SARMAŞIK 5. BÖLÜM

Yorucu bir günün ardından nihayet kaldığı otele gelmiş ve kendini duşa atıp sıcak suyun vücudunu rahatlatmasına izin vermişti.

Aralık 12, 2021 - 20:21
 0

1. 5.BÖLÜM: Hayat Sürprizleri Sever

5.BÖLÜM: Hayat Sürprizleri Sever

Yorucu bir günün ardından nihayet kaldığı  otele gelmiş ve kendini duşa atıp sıcak suyun vücudunu rahatlatmasına izin vermişti. 

Bugün kendisini fazlasıyla yorgun hissediyor ve eğer yemeğe davetli olmasaydı hemen yatıp uyumayı planlıyordu. Üstündeki yorgunluğu atacak en iyi şey onun için dinlenmekti fakat maalesef kurduğu plan suya düşerken bir an önce hazırlanmasının farkına vararak duş faslını kısa tutmaya çalıştı. 

Duşa kabinden dikkatlice çıkarken bornozu üstüne geçirdi ve buhar olan aynayı kendini görebilmek adına havlu ile silip dolabın içindeki tarağı eline aldı. Islak saçlarını taradı ve kuruttu. Banyodaki işini bitirip odaya geçti ve kıyafetini giymeden önce saç maşasını ısınması için fişe taktı. Temiz olan yüzünü tekrar temizleyerek doğallığını ön planda tutacak şekilde sade bir makyaj yaptı. Kruvaze yaka drapeli dizinde biten siyah elbisesini giydi ve saçlarını yapmak için aynalığın önünde bulunan pufa oturdu. 

Isınan saç maşasıyla omuzlarından biraz aşağıda olan siyah saçlarının uçlarını hafif dalgalarla süsledi. Yarım saatin sonunda saçlarını ancak bitirebilmiş ve aynada ki son haline bakmıştı. Elbisesi oldukça şık duruyordu. 

Aynada kendini incelerken bundan iki sene öncesinde parmakla sayılabilecek kadar az kıyafetinin olduğunu hatırladı. Hayat o zamanlar zor hatta zordan daha öte bir haldeydi halası ve onun için. Şimdi çoğu şeyin elinin altında serili olması kıza garip geliyor fakat bir yandanda şükür duygusunu sonuna kadar yaşatıyordu. 

Derin bir nefes aldı ve eskilere dalıp çıkamamaktan korktuğu için hemen kendini topladı. Küçük siyah çantasını eline alırken köşeye çıkarttığı bej rengi stilettolarını giydi. 

Telefonuna gelen mesaj sesi ile Adil Beyden haber geldiğini tahmin etti ve mesaja baktı. Tahmininin doğru olduğunu görünce trençkotunu omuzlarına attırdı ve gelirken yaptırdığı beyaz karanfillerden oluşan buketi koluyla destekleyerek eline aldı. Vakit kaybetmeden odadan çıktı ve asansöre doğru ilerledi. 

Asansörün geldiğini belirten sesi duyulup kapısı açıldığında bindi ve bir yazan tuşa bastı. Katlar hızlıca inerken nasıl bir ortamla karşılaşacağını düşünmeye başladı. Adil Beyin ailesini ve nasıl bir ortamda yaşadığını fazlasıyla merak ediyordu ama en çok merak ettiği ise ailesininde Adil Bey gibi samimi olup olmadığıydı. Tek dileği sıcak bir ortam olmasıydı aksi takdirde kasıntı bir yerde rahat davranabileceğini pek sanmıyordu. 

Genç kız asansörün sesini tekrar duyduğunda indi ve hızlı adımlarla otelden çıktı. Siyah Range Rover'ın önünde duran orta yaşlardaki takım elbiseli adamı görünce şöförün olduğunu anladı ve adama doğru ilerledi. 

"Sahra Hanım?"

Adamın emin olmak için sorduğu soruya küçük bir tebessümle "evet" dedi. Adam arka kapıyı açıp genç kızın binmesini bekledi ve hemen sonra şöför koltuğunda yerini aldı. 

