SARMAŞIK 8.BÖLÜM
Sarmaşık...
1. 8.BÖLÜM: Kırık Kalpler Durağı
Tenine çarpan soğuk hava vücuduna garip bir ürperti yayarken havayı derince içine soludu. Ne kadar zamandır kendine vakit ayırmadığını düşünürken şirketin terasına çıkıp kendi halinde olmak bile kıza fazlasıyla iyi geliyordu.
Öyle ki buraya geldiğinden beri işlerden kafasını kaldıramamış ve yapabildiği tek değişiklik Sargun ailesine yemeğe gitmek olmuştu. Tabii eğer o gün ki talihsizlik yaşanmasaydı Nur ve Alin ile de kahve içme fırsatı olacaktı.
Sahra o gün kızların hastane de kalmak isteyeceklerini düşündüğünden rahatsızlık vermek istememiş ve sadece beş dakika hastane'nin kafeteryasında oturmuşlardı.
"Dalmışsın..."
Aniden duyduğu ses ile hafifçe sıçradı ve arkasını döndü. Gördüğü suret içine heyecan kırıntıları bırakırken hafifçe gülümsedi ve birkaç saniye sonra "evet, dalmışım" dedi.
"Fark ettim.."
Bilmiş cevabını dudağının kenarından süzülen yarım gülümsemesi ile verdiğinde Sahra da gözlerini devirerek belli belirsiz bir gülümse bahşetti adama.
"Nasılsın?"
Ellerini ceplerine koydu ve hafif esen rüzgarda kızın siyah saçlarının savruluşunu izlemeye başladı.
"İyiyim. Siz nasılsınız?"
Siz kelimesine takılsa da belli etmemek adına tepki vermek istemedi. Hala ısrarla sizli bizli konuşması bir yandan hoşuna gitse de bir yandan da bu kızla arasında ki mesafeleri aşmak istiyordu.
"Sağol iyiyim. Nasıl gidiyor, alıştın mı buraya?"
Savrulan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve rüzgara arkasını dönerek yüzünü tamamen adama doğru çevirdi.
"Yani alıştım sayılır. Burcu baya yardımcı oluyor bana. Zaten diğer arkadaşlarda iyi şimdilik her şey yolunda."
Gülümseyen kıza aynı şekilde karşılık verdi ve "güzel o zaman" dedi.
Diyecek başka bir şey bulamadığında kafasında konular aramaya başladı. Sahra ile konuşmak istiyor ve onun şu an buradan gitmesini istemiyordu. Ne konuşabileceğini kafasında tararken ilk aklına gelen şey dudaklarından izinsizce dökülmüştü.
"Nevşehir'i gezebildin' mi?"
Ansızın fakat mantıklı bir soru sorduğu için kendini tebrik etti. Kendini öyle bir cenderenin içine sokmuştu ki sırf Sahra ile konuşabilmek için kendini hiç olmadık saçmalıklara bile sokabilirdi şu an.
Bu kızda ne vardı bilmiyordu ama Araf'ın dikkatini çektiği aşikardı. En son ne zaman bir kadın ile konuşmaya çalıştığını hatırlamıyordu. Zaten belki de Araf'ın dikkatini çekende buydu. Sahra'nın farklı olmasıydı.
"Hayır, henüz gezemedim. Malum işler yoğun, fırsatım olmadı bir türlü."
Dudağını büzerek konuşması Araf'ı gülümsetirken belli etmemek adına dudağının kenarını kaşır gibi yaptı.
"Eğer istersen fırsatın olduğunda seni gezdirebilirim. Hatta Kapadokya'ya gideriz. Çok güzel bir yerdir."
Sahra duyduğu cümle ile şaşkınlığına engel olamazken içinde bir yerlerde kıpırdayan duygularına kapılmaya başlamıştı.
"Olabilir."
Tüm sevincini tek bir kelimeye sığdırsa da bu sadece adama karşıydı çünkü içindeki sevinç tüm dünyaya sığmayacak kadar çoktu ve bunu şu an o bile kendine itiraf edemiyordu.
"Pekala, anlaştık o zaman."
Aldığı tek kelimeye bozulsa da çaktırmamaya çalıştı ve yine de bir ihtimalin bile olması adamı hoşnut etti.
