Hokus Pokus 2.Bölüm

Kesit: Ben bir savaşçıyım, krallara boyun eğmeyen, eğdirten. Ben bir savaşçıyım, krala gücünü veren. Ben bir savaşçıyım, oyunun seyrini değiştiren. Ve ben bir ressamım, olacakları resmeden.

Haziran 27, 2022 - 11:15
Haziran 27, 2022 - 15:28
 6

1. Hokus Pokus 2.Bölüm

İyi Okumlar ;)

2.Bölüm: Savaşçı ve Deniz kızı

Arel&Gazel

Ben bir savaşçıyım, krallara boyun eğmeyen, eğdirten.

Ben bir savaşçıyım, krala gücünü veren.

Ben bir savaşçıyım, oyunun seyrini değiştiren.

Ve, Ben bir ressamım, olacakları resmeden.

-

Karanlık... ruhumun dönüştüğü yol gibi kap karanlık bir yol var önümde. Adım atmak istiyorum ancak önümü göremiyorum. Konuşmak istiyorum ancak boğazımın ağrısı buna engel oluyor. Etrafımdaki sesleri duymak istiyorum fakat etrafta kalbimin sesinden başka bir şey duyamıyorum.

Yutkundum... Yüzüme bir damla değdiğinde damlaların çillerimle dans ederek süzüldüğünü fark ettim. Bu hissi beğendiğim esnada yüzümdeki damlaların sayısı artarken etrafım, karanlıktan sıyrılarak çocukluğumun geçtiği sokaklara dönüştü.

Yağmur yağıyordu ve köşede bir çocuk apartmanın merdivenlerine sinmiş korunmaya çalışıyordu. Birkaç adım atarak ona yaklaşmak üzerimdeki hırkayı vermek istedim fakat ne ona ulaşabiliyordum ne de o beni görebiliyordu. Karşımda onun siluetine sıkışmış, can çekişen ruhtan fazlası yoktu. Adımlarımı kuvvetlendirerek tekrardan ona yaklaşmayı denedim. Çocuk ağlıyordu. Gözleri kızarmış, soğuktan tir tir titrerken hıçkırıklarını içine doğru atıyordu. Yanına yaklaştığımda gördüğüm gerçeklikle düz duvara toslamıştım sanki. O çocuk bendim. Araf'ın benden gidişinin olduğu gün, 25 Mart... asla unutamadığım tarihlerden yalnızca birisi. Çocuğun dudaklarından dökülen tek bir kelime vardı, Araf. Anne veya baba değildi. Sadece ve sadece Araf'tı. Küçük kardeşimin adıydı.

Gördüklerim eski bir anının acı rüyasına gebe mi kalmıştı yoksa kabusun iblisleri beni bu anıya mı getirmişti bilmiyordum. Oğlanın yüzüne dikkat kesildiğimde yağmur şiddetini arttırmıştı. Her yerim sırılsıklamken küçük Arel'in yanına çömeldim. Gözlerini yere çevirmiş göz yaşlarının yağmura karışmasına izin veriyordu. Birbirine bastırdığı dudakları ruhuna deprem etkisi yaratan hıçkırıkları zor tutuyordu.

Bu görüntüler, geçmişimdeki sırası geçmiş perdeleri açmış, tekrardan tiyatroyu başlatmıştı. Her başlangıcın bir sonu vardı veya tam tersi her sonun bir başlangıcı vardı. Bu görüntü benim hem sonumun başlangıcı hem de başlangıcımdı ancak şu anda gördüklerim ve bugüne kadar yaşadıklarım asıl sonumun başlangıçta gizli olduğunu fısıldıyordu.

''Sen,'' dedi oğlan gözlerini yerden kaldırarak. ''Sen, bizi bıraktın!''

Dikkatimi ona vererek gözlerimizi buluşturdum. Dudaklarımı birbirine bastırarak diyeceklerimi düşündüm. Konuşmak istiyordum fakat ne diyeceğimi bilmiyordum. Kelimelerim bana sırtını dönmüş saflarını çocuğun yanına çekmişti. Böylelikle hiçbir kelimeyi bilmeyen yeni doğmuş bir bebeğin kelime haznesine sahip olmuştum.