Sessizliğin hüküm sürdüğü arabada Sahra camdan akıp giden yolu seyrediyordu. Ne kadar mesafe olduğunu bilmediğinden çantasından telefonunu çıkarttı ve biraz oyalandı. Bakışları dışarısı ve telefonu arasında git gel yaparken kırk dakikalık yolculuk nihayet sona ermişti. 

Büyük bir yerin önünde durduklarında dışarıyı komple kaplayan ahşap kapıdan ötürü içeriyi göremiyor sadece kapının önünde bekleyen iki tane korumayı görebiliyordu. Ahşap kapı korumalar tarafından açılırken şöförde arabayı içeriye doğru sürdü ve Sahra neredeyse dilinin tutulacağı kocaman bir konakla karşılaştı. 

Araba ileriye doğru biraz ilerleyince kocaman avlunun ortasında ki küçük süs havuzunu fark etti. Kafasını yan tarafa çevirince köşeye yapılmış kış bahçesini gördü. 

"Burada inebilirsiniz efendim."

Adamın sesiyle afallayan bakışlarını bahçeden çekti. "Ta.. tamam teşekkürler.."

Henüz şaşkınlığını atamamış hala masumca etrafı inceliyordu. 

Şaşkınlığından kurtulmak adına derin bir nefes aldı ve kapısını açan adama mahcup bir tebessüm bırakıp yanına koyduğu buketi aldı ve arabadan indi. Topuklu ayakkabıların sesi bahçede yankılanırken kapıda bekleyen kadın dikkatini çekti. Muhtemelen konağın çalışanlarından biriydi. 

Ağır adımlarla kapıya ilerlerken kadının gülümseyen ifadesini gördü. Kadına yaklaştığında naif sesi doldu kulaklarına. "Hoş geldiniz Sahra Hanım. Buyurun bu taraftan." Vakit kaybetmek istemeyen kadın Sahra'yı içeriye yönlendirirken genç kız cevap vermeyi ihmal etmemişti. "Merhabalar, hoş bulduk." 

Sıcak tebessümü kadının etrafını sararken adımları onu takip ediyordu. Uzun holü arşınlarken gözlerini etrafı incelemekten alıkoyamıyordu. Aşırı derecede tarihi eşyalar olmasada yine de otantik bir havası vardı. 

Büyük bir salona girdiklerinde Sahra'yı birbirinden farklı yüzlerle onun için kalabalık sayılabilecek bir topluluk karşıladı. Kalabalık karşısında sersemlesede selam vermesi gerektiğini düşünerek söze girdi. 

"İyi akşamlar.."

Açık konuşmak gerekirse böyle kalabalık bir ortam beklemiyor ve küçük bir çekirdek aile ile karşılaşacağını düşünüyordu. 

"Hoş geldiniz Sahra Hanım."

Ağır duruşu ve otoriter sesiyle öne çıkan yaşlı ama yaşına göre dinç duran kadın hafif bir tebessümle kıza doğru yaklaşmıştı.

"Merhaba, hoş bulduk." 

Elindeki karanfil buketini yanına gelen kadına doğru uzattı ve gülümsedi. 

"Ah teşekkürler, ne zahmet ettiniz" 

Henüz adını bilmediği kadın konuşurken bir yandan da karanfilleri koklamıştı. 

"Çok güzel kokuyorlar."

Gözlerinde ki samimi gülümseme Sahraya kendini iyi hissettirmişti. 

"Beğenmenize sevindim."

"Misafirimizi ayakta tutmayalım. Böyle gelebilirsin Sahra."

Adil Beyin sesini duyduğunda utangaç bir gülümseme gönderdi. Kalabalık aile ortamına alışkın olmadığından nasıl davranacağını bilememişti. 

"Tabii geçelim şöyle. Asiye, Sahra Hanımın ceketini alalım." 

Üstündeki ceketi kadına verdi ve gösterilen yere doğru ilerledi. Herkes ayaktaydı ve muhtemelen Sahra'nın oturmasını bekliyorlardı. 

"Böyle geçin lütfen." 

Kadının gösterdiği yere oturunca ayaktakilerde oturdu ve hepsi Sahraya bakmaya başladı. Adı kadar emindi ki şu an suratı domates gibi kıpkırmızıydı. 

"Hoş geldiniz." 

