Felsefe, Hayatın Yolu - Bölüm 1, Mitler
"Eğer daha uzağı görebiliyorsam, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” Isaac Newton

Karl Jaspers’ın dediği gibi “Felsefe yolda olmak” ise bence bu yoldaki başlangıç durağı mitolojilerdir. Ben oradan başladım. Felsefe yapma etkinliğini ilk başlatan filozof olan Milet’li Thales’ten önce insanlar evreni ve yaşamı açıklamak için mitolojilerden, destanlardan faydalanmışlardı. Bugün bunları okurken ne kadar saçma olduklarını düşünebiliriz. Ancak o zamanlarda insanlığın elinde ne bilgi vardı ne de bilim. Felsefi sorgulama veya düşünme tarzı başladıktan sonra bilgi ortaya çıktı, günümüze kadar üst üste eklendi ve eklenmeye de devam ediyor. Isaac Newton’ın muhteşem bir sözü vardır; “Eğer daha uzağı görebiliyorsam, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” Evet, şöyle bir düşününce ne kadar çok devimiz olduğunu görebiliriz; Thales, Epikür, Heraklitos, Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Kant, Hegel, Marx, Nietzsche, Schopenhauer, Wittgenstein, Derrida… Devlerimizi incelemeye başlamadan evvel biraz mitolojilere bakalım.
Her topluluğun kendine ait mitolojileri bulunur; Türk, Yunan, Çin, Budist, Anglo-Sakson, Slav, Arap, Pers, Aztek, Mısır… Peki mitoloji nedir?. Vikipedi’nin tanımına göre; “Mitoloji, belirli bir din veya kültürdeki insanlık ile evrenin yaratılış ve doğasını, geleneklere özgü inanç ve uygulamaların sebebini açıklamaya yönelik söylencelerin tümü”dür. İşte bu söylenceler evren ve yaratılışa veya tanrılara ve kahramanlara dair olabilir.
Mitoloji denilince aklımıza genellikle Yunan Mitolojisi gelir. Bence bunun sebepleri arasında Homeros’un İlyada ve Odysseia’sı ile Hesiodos’un İşler Günler ve Theogonia (Tanrıların Doğuşu) eserleridir. M.Ö. 7 veya 8. yüzyılda yazmış oldukları düşünülen bu eserler sayesinde biz bugün sözlü gelenek dışında Yunan Mitolojilerine erişebiliyoruz.
Benim ilgimi en çok yaratılış mitleri veya destanları çekiyor, onların içinden de Altay Türklerinin Yaratılış Destanı. Hadi çok kısaca bir bakalım. Altay Türklerinin Yaratılış Destanına göre her şeyin en başında sadece su varmış, gök de yokmuş, yer de. Her yer su imiş. Tanrı Ülgen bu suların üstünde uçup duruyormuş. Bir yandan da konacak bir yer arıyormuş. Gönlüne düşen kutsal ilham ile duyduğu sesin buyruğuna uyup denizden çıkan bir taşı tutmuş ve o taşın üstüne binmiş. Tanrı Ülgen rahatlamış ve bir dünya yaratmak istemiş… Bu destanın birkaç versiyonu olduğunu söylemeliyim. Yaptığım incelemelerde temel olan, her şeyin başlangıcının hep su olduğuydu.
Gelelim en popüler, en bilinen mitlerin olduğu Antik Yunan Mitolojisine. En popüler tanrıları kim diye soracak olursam Zeus dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki ya Zeus’tan öncesi, en başında ne oldu? Bu evren, bu dünya nasıl yaratıldı? Hadi ona da kısaca bakalım. Başlangıçta Khaos vardı yani sonsuz boşluk, hiçlik. Birdenbire hiçliğin ortasında Gaia yani Toprak Ana belirdi. Belirsiz olan Khaos’un aksine, biçimli bir şekle sahip, her şeyi doğuran Gaia. Kendini saracak, eşi olan gökyüzü Uranos’u yarattı. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diye devam etmiyor tabii ki aşklarının sonu. Çok çetrefilli, karışık, bol aksiyonlu, bol tanrılı ve bol kahramanlı devam ediyor.
Günlerce, aylarca okudum çeşitli toplulukların mitlerini ama hiç sıkılmadım. Ancak yola çıkmam gerekiyordu. O yüzden ara sıra açıp bakmak için çantama koydum onları ve yola çıktım.
.
Tepkiniz nedir?