"Anlaştık.."
Bugün hep tek kelime giden Sahra adama hiç yardımcı olmuyor ve Araf sürekli bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Normalde sessiz kalan taraf hep kendisi olurken şimdi işler tam tersine dönmüştü ve Araf ben kimin bedduasını aldım diye düşünmeden edemedi.
"Bu arada.. Bakıyorum da benim yerimi iyice mesken edinmişsin. Ne zaman gelsem buradasın."
Sahra anlamsızca baktı adamın yüzüne.
"Eminim hava almak isteyen herkes buraya geliyordur."
"Senden başkasını görmedim desem?"
Sahra inanamazcasına baktı adama.
"Ben hep görüyorum desem?"
"Sen başkalarını görüyor olabilirsin ama ben sadece seni görmek istiyorum."
Sahra duyduğu cümle ile put gibi donup kalırken adamın dediği şeyi doğru duyup duymadığını anlamaya çalışıyordu. Ne demişti bu adam?
BEN SADECE SENİ GÖRMEK İSTİYORUM!
Evet, doğru duymuştu! Sadece Sahra'yı görmek istediğini söylemişti. Peki ama neden?
Kafası iyice karışan Sahra cümlenin etkisinden hala çıkamazken içinde depreşen duygulara bir anlam veremiyor ve hissettiği heyecanı daha yeni yeni fark ediyordu.
"Yani seni görmek güzel. Seninle uğraşmak daha da güzel. Beni çok eğlendiriyorsun. Aslında sen çok komik bir arkadaş olabilirsin."
Duyduğu cümleler ile sarsıldığını hisseden Sahra kendini yüksek bir yerden aşağı atlamış ve adeta her tarafının dört bir parçaya bölündüğünü hissetmişti.
Şu an yaşadığı öyle bir şeydi ki sanki tırmanarak çıktığı yerden tek solukla boşluğa itilmiş gibiydi. Bu hissi daha önce hiç yaşamamıştı ve henüz ilk defa tadıyordu. Ve eğer imkanı olsaydı bu durumu bu şekilde ve bu adamın karşısında tecrübe etmeyi asla istemezdi.
Ne diyeceğini bilemeyen kız şaşkınlığının içinde cebelleşirken adamın bir anda neden böyle bir şey dediğini anlamamış fakat geçen şaşkınlığı yerini kırgınlıkla karışmış bir kızgınlığa bırakmıştı.
"Siz benim arkadaşım olabilmek için fazla kendini beğenmişsiniz. Bu yüzden kendinize benden daha eğlenceli bir arkadaş bulursanız iyi edersiniz. Hoş sizin gibi suratsız biriyle kim arkadaşlık edebilir bilmiyorum!"
Tüm öfkesiyle ve düşünmeden dışa vurduğu cümlelerinin nereye gideceğini bilmeden büyük bir sinirle ve kırgınlıkla söylemiş ardında nasıl bir adam bıraktığından habersiz çekip gitmişti.
İnsanlar ve kelimler öyle büyük bir bilinmezliktir ki sizi mutluluğa götüren de mutsuzluğa itende bu ikisinin birleşimidir.
Size ne zaman ve hangi durumu yaşatacağı meçhulken ne olacağını beklemek büyük bir sabır işidir. Sabrınızın sonu sizi her iki durumdan birine çıkarırken siz ya mutluluktan havalara uçuyorsunuzdur ya da kelimelere veyahut karşınızdaki insana fazlasıyla öfkelisinizdir.
Aslında öfkenizin tüm sebebi karşınızdaki insanken burada en masum kalan kelimelerdir. Sizi mutlu etmek karşınızdaki insanın iki dudağı arasındayken öfkenizi kelimelere kusmak yersiz bir çaresizliktir.
Sahra öfkesini kime ve neye kustuğunu bilmiyordu fakat canının nasıl yandığını ve kalbinin ne kadar kırıldığını çok iyi biliyordu. En başından beri bu adamla konuşup muhattap olması büyük bir hataydı ve Sahra bunun için çok pişmandı...
Tek pişmanlık yaşayan Sahra değil Araf' da en az Sahra kadar pişmandı fakat onun pişmanlığı kurduğu saçma sapan cümleyeydi. Bir anlık gaflete kapılarak itiraf ettiği cümleyi toparlamak istemiş fakat sonrasında kurduğu cümleleri büyük bir felakete dönüşmüştü.
