Hokus Pokus 18.Bölüm

Hokus Pokus

Mart 12, 2022 - 16:14
Mart 12, 2022 - 16:34
 0

1.

İyi Okumalar:)

Bölüm Şarkısı: Madrigal-Kelebekler

Bahsettiğim yerde acın:) Öpüldünüz!

*
18.Bölüm: Aynı Dili Konuşmak

Medya: Ceren Kanlıca 

-

"İçine düştüğümüz çember giderek daralıyor ve biz giderek birbirimize yaklaşıyorduk."

İlk damla düştü, tenimde usulca gezinmeye başladı.

İkinci damla düştü, tenimde arsızca gezinmeye başladı.

Üçüncü damla düştü, tenimin sahibi olmakta karar kıldı.

Yaz yağmuru çiselerken damlalar ruhuma atılan çentik gibi tenimde imzalarını bırakıyor; ruhuma her bir damlanın mesajlarını bırakıyorlardı. Yeni yeni yayılan toprak kokusu huzura sürüklerken beni, benliğim yalnız kalmamı diliyor ve onları da yanıma almam gerektiğini haykırıyordu. Onlar, 5'e 5.. Sonun Başlangıcını başlattığım insanlar. Hayır! Ortak gökyüzümüzde kanat çırptığım Kelebekler..

Gözlerimi, ruhumu teslim ettiğim gökyüzünden alarak birbirinden farklı yüzlere çevirdim. Gazel, yağmurun yağmasına burukça tebessüm ediyor eline değen damlalara usulca bakıyordu. Pars, elindeki su bidonuyla yağmurun, yaktığımız ateşi söndürmesine yardımcı oluyordu. Yüzündeki Sonun Başlangıcından aldığı haz eşliğinde külleri etrafa saçılan karton parçalarına bakıyordu. Yanan kutulardı ama yakan bizdik. Yanan bizlerdik ama yakan gölgelerimizdi. Küllerse bariz bir ortak noktadan ibaretti. Gözlerimi bu kez Arel'e çevirdim. O da tıpkı Pars gibi ateşi söndürmekle meşguldü fakat tek bir fark vardı. İfadesizliğini korumanın yanı sıra harelerine boşluğu eklemişti. Boş bakan gözleri Arel'den bir o kadar uzak gelirken şu anda hiçte yabancı gelmiyordu. O gözler, Arel'in şu anının ruhunu temsil ediyordu. Biliyordum, çünkü boş bakan gözleri, ruhunun boşlukta olduğunu haykırıyor; istemsizce geçmişe dönmesini sağlıyordu. Aramızdaki duvarların yıkılmasını, perdelerin kalkmasına olanak sağlıyordu. Ve... Ceren, o ise belki de şu zamanın içinde bedenen en yakınımda ancak ruhen en uzağımda olan kişiydi. Yanıma çömelmiş, gökyüzüne bakarken gözlerini ara sıra açıp kapatıyor siyaha çalan irislerini kararlılıkla parlatıyordu. Elinde sıkıca kavradığı bira şişesini ara sıra kırmızıya çalan dudaklarına götürerek gülümsüyordu.

Aramıza giren tuhaf sessizlik: Ruhumuzun, zihnimizle fısıldaştığını haykırıyor âdeta suskunluğumuzu korumamızı tembihliyordu.

''Hadi bakalım canlanın!'' diyerek yüzündeki buruk tebessümü bozmuştu Gazel.

Canlı çıkan sesi iliklerime enerjiyi depolarken ruhuyla fısıldaşan zihninin diyaloğunu kesen ilk kişi o olmuştu.

''Maytapları getirdin mi?''

''Getirmez olur muyum?!''

Gazel'in sorusuna Ceren'de enerjik bir şekilde karşılık verdiğinde suskunluğunu koruyan bir tek Pars, Arel ve ben kalmıştık.

Gazel aldığı cevapla beraber ağız dolusu gülümserken alt dudağını dişleyerek kocaman açtığı yeşil gözleriyle Ceren'e büyük bir hazla bakıyordu. Benimle birlikte aynı bakışları Ceren'de yakalayarak Arel'in sprey boyaları çıkarttığı çantaya yöneldi. İçinden çıkardığı birkaç paket maytabı elinde salladığında Gazel, Ceren'in yanına koşarak gitti. O esnada Arel ve Pars ateşi söndürmüşlerdi.

Ben ise ıslanan saçıma sitem etmekle meşguldüm. Meşguliyetimi sonra erdirip önce örgümü bozdum ardından da at kuyruğumu serbest bırakıp kıvırcık saçımın bana meydan okumasını kabul ettim. Saçlarım yağmurdan sonra kabaracaktı ama bu durum pekte umurumda değildi. Çünkü yağmuru seviyordum ve ruhumu hiçbir zaman olmadığı kadar huzurlu hissettiyordu. İçime çektiğim toprak kokusu huzuruma huzur katarken yağmur giderek azalmış, kıyafetlerimizi nemli halde bırakarak bizleri terk etmekte karar kılmıştı.

''Al bakalım,'' avuç içlerime bıraktığı maytaba dikkatle baktığımda, ''kozadan çıkan kelebeklerin, kendi aralarındaki ilk oyunu bu olsun.'' deyip elindeki bir başka maytabı Arel'e uzattı Gazel.

Gülümseyerek ayaklandığımda merakla ne yapacağımızı söylemesini bekliyordum.

''Yıllarca gece hükmünü sürdü ancak bugün bizler doğduk ve onlar bitecek. Çünkü güneş doğarken gece biter.'' Çakmağı elinde döndürerek, ''15 Nisan 2019, bizim ilk doğum günümüz. 5'te 5'in doğumu...'' dedi.