Kalın, tarazlı sesin geldiği yöne bakınca yaşlı bir adamın kendisine küçük bir tebessümle baktığını gördü. Kafasını saygıyla salladı ve "Hoş bulduk efendim" dedi. 

"Seni geniş ailemle tanıştırayım Sahra."

Adil Beye meraklı bakışlarıyla baktı. 

"Babam Kemal Sargun. Annem Zümrüt Sultan, eşim Nur ve küçük kardeşlerim Alin ile Aral."

Meraklı bakışlarını her yüzde sıra sıra gezdirdi. En çokta Nur'da. Tabii kötü bir niyet için değil sadece Adil Beyin evli olduğunu bilmiyordu ve bundan ötürü biraz şaşırmıştı. 

"Çok memnun oldum." 

Hepsinin gülen yüzünü görünce biraz rahatladı Sahra. Tek dileği güzel vakit geçirmekti. 

"Tekrar hoş geldiniz. Nasıl buldunuz Nevşehir'i beğendiniz mi?"

Zümrüt Hanımın meraklı gözleri genç kızı süzerken kızı açmak adına sorularını sıralamıştı. 

"Doğrusunu söylemek gerekirse pek gezme fırsatım olmadı." 

"Ah doğru tabii, bizim oğlanlar sizin başınızı işten kaldırmamışlardır."

Oğlanlar kelimesine anlam veremesede takıldığını belli etmeyip gülümsemeye çalıştı. 

"Sürekli İstanbul'la iletişim halinde olduğumuzdan yoğun oluyor tabii." 

"Bence ağabeylerimi korumanıza gerek yok açıkça söyleyebilirsiniz."

Genç çocuğun konuşmasıyla ortamda bir kıkırtı duyuldu fakat Zümrüt Hanımın pek hoşuna gitmiş gibi değildi.

Uyarı dolu bakışları alan Aral ağzına fermuar çekerek annesini daha çok ele verdi fakat Sahra anlamamazlığa vurdu. 

"Ne zamandır buradasınız?"

Gelen soru Nur'a aitti. Kadının güzel yüzüne baktı ve gözlerinde ki samimiyetle gülümsedi Sahra. 

"Dört, beş gün oldu."

"Aa daha yeni yani? O zaman kalan vaktinizde sizi biz gezdirelim?"

Sıcak sorusuyla içinin ısındığını hissetti. Böyle sıcakkanlı insanlara hasret kalmıştı. 

"Yani tabii eğer sizde isterseniz."

Emrivaki yaptığını düşünerek kendini düzeltti genç kadın. 

"Size zahmet vermezsem neden olmasın." 

Utangaç ifadesi yüzüne yerleşirken genç kadın anaç bir ifadeyle baktı. 

"Zahmet lafını duymadım varsayıyorum." 

Kadına gülümserken aniden duyulan sesle herkes kafasını kapıya doğru çevirdi. 

"Herkese iyi akşamlar." 

Gördüğü suretle gözleri istemsizce kocaman açıldı ve bedeni kaskatı kesildi. Elleri bir anda buz keserken kalbinin ağzında attığını hissedebiliyordu. 

"Kusura bakmayın anca çıkabildim şirketten." 

Sesi aralarındaki mesafeyi arşınlayıp kulaklarına dolduğunda burda olduğunun gerçekliğinin farkındaydı ama burda oluşuna bir türlü inanmak istemiyordu. 

"Hoş geldin oğlum."

Tekli berjerden kalkan kadın adama gidip sarıldığında şaşkınlığı gitgide çoğalıyor buraya geldiği için, içten içe kendine kızıyordu. 

Hah ne güzel ama! Daha dün posta koyduğu adamın evine misafir gelmişti ve kalkıp gittiği masaya şimdi kendi rızasıyla oturacaktı! 

"Misafirimizle tanıştın mı? Gerçi siz şirkette bizden önce tanışmışsınızdır."

Zümrüt Hanım gülen gözlerle bir oğluna birde Sahraya bakıyordu. Gözleri Zümrüt Hanım ile buluşan Sahra durumu ele vermemek adına zoraki bir tebessüm sundu. Şu an onun için hareket etmek bile o kadar zordu ki(!) 

"Hoş geldiniz Sahra Hanım."

Genç adam kızda bakışlarını gezdirirken kendisini gördüğünde sudan çıkmış balığa dönen haline gülmek istemişti. 