Yaptığı hatayı anında fark etmişti fakat bir kere söylemişti işte. Nasıl söylediğini kendisi de bilmiyor, ne olduysa bir anda olmuştu diye düşünüyordu.
Derin bir nefes verdi ve sıkıntıyla yüzünü ovuşturdu. Sahra'nın yüz ifadesi gözünün önüne geldikçe kafasını duvardan duvara vurmak istiyor ve hala nasıl böyle bir şey yapabildiğini içten içe sorguluyordu.
Bilmiyordu işte. Ailesinden başka kimseyi sevmeyi bilmiyordu! Araf Sargun bir kadına karşı yaşanan, hissedilen tüm güzel duyguları yıllar önce unutmuş ve şimdi ise bırakın o duyguları tekrar hissetmeyi o duyguların nerede olduklarını bile bilmiyordu.
Araf'ın içi sır kapısı gibi birden fazla bilinmezliklerle dolu ve henüz iki yıldır kabuk bağlamış yaralarla kaplıydı. Kim bilir belki de yaptığı hatanın nedeni de kabuk bağlayan yaralarının kazınarak tekrar kanamasından korktuğundandı.
Belki de Araf Sargun sevmekten de sevilmekten de kaçan büyük bir korkaktı ya da tekrar hayatının elleri arasından kayıp gitmesine izin vermeyecek kadar akıllanmış ve artık temkinli davranmaya başlamış bir adamdı.
Ya da belki de tüm bunların yanında unuttuğu sandığı geçmişini hala daha unutamayan bir adamdı...
***
Tabağındaki tatlıdan küçük bir parça aldığında tadının hoşuna gitmesiyle bir parça daha aldı ve keyifle yemeğe başladı.
"Nihayet yan yana gelebildik."
Karşısındaki sarı saçlı, mavi gözlü kadın yüzündeki kocaman tebessümü ile konuşurken Sahra ağzında ki tatlıyı bitirip aynı şekilde gülümsedi kadına.
"Evet, gerçekten çok iyi oldu ama keşke Alin de olsaydı."
"Eğer dersi erken biterse o da gelecek."
"Aaa çok iyi o zaman."
"Beni gördüğüne bundan daha çok sevinmemiştin Sahra."
Sahte kızgınlığı Sahra'yı hem gülümsetmiş hem de açıklama yapma isteği uyandırmıştı.
"Olur mu öyle şey? Sizi gördüğüme çok sevindim."
Anlayışlı bir ifade ile gülümsedi genç kadın.
"Biliyorum canım. Şaka yapıyorum."
"İyi ki gelip beni şirketten kurtardınız."
Nur Hanım şirkete gelmiş ve Adil Bey'den izin isteyip Sahra'yı dışarıya kaçırmıştı. Henüz geldikleri on dakika anca olmuştu ve Sahra'ya bu on dakika bile o kadar iyi gelmişti ki.
"Ay valla bizimkilere kalsa neredeyse şirkette yatıp kalkacaklar. Hayır işin kötü yanı senide kendilerine benzetecekler!"
İsyan dolu cümlesinin bir kısmı gerçekten doğru bir kısmı ise Sahra'yı güldürmek içindi. Şirkete gittiğinde önce eşinden Sahra'yı dışarı çıkartabilmek için izin istemiş sonra Sahra'nın yanına gitmişti ve kızın kendinden geçmiş halini görmek Nur'u fazlasıyla üzmüştü.
Ne olduğunu bilmiyordu ama her ne olduysa Sahra'yı fazlasıyla üzdüğü aşikardı. Kızın karşısında kendini zorlukla toparlamaya çalışması Nur'a kendisini hatırlatırken Sahra'nın üstüne gitmemek adına hiçbir şey anlamamış gibi yaparak normal davranmaya çalışmıştı.
"Evet, maalesef işler biraz yoğun. Haliyle herkes büyük bir titizlikle çalışıyor."
"Aman bizimkiler yoğun olsalar da olmasalar da aynılar Sahra."
Kıkırdayan Sahra sakin görünen kadının içinde bir yerlerde baskın olan yönünü fark etmeden geçememişti.