Büyülenmiştim. 5'te 5'in her bir parçasını oluşturan herkes kelime oyunları yaparak zihin bulandırmayı gerçekten seviyordu. Ceren, Pars, Gazel, Arel ve belki de ben... Cümlelere sunulan kelimelerin ahengi, kulakta bıraktığı mırıltısı giderek cazipleşen duygular içine girilmenizi sağlıyordu ve tüm bunlar aslında aramızdaki büyüden ibaretti. Hissettiğim duygular, hissettirdikleri duyular ve aramızda oluşan görünmez kırmızı ip o büyünün sahipleriydi.

''Totem yapalım mı?'' diye soru yöneltti Ceren.

''Yapalım anasını satayım yapalım!''

Pars'ın sahte siteminin içine serpilmiş olan mutluluk yüzünden okunuyordu. Onun mutluluğu bizim yüzümüzde giderek yayılmasına olanak sağlarken kurduğu cümleyle beraber gür bir kahkahayı patlatmıştık.

''Nasıl bir totem yapacağız?'' dedikten sonra gülüşümü durdurarak konuya dahil olduğumu belirttim.

Bende suskunluğumu bozmuştum ve geriye bir tek Arel kalmıştı.

Ceren elmacık kemiklerini göstererek gülümsediğinde bilgin ifadesiyle, ''Kimin maytabı en son sönerse o kişinin bir dileği gerçek olacak ancak o dilek gerçekleşip gerçekleşmediği gözetilmeksizin seneye bugün söylenecek!'' dedi.

''Vay,'' şaşkınlığını ortaya döken Arel'di. ''Ben varım!''

''Bende varım!'' dediğimde, Ceren, Gazel ve Pars'a baktı.

''Benim olmamam mümkün mü?'' diyerek gülmeye başladı Gazel.

Onunda cevap vermesiyle Pars'a doğru döndük fakat o bize bakmak yerine maytaba bakıyordu. Ağır ağır başını kaldırdığında her birimizle teker teker göz göze geldi. Saçlarıyla eş değer koyulukta olan kaşları havalandığında, ''Ne diye öyle bakıyorsunuz? Adam öldüreceğiz sanki,'' deyip yine sitemle konuştu. ''Bu ne heyecan!''

Pars'ın tepkileri komik gelmeyebilirdi ancak şu anda o kadar garip mimikleri yüzünde ev sahipliği yapıyordu ki gülmemek için cansız bir öge olmanız gerekirdi.

''Bence dilek gerçekleşmediyse o dileği biz gerçekleştirmeye çalışalım.''

Gülünce kısılan gözlerim yavaşça açılırken Arel'in söyledikleri tebessüm etmeme yol açtı.

''Kabul.'' diyerek omuz silkti Pars.

''Triplere bak! Görende adam öldürmek için ikna ediyoruz sanar?!'' deyip Pars'ın yanına gitti Gazel.

Pars'ın mavileri onun yeşilleriyle buluştuğunda dudakları alayla kıvrıldı. Gazel, Pars'ın lafını geri iade etmiş, üstüne de omuz silkerek dudaklarını bükmüştü.

Ceren ellerini iki yana açıp sarılırmış gibi bizi etrafına çağırdığında dikkatimi ona verdim. ''Toplaşın hadi!''
Söylenmesiyle beraber dördümüz de ona doğru yaklaşıp çember oluşturmuştuk. O sırada aklıma takılan bir soru dudaklarımdan yersiz bir şekilde döküldü.

''İyide maytapları aynı anda yakmamız gerekmiyor mu? Çakmaktan yeterli sayıda yok...'' dediğimde Pars'ta bana katıldığını belli ederek mırıldandı.

Gazel elindeki çakmağı göstererek, ''Siz benimkini kullanın.'' dedikten sonra çakmağı ortaya doğru uzattı.

Dördümüzde ona anlamadığımızı belirten bakışlar attığımızda Ceren aralanan dudaklarını geri kapatmıştı.

''Çok zekisin sen,'' dedi Arel gülerek. ''Maytabı en son sönen kendisi olacak aklı sıra.''

Gazel'in ortaya çıkan planı Arel'in dudaklarından döküldüğünde şaşkına dönmüştüm. Gazel yanaklarını şişirip serbest bırakırken Pars, Gazel'e doğru döndü.

''Bu kadar çok mu istiyorsun dileğinin gerçekleşmesini?''

Gazel hızla başını salladığında gözleri bir çocuk edasıyla parıldamıştı. Onun gülümsemesi kelebek etkisini yaratarak bizlere ulaştığında kendimizi tıpkı Gazel gibi gülümserken bulmuştuk.

Pars usulca başını sallayarak donuk bakışlarını Ceren'e çevirdi. Ceren başını 2 yana sallayıp dudaklarını tekrardan aralayıp, ''Aslında maytabı alırken totem fikri aklıma zaten gelmişti. Bundan dolayı herkese birer çakmak almıştım.'' dediğinde çantanın ön gözünden çıkardığı diğer 3 çakmağı bize doğru uzattı. Böylelikle artık hepimizin elinde birer adet çakmak ve maytabımız oluşmuştu.

''Sakın geç çakmaya çalışmayın!'' Tehtirkarca gözlerini üzerimize savurup, ''şimdi, 3 dediğimde yakın.'' dedi.

