SARMAŞIK 3. BÖLÜM
Bazen yeni tanıştığımız bir insanı tam anlamıyla tanımasakta o insanı sevip doğru biri olduğuna kanaat getiririz ve verdiği güven bizi anlamsızca mest eder.
1. 3.BÖLÜM: Güven Büyük Bir Tehlike
Bazen yeni tanıştığımız bir insanı tam anlamıyla tanımasakta o insanı sevip doğru biri olduğuna kanaat getiririz ve verdiği güven bizi anlamsızca mest eder.
Bulduğunuz güven sizi o insana gün geçtikçe çekerken her şeyi onunla beraber yapmak istersiniz ve o insan bir anda hayatınızın her alanında sizinle beraber yer almaya başlar.
Geçen günlerle beraber o kişi artık kendini yavaş yavaş belli etmeye başlarken siz de onu iyi veya kötü tüm çıplaklığıyla tanımaya başlarsınız...
Bu durum kimisi için acı ve pişmanlık dolu bir tecrübe olarak hatırlanırken kimisi içinde büyük bir cesaret ve kazanılmış güzel dostluklar olarak hatırlanır, fakat eğer şanssızlık yakamızdan düşmüyorsa ikinci seçeneği yaşamak bizim için oldukça güçtür.
Ama en güç olanı ise güvenmek ile güvenmemek arasında ki o ince çizgide git gel yapmaktır...
Eminim ki bu olayı Sahra gibi birçoğumuz yaşamış ve iki seçenek arasında sıkışıp kalmışızdır.
Maalesef yine karar vermek için zamanının olmadığı bir andaydı. Hayat ona ummadığı anlarda karar verdirip, köşeye sıkıştırmaya bayılıyordu. Hata yapmasını istiyordu belkide ama Sahra'nın hata yapmaya ihtimal vermek gibi bile bir niyeti yoktu. Ya da sadece o öyle sanıyordu...
İyi tarafını bir kenara koyup sadece onun için mantıklı olan tarafını dinlemeye çalıştı. Çalıştı, çünkü iyi tarafını duymamak mümkün değildi. O hiçbir zaman birilerini yarı yolda bırakmamıştı. Eğer biri için bir şey yapmaya başladıysa mutlaka sonunu getirirdi fakat yapacağı şeyin doğruluğundan emin değildi.
Emin olamamak onu kararsız bırakırken zamanın ilerlemesi herkesin aleyhine işliyordu.
Tik tak... Tik tak... Tik tak...
Çan misali kulaklarını yırtan ses düşünmesine engel olup onu yormaktan ileriye geçmiyordu.
"Sahra, lütfen bir cevap ver."
Duyduğu erkek sesi azıcık olan dikkatini de dağıttı. Kafasını cilalı parkeden kaldırdığında bakışlarını karşısında ki yüzlerde sırayla gezdirdi. Hepsinin beklenti dolu gözleriyle karşılaşması işini daha da zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramıyordu.
"Sahra lütfen bana bu iyiliği yap, lütfen!"
Zihninde ki düşünceler, duyduğu cümleler, kendi patronu ve işi artık o kadar çok şey düşünüyordu ki neye, kime cevap vereceğini, ne yapacağını şaşırmıştı. Evet bir iyilik yapmak istemişti ve yapmıştı ama sonunun böyle olacağını tahmin etmemişti!
Artık kendini toparlamalı ve çizgisini belli etmeliydi. O bir iyilik yapmıştı daha fazlasını yapması mümkün değildi. Birine yardım ederken birini hiç düşünmeden hareket edemezdi, patronuna bunu yapamazdı.
Söyleyeceklerini aklının bir köşesinde tartarken Burcu'nun gözlerinde ki kırık ifadeye şahit oldu ve hızla kaçırdı gözlerini kızdan. Gördüğü ifadeyle kendini suçlamak istemiyordu. Artık yapabilecek bir şeyi yoktu.
"Bakın Adil Bey, benden istediğiniz şey etik değil."
Duyduğu cümleye şaşırmıyor fakat her şey elinin altındayken kızı ikna edemeyip hepsini elinin tersiyle itmiş olmakta istemiyordu. Bazı şeyleri yapabilecekken yapamayıp mahrum kalmak istemiyor ve bunun pişmanlığı içerisinde kalacak olmayı kabullenemiyordu. Yapabilirdi ve yapmalıydı!