''Sen bizi bıraktığın gibi şimdide onu bırakıyorsun. Bize dönebilmen için tek umudumuz oyken umudumuzu çalıyorsun!'' diyerek bağırdı.

Titreyen sesi soğuktandı fakat arasına serptiği kin, öfke ve kızgınlık varlığını oldukça net gösteriyordu. Karşısına geçip boylarımızı eşitledim.

''Susuyorsun.'' omuzlarımdan iteleyerek, ''Kendini koruyamadığın gibi onu da koruyamadın ve şimdi de karşıma çıkıyorsun!'' deyip bağırdı.

Geriye doğru düştüğümde çocuk bedenine rağmen ne kadar güçlü olduğunu anladım. Dediklerinin gücünden miydi? sanmıyordum. Çünkü dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım.

''Sen Vera'yı hak etmiyorsun Arel Özbey! Sen Glen'i hak etmiyorsun!''

Dudaklarından dökülen iki ayrı isim donup kalmama sebep olmuştu. Kulaklarım çınlamaya başlarken kalbim yerinden çıkacak hissiyle atıyordu. Ellerimi kulaklarımla kavuşturduğumda çocuk başını yüzüme eğdi.

''Sen katilsin!'' deyip vurguladı kelimeleri.

Başımı iki yana salladım fakat oğlanın söyledikleri nefes alış verişimi zorlaştırıyor buna nispeten yağmur, doluya dönüşüyordu.

''Sen en büyük günahı işledin!''

Bir kez daha başımı salladım ancak oğlan susmadı aksine devam etti. Dediklerini yeni yeni kavrıyordum. Cümlelerindeki gizli anlamlar beni kara deliğe hapsetmişti. Gerçekliklerimin el ele tutuşup çepeçevre sarıldığım kara deliğe...

''Sen Glen'i öldürdün, Vera'yı ölüme sürükledin! Araf'ı terk ettin. Gözlerimin içine bak. Yüzünü döndüğün gerçeklere bak! Çünkü tüm bunları sen yaptın Arel Özbey!''

O konuştukça nefesim kesiliyor yağmurdan güç bela gözlerimi açabiliyordum.

''Tarafını seçmenin zamanı geldi. Ya umut olursun ya da nevmit olup çaresizliğin zirvesinde ki tahtına oturursun.'' dediğinde astım hastaları gibi iç çekmeye başladım.

Benim can çekişmem onun zevk almasına yol açmıştı. Birkaç adım geriye gidip başını geriye attı. O sırada ellerimde hissettiğim sıvıyla panik olarak ellerimi kulağımdan çektim. Şaşkınlıkla ellerime baktığımda oğlan gür bir kahkaha attı ve ellerimdeki kanı görmemle eş zamanlı doluyla karışık yağmurun kırmızıya bürünmesi bir oldu.

Kabus dedim kendi kendime ancak değildi. Bir kabus bu kadar olmamalıydı. Çünkü ben kimseyi öldürmemiştim. Ben Glen'i öldürmemiştim. Ben Vera'yı ölüme sürüklememiştim. Ben... Ben Araf'ı terk etmemiştim. Ben sadece kimsenin zarar görmemesi için hepsinden uzak kalmıştım. Kendimden bile uzak kalmışken bana katil diyemezdi.

''Katil olmak için cinayeti işlemene gerek yok Arel. Tanık olup, susman yeterli.'' diyerek yağmurun altına yürüdü oğlan.

Yüzündeki çiller benimkine nazaran daha fazlaydı ve yağmurla adeta bütünleşiyordu.

''Katil olmak için bedenleri öldürmene gerek yok Arel. Umutlarını ellerinden çalıp ruhların ölümüne sebep olman yeterli.''

Şimşek çaktığında yerimde sıçradım. Benim sıçramam çocuğun alayla sırıtmasına yol açmıştı. Yüzündeki şeytani sırıtış benim dehşete düşmüş yüzümün yanında ihtişamını koruyordu.

''Hayır,'' dedim kekeleyerek. Beni duyduğundan emin olmadığım halde devam ettim. ''Sen gördüklerinden ibaretsin. Sen sadece gördüklerini söylüyorsun!''