Ceren'in sözlerine güldüğümüzde işin aslında o da eğleniyordu. Geri sayım başladığında ister istemez elim titremeye başlamıştı. Çakmağı Ceren'in 3 demesiyle beraber maytap yandığında artık hepimiz saniyelerle yarışıyorduk. Tutunduğumuz totem bize ışık olur sanıyorduk ama asıl ışık ellerimizdeydi. Bizi gerçekten mutlu eden, mutluluğa kavuşturan maytaplardı. Totem bahaneydi, dilekler ise ruhumuzun istekleriydi. Bize asıl heyacanı, mutluluğu aşılayan ilk doğum günümüzün mumlarını oluşturan maytaplardı.
Maytaplardan çıkan ses birbirine karışırken Gazel gülerek başını geriye attı. Elimdeki maytap sönerken gözlerimi onların maytaplarına çektim.

Saniyelik zaman diliminde maytaplar sönmüş, birbirimize gülen gözlerle bakar vaziyete geçmiştik âdeta.

''Ee,'' mırıldandım, ''Kim kazandı?'' deyip gözlerine teker teker baktım.

Ceren gülerek dudaklarını büzerken Gazel'in gözleri maytabından ayrılmıyordu. Pars, elindeki maytabı Gazel'e doğru savurduğunda Gazel gülerek ondan kaçtı.

''Madem kimse kimin kazandığını bilmiyor, o zaman herkes birer dilek dilesin.''

Arel'in önerisini onayladığımızda Ceren ve Gazel gözlerini hızla kapatmış, ellerini birleştirerek dileklerini diliyorlardı. Arel'e baktığımda o da bana bakıyordu. Gülümsediğinde aynı şekilde ona karşılık verip, ''Hadi bizde dileyelim.'' dedim.

Gözlerimi kapatırken son gördüğüm Arel'in içten tebessümüydü ve Pars'ın gökyüzüne doğru bakışlarıydı.

Gözlerimin önüne gelen karalık, zihnimin boş görüntüsünde ne dileyeceğini düşünüyordu. Ne dileyebilirdim ki? Hafızamın geri gelmesini mi? hayır, bunu dileyemezdim. İçten içe bağlandığım totemin gerçekleşme ihtimali zor olanlara bulaşmasını istemiyordum. Tenimi usulca okşayan rüzgara tebessüm ettiğimde nemli saçlarım yüzüme baskı yapıyordu. Zihnim de baş başa kalmıştım ama bedenim hala onların yanındaydı. Ceren ve Gazel'in kıkırdayan sesleri buğulu bir şekilde zihnime ulaştığında artık ne dileyeceğimi biliyordum ve bu dileği her 15 Nisan günü gerçekleştirmek zorunda kalacaklardı. Çünkü benim dileğim oyun bitse dahi ayrılmamaktı.

''Kozasından çıkan kelebeklerin aynı gökyüzünde kanat çırpmasını diliyorum. Çünkü aynı acılara sahip insanlar, aynı dilden konuşurlardı ve ben başka dilleri öğrenmek istemiyordum. Başka dillere yabancı kalıp; kendi dilimizi gökyüzümüzde konuşmak istiyordum.''

Dileğimi diledikten sonra gözlerimi yavaş yavaş açtım ve ilk gördüğüm şey Gazel'in gülen yüzüydü.

''Ne dilediniz?'' diyerek dördümüze birden baktı.

''Dilekler söylenmez, söylenirse gerçekleşmez.''

Pars'ın sözüne katılırken Gazel ikonik hareketini yaparak göz devirdi. Gülmeye başladığımda yanına doğru gidip düz çizgi haline geçen dudaklarını elimle gülümseyişe dönüştürdüm. Yeşil gözleri parıltısını tekrardan kazanırken bakışlarında tarif edemediğim bir duygu filizlenmişti. Gazel'in sarmaşığı andıran gözleri parıltıların ardında başka duyguları da barındırmıştı. Belki de ilk kez bu duruma şahit oluyordum çünkü Gazel, bana karşı hiçbir zaman duygularını gizlemeyi seçmemişti. İlk kez duygularını saklamayı tercih etmişti. Yaptığım hareketin bunun üzerinde payı olduğunu ise anlayacak kadar mimiklerini çözebilmiştim.

Arel, ''Sen dileğini söylersen bende söylerim.'' dedi alayla karışık dudaklarını kıvırırken.

Gazel'in yüzünden ellerimi çekerken parmaklarımız buluştuğunda Gazel yere düşen donuk bakışlarını parmaklarımıza çevirip içtenlikle tebessüm etti. Tebessümüne karşılık verdiğimde Gazel gibi bende Arel'e baktım.

''Ben söylerim,'' bilmiş ifadesiyle, ''sonuçta benim dileğim söylendiği anda gerçekleşme olasılığını kaybedebilecek bir dilek değil.'' dedi. ''Dileğim seneye bugün ve bir sonraki senelerde de izlerini taşıyacak niteliğe sahip. Çünkü benim dileğim zaten gerçekleşmiş olan bir şey.''

Bize attığı üsten bakışlar Pars'ın gözlerini devirmesiyle sonlanmıştı.

''İyi o zaman söyle de bilelim.'' dedi Arel.

Gazel başını sola yatırıp ona baktığında, ''Önce sen söyleyeceksin ki ben söyleyebileyim.'' dedi.

Arel çarpık gülümsemesiyle Gazel'e tuhaf bir bakış attı.

''Pişmanlığımın, iyi ki olmasını diledim.'' dedi omuz silkerek.

Vücudu umursamadığını belli etsede gözleri tam tersini söylüyordu. Benim gibi düşünen bir tek Pars vardı. Çünkü Ceren ve Gazel'in yüz ifadesinin aksine kaşlarını çatmış, sorgular ifadesiyle Arel'e bakıyordu. Ancak ikimiz arasında bariz bir fark vardı ki o da benim, Arel'in pişmanlığını merak ediyor oluşumun tam tersine Pars'ın o pişmanlığı biliyor olmasıydı ve sanki, "neden bunu diledin?" der gibi bakıyordu.

