İZMİRLİ FAUSTİNA
Annia Galeria Faustina'nın İzmir'e olan sevgisi ve kocası imparator Marcus Aurelius'un büyük aşkı...
“Marcus at arabasını süren askere dur emrini verdiğinde surların heybeti geride kalmış, ucu bucağı görünmeyen eşsiz mavi onu büsbütün selamlıyordu. O muhteşem meltemle birlikte genizlere ulaşan kokuyu çekmek için acele ve büyük adımlarla arabadan indi. Adımlarının büyüklüğü sadece telaşının eseri değildi elbette. Çünkü o heybetli, zeki ve bilge Roma İmparatoru Marcus Aurelius’tu. Marcus son birkaç yıldır omuzlarında taşıdığı yükün ağırlığı ve onu bu yüklerin altında tek başına bırakan karısının yokluğu ile epey hırpalanmıştı. Yine de imparator hala ömrünün yarısından fazlasını geçirmiş bir adama göre oldukça güçlü bir görünüme sahipti. Arabanın yanında duran askerlerin önünden geçerken gölgesi bile etrafındakileri hala titretebilecek tesirdeydi. Marcus, maviliği karşısına alarak eşsiz manzaraya bakarken aklında tek bir kişi vardı. Derin bir nefes aldığında içine dolan koku o heybetli adamı küçük bir çocuğa dönüştürebilirdi. Yeşilin her tonunun ayrı bir esansı vardı ve bu esanslar, denizin tuzu ile karışıp Marcus’un başını döndürüyordu. Tıpkı Faustina gibi…
Annia Galeria Faustina. Roma İmparatoru Marcus’un cesur, cömert, zeki ve bir o kadar da güzel karısı Faustina. İncecik boynuna, narin bileklerine ve küçücük ayaklarına rağmen nasıl da güçlüydü. Karşısındaki denize ve ona eşlik eden yemyeşil şehrin Faustina’yı düşündürmesi çok da şaşırılacak bir şey değildi. Nazlı nazlı dalgalar ile Faustina’nın saçlarının ne kadar benzediğini, o baş döndürücü kokunun her gece sarılarak uyuduğu kadının kokusu olduğunu sadece Marcus biliyordu ancak Faustina’nın bu şehri ne kadar sevdiğini Romalı olup da bilmeyen yoktu.
Marcus bugün Faustina’yı son kez öpmek için buradaydı. Güzel karısına son kez dokunabilmek, ona bu hayattan giderken yapamadığı vedayı yapmak için gelmişti onca yolu. Birkaç zaman önce Aristide’den aldığı mektubu okurken gözyaşlarını tutamamıştı. Çünkü güzel Faustina’nın hayranı olduğu şehir koskoca bir harabeye dönüşmüştü. Faustina’yı kaybedişinin ikinci senesinde büyük bir deprem şehri darmadağın etmiş ve bir sürü insan ölmüştü. İmparatorluk için durmaksızın at sırtında geçirdiği günlerin ardından onu bekleyen Faustina’sıyla bu şehirde hasret giderirlerdi. Aşk, tutku ve hasret dolu anıların sokakları toza bürünmüştü. Aristide’nin mektubu imparatoru derinden sarsmış ve şehrin yeniden inşası için bütün imkanları seferber etmişti. O talihsiz günlerin üzerinden kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen şuan gördükleri içini biraz da olsun huzura kavuşturmuştu. Şehir artık harabe değildi. Bir yanda hala imparatorluğun neferleri bütün gücüyle çalışırken bir yanda bütün görkemiyle yeni agora Marcus’a selam veriyordu. Henüz tamamlanan agoraya bakarken, derin maviliğin üzerinden kendisine aşk dolu bakışlarla gülümseyen Faustina’yı gördü. Önce yüzüne düşmüş saçlarını kaldırarak karısının yanaklarına bir buse kondurdu ve ardından incecik bileklerini kavrayarak Faustina’yı kendine doğru çekti. Kıvrımlı beline sarılarak o eşsiz kokuyu son kez içine çekti. Faustina sadece gülümsüyor, kocasını aşklarının tanığı olan şehre yaptıkları için minnet ve şükran dolu bakışlarla süzüyordu.
Faustina böyle geçen saatlerin ardından Marcus’un kendini saran ellerini tutarak soğuk dudaklarına götürüp öpücüklere boğarak vedasını yaptı. Marcus o anın geldiğini anlamıştı ve oda ellerini Faustina’nın ince parmaklarına dolayarak sevgilisine veda etti. Faustina gözden kaybolunca, imparator ağır adımlarla arabasına doğru yöneldi. Karısının aşık olduğu şehri eski güzel günlerine kavuşturarak hayatına yön veren kadına bir nebze olsun teşekkür edebilmek istemişti. Arabaya binerken yüzünü ıslatan yaşları silip, Faustina’nın ellerine kondurduğu öpücüklere dalarak kudretli Roma’ya doğru yola çıktı. ”
Genç kadın elinde tuttuğu defteri kapatıp, başını gökyüzüne kaldırdığında saat öğleyi biraz geçmişti. Karşısında duran taş kemere tekrar hayranlıkla baktı. Kemerin arkasından kendini gösteren sıralı sütunlar, anlatacak çok şeyi olan eski taşlar ve stoanın zemini insanı oldukça etkiliyordu. Ancak genç kadın kendini tam önünde duran kemerin alnına bakmaktan alıkoyamıyordu. Yazdığı satırların cümlelerini tamamlamadan agoraya gelmiş ve o da Marcus gibi Faustina’ya şükranları sunmak için son noktayı burada koymak istemişti. Biraz önce satırlara işlediği Faustina bütün muhteşemliğiyle karşısındaydı. Marcus Aurelius ne kadar da haklıydı. Kendinden emin duruşu, sade güzelliği ile birleşince ne kadar da etkileyici oluyordu. O bütün Roma’yı cesareti ile kendine hayran bırakan, fikirleri ile Romalı kadınları aydınlatan, imparatorluğun kararlarında imzası olan Faustina’ydı. Göz bebeklerinin derinliklerine işleyen güneşe aldırış etmeden elindeki defteri havya doğru kaldırıp, Faustina’ya doğru bir reverans yaptı:
- Annia Galeria Faustina’ya… İzmirli Faustina’ya…
Tepkiniz nedir?