SARMAŞIK
Işıkların hüküm sürdüğü bir şehir canınızı en fazla ne kadar yakabilir? Gerçeklerle acımasızca yüzleşirken şehrin karanlığı gece misali boynuna dolanmış bir kadın. Kendi duygularını unutmaya yüz tutmuş yaşamını başkaları için sürdüren bir adam. Ben Sahra; kendi çölümde hayatımın gerçekleriyle kavrulan kadın... Ve ben Araf; cennet ile cehennemin arasında kalmış karar vermek için çırpınan bir adam... Unutma ki aşk amansız; hayat zamansızdır...
1. 1.BÖLÜM: Bilinmez Hayatlar
Hayat karşımıza çetrefilli bir yol olarak çıktığında çoğu zaman tökezleriz ve ayağa kalkmamız zaman alır. Hayatın karşısında durmak zor ama ruhunda o gücü bulmak harikadır. Her tökezleyiş kendini bulmak için insanlığa sunulan bir fırsattır. Kimisi yerle yeksan olup o gücü toz misali savurur, kimisi ise küçücük umuduna sıkıca tutunup savunur...
Büyük camdan dışarı bakarken bulutların özgürlüğü gözüne çarptı. Gökyüzünde ki, yeryüzünde ki her mucize kendini unuttuğu zamanlar da ona bağışlanan en güzel umuttu.
Biz istersek hayatta her şey olabilirdi değil mi?
İşte o öyle yaptı. Rabbinin ona verdiği gücü yılmadan, tüm zorluklara göğüs gererek sonuna dek kullandı. Hayat ona acılarını nakış misali ilmek ilmek işlerken tek bir güce tutunup yaşam savaşını verdi.
Yirmi dört yılın sonunda o savaştan ruhunda ki ağır izlerle çıktı. Bu sefer hayatın oyunları değil o kazanmıştı! Ve zaferinin tadını aheste aheste çıkaracaktı.
Hayatta mutluluğa ulaşmak hiçbir zaman için kolay değildi ama o zaten en zoru yaşayarak zaferine ulaşmıştı. Bir çocuk olarak hayata atılmış güçlü, ayaklarının üstünde durabilen bir kadın olaraksa devam ediyordu. Belki de hayatta en mutluluk veren mertebeye ulaşmıştı. Bir kadın olarak gücünün farkına varmıştı!
"Sahra Hanım?"
Buğulanmış gözlerini odaklandığı yerden zorlukla çekerek kapıya baktı.
"Kapınızı çaldım ama duymadınız sanırım.."
Karşısında ki gülümseyen kıza mahcup bir ifadeyle baktı. Zihnine yaşadığı anlar doluştuğunda her şeyden soyutlanışından fazlasıyla muzdaripti genç kız.
"Kusura bakma Zeynep'cim dalmışım. Bir sorun yok değil mi?"
Zeynep elindeki dosyayı Sahra'nın önüne bırakırken meraklı çıkan sesinden mütevellit hemen söze girdi.
"Projeyle ilgili son resimleri istemiştiniz onları getirdim Sahra Hanım. Birde Hakan Bey sizi odasına bekliyor sanırım yine bu projeyle alakalı."
Dosyanın sayfalarını çevirirken tamam anlamında kafasını salladı. Bu proje şirket açısından oldukça önemliydi. Haliyle patronu da üstüne titrer vaziyette çalışıyor ve personellerinin de aynı titizliği göstermesini dile getiriyordu.
Düşünceleriyle beraber ayaklandı ve adımlarını Hakan Bey'in odasına yönlendirdi. Kapıyı tıklayıp gel sesini işitince içeriye girdi genç kız.
"Hah Sahra bende seni bekliyordum.."
Hakan Bey gülümseyerek Sahranın oturması için büyük toplantı masasının etrafındaki sandalyelerden birini gösterdi.
"Lafı hiç uzatmadan konuya girmek istiyorum Sahra." Genç kız sandalyeye otururken duyacaklarını merak ediyordu. Hakan beyi bu denli sabırsızlandıran sebep onun da ilgisini çekmişti.
"Sizi dinliyorum Hakan Bey."
Hakan Bey memnun bir ifadeyle genç kıza baktı. "Sahra biliyorsun ki projenin görüşmeleri için Miray Hanımı Nevşehir'e gönderecektik. Maalesef ailesiyle ilgili bir sıkıntı çıktı ve bugün İzmir'e gitmek zorunda kaldı. Onun yerine senin geçmeni istiyorum projenin başına."
Sıkıntıyla derin bir nefes soludu genç kız. Odaya geldiğinde ki rahatlığı yerini can sıkıcı bir rahatsızlığa bırakmıştı artık.
Hakan Bey diye söze başlayan kızı ustalıkla susturdu orta yaşlarda ki adam.