Ellerini havaya kaldırıp gökyüzüne doğru uzatarak ellerine değen kanlara tiksinerek bakmayı sürdürüyordu. 

Beni duyumsamazlıktan gelmişti. 

''Duyduğunu biliyorum.'' dediğinde gözlerine çektiği hüzün perdeleri aralandı.

''Ben seni her zaman duydum, duyacağım ancak sen hiçbir zaman bizi duymadın, duymayacaksın Özbey.'' diyerek omuzlarını kaldırdı.

''Hiçbir şey bildiğin yok! sen sadece geçmişteki küçük çocuksun.''

Gözlerindeki hüznü hırçın ifadesiyle silip attığında  başını kaldırıp karşı apartmandaki cama baktı. O daire bir zamanlar kaldığım yerdi. Hapsimin başladığı ve kaçarak sonlandığım daireydi.

Bakışlarımız buluştuğunda dudaklarını dişledi. Kan kırmızısına bürünen yağmur her yeri alaşağı ederken çocuğun giderek kırmızılığın içinde kaybolduğunu gördüm.

''Ben sadece Çocuk Adamın gerçekliğiyim ve bunu en iyi sen biliyorsun. Öyle değil mi?'' dediğinde nefesim kesildi ve etraf bir kez daha karanlığa büründü.

--

Koltuktan yere düştüğümde acıyla inledim. Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda bulanıklaşan ortam giderek netleşiyordu. Başımdaki keskin acı şakaklarıma nüksettiğinde ellerimle alnımı ovmaya başladım. Kabusun etkisini üzerimde hala hissediyordum. Garip bir duygu ruhuma ilk darbesini indirmişti.

''Uyandın mı? Uykucu!'' diyerek Elika salona geldi.

Sesindeki keyifli ton kabusumdan sonra alışılmışın dışında yabancı gelirken boğazımdaki acıyı yeni yeni hissediyordum. Ellerimi iki yanıma yerleştirip Elika'nın kehribar renkli gözlerine baktım.

''Su,'' boğazımdaki hırıltıyı yok edip, ''verir misin?'' dedim.

Gözleri endişeyle bürünmeye başlamışken başını onaylayarak sallayıp mutfağa yöneldi. O sırada koltuktan destek alarak ayağa kalktım. Tekli koltuğa oturduğumda başımı geriye atarak yaslandım. Kalbim hala çok hızlı atıyordu ve ellerim titremeye başlamıştı. Dudaklarımı stresten dişlediğimde Elika'yla birlikte Safir de salona geldi.

''Hiç iyi görünmüyorsun.'' deyip yanımdaki tekliye oturdu Safir.

Kömür karası saçları alnına dökülmüş ve kabarmıştı. Bütün gece uyanık olduğunu belirten yorgun bakışlarıyla doğrudan bana bakıyordu.

''Vera'nın durumu oldukça iyi.'' dediğinde Elika'ya doğru baktım.

Titreyen ellerimi yumruk haline getirip titrediğini belli etmemeye çalışırken başımı onaylayarak salladım. Söylediği cümleyi aklımdan geçirdiğimde sırıtmaya başladım. Vera'nın durumu iyi falan değildi ve asla da olmayacaktı.

''Saklamana gerek yok Arel.''

Başımı sağımda oturan Safir'e çevirdim. Ne dediğini anlamadığımı belirten mimiklerim, gözleriyle ellerimi işaret etmesine yol açtı.

''Sen uyanmadan birkaç dakika önce buradaydım.'' diyerek söze başladı. '' Kabus görüyordun ve inliyordun. Konuşmak için dudaklarını aralıyor fakat dişlerini birbirine geçirip susuyordun.''

Elika getirdiği suyu daha yeni bana uzattığında elinden aldım. Suyu içer içmez kuruyan dudaklarım bayram etmiş, boğazımdaki acı bir nebze olsun azalmıştı. Sanki, günlerdir susuz kalmış gibiydim.

''Ne gördün Arel?'' deyip ilk sorusunu yöneltti.

Dudaklarım alayla kıvrıldığında, ''Boş ver.'' dedim.

Bardağı önümdeki sehpaya bırakıp banyonun yolunu tuttum. Safir ve Elika ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı fakat benim durumum onların yüksek zekalarının anlayacağı bir şey değildi.