"Aslında Adil işler için evi fazla aksatmaz ama Araf öyle değil. O tam bir işkolik!"
Yaşadığı olayın vahametini daha yeni yeni unutan Sahra, Nur'un adını zikretmesiyle tekrar hatırladı ve içinde tekrar yeşeren öfkeye engel olamadı.
"Sahra iyi misin sen?"
Hislerini yüz ifadesine yansıtmış olacak ki genç kadın sormadan edememişti.
"Yanına geldiğimde de iyi değildin ama üstüne gelmek istemedim. Ee ama şimdi de bir anda yüzün düştü. Kötü bir şey yok değil mi?"
Kadının yüzüne baktığında tek bir merak kırıntısı aradı fakat endişe dolu ifadesiyle karşılaştığında düşüncesinin ne kadar yersiz olduğunu fark ederek utandığını hissetti.
"Sahra'cım iyi misin?"
Nur kızın masadaki elini dostane bir tavırla tuttuğunda kıza destek olurcasına güç vermek istedi.
Bu samimi hareketle beraber Sahra buğulanan gözlerini saklarken içinin sıcacık olduğunu hissetti. Birilerinin yanında olduğunu hissetmek kıza iyi geliyor ve kendini yalnız hissetmekten uzaklaştırıyordu.
"İy.. iyiyim."
Kesik cümlesi ne kadar inandırıcı bilmiyordu ama Nur'un inanmasını her şeyden çok istiyordu. Aksi takdirde bu ona anlatabileceği bir şey değildi ve Sahra nasıl bir tepki ile karşılaşacağını tam anlamıyla kestiremiyordu.
"Sahra iyi değilsin ama üstüne gelmek istemediğim için diretmeyeceğim."
Anlayışlı cümlesine karşılık gözlerini büyük bir minnet ile açıp kapattı ve kadın sessiz teşekkürünü anlamış gibi anaç bir ifadeyle mahzun bir tebessüm gönderdi.
Nur bu bakışları çok iyi biliyor ve anlayabiliyordu. Karşısındaki kız kendisini çaresizce iyi göstermeye çalışırken her hareketi ve her mimiğinde kendi halini hatırlayıp derince iç çekiyordu.
Kim üzmüştü bu güzel gözleri bilmiyordu ama tek dileği sonunun kendisi gibi bilinmezlik içerisinde git gel yaşamamasıydı.
"Ben bir lavaboya gidip geleyim."
Kafasını sallayan kadın bir müddet Sahra'nın gidişini izledi ve ardından bakışlarını dışarıya çevirdi. Kadının yüzünü derin bir hüzün kaplarken düşüncelerine engel olamıyor ve sanki yıllar önce yaşadığı acıları şimdi tekrar içinde yaşadığını hissediyor gibiydi.
Dolan gözleri kendini toparlamasına izin vermezken nasıl büyük acılardan geçtiği ve sevdiği adam ile nasıl sınandığını hatırlamıştı. Anılar ve acılar aklına bir bir nüfuz ederken nefes almak güçleşiyor ve derin izleri unutmak imkansızlaşıyordu.
Dünya öyle bir yerdeki maalesef acı yüzünü herkese ısrarla gösteriyor ve tek bir kişiyi bile teğet geçmiyordu. Herkeste izlerini bırakmayı seviyor ve dünyanın sonuna kadar bu oyunları sürdürmeyi planlıyordu.
Genç kadın düşünceleri eşliğinde Sahra'yı beklerken artık kendini toparlaması gerektiğini fark etti ve karşıdan Sahra'nın geldiğini görünce yüzüne kocaman bir tebessüm yerleştirdi. Nur bugün hem kendini hem de Sahra'yı iyi edecekti.
Kız geldiğinde Nur vakit kaybetmeden lafa atıldı ve kalan zamanlarını keyifli bir sohbet eşliğinde devam ettirdiler.
Hoş sohbetler, komik anılar ve güzel kahkahalar Alin'in de aralarına katılmasıyla artarken zamanın nasıl geçtiğini anlamayan kadınlar biraz daha biraz daha diye diye beraber saatler geçirmişlerdi ve kafeden ayrılırlarken hepsinin yüzü gülüyordu.