"Bak Sahra ben zaten bu proje için senin oraya gitmeni en başından beri istiyordum. Proje de fikrin de, emeğin de çok. Senin oraya gitmen bizim açımızdan çok daha avantajlı olacak."
Son dakikalarda ki değişikliklerden zerre hoşlanmayan birisi olarak nasıl reddedebileceğini konuşmanın konusu kendisine çekildiğinden itibaren düşünüyordu.
"Biliyorum şehir dışına çıkmak istemiyorsun ve bende elimden geldiğince bu konuda sana yardımcı oldum. Şimdi ise aynı fedakarlığı ben senden istiyorum. Benim hatırım için git ve o işi bitir."
Adamın gözlerine baktığında oldukça kararlı bir ifadeyle karşılaştığını fark etti. Bu sefer ki itiraz çabaları galiba boşa kürek çekmekten ileriye gidemeyecekti.
"Anlıyorum Hakan Bey a.."
Genç kızın sözünü hızla kesti. Aksi takdirde Sahra'ya kıyamayıp vazgeçebilirdi. Neden bilmiyordu ama Sahra'yı normal çalışanlarından daha ileri görüyordu. Belki de genç yaşında olmasına rağmen verdiği mücadeleyi takdir ettiğindendi.
"Sadece bir bilemedin iki hafta kalacaksın. Otel ayarlı, seni karşılayacak kişiler ayarlı zorlanacağın bir durum olmayacak merak etme."
Derin bir nefesle gözlerini açıp kapattı. Bu sefer kaçışı yoktu mecburen gidecekti.
Bıkkınlıkla kafasını salladı. "Ne zaman gidiyorum?"
"Yarın."
"Yarın mı?! Hiçbir hazırlığım yok Hakan Bey!"
"Bence bugün tüm hazırlıklarını halledebilirsin. Hatta sen şimdi çık senin için daha iyi olur."
Kızgınlık ve şaşkınlığın harmanlanmış ifadesiyle baktı adamın yüzüne. Ani değişikliklerden nefret ediyordu ve inadına ani kararlarla bir şeyler yaptırılması canını daha çok sıkıyordu.
Ellerini teslim olurcasına kaldırdı. Uzatmanın anlamı yoktu. Ne de olsa Hakan Bey kararını çoktan vermişti.
"Peki Hakan Bey çıkıyorum.. Herhangi bir sorun da size ulaşabilirim umarım?"
Cümlesi kesinlikten çok soru sıfatındaydı. Çünkü patronuna hemen ulaşabilmek ne yazık ki pek mümkün olmuyordu. Bu yüzden işini garantiye alması gerekiyordu.
"Tabii ki Sahra her zaman."
İstemsizce gözlerini devirdi ve adımlarını kapıya yönlendirdi. Olası bir sorunla karşı karşıya gelmemek için şimdiden dua etmeye başlamıştı. Maalesef ki Hakan Bey'in bu cümlelerine inanmak çokta mümkün değildi!
***
Yemek tabaklarına birer birer su geçirip bulaşık makinasına dizerken halasını büyük bir sabırla dinlemeye devam ediyordu. Güneş Hanım, hiçbir zaman az konuşan bir kadın olmamıştı ama bugün ki konuşma kotasını fazlasıyla aşmış ve neredeyse bir yıllık konuşma ihtiyacını gidermişti.
Pekala konuşması sorun değildi, sadece kendini o kadar kaptırmıştı ki sürekli aynı şeyleri tekrar ettiğinin farkında bile değildi ve genç kızı sıkboğaz eden durumda buydu!
Artık sabrının son demlerine ulaşan kız çığlık atmamak için kendini zor tutuyor ve halasının sesine değilde musluktan akan suyun sesine odaklanmak için büyük bir çaba sarfediyordu.
"Hala'cım bırak başkası gitsin ya! Senden başka kimse yok mu?!"
Eve geldiğinden beri bu cümleyi yirmi kereden fazla duyduğuna emindi ama bundan halasının haberi var mı işte ondan pek emin değildi(!)
"Hala'cım, sence de artık yetmez mi?"
Ses tonunu normal tutmaya çalışıyordu aksi takdirde halası istemeyerek ters konuşmasına sebep olacaktı.
"Aşkolsun Sahra! Hiç sözümün kıymeti kalmamış hiç!"
Gerçekten bu kadından korkulurdu! Bu kadar basit bir olayı nasıl bu kadar büyütebilmişti pes doğrusu!
Geldiğinden beri halasından aynı şeyleri duymaktan ve acıklı konuşmalarından içi şişmişti. Artık rahat bir nefes almak istiyordu. Ayrıca neden gitmesini istemediğine de bir anlam verememişti. Olay o kadar büyümüştü ki halasını susturabilse neden bu kadar tepki verdiğini soracaktı ama ne mümkün!
"Sen içeriye geç otur, bende ikimize güzel bir kahve yapıp geleyim."
"Ya ben ne diyorum sen ne diyorsun Sahra!"
