağım, tabağımı da uzatacağım. Koyacaksın tepsinin orta yerindeki parçayı, kendi tabağına da yanındakini. Geçip karşıma oturacaksın. Bir lokma bile atmadan ağzına yine parmaklarınla tek tek sayacaksın.
“Hadi sen de başla, ben dayanamıyorum.” Kocaman bir parça kesip atarken ağzıma diyeceğim sana. Şapırdata şapırdata yiyeceğim. Benim iştahla yiyişimi seyretmek hoşuna gidecek, biliyorum. Küçük küçük kesip yiyeceksin karşımda. Aceleyle bitirip kalkmak isteyeceğim, durmadan saydığını görmek istemeyeceğim. Bitirip tekrar tabağımı uzatacağım sana. Höpürdeterek bitireceğim hoşafımı. Tekrar doldurmanı isteyeceğim. Konuşmana izin vermeyeceğim. “Börek yapmak aklına nereden geldi?” Diye soracağım, sen tatlı tatlı anlatacaksın. Lafın bitince tekrar parmaklarınla saymaya devam edeceksin. Hızlıca içeceğim hoşafımı, tekrar uzatacağım kasemi, “Bu son bak, başka koymam,” diyeceksin hoşuna giderek. Sanki hâlâ açmışım gibi iştahla devam edeceğim yemeye. Bitirince “Yine döktürmüşsün Eminem,” diyip hızla kalkacağım. Kapıdan çıkarken sesleneceksin ardımdan,
“Tam yedi gün oldu Lütfü. Yedi gündür geciktim.” Duymazdan gelmek isteyeceğim seni. Kaçıp gitmek, saklanmak. Sen eteğinin arkasındaki kırmızı lekeyi fark edip kabulleninceye kadar çıkmamak ve sonra yanına gelip sımsıkı sarılmak sana. Kulağına fısıldamak, senin hatan değil, ben biliyorum ama söyleyemiyorum demek…
Tıkırtılar kesildi mutfaktan, bileziklerinin sesi uzaklaştı. Banyonun kapısı gıcırdayarak açıldı, sertçe kapandı. Kilitlendi. Sigaramı söndürdüm. Paketime uzandım yine, içinden bir dal sigara daha aldım, içinde kalanları saydım, tam yedi tane.
Tepkiniz nedir?