Kafeden ayrılırken Nur, Sahra'yı bırakmayı teklif etse de genç kız dışarda birkaç işinin oluğunu söyleyip kibarca reddetmişti. Nur ısrar etmemek adına kızı anlayışla karşılamış ve birbirlerine veda ettikten sonra ayrılmışlardı.
Sahra işlerini halletmek için bildiği birkaç yerlerden birine doğru giderken yüzünde bugünden kalan güzel tebessümü vardı. Yolda ilerlerken uzun süre sonra ilk defa bu kadar eğlendiğini ve güzel vakit geçirdiğini düşünüyordu.
Nur ve Alin bugün Sahra'ya fazlasıyla iyi gelmiş ve neredeyse kızın sabahki halinden eser kalmamıştı.
Gerçekten çok iyi ve çok güzel bir aileye sahip insanlardı. Bunun kıymetini biliyorlar mıydı bilmiyordu ama Sahra olsaydı böyle bir ailenin kıymetini sonuna kadar bilirdi. Dışardan o kadar güzel ve ulaşılmaz duruyorlardı ki her insan onların yerinde olmak için can atardı diye düşünmeden edemedi Sahra.
Düşünceleriyle beraber geldiği yeri fark etti ve içeri girip işini bir an önce halletmeye çalıştı. Ufak tefek eksikleri vardı ve bugün vakti varken hepsini halletmeliydi.
Yaklaşık bir saat süren bir alışverişin sonunda nihayet işlerini bitirdi ve yoldan geçen bir taksiyi durdurup yorgun bedenini arabaya attı. Bugün eğlendiği kadar yorulmuştu da.
Kısa bir yolculuğun ardından otele geldiğinde taksiciye parasını verdi ve hızlı adımlarla içeriye yöneldi. Asansöre ilerleyip boş olduğunu gördüğünde şansının yaver gittiğine şükretti ve hemen kendi katını tuşladı.
Hızla çıkan asansörün daha hızlı çıkmasını mümkünmüş gibi isterken bir an önce yatağa kendini atıp dinlenmek için sabırsızlanıyordu. Sağ bacağını sabırsızca sallarken gözlerinin yorgunlukla kapanmasıyla gözkapaklarının ağırdığını hissetti.
Asansörün geldiğini belirten tiz sesini duyduğunda gözlerini zorlukla açtı ve bayık bakışlarla odasına doğru ilerledi. Kapıya gelmeden önce çantasında aramaya başladığı kartı iki dakikada anca bulduğunda çantasından gereksiz eşyalarını çıkartmayı aklının bir köşesine not etti.
Kartı kapının yanındaki cihaza okuttuğunda açıldı ve içeri girdi. Eşyalarını köşedeki koltuğun üstüne bıraktığında üstündeki ceketi de çıkarttı ve yorgunluğunu atmak adına duşa girmeye karar verdi. Yorgun adımları banyonun yolunu tutarken bir yandan da üstünü çıkartıyordu.
Kısa bir duşun ardından banyodan çıkan kız saçlarını havlu ile sarmış ve yatağına uzanmıştı. Dinlenmek için gözlerini kapattığında kapının tıklanma sesini duydu ve istemsizce kaşlarını çattı. Oda servisinden herhangi bir şey istememişti ve burada tanıdığı kimsede olmadığı için kim olduğunu merak eden kız yataktan kalkmış ve kapıya doğru ilerlemişti.
Tam kapıyı açacakken tekrar tıklanan kapı ile kim olduğunu daha da merak etmiş ve kapıyı hafif aralık şekilde açmıştı.
Kapıyı tam açmadığı için yarım gördüğü suret ile emin olamamış ve kapıyı tamamen açmıştı. Gördüğü kadın ile bugünün ikinci şokunu yaşayan Sahra bu kadının buraya nasıl geldiğini ve kendisini nasıl bulduğunu fazlasıyla merak ediyordu.
"Sahra!"
"Hala!"
İki kadınında aynı anda söylediği kelimeler birbirlerini görmenin vermiş olduğu şaşkınlıkla şok etkisi yaratırken ikisi de hala aynı yerde duruyor ve yerlerinden kıpırdayamıyorlardı. Sahra halasını görmüş olmanın şaşkınlığını ve sevincini bir arada yaşarken henüz kendine gelememişti.