"H..hoş bulduk."

Kesik cümlesi adamın hoşuna gitmiş kızın bu halini bir daha göremeyeceği için tadını çıkartmaya karar vermişti. 

"Sahra Hanımın adını duymuştum fakat henüz tanışamamıştık." 

Annesi ayıplayan bakışlarını oğlunda sabitledi. "Keşke işlerden biraz vakit ayırsanızda insan içine karışabilseniz."

Annesinin cümlesine gülen Aral, fırsattan yararlanarak ağabeyiyle uğraşmaya başladı. 

"Yalnız orayı bir düzeltelim. Ağabeyimin insan içine karışmama nedeni işler değil insanlarla normal iletişim kuramaması." 

Aral söylediği şey çok komikmiş gibi kendi kendine gülerken annesinin uyarı dolu bakışları artık pek etki ediyor gibi görünmüyordu. 

"Sadece kendin gülüyorsun farkında mısın?"

Alin'in sessizce söylediği cümle Aral'ın modunu anında düşürürken söylenmeyi ihmal etmedi. 

"O zaman sende gül, böylelikle sadece ben gülmüş olmam." 

İkizinin yanağından ufak bir makas aldı ve aldığı gibi de Alin tarafından eline bir şaplak yedi. 

"İnan bana tek duam yüce rabbimin senin gelişmemiş beynini bir an önce geliştirmesi." 

"Siz ikiniz duyulmadığınızı falan mı sanıyorsunuz?"

Adil'in sessiz uyarısına Alin mahçup bir ifadeyle karşılık verdiğinde Aral tabii ki kardeşi gibi davranmak yerine çok bilmişliğini konuşturdu. 

"Madem duyuluyoruz o zaman sen niye bizim gibi sessiz konuşuyorsunuz ağabeyciğim?"

Alin bu sefer gülmemek için dudaklarını ısırdığında ağabeyinin bozulduğunu fark etmemiş gibi yaparak etrafına bakmaya başladı. 

"Aral?"

"Hı?"

"Kes sesini kardeşim."

Bozulma sırası Aral'a geçerken aslında bu tarz cümlelere alınmıyor fakat duygu sömürüsü yapmaya bayılıyordu. 

"Alin, bu aile bana göre değil kızım. Bunların hepsi çok agresif be!"

Alin, Aral'ın bitmek bilmeyen saçma cümlelerine milyon kez göz devirirken bıkkın bir nefes verdi. 

"Senin için beyin istediğimi daha öncede  söylemiş miydim?"

Alin ile Aral kendi aralarında küçük bir tartışmaya tutuşurken ortamdan soyutlanan iki kişi vardı. 

Şu an Sahra için ortamda ki konuşmalar belirsiz bir uğultudan başka bir şey değildi zira karşısında ki adam içinde öyle. 

Birbirine odaklanmış iki çift göz birbirlerinin düşüncelerinden bir haber kendi düşünceleri arasında boğuşurken ne bir adım ileri gidebiliyorlardı ne bir adım geri. 

"Ben Araf Sargun. Tanıştığıma memnun oldum Sahra Hanım." 

Kıza yaklaşıp elini tokalaşmak adına uzatan adam her tarafta bu kızı görmesinin garip hazzını yaşıyor gibiydi. 

Kelimeler ağzından tek tek dökülürken  adamın sesinin aşina tonuna kapılmamak için direnmeye çalıştı. Adamın uzattığı ele baktı ve ayağa kalkıp kendinden bağımsız bir şekilde elini adamın eliyle buluşturdu. 

Dokunduğu an vücudunun elektriklendiğini hissetti. Kalbi gümbür gümbür atarken Sahra'nın tek dileği insanlar tarafından fark edilmemekti. 

"Bende memnun oldum."

Kısa cevabı ne diyeceğini bilemediğindendi. Bir yandan adamın ona hissettirdiği duyguları bastırmaya çalışması, bir yandan etrafındakilere kendini ele vermemek için dikkat etmeye çalışması ve bir yandan ise adamın gözlerinin sıcaklığındaki büyüden çıkmaya çalışması vardı ki en zoru da buydu. 