''Neden bunu söyledin?'' dediğimde ciddi ifadem Arel'i ve hatta diğerlerini de şaşırtmıştı.

Pars'ın sorgusunu böylelikle kesmiş ve merak eden tarafa geçmesini sağlamıştım. Aslında bende Arel'in neden böyle bir şeyi dilediğini gerçekten merak ediyordum. Çünkü pişmanlık insanı hapseden duygulardan biriydi ve kolay kolay iyikiye dönüşmezdi. Ne kadar çabalarsak çabalayalım iyikiler zihnimizin buğusundaydı ve pişmanlıklar zihnimizin netliğinde gezinirdi. Aralarındaki ince çizgi, insanın kendiyle çatışmasına veya kendisiyle barışmasına olanak sağlardı. Belki de bundan dolayı Arel'de çizginin öteki tarafına geçmek istiyordu. Kendisiyle içten içe barışmayı diliyordu...

''Çünkü pişmanlığımın iyikiye dönüşmeyeceğini zaten biliyorum.''

Arel'de benim gibi ciddi olduğunda ortamın neşeli halinden eser kalmamıştı ancak Arel'in ciddiyeti daha çok kendineydi. Zihnine pişmanlığının geçmeyeceğini kabul ettirmeye çalışıyor ancak ruhu bunu kabul etmiyor ve tam tersini söylüyordu. Arel Özbey bahsettiğim araf duygusuna tahmin ettiğimden daha çabuk düşmüştü.

''O zaman neden diledin?'' diyerek üsteledim.

''Dilenmemesi için bir sakınca görmüyorum.'' dediğinde gözlerini benim üzerimden alarak diğerlerine çevirdi.

Derin bir nefesi vererek, ''pişmanlıklar, iyikilere kolay kolay dönüşmez. Dileğin imkansız değil ama zor ve zor olan bir şeyi diledikten sonra söylemen çok saçma çünkü, dilekler söylendiği anda gerçekleşme ihtimali azalır.'' dedim.

Cümlelerim Arel'in gözlerine yeni bir duvar örmesine olanak açsa da gözlerine merak ve belki de benim uydurduğum umut taneciklerini yeşertmişti.

''Yani?'' diyerek benim gibi üsteledi.

''Yanisi,'' aynı vurguyu bende yaptım. ''Belki de bildiğini sanıyorsundur? kendini inandırdığın bir labirentin içerisindesindir ve aslında pişmanlık dediğin şey, labirentin kendisidir.''

1. Yaşamımın Vuslat'ı ve 2. Yaşamımın Vuslat'ı el ele vermiş, içlerinden gelen kelimeleri dudaklarımdan dökülmesini sağlıyorlardı. Bu durumdan gerçekten hoşnuttum çünkü, bu kez doğru noktaya parmak baktığımın farkındaydım.

''Çıkış yolu iyikiden mi geçiyor o zaman?'' dediğinde vereceğim cevabı çoktan düşünmüştüm.

''Çıkış dediğin şey ruhunun haykırmasından ibaret. Bence benim tanımaya çalıştığım Arel Özbey, kendini yanılsamalara bırakmış birisi." Yaptığım imayı anlayan tek kişi Arel'di çünkü, kendisi bizzat bu sözleri söylemişti. "Beni tanımıyorsun ancak tanıyacaksın." demişti ve tıpkı dediği gibide oluyordu. Belki hızlı belki de yavaş yavaş oluşuyordu ancak işin sonunda mutlaka ona dair, geçmişimize dair, bulguları buluyor veya rastlıyordum. Yüzümü sabit tutmaya özen göstererek devam ettim. "Zihnin pişmanlığın geçmemesini istiyor ancak ruhun pişmanlığın iyiki olmasını diliyor fakat, oluşturduğun labirent pişmanlıktan ibaret ve ruhunun çıkış yolu dediği kapı bariz bir yanılsamadan ibaret. Çünkü her pişmanlık iyikiye dönüşmek zorunda değildir. Bazen pişmanlıklar arsızca ruhumuda gezinir ve ders almamıza yol açar. Kısacası demek istediğim aynı labirente düşmektense kapıyı aralamamak daha iyidir.'' dedim.

Gözlerimi Arel'in gözlerinden ayırmıyordum ve aynı şekilde o da bana ısrarla bakmayı sürdürüyordu. Yanaklarıma baskı yapan saçlarımı kulağımın arkasına atarken geçmişimin izlerine bastığımın farkındaydım. Çünkü cümleye başlarken zihnimin kıvrımlarında hissettiğim dalgalara çekilmiştim ve cümlelerimi ona göre kullanmıştım.

Bunun farkına varan ilk kişi Arel'di çünkü geçmişimin izlerine bastığımda gözleriyle beni takip etmişti. Kahvelerine yeni ektiği perdeler çekilmiş, duvarlar bir kez daha kırılmıştı ve ben emin olmuştum. Arel geçmişinde pişmanlık duymuştu ve iyikinin kapısı ayaklarımın ucundaydı. Arel, ortaya bir yem atmıştı ve ben o yemi bilerek yutmuştum. Yuttuğum yem, ortaya attığım blöften başka bir şey değildi. Çünkü ben, tanımaya çalıştığım Arel'i geçmişte tanımıştım. İçimde varlığını sürdüren çocuklarda bunu kanıtlar nitelikteydi.

Arel, Gazel yoluyla beni denemişti ancak testen kalan oydu. Bana ilk defa açık vermişti ve bende bu açığı yakalamıştım. Arel'in pişmanlığı veya pişmanlıklarından birinin içindeydim. İyiki dediği çıkış yolu ise yine benden geçiyordu.