Güneş Hanım, yeğenini fazlasıyla özlediğinden şaşkınlığından kurtulur kurtulmaz hemen Sahra'ya sarıldı ve yeğeninin güzel kokusunu derince içine çekti. Sahra da kendine geldiğinde aynı halası gibi büyük bir özlemle sarıldı kadına.
"Hoş geldin hala!"
Halasına fazlasıyla ihtiyacı olduğunu sarıldığında anlayan kız dolan gözlerine engel olamadı ve gözyaşlarını bugün daha fazla tutamayacağını bildiğinden kendine izin verdi.
"Hoş bulduk güzelim..."
Boynuna düşen yaşlarla ne olduğunu anlamayan kadın telaşla Sahra'yı uzaklaştırdı kendinden ve yüzünü elleri arasına aldı.
"Sahra, ne oldu güzelim? Neden ağlıyorsun?"
Halasının sorusuyla beraber daha çok içerlenen Sahra yağmur gibi yağan gözyaşlarının birini silmeye fırsat kalmadan bir diğerinin akmasına engel olamıyordu.
Hızla içeri giren kadın Sahra'yı da içeri doğru ilerletmiş ve kapıyı kapatmıştı. Kolunda ki çantayı yere bırakırken Sahra'yı yatağa doğru ilerletmiş ve oturtmuştu.
Kızın saçlarındaki havlu hızlı hareket ettiği için kayıp düşerken halası genç kızın yanına oturmuş ve yüzüne dikkatle bakmıştı.
"Sahra, ne oldu sana?"
Cevap alamadıkça endişesi artan kadın Sahra'nın hızla sarılmasıyla genç kızın saçlarını okşamaya başladı. Yeğenini bu halde göreceğini tahmin etmezken buraya daha önce gelmediği için kendine kızıyordu. Yeğeni ne haldeydi ve onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sahra'nın işlerinin yoğun olduğu için fazla arayamadığını biliyordu fakat kendisi yeğenini nasıl ihmal edip aramamıştı bunu anlamıyordu. Bir korkuya kapılıp Sahra'nın bir şey anlamaması için onu sık sık aramak istememişti fakat şimdi yeğenini böyle görmek Güneş Hanımı çok büyük bir pişmanlığa sürüklemişti.
"İyi ki geldin hala. Sana o kadar çok ihtiyacım varmış ki.."
Ağlayışının şiddeti artarken hıçkırıklarını durduramıyordu.
"Sahra, ne oldu sana böyle hala'cığım? Bak korkutuyorsun beni güzelim. Kötü bir şey mi oldu?"
Derin derin nefes alıp verirken unuttuğunu sandığı kırgınlığının aslında kalbinde bir yerlerde derin bir iz bıraktığını halasına sarıldığında hissetmişti.
"Hepsi o adamın yüzünden! Hepsi o bencil adamın yüzünden!"
Bir çırpıda söylediği cümlesi halasını günlerdir içinin en ücra köşesinde sakladığı korkusuyla yüzleştirirken nefesinin kesildiğini hissetti. Kızın saçlarındaki eli donup kalırken kalbine bir ağrının saplanmasını acı içinde duyumsadı.
"O adam beni çok kırdı hala! Bir daha asla o adamın yüzünü görmek istemiyorum!"
Ardı arkası kesilmeyen nefret dolu cümleler birer birer dökülürken Güneş Hanım bedeninin uyuştuğunu hissetti. Başının dönmesi ile kapanan gözleri kadını bayıltacak raddeye getirirken Sahra'ya ne diyeceğini nasıl bir açıklama yapacağını bile düşünecek durumda hissetmiyordu kendini.
Buraya kadar diye geçirdi içinden kadın. Demek ki artık yolun sonuna gelmişlerdi. Artık Sahra hayatının gerçeğini öğrenecekti.
"Özür dilerim Sahra.. Özür dilerim..."
Halasının sesini duyan kız kendi düşüncelerini unutmuş gibi geri çekildi ve halasının rengi atmış suratına baktı.
"Sen neden özür diliyorsun?"
Akmaya devam eden gözyaşlarını sildi ve burnunu çekti.
"Yanında olamadığım için özür dilerim.."
Kendini tutamayan kadın ağlamaya başladığında Sahra halasını rahatlatmak adına konuştu.