"Sahra, şu an o toplantıya senden başka hiç kimse giremez. Kodu bulup hatayı düzelten sensin bunu senden başkasının anlatabilmesi mümkün değil."
Karşısında ki adam çaresizce konuşuyor ve farkında olmadan ondan büyük bir şey istiyordu.
"Adil Bey, ben size yardım edebilmek için yazılıma baktım. Bundan daha fazlasını yapmam Hakan Bey'e saygısızlık olur. Ondan habersiz sizin işinizle ilgili bir toplantıya girmemi istiyorsunuz ve emin olun bu hafife alınabilecek bir durum değil."
Kızın dediklerine kulaklarını kapatan adamın aklında tek bir düşünce vardı, o da Sahra'nın o toplantıya girmesiydi!
"Sahra anlıyorum ama bak vaktimiz yok! Bu kadar zor durumda kalmasam sana o yazılımı göstermezdim bile! Zaman üzerimize oynuyor görmüyor musun?!"
"Çocuklar içeriden mesaj atıyorlar. Adamları daha fazla oyalayamayacağız."
Burcu'nun sesiyle beraber adamın yüzünü derin bir karanlık kapladı. Koca bir enkazın üstüne çökmesine ramak kalmış gibiydi. Zaman kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu adamla. O, onunla oynadıkça bilenip hırçınlaşıyor karşısındakine yaklaşımı gittikçe değişiyordu.
"Bak Sahra gerekirse Hakan Beyle ben konuşurum. Emin ol seni asla zor durumda bırakmam. Ne gerekirse ve sen ne istersen yaparım."
Son ikna etme çabasınıda öne sürmüş her türlü vaadi sunacak duruma gelmişti. Yeter ki bu işi alsın sonucu ne olursa olsun gerekeni yapacak kimseyi yüz üstü bırakmayacaktı.
"Adil Bey, benden bunu istemeyin."
Derin bir nefes verdi adam. Sabırlı biri olduğunu biliyordu ancak bu kadar sabırlı olduğunu bilmiyordu. Kibar bir şekilde konuşmaya çalışıyordu ki bilakis Sahra'ya ters davranmak gibi bir hakkı yoktu hele ki böyle bir durumda hiç hiç yoktu ama artık bu durum can sıkıcı olmaya başlamıştı.
"Sahra lütfen, bak sonucu ne olursa olsun tüm zararın bana ait. Daha fazla zamanım yok adamlar neredeyse kalkıp gidecekler, lütfen gir şu toplantıya."
Adamın gözlerinde ki kararlılık Sahra'nın direncini yavaş yavaş sarsıyordu. Onu böyle çaresizce bırakmak istemiyordu fakat patronunun güvenini sarsmış olmakta adamın karşılayabileceği türden bir zarar değildi bunu anlamıyordu!
"Bakın Adil Bey, sizi zor durumda bırakmak istemem ama Hakan Bey'in haberi olmadan böyle bir şey de yapamam."
Elini masaya sertçe geçirdi adam. Sahra çıkan yüksek sesle sıçrarken Burcu etkilenmemiş hatta bundan daha fazlasınıda hazırlıklı bir şekilde bekliyor gibiydi.
Sakinleşmeye çalışan adam kızaran elini umursamadan masanın hemen yanında ki tekli deri koltuğa kendini attı ve başını ellerinin arasına alıp ne yapacağını düşünmeye başladı.
Aslında bu davranışının Sahra'yla bir alakası yoktu hatta Sahra'yı ilgilendiren hiçbir problem yoktu. Yaptırmaya çalıştığı şeyin yanlış olduğunu çok iyi biliyordu fakat bu kadar ilerleyip yolun sonunu görmüşken geri dönmek istemiyordu. İşte tüm öfkesi buydu. Sonuna geldiği şeyi bitirememekti.
Öfkesi kendisineydi; nasıl böyle bir ayrıntıyı fark edemediğineydi, öfkesi çalışanlarınaydı; aylarca uğraştıkları işin detayına inememelerineydi, ama en büyük öfkesi ise kardeşineydi. Böyle bir zamanda yanında olmayıp onu yalnız bırakmasınaydı. İşi çevirebilecekken, hatayı bulabilecek kapasitedeyken ona yardım etmemesineydi. Onu böyle tanımadığı birine yalvartmasınaydı!