Adam elini saran uzun ince parmakları teninde hissedince içinden bir şeyin koptuğunu hissetti. Kocaman elinde ki küçük el sıcaklığıyla adamı kulaklarına varana dek ısıtırken nelere sebep olduğundan habersizdi. 

Kendini toparlamaya çalışırken ne kadar büyük bir şey yapmaya çalıştığını ancak fark etti. Çünkü yapmaya çalıştığı şey çölde bir yudum su aramak kadar zordu. Çölünde. Sahra'nın çölünde... 

"Artık yemeğe geçelim isterseniz."

Zümrüt Hanım iki genç arasında ki bakışmayı cümlesiyle sonlandırmış ve ikisinide bir anda kendine getirmeyi başarmıştı. 

Herkes birer birer masaya doğru ilerlerken Sahra ve Araf'ın kaçamak bakışları birbirini bulmaktan vazgeçmiyordu. Her kafasını çevirdiğinde adamın gözleriyle karşı karşıya kalan Sahra her seferinde bakmamak için kendine söz versede sözünde duramayıp bakışlarının o gözlerle inatla buluşmasına engel olamıyordu. 

"Böyle gelebilirsiniz Sahra Hanım. Rahat olun lütfen." 

Zümrüt Hanım, Sahra'ya masanın karşılarına konumlandırılmış sandalyelerden ortadakini gösterirken kendisi ve eşi Kemal Bey başköşelere oturmuş ve kalan herkes bilindik yerlerine geçmişlerdi. 

Alin ile Aral'ın ortasında kalan Sahra'nın tam karşısına ise Araf oturmuştu. Sahra adı kadar emindi ki kendisini gıcık etmek adına karşısına oturmuştu ve yemek boyunca imalı bakışlarını kızdan esirgemeyecekti. 

Sakin olmak adına derin bir nefes aldı. Adamın evinde misafirdi ve hala kendi düşüncelerindeki hırçınlığını sürdürüyordu. 

Aslında inatla devam etmesi şu an duyduğu mahcubiyetindendi. Son davranışında adama haksız yere yüklenmişti. Bunu şimdi adamı karşısında gördükçe anlıyor ve mahcubiyetini bastırmak için hırçın düşüncelerinin perdesini aralıyordu. 

"Asiye, servislere başlayın kızım." 

Düşüncelerini bir kenara bırakıp artık ortamdaki insanlarla sohbet etmesi gerektiğinin farkına vardı ve gözlerini masada ki envai çeşit yemeklerde gezdirdi. 

"Her şey çok güzel görünüyor şimdiden ellerinize sağlık." 

Samimi bir gülümseme eşliğinde konuştu. 

"Afiyet olsun Sahra Hanım. Bizim için misafirlerimiz önemli."

"Yanlış anlamazsanız Hanım kelimesini kaldırsak?" 

Anlayışlı bir ifadeyle gülümsedi yaşlı kadın. 

"Bence çok iyi olur. Fazla resmiyeti sevmem." 

Gülünce gözlerinin kenarları kısıldı ve kırışıklıkları ortaya çıktı. Zümrüt Hanımın yüzündeki kırışıklıklar yaşı kadar yaşanmışlığı olan türdendi. Hayatın çemberinden geçmiş, yaşlı olmasına rağmen tek bir bakışıyla herkesi dize getirebilecek güçte olduğunu bas bas bağırıyordu asil duruşu. 

Kadını incelemekten alıkoyamadı kendini Sahra. Başına taktığı yeşil şalının ön kısmından ağarmış saçları belli belirsiz görünüyordu. Şalının ucunu maddi değerinin yüksek olduğu her halinden belli olan bir broş ile kıyafetine tutturmuştu ve bedeni sanki ben yıkılmazım der gibi duruyordu. 

"Aslında bu tarz konuşmalara şirketten alışkın olmanız lazım ama sanırım samimiyetten yanasınız." 

Nur gülümseyerek söze girdiğinde karşısındaki kendinden emin duruşuyla konuşan kızı merak ettiğinden dolayı onu tanımak istiyordu. 

"Yani iş ortamında bu tarz konuşmalara doydum diyebilirim. Tabii resmiyet yerine göre şart ama benden büyük insanların bana Hanım demesine hala alışabilmiş değilim." 