Gazel nefesini verdiğinde araya gireceğini anlamıştım. Arel'e doğru dönerek, ''Madem sen söyledin, o zaman bende söyleyeyim.'' dedi.

''Haddimi aştıysam özür dilerim." Gazel'e doğru dönerek, "Sırf bu yüzden araya girmene gerek yoktu.'' deyip önce Gazel'e ardından Arel'e doğru baktım.

Pars'ın bakışları kurduğum cümleden sonra bana döndüğünde sorgulayıcı ifadesi donuk bakışlarını kovmuştu.

''Özür dileme.'' dedi Arel. ''Ve teşekkür ederim.''

Kaşlarım anlamsızca havalandığında tek şaşıran bendim. Dudaklarımı birbirine bastırıp, "Ne için?" Dediğimde Arel anında cevap verdi.

''O yanılsamayı kırıp yerine gerçeklerin tohumunu ektiğin için.''

Biliyordum ve o da biliyordu. Bir gün o tohumlar kurduğu labirenti sarmaşık misali saracak ve boğulmak veya yaşamak arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı.

Arel Özbey, benden geçmişim saklıyordu, nedeni bilinmez...

Gazel Özbey, benden geçmişimi saklıyordu, nedeni bilinmez...

Ve ben Vuslat Sözen, herkesten fark ettiklerimi saklıyordum, geçmişimi kurtarmak için.

"Ben," boğazındaki hırıltıyı yok edip, "aranızda gerginlik oluşmaması için konuyu kapatmak istemiştim." dedikten sonra tereddüt ederek gülümsemeye çalıştı Gazel.

Ses tonumun sert çıktığının farkındaydım ama o an sadece içimdekileri dışarı vurmakla ilgileniyordum. Gazel'in tereddütünü sona erdirmek adıyla, "Sorun değil," diyerek önce dikkatleri kendi üzerine çektim. "Sadece araya girilmesinden hoşlanmıyorum." dedim samimi olduğumu belli etmeye çalışarak.

Sözlerim bir nebze olsun Gazel'e su serptiğinde Ceren ortaya doğru sarsak adımlarla gülerek geldi.

"Gerginlik, gerginlik," adımlarını durdurdu, gözlerine bayık bakışları ekleyip devam etti. "Ve yine gerginlik! Bana bakın güzel insanlar, pozitif enerjiyi yok etmekte çok iyisiniz(!) Bu hünerinizi o gereksiz insanları devirirkende görmek isterim. Fakat lütfen pozitif enerjiyi yok etmekten uzak durun!" diyerek ortada bir tur daha döndüğünde teker teker yüzlerimize tehditkarca baktı.

"Ceren, güzel ablam benim, biraz sakin mi olsan acaba?"

Pars'ın sorusu Ceren'de balyoz yemiş etkisi bırakırken Arel gür bir kahkahayı patlatmış, Gazel ise dudaklarını bir birine bastırmıştı.

Ortam yine rengini değiştirmişti. Böylelikle oklar, Ceren ve Pars'a dönmüştü ve bu kez sahneye çıkma sırası onlara geçmişti.

"Bana bak Pars bey(!) Bir daha o lafı duymayayım ağzından!" dediğinde yüzünde alay ettiğine dair izler bile yoktu.

Pars, yüzüne eklediği dalga kırıntılarını hırçınlaştırarak Ceren'i baştan aşağı süzüp, "Yaşını bilmesem abla demem ama ne yazık ki biliyorum." dedikten sonra gülmemek için kendini zorladı.

"Altı üstü 38 yaşındayım ben." diyerek hayıflandı Ceren.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında Ceren'de dikkatle baktım. Fiziği, yüzü, cildi... Her şeyiyle yaşından oldukça genç duruyordu.

"Bende onu diyorum," Pars, Ceren'e doğru yürüyerek tam dibinde durdu. Üsten üstten Ceren'e bakarken yüzünü sabit tutmak adına oldukça çaba sarf ediyordu. "Yaşını bilmesem abla demem(!)"

Ceren ağzını bir açıp bir kapatıyor bir birine kavuşturduğu kollarını sıkıyordu. Gözlerinde ise Pars'a gıcık olduğunu belirten bakışlar hakimdi.

"Tamam tamam... Şaka yapıyorum," ellerini Ceren'in suratının önünde sallayıp, "Ama sen benim ablamsın ona göre." diyerek Ceren'i kolunun altına aldı.

Ceren'in mimikleri anında yumuşadığında Pars'ın omzunda asılı duran elini tuttu. Gözlerine kısa sürelik bıkkınlığı ektiğinde Arel'e doğru döndü.

"Bu arada Faris'in yanına gideceğin zaman banada haber et, beraber gidelim. Gelmeden önce onunla bu şekilde anlaşmıştık." deyip Arel'den gelecek yanıtı beklemeye başladı.

"Sen nasıl istersen Kaptan!" dedikten sonra kaptan selamını da vermeyi unutmamış, gülerek bize doğru dönmüştü.

"Madem," tıpkı şarkıdaki vurguyu yapmıştı. "İşimiz bitti, gidelim artık."

Başımla Arel'i onaylarken Ceren bu fikirden hiçte hoşnut değildi.

"Sürekli dışarıda olamıyorum. Özellikle de sizlerle..." üzüntüsünü hepimiz hissettiğimizde, "Burada kimse yok. Sanki tüm dünya durmuş ve sadece biz hareket ediyor gibiyiz.'' deyip enerjik bir nota geçiş yaptı. ''Dünya ilk defa bizim için durmayı seçmişken neden burayı terk edelim ki?"