Musluğu açıp yüzüme su çarptım. Ardı ardına su yüzüme değerken gözlerimi aynaya çevirdim. Keskin çene kemiklerimden damlalar ellerime akıyordu. Kahverengi gözlerimde boşluk hakim olmuştu. Kirpiklerim ıslaklığın etkisiyle birbirine yapışırken önüme düşen koyu kahve saçlarımda ıslaklıktan nasibini almıştı. Nefesimi vererek musluğu kapattım. Ellerimdeki damlalar kabusumdaki gibi kırmızıya dönüştüğünde panikle birkaç adım geriledim.

İlk adımımı attığımda gözlerimi sıkarak aynaya baktım. Ayna çatlamaya başladığında ikinci adımımı attım. Ardından bir adım daha ve sırtım soğuk duvarla buluştu. Yavaşça yere doğru bedenim kayıyordu ve o sırada Gazel'in sesini işittim.

''Arel, benim. Geliyorum.''

Gözlerim yeniden ellerimle buluştuğunda kanın kırmızılığı giderek yere akıyordu. Gazel benden cevap alamayacağını anladığında kapıyı yavaşça açarak yanıma geldi. Kapıyı üzerimize kilitlemeyi de ihmal etmemişti.

Yeşillerine düşen endişe önce bana ardından banyo da gezindi. Ne olduğunu anlamayarak yanıma çömelip, ''Arel... bana bak, lütfen.'' dedi.

Omuzlarımı umarsızca kaldırıp indirdiğimde kana bulanmış ellerimden gözlerimi Gazel'e zorlukla çevirdim.

Gözleri yaşarırken başımı kendisine çekerek sarıldı. Biliyordum, biliyordu. Biz birbirimize soru sormazdık. Gözlerimiz buluştuğunda ben onun o da benim her halimi kitap gibi okurdu. Ben Gazel'den kaçamazdım. Bu hayatta bir tek ondan kaçamazdım çünkü her defasında benden bir adım önde olur ve yaptıklarımın önüne geçerek bana zarar verip vermeyeceğini ölçerdi.

Kanla kaplanan ellerimi ona sürmemeye çalışarak kollarımı sırtına yasladım. Gazel saçlarıma ufak bir öpücük kondurarak geri çekildiğinde ellerime baktı.

''Ellerinde hiçbir şey yok. Korkma rahatlıkla sarılabilirsin.''

Ama ben dediğini yapmadım. Çünkü ben hala ellerimdeki kanı hissedebiliyordum. Gazel nefesini vererek bir elini başımdan alıp ellerime götürdü. Ellerim onun sıcaklığıyla taşarken ellerimi sırtına yerleştirdi.

''Bak. Bir şey olduğu yok!'' diyerek beni rahatlatmaya çalıştı.

Benim hissettiklerimi, gördüklerimi görmüyordu ancak biliyordu. O hep bilen taraftı ve haklılığını koruyandı.

''Sadece bir kabustu Arel.'' başımı göğsüne yaslarken hızla atan kalbini duyabiliyordum. ''Sadece bir kabustu.'' diyerek fısıltıyla tekrar etti kelimelerini.

Ellerimle belini kavrayarak sıkıca sarılıp titrek nefesimi verdim.

''Olmuyor deniz kızı. Olmayacakta.''

''Olacakların önüne geçemeyiz. Sadece farklı bir son için kararlarımızı değiştirebiliriz.'' elleri saçlarımda gezinmeye başladığında, ''Sen pes edemezsin demeyeceğim ama sana pes etmek yakışmıyor. Bu yüzden sana yakışan şeyi yap.'' deyip saçlarımı okşamaya devam etti.

-

Gazel ile banyoda dakikalardır oturuyorduk. Susuyordum, susuyordu. Konuşmak için yeltendiğinde vazgeçiyor sessizliğini bozmayacağını gösteriyordu. Aslında ikimizde kafamızın içinde çoktan düğümü bozmuş, düşünce adı verdiğimiz kasırgalara gebe kalmıştık. Taraflar değişecek miydi? Köstebek olan biz açığa mı çıkacaktık? Yoksa kendimizi kayıplara mı karıştıracaktık? ve daha fazlası...