Sahra'yı tamamen tanımamasına rağmen ona anlamsızca güveniyordu. Geldiği günden beri yaptığı işleri gözlemliyor ve çok iyi şeyler çıkarttığını görüyordu. Burada ki çalışanlara kendini kısa sürede sevdirmiş herkesle iyi anlaşıyordu. Tam çözemese de aşağı yukarı nasıl bir karaktere sahip olduğunu da öğreniyordu.
Emin olamıyordu ama belkide anlamsız güveni bunlardan kaynaklanıyordu.
Zaman gittikçe ilerliyor ve Sahra'da kendini aynı Adil Bey gibi bir çıkmazın en derininde hissediyordu. Karşısındakini bu durumdan çıkartmak istiyordu fakat bu seferde kendisinin batmasından korkuyordu. Gözlerini kapattı ve tüm düşüncelerini yutmak ister gibi derin bir nefes aldı. Şimdi ne yapacağını biliyordu. Kendi yolundan sapmayacaktı.
"Toplantıya girmeyi kabul ediyorum."
Adamı düşüncelerinden ışık hızıyla çıkartan Sahra'nın iki dudağından firar eden, duymayı uzun süredir beklediği bu cümleydi.
"Ne?"
Burcu'nun sesini bastıran Adil Bey'in sesi oldu.
"Ciddi misin?"
Şaşkınlıkla sormasının nedeni kızdan yana umudunu tamamiyle kesmiş olmasındandı. Artık kesinlikle ikna edemeyeceğine kanaat getirmişti fakat şimdi duyduğu cümle onu umutsuzluğuyla boğuşmaktan kurtarmıştı adeta.
"Evet toplantıya gireceğim."
Oda, kaba ve kuvvetli bir kahkaha sesi ile doldu. Sahra kaşlarını çatarak neredeyse otuz küsür yaşında olan adamın deli gibi gülmesini hayretler içerisinde izledi. Az önce karaları bağlayan bu adam değil miydi?
Burcu, Adil Beyle göz göze geldi ve gülümsemesine engel olamadı. Kendisi ve patronu fazlasıyla sevinmişti fakat aynı şey Sahra için pek söylenemezdi.
Genç kız Adil Beyin kahkahasının son bulmasını beklerken içi hiç rahat değildi. Kabul etmişti ama onun için bu mecburiyetten ibaret bir durum gibiydi.
Aslına bakarsak durum ne olursa olsun kabul etmek gibi bir mecburiyeti yoktu fakat kabul etmezse de adı kadar emindi ki kendini düşünen tarafına yenik düşmüş olacaktı. Ve kızın istemediği şeyde buydu. Kendisi için insanları yarı yolda bırakmamaktı!
"Adil Bey artık toplantıya geçmemiz lazım."
Kendini ilk toparlayan Burcu olmuş ve patronuna yapması gerektiği şeyi hala devam eden sevinciyle hatırlatmıştı.
Adil Bey derin bir nefes aldı ve minnettar bakışlarla Sahra'ya döndü. Gözlerinde ki içten tebessümü ve teşekkürü görebiliyordu genç kız.
"Çok teşekkür ederim."
Sesinde ki gülüş hala yerini koruyor ve kendini fazlasıyla belli ediyordu. Sahra her ne kadar kendini tehlikeye atsada adamın gerçek teşekkürü bir anlık onu da gülümsetti ve yarım gülüşüyle beraber kurdu cümlesini.
"Bence artık toplantıya geçmeliyiz."
***
Elindeki sıcak fincanı dudaklarına ağırca götürdü ve kahvesinden küçük bir yudum aldı. Açık havada olmasından mütevellit gözleri derin bir ifadeye boğulmuş gibi kapandı. Havanın sertliği tenine işliyor çok daha soğuk olacağının haberini veriyordu.
Gözlerini açtığında bir araya toplanmış bulutları gördü. Gri bir karartı hapsetmişti hepsini, aynı Sahra'nın içinde ki huzursuzluk gibi onlar da karanlıktı...
Sıfır hazırlıkla tanımadığı bir yerde, tanımadığı bir insan için, tanımadığı insanlara bir iş sunumu yapmıştı. Kendine gerçekten şaşırıyordu. Yaptıklarını aklı almıyor fakat yapacaklarını hiç hiç almıyordu.