Alçakgönüllü konuşması ve gerçekten nasıl davranması gerektiğini iyi bilen bir kız diye düşündü Zümrüt Hanım. İstanbullu olduğunu büyük oğlu Adil'den öğrenmişti fakat belli ki aldığı aile terbiyesi örfünü adetini bilen türdendi. 

"İstanbullu muydun kızım?"

Asiye servisleri yapmaya başlarken Zümrüt Hanım servisi yönetmede yardımcı oluyordu. Aklından geçirdiği düşünceyi eşi Kemal Bey sorarken bir kulağı Sahra'daydı. 

"Evet efendim. İstanbul'da doğup büyüdüm."

"İstanbul'da yaşamak zor değil mi?"

Nur'un sorusuyla kadını büyük bir ilgiyle yanıtlamaya başladı. 

"Tabii ki zor ama bir süre sonra alışıyorsunuz. Yani daha doğrusu insan mecbur kalınca her şeye alışmak zorunda kalıyor." 

Kızın cümlelerini hiç kaçırmadan dinleyen Araf mecburiyet kısmına takılmıştı. Neye mecbur kalmıştı ki? 

"Hadi bakalım hem konuşun hemde yemeklerinize başlayın." 

Zümrüt Hanım kesinlikle tam bir anneydi ve doğrusunu söylemek gerekirse bu durum Sahra'nın hoşuna gitmişti. 

"Afiyet olsun herkese." 

Kemal Beyin komutu ile herkes yemeğe başlamış ve ortamda kısa bir sessizlik oluşmuştu. Genç kız yemeğini yemeğe başlamışken kafasını anlık kaldırdı ve adamın bakışlarıyla karşı karşıya geldi. 

Bakışlarını hemen kaçırırken bu adam yüzünden kalbinin ritminin bozulmasına sinir oluyordu. 

Araf... 

İsminin anlamını dibine kadar taşıyor ve Sahraya bu anlamı yaşatıyordu. Genç kız adamla karşılaştığı, konuştuğu her an sanki cennet ile cehennem arasında kalıyordu. Bir yanı cennetinin güzelliğiyle onu çağırırken bir yanı ise cehenneminin karanlığıyla onu kendinden uzaklaştırıyordu. 

Görünen o ki bu ikilemin Sahra için son bulması fazlasıyla zor olacak ve hatta belkide hiçbir zaman son bulmayacak, sürekli bu ikilemde git gel yapacaktı. 

"İstanbul'da aileniz ile mi yaşıyorsunuz?"

Düşüncelerini bölen tatlı ses Alin'e aitti. Kocaman gözlerini Sahra'nın üstünde sabitlemiş tatlı bir merakla sorusunu sorarken utangaç halini saklayamamıştı.

"Evet, halamla yaşıyorum." 

Utangaç kıza kocaman gülümseyip anlayışlı bir ifadeyle baktı. 

"Aileniz?.."

Zümrüt Hanımın devamını getiremediği cümlesinden tam olarak ne sormak istediğini anlamıştı. 

"Ailem, halam."

Keskin cevabını hiç düşünmeden tekte vermişti. Ortamı derin bir sessizlik kaplarken Sahra ne düşündüklerini az çok tahmin edebiliyordu. Muhtemelen şu an herkes kendi kafasında kendine göre senaryolar kuruyor ve Sahraya bakmayıp içten içe onun için üzülüyorlardı. 

"Yemekler çok güzel olmuş ellerinize sağlık."

Zümrüt Hanım gözlerinde ki acıyı göstermemek adına gülümsedi fakat Sahra görmese bile yıllarca bu tavra alışkın olduğundan hissetmişti. 

"Afiyet olsun Sahra'cığım."

Kadına gülümseyen kız bakışlarını Alin ile Aral'a çevirdi ve birbirlerine çok benzediklerini fark edince ikiz olduklarını anladı. 

Aralarındaki tatlı didişmeye gıpta ederek baktı. O kadar güzel yaştaydılar ve gördüğü kadarıyla da o kadar güzel bir aileye sahiptiler ki onların yerinde olmayı çok isterdi. Gençliklerini doyasıya yaşadıklarını, her yaşlarını olması gerektiği gibi yaşadıklarını görmek Sahra'yı onlar için mutlu etmiş kendisi için ise üzmüştü. 