Nereye varacağı bilinmez bir yola saplanmıştım. Önümü göremiyordum ancak nereden geldiğimi çok iyi biliyordum. Belki de sırf bu yüzden bulunduğum noktada kalmanın cezasını yaşayabilirdim.

''Hatırlıyor musun? Seninle ilk kez bu şekilde konuşmuştum.''

Dudaklarım kıvrıldığında, ''hatırlamıyorum.'' dedim.

Gazel gözlerini kocaman açarak hızla bana döndü. Gözlerinde kırılganlık hakim olduğunda, ''daha iyisini hatırlıyorum.'' dedim.

Gözlerini yavaşça kısıp koluma hafifçe vurdu. Ağzında gevelediği pislik kelimesini duysam da sorun etmedim.

''Deniz kızının öyküsü...'' dediğimde başını sağa yatırıp burukça gülümsedi.

''Beni bununla kandırmıştın!'' diyerek yakındı.

''Sen kanmaya hazırdın.'' Gülümsedim. ''Bense kandırmaya...'' deyip başımı beyaz fayansla kaplı duvara yasladım.

''Bana ilk kez o gün deniz kızı dedin.''

Burukça gülümsedim.

''Bana geçmişinde olanları anlatmıyordun. Bende ufak bir oyun oynamak istedim.''

''Sen hep oyun oynarsın Arel. Hatta bazen seyirci olursun ancak çoktan hakemleri avucunun altına almış olursun.''

''Sevdim bunu.'' diyerek benzetmesini vurguladım.

''Bende deniz kızını sevdim.'' dediğinde içtenlikle gülümsedi.

''Geçmişini Deniz kızına benzeterek anlatmanı istemiştim ve sen bunu beklentimin üstünde anlatmıştın.'' diyerek şaşkınlığımı dile getirdim.

''Bende daha ne cevherler varda...''

''Olmaz mı? Okyanusun sahibi sensin.''

''Sahip olunmak isteyen oydu bende reddetmedim.'' deyip kıkırdadı.

Aramıza birkaç dakikalık sessizlik tekrardan oluştuğunda Gazel kısık tonda konuşmaya başladı. Kelimelerini seçerken kimi kelimeye vurgusunu yapmayı da ihmal etmiyordu.

''Dalgalarla kaplı okyanusta tek başına yaşayan deniz kızıydım ben. Kimi zaman akıntıda boğulur nefessiz kalırdım. Kimi zamansa gelgitleri ruhuma benzetir barışçıl yaklaşırdım. Ancak karaya vurup iblislerle tanıştığımda önce saçlarımı kestiler.'' nefesini alıp, tiksinerek önündeki duvara baktı.

''Gazel,'' dedim ona bakarak. ''Anlatmak zorunda değilsin.''

Yeşil gözleri önündeki duvarı seyrederken, ''Hayır,'' dedi. ''Anlatmalıyım. Anlatmalıyım ki sözsüz melodimiz sözlerine kavuşsun.''

Başımı onaylayarak devam etmesini istedim. Bu hikayeyi ilk kez 11 yaşındaki Gazel'in doğum gününde yine banyoda otururken dinlemiştim. Bu kez o ağlıyordu ancak gözlerinden akan hiçbir yaşı kendisine ait olmadığını dile getiriyordu. Ona göre o yaşlar iblislerin yani insanların ona yaşattıklarını yaşayan çocuğa aitmiş. Ancak farkında değildi ki kendisi hala bir çocuktu. O gün yanına çömeldiğimde hikayesini ilk o zaman duymuştum ve sanırım bugün son kez duyacaktım.