İlk defa hazırlıksız bir şekilde bir toplantıya girmiş ve işin garip yanı ise başarılı ve sorunsuz bir şekilde sonlandırmıştı. Tamamen doğaçlama konuşmuş, teknik bilgileri aktarmış onun dışında ise toparlamayacağı yerlerde konuyu Adil Bey ile paslaşarak ilerletmişlerdi. O her ne kadar toplantı esnasında gerilsede işinin her detayını bilmesi onu bir adım öne geçiren en büyük avantajdı.
Toplantıyı olumlu sonuçlandırmış ve Adil Bey'in işi almasına yardımcı olmuştu. Bir yanı Adil Bey için seviniyordu fakat diğer yanı ise Hakan Beyi düşünüyor ve içi içini yiyordu. Toplantının başından sonuna kadar bu düşünceler yiyip bitirmişti kızı.
Düşüncelerinden kaçmak için şirketin terasına çıkmış temiz havanın düşüncelerini silip atmasını bekliyordu fakat havanın düşüncelerine pekte etkisi yok gibiydi.
Yüzüne çarpan rüzgarla beraber kahvesinden bir yudum daha aldı. Hava esmeye başlamıştı. Demir korkuluklara sırtını yasladı ve duvarın köşesinde asılı duran rüzgar çanı dikkatini çekti. Rüzgar estikçe sallanıyor ve çanların sesi etrafını sarıyordu. Çıkan sesle birlikte yüzünde anlamsız bir tebessüm oluştu. Sesi duymak hoşuna gitmiş garip bir huzur vermişti.
Genç kıza tek kalıp kendini dinlemek iyi geliyordu. Tek başına saatlerce oturup sessizliği dinleyebilir ve kirli dünyadan uzakta kalabilirdi.
Tam şimdide kendine öyle bir an yaşatacakken sürgülü kapının çekilmesiyle kafasını kapıya yöneltti. Anlaşılan o ki tek kalmak gibi bir şansı yoktu.
Kapıdan adım atan adam ile çıkmak için toparlandı. Gelen her kimse Sahra'nın burada olduğundan bir haber sürgülü kapıyı geri çekerek kapattı.
İşlerden boğulan adam biraz nefes almak adına terasa çıkmak istemiş fakat büyük bir sürpriz ile karşılaşacağını tahmin edememişti.
Kızın varlığından bir haber olan adam kafasını çevirdi ve bir suret çarptı gözlerine. Başta algılayamasa da dikkatlice bakınca yabancısı olduğu gözlerle tekrar karşılaştı bakışları. İşte şimdi daha net hatırlamıştı bu yüzü.
Hafızasına dolan anlar gözünün önünden bir bir geçip son bulurken baştan ayağı süzdü kızı. Ayağında ki topukluları görünce belli belirsiz bir gülüş geçti dudaklarından. Topuklu ayakkabılarda kararlı olması takdire şayandı(!)
Sahra gördüğü yüzle farkında olmadan gözlerini devirdi. Şanssız biri olduğu hayatının her alanında anlaşılmak zorunda mıydı cidden? Koskoca şirkette karşılaşacak başka insan kalmamış mıydı da kabus gibi bu adamla karşılaşıyordu!
Zaten kısacık süren huzuru olduğundan daha da kısa sürmüş bedeninde ki sakinlik yerini gelecek olan sinire bırakmıştı. Tek dileği sorunsuzca buradan ayrılmaktı ki adamın sesini duymasa öylede olacaktı.
"Topuklu ayakkabılarda ısrarcıyız?"
Tek kaşını kaldırdı ve alaycı bakan adama gözlerini sertçe dikti.
"Topuklu ayakkabılarımın sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum."
Ellerini kumaş pantolonun ceplerine koyan adam rahat bir ifadeyle kızın yüzüne bakmaya devam etti.
"Yanımda düşmediğin sürece ilgilendirmiyor tabii ki..."
Daha ne kadar gözlerini devirebilirdi bilmiyordu ama birkaç defa daha devirirse gözleri yuvalarından kayıp düşecekti onu çok iyi biliyordu.
"Siz her yaptığınız iyiliği böyle dillendirir misiniz?"
Bir adım ilerledi genç kıza. Çatık kaşlarının altındaki gözleri yakından görmek istiyordu.
"İyiliğime teşekkür alamayınca evet, dillendiririm."
Bilmiş bir ifadeyle gülümsedi Sahra.
"O zaman karşılıksız iyilik yapmayı öğrenmeniz gerekecek."
