İTHAL İŞPORTACI

Yaz akşamlarında kulağıma her zaman cırcır böceklerinin şarkıları çalınır, tüm bedenimi garip bir his tavaf eder, sonra da geldiği yere geri dönerdi '

Ağustos 18, 2021 - 18:23
Ağustos 18, 2021 - 18:23
 0
İTHAL İŞPORTACI
Vapur

Yaz akşamlarında kulağıma her zaman cırcır böceklerinin şarkıları çalınır, tüm bedenimi garip bir his tavaf eder, sonra da geldiği yere geri dönerdi. İşten çıkıp iskeleye doğru yürürken, yorgun et yığınlarına çarpmadan ilerlemek neredeyse imkansızdı. Vapura binip eve doğru yol aldığımda zihnimi yalnızca denizden gelen seslere açardım. Motorun su üzerinde oluşturduğu o muhteşem sese.. Yine iş çıkışı bir temmuz akşamı vapura binip yerime yerleştim. Çantamda sabahtan kalma simiti çıkarıp fare gibi kemirmeye başladım. Sıkıldım, çenem yoruldu ve simiti çantama geri tıkıştırdım. Etraf o akşam, salı günlerinin bilinmez sıkıcılığına bürünmüş ve derime anlamsız bir kasvet zerk ediyordu. Güneşin kızıllığı, Galata Kulesi’nin arkasında kalıyor, sarhoş bir ressamın gelişigüzel karalaması gibi bir fon oluşturuyordu. Dalga sesleri, iyot kokusu, yosun kokusu, ter ve emek kokusu... Bütün bu kokular arasında, benimle birlikte vapurda ki herkes denize teslim oluyorduk.  

Her zaman vapurda gördüğüm işportacı Ahmet, (ismini zabıtalardan kaçarken işittim) önünde kalın siyah poşetine kafasını daldırmış muhakkak pazarlamak için bir ürün arıyordu ki sonunda buldu. Kafasını poşetten kaldırdığında göz göze geldik. Herkesin bildiği üzere bir “röntgencinin” yakalanır yakalanmaz yaptığı gibi, hemen yüzüme o sahte tebessümlerden birini yerleştirdim ve başımı öne doğru eğip selamladım. Hareketlerimi aynalayarak bana iade etti. Şöyle bir etrafına bakındı. Nereden baksak hareket edeli 5 dakika olmuştu. Yarım saatte bir ürün anlatabilecek tek dimağ ve ona vapur faresi diyen kırık aynalı zabıtalara karşı cesaret de elbette ki işportacı Ahmet’de vardı. 

-“Abilerim, ablalarım, şu elimde görmüş olduğunuz yüz yılın icadı, şu küçük mucize, size ben tarafından işlerinizi kolaylaştırmak için bizzat Merkel’in yoğun ısrarı üzerine Almanya denen gurbet elinden gönderildi.” Elindeki küçük, ucu sivri metali havaya kaldırdığında sesi daha  da gürleşti. 

-“Baylar, bayanlar merdivenden muz kabuğuyla kayanlar ve de kendine kadın denmesini daha münasip bulan bacılar. Şu elimde tuttuğum icat, Karun’un arayıp da bulamadığı, bu yüzden tek fakirliğim dediği, Amerikan başkanlarının çıldırdığı, Putin’in, söylentilere göre o olmadan asla dediği şey, hepinizin evinde, çantasında, ofisinde bulunması gereken bir icat bir alametifarikadır.”

Akrobatik hareketlerle diğer eline aldığı ürünü bu kez heyecanlı bir şekilde başına toplanan küçük kıyamete anlatıyordu. Kıyamete sur üfler gibi bir hitaptan sonra, kaldığı yerden devam etti.

“Dünyaca ünlü film aktristlerinin olmazsa olmazı, Sophia Loren’in, Monica Belluci’nin ve sarışın bomba Marilyn Monroe’nun dâhi set kulislerine istediği, eğer o olmazsa sahnede asla istediğiniz performansı göstermem dedikleri, bu çoklu tırnak makası, aynı zamanda aynalı törpüsü ve et kesme bıçağıyla birlikte bütün berberlerin, kuaförlerin en çok sipariş ettiği tek üründür. Piyasa değeri bit pazarından daha ucuz olacak bir şekilde bu garip kul Ahmet kardeşiniz tarafından sizlere yalnızca 5 liradır. Bitti mi? Bitmediiiiiii efeniiiimm.”