Pars dudaklarını büzerek ilgiyle Ceren'i dinliyordu. Gazel ise içtenlikle Ceren'e bakıyordu. Bakışlarında her an Ceren'e sarılabilecek potansiyeli gördüğüme yemin dahi edebilirdim.

"Tamam biraz daha kalabiliriz ancak çok geç olmadan geri dönmeliyiz." dedi Arel.

Rüzgar hafifçe esiyor yağmur bulutları giderek kaybolmuştu. Yıldızlar tekrardan ortaya çıkarken nem hissini umursamadan siyah botlarıma bulaşan toprakların vücuduma ve hatta saçlarıma bile bulaşmasını göze alıp yere uzandım.

Benim uzanmamla beraber 4'ü birden meraklı gözlerle bana baktığında omuz silkmiştim ancak, elimi havaya kaldırarak onlarıda davet etmekten vazgeçmemiştim. Davetimi ilk kabul eden Arel olurken en son yere uzanan Gazel olmuştu. Hafif ıslak zeminde kimse kıyafetlerini veya saçlarını umursamıyordu. Halka oluşturarak uzanırken Gazel arabadan getirdiği bluethooth cihazını telefonuna bağlamıştı.

''Hava oldukça serin ancak gökyüzü buna değer.''

Ceren'in mırıltısı boş arazide sessizliğin içinde kısık gelen melodiyi barındırırken Gazel'in sesi Ceren ile düet yapmak ister gibi söze atıldı.

''Hava oldukça serin ancak gökyüzünde tek bir bulut dahi yok.''

Yağmur bulutları bile sahneden çıkmıştı ve Gazel'in hayıflanışı sahneye tekrardan bulutları çağırmak istediğini belirtiyordu.

Sağımda Ceren, solumda ise Arel vardı. Ceren'in yanında Pars ve Arel'in yanında ise Gazel uzanmıştı. Oluşturduğumuz çembere Gazel ve Ceren'in sesinden başka bir ses dahil olduğunda ilgiyle melodiyi dinlemeye başladım.

&Burada açabilirsiniz Canlar:)&

''Madrigal ha?!'' dedi Arel başını sağa doğru yatırıp Gazel ile göz göze gelerek.

''En sevdiklerinden...'' Gazel'in mayoş sesi şarkıcının sesiyle karışırken yok denebilecek kadar kısık çıkmıştı.

Şarkının sözleri kulaklarıma iliştiğinde gözlerimi kapatarak sözlere odaklandım.

"Tek kurtuluş yolu günbatımına doğru
Yok elinden tutan, yardımına koşan..."

Arel'in en sevdiği şarkılardan biri olması bir hayli ilgimi çekmesinin yanı sıra şarkının daha ilk dörtlüğünde kendimi sorgularken bulmuştum. Şarkıların hissettirdikleri bir yana insanı düşünmeye itmesi daha cazip geliyordu. Her şarkı bir nota ve her şarkı birer bulmacaydı. Çözülmeyi bekleyen değerli ganimetlerdi.

Sözler giderek ruhuma dokunurken ürpermeye başlamıştım. Sözlerin sürüklediği kasvetli hava hayatımın film şeridi misali önümden geçmesine olanak sağlıyordu. Gerçektende hayatım melodramaydı ve melodimi ben hariç bir çok kişi bozma niyetindeydi.

''Ama ben aniden... Kaybolurum..'' dediğinde gözlerimi açıp Arel'e döndüm. "Kendimi unuturum ama alışırım yinede karışırım yokluğuna..."

Gözlerini gökyüzünden çekmiyor farkında olmadan şarkının sözlerine ara ara katılıyordu.

''Hadi şarkıyı sende söyle!'' diyince Gazel'inde benimle beraber Arel'in mırıltısını duyduğunu anlamıştım.

Arel dudaklarını birbirine bastırıp Gazel'e doğru döndü. Bakışlarındaki parıltılar tıpkı gökyüzünü andırıyordu. Kahverenginin tonlarında gezinen gözleri bu kez benimkine yakın koyulaşmış, gökyüzünü resmetmişti. Yıldılar ise gözlerine parltıyı ekmiş bize gökyüzünün içimizde bile olabileceğini kanıtlayarak aradan çekilmişti.

''Bana öyle bakmamanı söylemiştim.''

İrkilerek Arel'e baktığımda başını sağa yatırmış bana bakıyordu. Gözlerindeki duruluk yutkunmama sebep olurken düşüncelerimin beni hapsemesine içten içe sitem ettim. Bu kez perdelerini aralayan ben olmuştum. İçeriye sızansa Arel olmuştu. Yanaklarımdaki kıvılcımlar artarken yaptığı imayı anlamıştım.

''Şarkı söylersen bakmam.''

Arel'in ağzı şaşkınlıktan aralanırken aynı şaşkınlığı bende paylaşmıştım. Az önce şarkı söylerkenki ses tonunu merak edişim kaybolmuş, yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

''Bak ama öyle bakma.'' dediğinde mırıltıyla çıkan sesini başka kim duymuştu bilmiyordum ancak karşımdaki kişi şu anda Arel yerine oğlan çocuğuymuş gibi hissediyordum. Ve hatta gözlerine, gökyüzünü sığdırmasının sebebi de bu bile olabilirdi.

Oğlan çocuğu, Arel'in gözlerinde yeni yeni filizlenen köklere benim gibi tutunmuş, dikenleri umursamarak geçmişin sarmaşıklarında yürümeye başlamıştı.

''Uzun zamandır suskunluğunu koruyordun. Söylemenin vakti geldi.''