Adam kızın dediğini düşünür gibi yaptı.
"Yani sana her iyilik yaptığımda bana teşekkür etmeyeceksin öyle mi?"
Şaşkınlık yüzüne yer edinirken sinirle soludu. "Siz bana neden sürekli iyilik yapasınız ki?! Ayrıca benim sizin iyiliğinize ihtiyacım yok!"
Ellerini teslim olurcasına kaldırdı genç adam. Bu kız yine niye tırnaklarını çıkartmıştı ki? Sonuçta her kime iyilik yapıyorsa o kişiden teşekkür alıyordu, tek teşekkür etmeyen bu kız olduğuna göre herhangi bir durumda yine teşekkür etmeyen de başkası değil bu kız olacaktı.
"Seni kurtarırken öyle demiyordun ama.."
Ağzının içinde mırıldanan adama bıkkınlıkla baktı. Daha fazla sinirlerinin gerilmesini istemediğinden çıkmak için ilerledi fakat adamın koca bedeni aniden önünü kesti. Sahra burnuna dolan kokuyla mayışırken elinde ki kahve dolu bardağını düşürmemeye özen gösterdi. Kafasını hafifçe kaldırdığında adamın çenesine değdiğini fark etti ve bu ani yakınlaşmayla tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.
"Bence her an her yerde karşılaşabilir ve birbirimizin iyiliğine muhtaç kalabiliriz. Bu yüzden teşekkür etmeyi öğrenmelisin küçük hanım."
Hafif hırıltılı, kalın ses kulaklarını doldurduğunda kelimeleri anlamaktan çok sesin dingin tonuna odaklanmıştı Sahra.
Kızda ki sakinliği sezen adam yarım bir gülüşün esiri oldu. Ve o yarım gülüşün içinde olmak istedi kız. Farkında olmadan adama çekildi. Her ne kadar sinir bozucuysa bir o kadar da nefes kesiciydi.
"O zaman, umarım sizinle bir daha karşılaşmak zorunda kalmam!"
Hislerine tezat cümlesi hiç düşünmeden döküldü dudaklarından. Anın vermiş olduğu büyüden sıyrılıp bir adım uzaklaştı adamdan ve ardından adımları kapının yolunu tuttu.
Yanından öylece geçip giden kızdan geriye ayak sesi kaldı kulaklarında. Kimdi bu kız bilmiyordu ama karşısında ki kendinden emin duruşu adamın hoşuna gidiyordu. O kadar alışmıştı ki onunla konuşmak için çaba sarfeden kadınlara şimdi konuşmak istemeyen bir kadın görmek adamı epey şaşırtıyor ve meraklandırıyordu.
Derin bir nefes aldı genç adam. Güya hava almak için çıkmıştı terasa ama karşısında ki kızla uğraşmak adama ne yapacağını unutturmuştu.
Yorgun bir ifadeyle duvara yaslandı ve ceketinin iç cebinden sigara paketini çıkardı. Paketin içinde bir dal sigara alıp dudaklarına götürürken çakmağını da çıkardı ve sigarasını ateşledi.
İçine çektiği dumanı tek nefeste dışarı verirken aklının bir köşesine yer edinen kızı merak etmemeye çalıştı. Gözleri etrafı sessizce izlerken ruhen fazlasıyla yorulduğunu hissetti. Uzun zamandır ona iyi gelen hiçbir şey yoktu. O etrafında ki insanlara iyi geliyordu fakat etrafındakiler ona iyi gelmiyordu.
Kendini amaçsız gibi hissetti. Otuz yıllık hayatında karşılaşmadığı şey kalmamış şimdiyse sanki her şeyi yaşayıp tüm hayatını sonlandırmış gibi hissediyordu.
Biten sigarasını fark edince köşede ki çöp kutusunun yanına gitti. Çöpün kenarında sigarasını söndürdü ve izmaritini kutunun içine attı.
Büyük adımlarla terastan çıktı ve odasına doğru yöneldi. Onun için bu kadar mola yeterliydi. Kafasını işten uzun süreli ayırmayı pek sevmez ilk fırsatta işine geri dönerdi. Bundan mütevellit adımları hızla odasını buldu.
İçeri girip kapıyı kapattı ve koltuğuna ilerlerken camdan dışarı bakan adamı fark etmesiyle bıkkın bir nefes verdi.
"Bir şey içer misiniz Adil Bey?"