Yinede yıllardır yaptığı gibi acılarını gülümsemesinin arkasına sakladı ve bu güzel aile için içinden güzel ve sessiz duasını gönderdi göklere...

Zaman su gibi akarken yemekler keyifli bir sohbet eşliğinde yenilmiş hiç kimse vaktin nasıl geçtiğinin farkında olmamıştı. 

Tabii Sahra ve Araf için durum pekte öyle değildi. İkisininde gözleri birbirinden ayrılmazken zaman zaman ikiside kasılmış ve ortamı bozacak korkusu ile davranışlarını kısıtlamışlardı. 

Her şeye rağmen sorunsuz bir akşam olmasının huzuru Sahra'yı mutlu etmişti. Araf yüzünden gerilsede aslında gerginliğinin yersiz olduğunu ancak gecenin sonunda anlayabilmişti fakat artık zaman geçmişti.

Kahve içmek için herkes yukarıdaki terasa çıktığında Sahra bu güzel ortamın son dakikalarını yaşıyordu. Açık konuşmak gerekirse Sahra bu aileyi çok sevmiş ve yanlarında olmaktan garip bir hoşnutluk duymuştu. Sanki daha fazla kal deseler büyük bir hevesle kabul edecek gibiydi. 

Belkide herkesin sıcak davranması onu bu kadar etkilemişti ya da daha önce böyle bir ortamda hiç bulunmamış olması. 

Bir an kendisinin böyle bir ailenin içinde yaşadığını düşündü. Sıcak bir aile ortamı. Herkesin yanında olduğu kimsenin birbirinden sevgisini esirgemediği sıcak bir ortam. Sürekli tatlı tatlı atışan küçük kardeşler. Ve sürekli kendisini koruyan bir ağabey. Şöyle bir düşününce ne çok eksiği vardı onun bu hayatta. Ne çok keşkesi vardı. Ne çok acısı, ne çok yarası, ne çok içinde kalan uhdeleri vardı... 

Dalıp giden kızı izleyen Araf içinden ne düşündüğünü merak ediyordu. Neydi o güzel gözlerde ki derin acı merak ediyordu. Neydi onu bu hayata mecbur kılan merak ediyordu. Bu kız hakkında o kadar çok şey merak ediyordu ki merak ettiklerini yazıya dökse ciltlerce kitap yazılabilirdi. 

Herkesin vardı ya bu hayatta bir sebebi onun da vardır bir sebebi diye düşündü. 

"Sahra abla üşüdüysen şal getirelim sana."

Alin'in sesi Sahra'yı bölerken sersemleyen bakışlarından kurtulup küçük bir tebessüm gönderdi genç kıza. 

"Yok canım teşekkürler. Açık hava iyi geldi."

Kafasını olumlu anlamda sallayan Alin'e gözlerini açıp kapatarak karşılık verdi. Alin o kadar tatlı bir kızdı ki Sahra onu çok sevmiş ve hem onunla hem de Aral ile kaynaşmışlardı. Alin ne kadar sakinse Aral'da onun tam tersi bir hiperaktifliğe sahipti ama bu onu tatlı bir çekicilikle süslüyordu. 

"Güzeldir bizim buraların havası." 

Zümrüt Hanım kahvesini yudumlarken uzaklara dalan gözlerinden bir haber konuşmuştu. 

"Evet, güzel gerçekten."

Hanımlar konuşmasına havadan sudan devam ederken erkeklerde sohbete arada sırada dahil oluyorlardı. 

"Zümrüt Hanım, Tamer Beyle eşi geldi aşağıdalar."

"Aaa neden almadınız yukarıya kızım? Kemal Bey gel karşılayalım misafirlerimizi."

Kemal Bey ve Zümrüt Hanım ayaklanırken Nur ve Adil de karşılamak için ayağa kalkmışlardı. 

"Hemen geliyoruz Sahra." 

Adil gereken açıklamayı yaptı ve eşiyle beraber aşağıya indiler. Alin ile Aral'da ayaklandı ve "bizde inelim Sahra abla" deyip ağabeyi ve yengesinin peşinden gittiler. 