Pars'ın konuşmasıyla beraber Arel'in gözlerindeki parıltılar sönmeye başlamıştı. Yutkunarak başını göküzüne çevirdiğinde oğlan çocuğunun sarmaşıklardan düşmeye başladığını biliyordum ve bilgim dahilinde gerçekleşen bu olaya göz yummak içime hiç bir şekilde sinmiyordu. 1. Yaşamımın Vuslat'ı ve 2. Yaşamımın Vuslat'ının ortak kararıyla Arel'e doğru döndüm.

''Bugün ilk doğum günümüz öyle değil mi?''

''Öyle.''

''Madem öyleyse eğer, bize ilk hediyeyi neden sen vermiyorsun? '' dediğimde kurduğum cümleler Arel'in gülümsemesine yol açtı.

''Her suskunluğun içinde birer çığlık yatarmış. Benden çığlık atmamı mı istiyorsun yani?''

Güldüm. Gülmemle beraber Arel başını tekrardan bana çevirdi. Kelebek etkisi yaratan gülüşüm, Gazel ve Ceren'in kıkırdamasına Pars ve Arel'in tebessüm etmesine yol açmıştı.

''Tiz olmadığı sürece istediğin kadar çığlık atabilirsin.'' Dememle birlikte, hep beraber gülmeye başladığımızda ilk defa hislerim ile mantığım beraber hareket ediyordu.

''Bende bir hediye istiyorum.'' diyerek gökyüzüne çevirdi başını Arel.

''İstemekle olmuyor. Söyle de bilelim.'' deyip Ceren'de konuya dahil oldu.

''Aklıma şu anda bir şey gelmedi ama gelir gelmez söyleyeceğim.''

''Bence artık şarkıyı söylemelisin.'' dedi Pars, kısık gelen gülüşünün ardından.

Pars'ın, Arel'e şarkı söylemesi için ısrar etmesinin bir nedeni var mıydı? bilmiyordum fakat Arel, Pars'ın ısrarlarıyla beraber arafa daha çok yaklaşıyordu. Gözlerinde yıldızın emanet ettiği parıltılar bir sönüyor bir yanıyordu. Sanki önüne bulut çekilmişti.

''Söylerim kardeşim, acelen ne?!'' dedikten hemen sonra doğruldu Arel. ''Buldum!''

''Atom bombasını mı buldun? Ne bu sevinç?!'' dedi Gazel gülerek.

Yaptığı ima Arel'in umurunda dahi olmazken gülümseyerek devam etti. ''Ben söyleyeceğim ama sizde söyleyeceksiniz.''

''Nasıl yani?'' dedim başımı kaldırarak.

Böylelikle Arel'in yüzünü daha rahat görebiliyordum.

''Şarkıyı 1 kere daha hep beraber dinleyeceğiz ve herkes kendine daha yakın hissettiği kısmı ritme uyarak söyleyecek. Bu da sizin bana hediyeniz olacak.'' deyince Ceren ve Gazel hayıflanmaya başladı.

''Sesinizin güzel olmasına gerek yok. Önemli olan içinden geldiği gibi söylemek.''

Arel'in kurduğu son cümle Ceren ve Gazel'n mırıltılarının önüne geçmişti. Dudaklarımı dişlerimin arasına alırken tedirginlikle gökyüzüne döndüm.

''Sen şarkının hepsini söyleyecensin ama?''

Gazel'in soru sorar tınısı Arel'e ulaştığında Arel başıyla onu onayladı. Böylelikle Gazel memnun olmuş ifadesiyle telefonunu eline aldı.

*

&Burada bir kez daha açabilirsiniz:)&

Şarkı bittiğinde Gazel tekrar butonuna basarak yeniden açtı. Kendime ait kısmı daha doğrusu kısımlarda nasıl söyleyeceğimden daha çok, kimin kendini hangi parta ait hissettiğini merak ediyordum.

Şarkıcının söze girmesiyle beraber Arel'de giriş yaptığında başımı ona doğru çevirdim. Gözlerini kapatmış elleri karnının üzerine düşmüştü. Mimikleri sözlere göre değişiyor, kimi zaman kaşlarını çatıyor; çoğu zaman buruk bir gülümsemeyle eşlik ediyordu. Ses tonu ruhuma ilaç gibi gelirken zihnime buğulu sesler dolmaya başlamıştı.

Kafamın içindeki gürültü kirliliği hangi anıma aitti bilmiyordum fakat Arel geçmişte bana şarkı söylemişti. Bu bariz ortadaydı Çünkü Arel'in sesi devam ettikçe gürültü kirliliği dinginleşiyor ve geçmişimdeki Arel'in sesi giderek ortaya çıkıyordu.

Puslu fakat kendine has bir aksanla kelimelri telaffuz ederken ona eşlik edeceğim parta gelmiştik.

"Ömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki
Yoksun bir umut, bizim olacak
Eğer bir gün geri dönmek istersen
Çok uzaklara gidememişsen olur...:

Bu satırları bilerek seçmiştim çünkü 5'te 5'in ruhunu yansıtıyor du. Sözlerde bahsedilen geri dönmeyi isteyecek olanın Arel olacağındanda emindim. İçten içe yaptığım göndermeyi anlayacakmıydı emin değildim fakat, sesim kulaklarında yer edinirken Arel gözlerini açmış bana bakıyordu. Alt dudağını içe doğru kıvırmış kıvırcık saçlarıma bakarken belki de son kez görebileceğim acı dolu gülümseme dudaklarında yer edindi.

