Dursun Usta

bir ayakkabıcının öyküsü

Şubat 19, 2022 - 23:27
 0
Dursun Usta

                                                           DURSUN USTA

  • Çay, tavşan kanı çay, cıvıl cıvıl sesi, gençliğine yakışır enerjisi ile daldı dükkana çaycının çırağı Efe, efelere yaraşır sesiyle:
  • Hayırlı işler Dursun abi, bırakayım mı bir çay? Dursun Usta, yorgun, mutsuz, bezgin topuğunu onardığı kunduradan başını kaldırmadan; duyulur duyulmaz bir sesle “bırak oraya” dedi. Efe, çayı bırakıp çıkarken radyodan gelen müziği duyunca kendi kendine gülmeden edemedi, “ayağında kundura, ayağında kundura, yar gelir dura dura…” Tam da dükkana uygun bir şarkıydı, şarkıdaki durağanlık sanki dükkana nota nota, ezgi ezgi işlemişti. Zehir gibi boya deri karışımı ağır koku, sağda, solda, rafta, tezgahta, loş huzmeler arasında belli belirsiz seçilen kimi onarılmış, kimi onarılmayı bekleyen onlarca eski, yeni kundura… Bir enkazı andıran dükkan, Dursun Ustanın ruh halini aks ettiriyordu sanki. Baba mesleğiydi kunduracılık, çocukken de sevmezdi bu dükkanı, babasının zoru ile tatillerde dükkanda çalışırdı. Önce boyanacak ayakkabıları fırçalamakla başladı işe, sonra boyamaya, sonra ufak tefek tamir işleri derken iyi bir kunduracı oldu. Civarda ne onun gibi kundura tamir eden usta vardı ne de yapan. Babasının vefatı ile dükkanı o işletmeye başladı. Oysa Dursun müzisyen olacaktı, ne milletin ayak kokan kunduralarını tamir edecek ne de elleri pis ve boya olacaktı. Babası yüzünden piyano çalacak parmaklar, çivi ile ökçe tutturuyordu şimdi. Ara sıra ekmek parası diye kendini teselli etse de sevmiyordu bu işi. Ökçeyi tutturmak için vurduğu her çekiç darbesi aslında hayallerine, umutlarına, gençliğine iniyordu. Bu küçük, köhne, ruhu gibi karışık dükkanda ömrü tükenip gidecekti. Yaşı genç olmasına rağmen kırlaşan saçları, kırışan alnı yaşından oldukça fazla gösteriyordu bedenini. Evlenmemişti, evlenenlerin halini görüyordu, evlenip de ne yapacaktı hem hangi kadın çekerdi ki tenine sinmiş yaş tabaka kokusunu? Ben diyesim geldi, sonra kendimden emin olamadım, bana yakışmazdı; zaten hayalleri peşinde koşup, baba sözünden çıkmayan adamdan da koca olmazdı. Sıkılmış olmalı ki, şöyle bir yerinde kıpırdadı, yoksa acıktı mı? Çırağın bıraktığı çaya da dokunmadı. Bu adam, nasıl bir adamdı? Kafamda yine sorular birbirini kovaladı.

- Tamir edilecek ayakkabınız mı vardı? Sorusu aklımı başıma aldırdı. Evet miydi hayır mı, verilecek en mantıklı cevaptı?

-Dedim ekmek alacaktım, yakınlarda bir fırın var mı?

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Serve çokça susarım; susamadığım zamanlarda yazarım:)