Deri koltuğa oturdu ve rahat bir pozisyon aldı. Adil, adamın yanına giderken gözlerini üstünden ayırmıyor her an püskürecekmiş gibi duruyordu.
"Ulan sen ne rahat adamsın!"
İlk atış gelmişti. Şimdi sıra ikincisindeydi. Merakla bekledi adam sırada ki isyanının ne olacağını.
"Senin yüzünden rezil olacaktım insanlara!"
Olacaktım kelimesine takıldı adam. Normalde zaten rezil olması gerekirken ne olmuştu da olacaktıma dönmüştü?
Adil Bey, adamın kaşlarını çattığını görünce rahatlık sırasının kendisine geldiğini anladı. Adı kadar emindi ki birazdan o rahatlığına keyifte eklenecekti.
"Olacaktım ne demek?"
Dudaklarını keyifli bir gülümseme kapladı. Tahmin ettiği süreden daha hızlı olmuştu.
"Sen yapamayacağız sandın ama yaptık Araf Bey.."
Adamın kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılıyor neler olduğunu anlamamak onu sinire itiyordu.
"Saçma sapan konuşmayı bırakıp ne olduğunu anlatacak mısın artık."
Adil Bey zamanında kendisini haddinden fazla kıvrandıran kardeşini şimdi aynı onun gibi kıvrandırmak istedi.
"Madem bu kadar meraklıydın yanımızda olsaydın."
Sinirli bir gülüş geçti adamın dudaklarından. İnadına damarına bastığını biliyordu ama sinirine yenik düşüp bu fırsatı abisine vermek istemiyordu.
"Senin yanında neden olmadığımı çok iyi biliyorsun."
Sesindeki sakin ama baskın tını kendine hakim olmaya çalışan cinstendi.
"Neymiş ulan nedeni?! Abinin yanında olmama nedenin ne?!"
Öfkesi çığ misali büyüyor ve artık her tarafa taşıyordu. İçinde biriktirdikleri o kadar çoktu ki hissetmeyenin anlamaya yüreği yetmezdi. Basit bir iş olabilirdi evet ama onun asıl istediği iş değil kardeşiydi. Bir kere kendinden ödün vermesi ve abisi için yanında olması, sorgusuzca kabul etmesiydi. Çok bir şey istemiyordu ki sadece kardeşiyle bir olmak istiyordu.
"Ben sana o adamlara güvenmiyorum dedim! Sana onlara bir daha güvenip iş yapma yanında, yakınında olmam dedim! Sen ne yaptın?! Bir kere seni yarı yolda bırakan adamlarla gidip anlaşma yapıp yetmezmiş gibi birde getirip burnumun dibine soktun!"
Yükselen sesler farkında olmadan içeride ki bağları kırıp geçiyordu. Tek bir ortak nokta varken farklı fikirler içermesiydi belkide sorunları. İkisininde tek düşüncesi birbirini düşünmekken ikiside farklı pencerelerden bakmayı akıllanmaksızın devam ettiriyorlardı.
"Sen benim yanımda olmadın Araf! Ben tökezledim ve sen benim yanımda olmadın bunun hiçbir açıklaması yok! Senin güvensizliğin yüzünden tanımadığım birine güvenmek zorunda kalan ben oldum!"
Sinirle ağzından attığı cümlenin son anda pişmanlıkla farkında oldu ama artık iş işten geçmişti. Çok iyi biliyordu ki Araf şimdi daha çok delirecekti.
"Ne dedin sen?"
Afallayan adam sinirini anlık unuttu. Söylediği şeyi anlamaya çalışıyordu fakat aklına mantıklı bir şey geldiği söylenemezdi.
"Ne demek tanımadığın biri?"
Sorular soruları takip ediyordu ama istenilen cevap bir türlü gelmiyordu. Meraklı bekleyiş uzadıkça Araf'ın siniri tekrar gün yüzüne çıkıyordu.
"Bir cevap versene abi?!"
Adil Bey elini kravatına götürdü ve biraz gevşetti. Durum gittikçe can sıkıcı bir hal alırken cevap vermek onun için çıkılmaz bir yol gibiydi. Cevap veremiyor olması kesinlikle Araf'tan korktuğu için değil sadece aralarının bozulmaması içindi ama daha fazla susamazdı.