Onun bu hali yaptığım imayı anladığını belirtirken umudumun ruhuma taktığı kelepçeyi açarak beni özgür bıraktı. Umudum, Arel'in bana gerçeklerini anlatacağını söylüyordu. Kelepçemin özgür bırakılışıysa umudumun boşuna olduğunu belirtiyordu. Arel'in gülümseyişi tüm bunları düşündürtecek kadar gerçekçi ve derindi. Öyleki o derinlik bizi geçmişimize sürüklemiş ve umuduma kadar ilerlemişti.

Arel geri dönmek istemediğini gülüşüyle itiraf etmişti, benim anlayacağımdan habersiz.

''Gökyüzü nasıl güzel
Uçarken görecekler bizi
Bizi sarıp sarıp sarıp sarıp sarıp
Rüzgara verecekler ikimizi.'

Ceren ve Gazel aynı anda aynı partı söylemeleriyle beraber gülerek devam ettiler. Arel'in duraksayan sesine onların sesi karıştığında Arel, başını gökyüzüne çekmiş, gözlerine ise tarif edemediğim duyguları yerleştirmişti.

Gözlerimi ondan alarak Ceren'e baktım. Yıldızlara içindeki tüm parıltıyla bakarken yıldızların parıltısını çaldığından habersizdi. Onu öyle görmek Arel'i unutmamı sağladığında gülümsemeye başladım. Ceren'in ışıkları onun umuduydu. Ceren'in gözleri geceye aitti, âdeta ayın tutulmasıydı. Ceren ayın yansıması, gündüzün gölgesiydi.

''Bu sabahların ardından
Eşsiz bir düşüş, bize kalan
Eğer o gün beni istememişsen
Bunu çok sonra görebilmişsen olur..''

Pars'ında söylemeye başlamasıyla beraber gözlerimi Ceren'den çektim. Pars ile beraber Arel'in sesleri birbirine karıştığında kafamın içinde tilkiler doğmaya başlamıştı. Biliyordum ki bu şarkı herkesin geçmişindeki kabuk bağlayan yarasıydı ve kozalarınına girme nedenleriydi.

Pars'ın, kendi partı bittiğinde suskunluğunu korumaya geçiş yaptığında Gazel, şarkının devamında Arel'e eşlik etmeye başladı. Onun söylemeye başlamasıyla birlikte bende onlara katıldım. Benimle beraber önce Ceren ardından da Pars şarkıya tekrardan dahil olmuştu. Böylelikle 5'te 5, kendilerine ilk hediyelerini vermiş, yaralarının üstüne basarak bir birine tutunmuştu.

Avuçlarımda hissettiğim sıcaklıkla başımı Ceren'e çevirdim. Bir yandan şarkıyı söylüyor öte yandan elimi tutuyordu. Gülerek Pars'ın elini tutan sağ elini havaya doğru kaldırıp salladı. Böylelikle ne yapmak istediğini anlamıştım.

Derin bir soluk vererek gülümsedim. Arel'e dönerken Gazel'in Arel'in elini tuttuğunu görmüştüm. Bundan güç alarak bende onun elini kavradığımda Arel gözlerini kısa süreliğine kapatıp açtı.

Gözlerindeki parıltı sönmüştü ancak yerini lav parçalarına bırakmıştı. Bakışlarındaki ateş parçaları elini kavrayan ellerimde vuku buluyordu. Soğuk havaya rağmen Arel'in elleri sıcacıktı ve bu sıcaklık ikimizide ısıtacak nitelikteydi. Gözlerimi Arel'den alsamda içten içe ona bakmak istiyordum. Bu dürtünün sebebi ne olursa olsun sonucunda yine ruhumuz kelepçeleniyordu. Daha birkaç dakika önce 2 yaşamımın ortaklaşa bağını kesmişti fakat şimdiyse yine kelepçeyi ruhuma takmıştı. Daha doğrusu evren bizi birbirimize tekrardan kenetlemişti. Mührümüzün bozulmaması içinbirliği yapmıştı.

Arel geçmişi bırakıp şimdiyi yaşamayı tercih etmişti ancak yine aynı Arel, geçmişi bırakmadığını anlamıştı. Araf duygusuna yaklaşmış, şimdiyle gelecek arasında sıkışmıştı.

Evren Arel'in isteği dışında hareket ediyordu ve biz ne olursa olsun yine yan yana kalıyorduk. Belki de bu durum geçmişte böyleydi ancak her şeyin ötesinde sonuçlar önemsizdi sebeplerse bahanelerdi ve biz yine bir aradaydık.

Mührümüzü geçmişte de yapmıştık. Bozulmak yerine birinin anılarını almış, digerinin anılarına toprak atmıştı.

Benim anılarım alınmıştı, Arel'in anılarına toprak atılmıştı.

Mührümüzü şimdide yapmıştık. Bozulmak yerine birinin inancını kırmaya başlamış, diğerinin inancını körüklemişti.

Benim inancım giderek azalırken Arel'in inancı yeniden oluşuyordu.

Ve birbirimizden bihaber, ine düştüğümüz çember giderek daralıyor ve biz giderek birbirimize yaklaşıyorduk.

*

•Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

•Karakterler hakkındaki görüşler nelerdir?

•Sizin kitap ile ilgili teorileriniz nelerdir?

•Sizlerin dilekleri neler?

•Sizce diğerleri neler dilemiş olabilir?

•Arel neden geçmişi saklıyor olabilir? Veya Vuslat çıkarımlarında haklı mı?

Hesaplar:

Instagram: Kişisel hesabım Edanuryd
Kitap içeriği olan hesabım _kozaa

Youtube: Edanur Yeşildağ.

Takipte kalın ve yorumalarda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın :)

Hoşça Kalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 2
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 2
Eğlenceli Eğlenceli 1
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 1
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."