"Asıl ben özür dilerim. Buraya geldiğim günden beri seni ihmal ettim ama inan o adamla ilgili anlatacak hiçbir şeyim yoktu hala. O adamı neden bu kadar önemseyip ona neden bu kadar kırıldığımı bile bilmiyorum ama kırıldım işte."
Bölük pörçük duyduğu cümleler karmaşık bir hal almaya başlarken Güneş Hanım duyduklarından emin olmak istercesine ağlamaklı sesiyle sordu.
"O adam kim?"
Gözlerini belli bir noktaya odaklamış kız tek nefeste zikretti adamın adını.
"Araf Sargun!"
Duyduğu isim ile rahatlayan kadın öyle bir nefes almıştı ki az önce duyduğu korkudan tamamen kurtulmuşcasına rahatlamıştı. Hissettiği duygu karmaşası nedeni ile eli ayağı boşalırken hafif bir titremenin esiri olmuş ve Sahra'nın anlamaması için ayağa kalkıp odanın içinde gezinmeye başlamıştı.
Sahra'nın anlattığı kişinin düşündüğü kişi olmaması kadının içini ferahlatırken gelecek günlerin bilinmezlik içerisinde olması Güneş Hanımı ürkütmüyor değildi.
Yeğenine doğru ilerleyip tüm düşüncelerinden kurtulmak istercesine Sahra'ya sarılırken tek dileği Sahra ile beraber buradan bir an önce gitmekti. Aksi takdirde neler olacağını düşünmek bile istemiyordu...
***
Önündeki dosyayı incelerken bir yandan da yapılan değişiklikleri bilgisayarına kaydediyordu. Yokluğunda adamları ve çalışanları her ne kadar işleri rayında ilerletsede yinede ufak tefek aksaklıklar oluşmuştu ve şimdi kendisi onları halletmeye çalışıyordu.
Uzun süredir işlerle uğraştığından artık kafası allak bullak olmuş ve iyice dağılmıştı. Daha yeni toparlanıyorken kendine bu kadar yüklenmesi doğru değildi fakat işlerini bir an önce halletmek istediği için seri olmaya çalışıyordu.
Kapının açılıp içeri karısının girmesiyle zaten dağılmış olan dikkati şimdi tamamen aklından uçup gitmişti.
"Bitmedi mi hala işlerin?"
Konuşarak adamın yanına geldiğinde oturduğu büyük sandalyenin kolçağına, tüm ağırlığını vermeyecek şekilde kalçasını koydu.
"Bitti sayılır. Çok az kaldı."
Dudaklarını büzen kadın, kocasının daha ilk günden bu kadar çok çalışmasını doğru bulmuyor ve istemiyordu.
"Bence bugünlük bu kadar yeter. Sabahtan beri buradasın."
Karısının elini tuttu ve küçük bir öpücük kondurdu. Onun için endişelenmesini anlayabiliyor fakat elinde olmadan kendi bildiğini yapmaya devam ediyordu.
"Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun."
Gülümseyen kadın adamın yanağına bir öpücük bıraktı ve kirli sakallarını okşadı.
"Daha yeni toparlandın. Bu yüzden hemen kendine yüklenmeni istemiyorum."
Küçük bir çocuk gibi kafasını salladı adam.
"Biliyorum hayatım. Bende bu yüzden senin sözünü dinliyorum."
Sevinç Hanım sahte bir kızgınlıkla hafifçe omuzuna vurdu.
"Ha yoksa dinlemeyeceksin sözümü öyle mi?"
Kısık gözlerle bakan kadına güldü ve burnunun ucunu sevdi.
"Ben her zaman senin sözünü dinlerim. Biliyorsun hanım köylüyüm."
Sevinç Hanım büyük bir kahkaha attığında uzun zamandır böyle gülmeyi unuttuğunu fark etti. Günlerdir öyle bir hale gelmişlerdi ki sanki yıllardır acı içinde yaşıyor gibilerdi.
"Ne oldu? Niye düşürdün yüzünü?"
Kocasının sorusuyla kendine gelen kadın kendini kaptırdığından bir haberdi.
"Yok, yok bir şey canım."