Araf ile tek başına kalan kız rahatsız olsa da adama belli etmemekte kararlıydı. Aslında adama özür maiyetinde birkaç cümle kurup bulunduğu mahcubiyetten kurtulabilirdi fakat konuşup konuşmamakta kararsızdı. 

Adama baktığında masumca gökyüzünü seyrettiğini gördü ve derin bir nefes alarak konuşmaya karar verdi. 

"En son ki karşılaşmamızda biraz kaba davrandığım için kusura bakmayın." 

Tek solukta söylediği cümleyle rahatladığını hissetsede bir yanı adamdan gelecek cevabı kestiremediğinden dolayı karamsardı. 

"Sanırım artık benimle normal konuşmaya karar verdin."

Ne söylerse söylesin ona gıcık olmayacak ve adamın küçük oyununa gelmeyecekti. 

"Söylemem gereken şeyi söyledim diyelim." 

Çarpık bir gülümseme geçti adamın dudaklarından ve Sahra derin bir iç çekti. Bu adam böyle gülmemeliydi! 

"Pekala, öyle olsun küçük hanım." 

Oturduğu yerde iyice yayıldı ve bir bacağını diğerinin üstüne erkeksi bir hareketle attı. Bu kız hiç konuşmayıp sadece böyle masumca baksa aslında hiçbir sorun olmayacaktı. Yani en azından Araf için olmayacaktı. 

"Artık seninle beraber çalışacağız Sahra Mesken." 

Eline büyük bir koz geçmiş gibi konuşan adam halinden oldukça memnun gibiydi. 

"Evet, maalesef oldu öyle bir talihsizlik." 

Genç adam kızın cevabına karşılık gülme isteğini bastırdı. Bu kız öyle bir şeydi ki asla kendinden ödün vermek istemiyor sadece mecburiyetten adama iyi davranıyor gibiydi. 

"Bakıyorum da sonradan telafi edeceğin cümleler kurmaya devam ediyorsun."

Adamın gözlerinde muzip pırıltılar parıldarken Sahra tam ağzını açmıştı ki merdivenlerden gelen seslerle kendini durdurmak zorunda kaldı. 

"Eve geçiyorduk bir uğrayalım dedik. Bayadır görüşemedik Kemal'le de." 

Kalın erkek sesi net bir şekilde duyulurken diğerlerinin konuşmaları da uğultu şeklinde geliyordu. 

"Misafirinizin olduğunu bilseydik hiç gelmezdik. Tamer illa tutturdu uğrayalım diye."

Bu sefer duyulan naif bir kadın sesiydi. Tanımadığı kadının sesine Zümrüt Hanımın sesi de eklenmişti. 

"Aşkolsun hiç olur mu öyle şey. İyi ki geldiniz hem misafirimizi çok seveceksiniz."

İçeriye adımlayan tanımadığı insanlar ve yeni tanıştığı Sargun ailesi tamamen geldiğinde Sahra yerinden kalkarak ayaklandı. 

İşte o an kafasını kaldıran adam gördüğü yüz ile nefesini tuttu ve tutunacak bir yer aradı. Yer ayaklarının altından kayıp giderken gözlerinin yanlış görmüş olduğunu diledi. Soluğunun kesildiğini hisseden adam nefes almakta gittikçe zorlanırken göğüs kafesine ağır bir şeyin oturduğunu hissetti. 

Gördüğü yüzün gerçek olmadığını düşünmek isterken hala gördüğü şeyin gerçekliğiyle sınandığını hissetti. Boğazına yerleşen yumru adamı kendinden geçirirken duyduğu karmaşık duygular nefesini tamamen kesmişti. Hayır, şimdi olmazdı. Bu kadar savunmasızken olmazdı!

Aklında ki tek düşünce bu kızın burada ne işi olduğuyken başı dönmeye başladı. Adamda ki değişikliği fark edenler telaşla başına üşüşürken sesler kalabalık bir uğultudan ibaretti. 

Sol koluna giren uyuşma boynuna doğru yol izlerken gözleri kapanıp kendisini yerde buldu. 

En son duyduğu şey ise karısının ve oğlunun korku dolu çığlığıydı...

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 1
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 1
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Dilara Esen Üstündağ Instagram dilaraesenustundag// Wattpad Dilaraaustundagg