Bunun yanında diye söze başlarken, kıvrak bir el hareketiyle arka cebinden bir metal formda, (sonradan elini indirince anladığım) bir tarak çıkardı. Ve havaya doğru salladı. Tarak birden kollu bir ahtapota döndü ve şekil şekil bir sürü küçük kollu bölmesi çıktı. “İşte!” dedi. Yüzyılın 2. İcadı. Bu kez iki ürünü, iki eline alarak bir cambazın ip üstünde verdiği savaşı, denizin üstünde veriyor bir yandan da sesini Tanrı’ya kadar ulaştırıyordu. Bu iki harika ürünün birini alana diğerini hediye etmesi cömertlik değil de neydi? Soruyordu bizlere, evimizde ,ofisimizde, (bence pek gerek yok ama alâkasını çözemediğim) parkta, bahçede, tırnağımız şıppadanak kırıldığı vakit, hemen yanımızda muhakkak taşımamız gereken şu aynalı tırnak makasıyla, o bizi yarı yolda bırakan tırnağın kırığını simetrik bir şekilde kesip attıktan ve aynalı törpüsüyle bir güzel törpüledikten sonra günümüz nasıl harikulade geçmezdi ki? Herkes mest olmaya ramak kalmıştı ki, bu kez diğer elinde tuttuğu aynalı cep tarağı ile, Edison’u Tesla’ya düşürecek, Graham Bell’i kıskandıracak, Da Vinci’nin kemiklerini sızım sızım sızlatacak bir buluşu anlatıp gönül tellerimizi titretti. Bu kez bahsettiği metal ürün aynalı çok bölmeli bir taraktı. Saçlar biz kadınların olduğu kadar, erkeklerin de olmazsa olmazıyken, dünya devleri en çok saça yatırım yaparken, Taaa Hindistan’lar da üretilen ve bilmem kaç bin rupilik, şu güzide hayat kolaylaştırıcı ürünü, Türkiye’ye getirebilmek için, İpek Yolu’nda ki, Sahra Çölü’nde ki eşkıyaların, bedevilerin arasında Kul Ahmet kardeşin verdiği savaş ve bu göz dolduran fedakârlığı hatrına alınmaz mıydı ki? Kalabalık, bok sinekleri gibi Ahmet’in sağını solunu çevreliyor ürünleri yakından inceleyenler bir karara varmaya çalışıyordu. 

Sigara paketiyle gün aşırı sevişen hırıltılı bir ses yükseldi ve Ahmet’e “Ben bi tane alayım” dedi. Sonra biri, öteki, beriki derken ben hariç herkes aldı. Bir yılan oynatıcısı gibi o büyülü sözlerini öyle güzel sattı ki, aynalı tırnak makası alana, aynalı çoklu tarak (ürünlerin ismi iki dakikada bir değişiyor) hediyesinin, sadece 5 lira olduğunu vapurun kaptanı duysa dümeni Ahmet’e verirdi. 

Meğer herkesin arayıp da bulamadığı, bir türlü denk gelemediği, başkanından tut da en benim diyen dağda domuzu eksik zengininin bile birbirini ezdiği şu dünya harikası icat, İşportacı Ahmet olmasa bir Hisar vapurunda öğrenilemeyecekti. Hem alıcı, hem satıcı ziyadesiyle mesuttu. Ahmet o akşam, gündüz iş yapamamanın acısını bereketiyle çıkarmıştı. İskeleye yanaştık. Ve birer birer inmeye başladık. Göz ucuyla Ahmet’e baktım. Elinde ki 5 liralardan bir kaç düzine çiçek yapmıştı. Saate baktım daha geçenlerde pilinin bittiği aklıma geldi, zaman kavramını dünyama sokan herkese düşmandım. Ahmet’le aynı anda karaya bastık, saatimi gösterip “benim ki bozulmuş da saati öğrenebilir miyim?” Dedim. Yüzüne sinsi bir gülümseme yayıldı, elindeki siyah kara poşette büyük ihtimal çin malı bir saat arandı…



Yazan: Zeynep Esen 

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Zeynepwesen Biraz hayal, biraz gerçek tıpkı hayat gibi.