''Ardından gerçekleri gören gözlerimi oydular. Yaptıklarını dile getirdiğim için dilimi kopardılar. Onlardan kaçmamam için kuyruğumu kesip attılar. Ve ben gördüklerimi aslında görmedim. Konuştuklarımı kendim söylememiş gibi davrandım. Duyduklarımsa sadece bana kaldı. Kaçmaksa... bir hayaldi benim için. Çünkü o kafese bir kere girmiştim.'' titrek nefesini verip bacaklarını kendine çekti. Ellerini dizlerine yaslarken sarı, kısa saçlarını karıştırıp, ''Ruhum kan içinde kalmışken bedenim acıya göğüs geriyordu. Ancak o günün 8 yaşındaki Gazel'i bugünün Pera'sına gebe kaldı.'' deyip dudaklarını dişledi fakat yüzünde sinsi bir yılanın gülüşü hakimdi. Gazel'in kendinden Pera diye bahsetmesi gücünün sadece birazıydı. ''Acı içinde özgürlüğümü hissettiğim okyanusa baktığımda sular önce ellerime daha sonra tüm vücuduma yayıldı ve beni tekrardan kendine çekti. Halbuki en başta karaya vurmama izin vermeseydi tüm o acılara katlanmayacaktım. Sadece okyanusta kimi zaman boğulacak, ruhumun can çekişmesine katlanacaktım ama, olmadı...''

''Peki ya sonra?'' dedim devam etmesini belirterek.

Diyeceklerini biliyordum, bilmemem imkansızdı fakat bunları bana değil de kendine hatırlatıyor gibi konuşuyordu. O an anladım o gün, o gece bu söylediklerini yalnız ben değil, kendisi de ilk kez yaşadıklarını kendine itiraf etmiş, bugüne kadar da kalbinin derinliklerine gömmüştü.

''Korktum. Korkum benliğimi ele geçirirken okyanusumun beni bir gün karaya daha sert vuracağından oldukça emindim. Gerçi öylede oldu. fakat ben değişmiştim. Kuyruğumdan kopan pulları yüzüme yapıştırdım. Sırf fark edilmeyeyim diye. Bildiklerimi sırtlanırken gözlerimi açtım. Gördüklerim karşısında nutkum tutulsa dahi tepki vermedim. Konuşmak için yeltendiğimde aslında suskunluğun en iyi silah olduğunu kavradım. Ben o gün karaya bir kez daha vurmamıştım. Yanılmıştım. Ben karaya bile isteye çıkmıştım. Çünkü artık karşılarında Gazel yoktu. Pera vardı. Gazel ölüm demekse Pera yaşamdı. Çünkü ölmek yaşamaktan daha kolaydı ve Pera benim savaşan tarafımdı. Gazel'i ölümün eşiğinden alan kendini bizzat var edendi." Bana doğru dönerek, "Ölmeyi diledim binlerce ama ölüm, beni teğet geçti. Çünkü artık yanımda Pera vardı.'' Deyip içtenlikle gülümsedi.

Okyanus annesiydi.

İblisler, kardeşleri ve babasıydı.

Gazel'in çekirdek aile tablosunu oluşturuyorlardı ve deniz kızını doğuruyorlardı.

''Her ikisi de sensin. İster Pera olup insanlığa kafa tut. İstersen Gazel olup kucak aç. Sen her ikisisin. Ve bu ikili tanıdığım, tanıyacağım en iyi ikili.'' ellerimi saçlarına götürüp okşamaya başladım. Dudaklarımı ıslatırken, ''Çünkü sen, gömülü bir ruhun umut etmesine ev sahipliği yapıyorsun.'' diyerek yüzümü yüzüne doğru eğerek gözlerinin içine baktım.

''Senin gibi bir kardeşim olduğu için çok şanslıyım.''

Başını göğsüme yaslayıp ellerini boynuma doladı. Bende ellerimle ona sarıldığımda neden bunları anlattığını az çok tahmin ediyordum. Suskunluğumuzu koruduğumuz dakikalarda Gazel'in aklına bir şey gelmişti ve uygulamanın başlangıcı olarak bugünü seçmişti.

Acı bir geçmiş, yaralar içinde kalmış ruh demekti ve geleceğin savaşçısı veyatta pes edenini yaratırdı. Gazel savaşçı olduğunu bir kez daha yinelerken benimde yinelemem gerektiğini vurguluyordu. Ben bugün pes edişlerimin en sancılısını yaşarken Gazel kendi hikayesiyle sancımdan kurtarıp, ne yapmam gerektiğini ister istemez göstermişti.