Gülmeye çalıştığında Tamer Bey bu gülücüğün zoraki olduğunu anında anlamış ve yıllardır aynı yastığa baş koyduğu kadının adamı kandırmaya çalışmasına sadece gülmek istemişti.
"Gerçekten anlamadığımı mı sanıyorsun?"
Derin bir nefes alan kadın kaçamayacağını anlayınca kocasını huzursuz edecek cümleleri söylemişti.
"Şimdi seninle böyle gülünce.. Kaç günden beri ne hale geldiğimizi düşündüm. Sadece saniyelik unuttum geçtiğimiz günleri ve sonra yine aklıma geldi yaşadıklarımız..."
Unutmanın imkansız olduğu dünya da insan unutmuyor sadece alışıyordu. Tamer Bey yıllarca yaşattıklarını unutmamış sadece alışmışken karısını ne diye avutabilirdi ki?
Ya da günlerdir karısından daha çaresiz bir haldeyken şimdi karısını ne diye teselli edebilirdi?
Hoş teselli etse bile ne fark ederdi ki? Her şey gün gibi açıkken ve gerçekler eninde sonunda ortaya çıkacakken, daha kendisini kurtaracak gücü yokken karısına ne diyebilirdi?
"Ne var aklında Tamer? Ne yapacağız? Nereye kadar bu korkuyla yaşayacağız?"
Karısının hüzün dolu bakışlarıyla karşılaşınca yüz ifadesi tarif edilemeyecek bir bilinmezlik ile kaplandı ve aklındakileri bir bir dile döktü.
"Onu buradan göndereceğim."
"Ne?!"
Duyduğu cümleyi idrak edemeyen kadın, kocasının ne söylediğinin farkında olmadığını düşündü.
"Ne demek göndereceğim Tamer? Nasıl göndereceksin?"
Sakallarını sıvazlayan adam bu konuları konuşmaktan yorulmuştu.
"Göndereceğim işte Sevinç. Bir yolunu bulacağım ve göndereceğim."
"Gönderince ne olacak? İkinci bir hata daha yapamam diyen sen değil miydin? Çok iyi düşünmem gerek diyen sen değil miydin? Şimdi nasıl buradan göndereceğim diyorsun? Ya tekrar gelirse, ya o zaman her şeyi öğrenirse ne yapacaksın?"
Karısının bitmek bilmeyen soruları üstüne geldikçe bunaldığını hissetti adam.
"Biraz sakin ol Sevinç."
Aklını kaçırmanın eşiğine gelen kadın duyduklarıyla bırakın sakin kalmayı şu an adam ne dese sert çıkışacak gibiydi.
"Sen ne yapmayı planlıyorsun bana onu söyle!"
Derin bir nefes verdi ve karısına doğru yaklaşıp gözlerinin içine bakmaya başladı.
"Onu buradan göndereceğim ve bir süre sonra karşısına çıkıp her şeyi anlatacağım. Burada karşılaşmaktansa en azından kendim çıkarım karşısına ve o zaman bir şansım olur."
Duyduklarıyla kocasını pür dikkat dinleyen kadın konuşmasının devamını bekliyordu ki kocasının çalan telefonu ile tüm dikkati dağıldı.
"Alo?"
"Tamer Bey kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama bilmeniz gereken bir şey var."
"Söyle."
"Efendim, Güneş Hanım bu sabah buraya geldi."
Duyduğu isim ile nefesinin kesildiğini hisseden adam içine kor bir alev topu düşmüşcesine yandığını hissetti.
Kulaklarından ayak tırnaklarına kadar sıcaklık hisseden adam nefes almakta zorluk çekerken gözleri tek bir noktaya odaklanmış ve duyduğu ismin kulaklarında durmaksızın çınlayışını dinliyor gibiydi.
İşler daha da sarpa sararken Tamer Bey kendince yolun sonuna geldiğini düşündü ve sol gözünden akan yaşa engel olamadı.
Yıllardır hasret kaldığı kadınların ikiside şimdi bir nefes kadar yakınındaydı ve o kadınlar Tamer'in sonu olmak üzere burada kalacaklardı. İşte Tamer Bey asıl şimdi bitmişti...
Tepkiniz nedir?
Beğen
0
Beğenmedim
0
Sevdim
0
Eğlenceli
0
Sinirli
0
Üzgün
0
Vay
0