"İstanbul'dan gelen mühendis kız yazılımı inceledi ve hatalı kodu buldu. Sen benim yanımda olmadığın için bende kızı toplantıya götürdüm ve işi aldı."
Abisinin söylediklerini duymuş olmamayı diledi. Hatta duymaktan öte yapmamış olmasını diledi ama boş bir dilek olduğunu adamın gerçekten yapmış olmasından anladı.
Böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi anlayamıyordu. Buna nasıl cesaret edebilir, tanımadığı birine nasıl güvenebilirdi anlamıyordu!
"Ulan sen kafayımı yedin?!"
Beklediğinden az bir tepki almıştı fakat devamının geleceğinden fazlasıyla emindi.
"Sen tanımadığın birini nasıl toplantıya sokarsın!"
Nasıl bir mantıktı ki tek başına böyle bir karar alıp uygulayabiliyordu?! Peki o kız her kimse ona ne demeliydi? Hiç mi iş ahlakı yoktu ki sorgusuzca davranabiliyordu?!
"Sen bizi batırmaya mı uğraşıyorsun?! O kızın sana rakip gelmediğini nereden biliyorsun da işin içine alıyorsun?!!"
Çocuk gibi azarlayan kardeşi onu ne kadar kırdığını görmüyordu. Öfkesi gözünü bürümüş yanında olmayışı yetmezmiş gibi şimdi birde azarlıyordu.
"Bana maval okuyacağına yanımda olsaydın o zaman! Sana bak dedim bana yüzünü çevirdin! O zaman yanımda olacaktın! Sana güvendim de ne oldu?!"
Birbirlerini yıkan kelimeleri ısrarla tekrarlıyorlar nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Ağır cümleleri hafızalarına yer ederken yarın kalplerinde izlerinin kalacağını hesap edemiyorlardı.
"Sana güven vermeyen adamın yanında işin yok o zaman!"
Son cümlesini bastırdığı kırgınlığıyla söyledi. Karşısında ki kırgınlığı fark etmeyen adam sadece kendisi kırık sanıyordu.
Adil Bey son kez baktı kardeşine. Suçluydu biliyordu ama suçluluğu tek taraflı değildi onu da çok iyi biliyordu. Hiçbir şey demedi kardeşine. Dedikleri ve duydukları yetmişti sanki adama. Daha fazla kalmak istemedi yanında ve hızlı adımlarla çıktı odadan.
Giden adamla beraber çöktü koltuğuna. En çok sevdiği insan abisiyken en çok tartıştığı insan yine abisiydi. Neden böyle olduğunu anlamıyor nerede hata yaptığını düşündükçe sinirleri daha çok bozuluyordu.
Oysa ki nedeni apaçık ortadaydı ama adam bir türlü görmek istemiyordu. İkisininde birbirine olan öfkesi ikisininde birbirini korumak istemesinden kaynaklanıyordu. Tek sorunları birbirlerini yanlış anlatmaları ve dayatmalarıydı.
Hayatlarından o kadar çok şey gelmiş ve geçmişti ki şu durumları sadece gülünçtü. Söylediklerinin pişmanlığı ağır ağır işlerken içine kendine kızdı. Şu hayatta sadece ailesi için yaşarken şimdi böyle yapması nankörlüktü.
Gerçek güzelliğin sadece ailesinde olduğunu anlayalı uzun yıllar olmuştu. Kime güvendiyse yanından gitmiş yanında kalan ve ona koşulsuz mutluluğu sunan sadece ailesi olmuştu.
Derin bir nefes aldı ve gömleğinin ilk üç düğmesini açtı. Geçmişi düşünmek nefesini kesiyor onu acı anlarına geri götürüyordu. Nefes alışverişleri devam ederken kendini sakin tutmaya çalıştı. Yaşadığı her şeyi hafızasından silmeyi çok isterdi. Özelliklede aklına üşüştüğü anlarda...
Hayattı ya işte bu. Hepimizi bir yerlere sürüklemeyi seviyor acı tadını önümüze sunmaya bayılıyordu. Geçmişte ki acıları biz bıraksakta acılar bizi bırakmıyor unutulmaya izin vermiyordu. Kendini hepimize bir bir hatırlatmayı iple çekiyordu adeta.
Peki ya şimdi hatırlama sırası kimdeydi?
Tepkiniz nedir?
Beğen
1
Beğenmedim
0
Sevdim
1
Eğlenceli
0
Sinirli
0
Üzgün
1
Vay
0