Ben bu hikayeyi resmeden ressamdım ve kendimi savaşçı olarak çizmiştim. Bile isteye kendimi o resimden atamazdım çünkü resme sahip olacak kişi bendim. Ben olmalıydım... Önümüzde çizilecek daha çok resim, gidilecek uzun, engebeli ve virajlara dolu bir yol vardı. ve ben asla pes edemezdim. Böyle bir lüksüm hiçbir zaman olmamıştı. Olmayacaktı da.

''Glen'i değil, Arel'i istiyorsun değil mi?'' Dedim sesimi sabit tutmaya özen göstererek. ''Tıpkı senin Gazel yerine Pera olman gibi.'' 

Gazel başını kaldırıp ellerini çekti.

''Aramızda bariz bir fark var Arel.'' ellerini kavuşturup, ''Az önce dediğin gibi ben ölü bir ruhun umut etmesine ev sahipliği yapıyorum ancak sen yaşamak için çırpınan ruha ev sahipliği yapıyorsun.'' dedi.

''Benden o ruhu öldürmemi ya da yaşatmam arasında tercih yapmamı istiyorsun?'' diyerek yanıtladım.

''Yaşaman için Vera'yla olman gerek. Öldürmen içinse Vera'dan vazgeçmen gerek.'' Dedi baskın sesiyle.

Kabusum gözlerimin önüne geldiğinde şimdi yapacağım tercihin o küçük çocuğun söyledikleriyle örtüşüyordu. Çünkü ben bugün Vera'yı öldürerek Vuslat'ı karşılayacaktım.

''Seçim senin ama şunu bil, ben tüm seçimlerinde yanındayım. Kötü dahi olsa! eğer bir gün düşecek olursan tutarım seni. Düşsen de sorun olmaz çünkü elinden tutup kaldırırım. Yorulduğunda yerine dahi geçerim. Dinlenmek istediğinde sana sırt olurum kardeşim. Ve son olarak ister Vera isterse Vuslat olsun o her daim kelebek olacak. Senin kelebeğin.''

Ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldi peşi sıra kalktığımda içeriden gelen sesleri yeni yeni duyuyordum.

''Kazanmamız gereken kumar varsa eğer ben Arel olmaya razıyım.'' dediğimde Gazel sinsice sırıttı.

''Vuslat'ın yanında da böyle konuşabilecek misin merak ediyorum!'' diyerek güldü.

Başımı umarsızca iki yana sallayıp, ''Ben ilk defa oyundan çıktım. Seyircilerin arasına karıştığımdaysa hakemleri yönetmek için yeltenmedim bile. Ve bu oyunda ölen 2 kişi oldu. Birisi Vera diğeri Glen.'' dedim. "Aynı hatayı 2 kere yapmam. "

İçimdeki intikam duygusu çoktan sönmüştü yanına pes eden beni alarak. 

''Yas tutmayacak mısın?'' dediğinde yüzünde alaycı bakışlar hakimdi.

İçimde ödeşmenin vereceği hazza kavuşmak isteyen Arel, Gazel'in sorusuyla kendini kenara çekti. Çünkü bu sorunun cevabını Arel değil Glen verebilirdi fakat yanılıyordu. Çünkü Glen'in vereceği cevap pes edişlere sürüklemekten başka bir şey yapmazdı.

''Vera'nın yasını yalnızca Glen tutar. Arel değil. Çünkü Vera, Glen'i seviyor, ona değer veriyor.'' dedim içimdeki Arel'in konuşmasına izin vererek.

Glen'i de gömmüştüm.

''Arel,'' sert tonda konuştu. ''Güçlü olmak için kimi zaman güçsüz kalırsın. Bu yüzden güçlü kalmak için uğraşma. Vera'nın özlemini çekersen bunu dile getir yoksa karaya bu kez ben değil sen vurursun.'' dediğinde İfadesiz yüzüyle salona doğru gitti.

-

•Kemerleri çıkartabiliriz artık;)

•Biliyorum kafalarda çok fazla soru işareti var Ancak emin olunki her biri günün birinde yok olacak!????

•Düşünceleriniz neler?

•Deniz kızını nasıl buldunuz?

•Glen kim?

•Arel'in değişimi nasıl olacak sizce?

Ve unutmayın kozadan çıkmak için kelebek olmayı beklemeye gerek yok!♡

Arel&Gazel

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 6
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 4
Eğlenceli Eğlenceli 3
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 4
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."