Oflayan genç kız artık kendini tutamayacağını hissediyordu.
"Hala artık şu konuyu kapatalım, bak gerçekten boğuldum!"
Ses tonu halası konuşmaya devam ederse püsküreceğinin haberini veriyor gibiydi. Güneş Hanımda konuşmanın devamını anlamış olacak ki ufak adımlarla mutfak kapısına yöneldi.
Çıkan kadınla beraber rahat bir nefes alan genç kız yarım kalan işini bitirdi ve halasıyla kendisi için birer bol köpüklü kahve yapıp içeri geçti. Halasıyla güzel ve doyasıya vakit geçirmek istiyordu. Yoksa onu burada böyle bırakıp gitmeye gönlü el vermezdi.
Yanına gidince kahveleri önünde ki küçük sehpaya koydu ve yanağına kocaman bir öpücük bıraktı. Halası'nın yüzüne yayılan gülümsemeyi görünce kendiside gülümsedi. İşte onu mutlu etmek bu kadar kolaydı!
Kalan zaman diliminde kahveler içilmiş nihayet Güneş Hanım susmuş ve Sahra son hazırlıklarını yapıp dinlenmek için geç olmadan odasına çekilmişti. Ne de olsa yarın kendisini yorucu bir yolculuk bekliyordu...
***
Rüzgarın hafif esintisi tenine çarpıp savrulurken etrafına bakındı ve halasına son kez sarılmak için arkasını döndü.
Halasının mahzun ifadesiyle karşılaştığın da yüzüne güzel bir tebessüm yerleştirdi. Uzun uzun gülümsedi yüzünde ki tedirginliği gidermek istercesine.
"Hadi ama halaa! Bir hafta sonra buradayım amma evham yaptın."
Genç kız halasını tek başına bırakmamak adına bugüne kadar şehir dışında olan iş seyahatlerine çıkmamıştı. Şimdi halası gitmesini istemediğini açıkça belirtirken ondan daha çok üzülüyordu. Birbirlerinden hiç ayrı kalmadıkları için gitmek istememesini anlayabiliyordu fakat anlamlandıramadığı şey halasında ki gereğinden fazla tedirginlikti.
Her zaman, her konuda ona destek olmuştu. Hatta her ne kadar istemese bile işi olduğu için diğer çıkması gereken seyahatlere "istersen gidebilirsin sorun değil" bile demişti. Şimdi neden bu kadar ısrarla keşke gitme der gibi bakıyordu anlayamıyordu.
"Tek tesellim bir hafta sonra dönecek olman zaten."
Halasına inanamayarak baktı. "Daha neler hala! Çocuk gibisin.." Birbirlerine bakıp hafifçe kıkırdadılar. Gülünce halasının kısılan gözlerinde ki yaşlar düştü. Genç kıza belli etmeden elinin tersiyle sildi.
"Halanı çocukta yaptın sonunda.."
Sahra'nın yüzünde ki gülümseme büyüdü. "Sende çocuk olma o zaman canım."
"Ha birde hâlâ utanmadan dalga geçiyorsun!" Sahte bir kızgınlıkla koluna hafifçe vurdu.
"Seninle dalga geçer miyim hiç?"
Halasına sıkıca sarıldı. "Senin gibi çatlak bir kadınla kim dalga geçebilir?"
Halasının çantasını sırtına yiyince ufak çaplı bir kahkaha attı. Uçağı kalkana kadar halasıyla uğraşabilirdi. Sonuçta bir hafta boyunca ondan ayrı kalacaktı.
Sahra birçok şeyden habersiz gülüşüne devam ederken halasının aklında tek bir dilek vardı. Buradan gönderdiği Sahra gibi geri dönmesi ve gülüşlerinin böyle devam etmesi. Aksi takdirde kabuk bağlayan yaralar tekrar kanamaya başlar ve bu birçok insanın hayatının sonu olurdu! İşte dünden beri gitme demesinin tek sebebi buydu!
Bu öyle bir girdaptı ki yanına yaklaşanı içine almaktan gocunmayacak, etrafındakilere zarar vermekten çekinmeyecekti!
***
Karşısında ki kocaman, ihtişamlı binanın önünde dururken gerilmemek imkansızdı. Her ne kadar bir sürü insanın önünde yaptığı işleri sergilese de hiç bilmediği bir yerde olmak kendini yabancı hissettiriyordu.
Gözlerini yumdu ve gerginliğini azaltmak adına derin bir nefes aldı.
Aldığı nefesle beraber sanki tüm şehrin canlılığı ve muazzam görüntüsü de içine girdi. Burası gerçekten eşsiz bir şehirdi. Gidene kadar buranın tüm güzelliklerini gezecek ve sessizliğinin keyfini çıkartacaktı.
Aklına dolan planları yüzünde geniş bir tebessüm oluştururken kendini toparladı ve büyük, dönen kapıdan ilk adımını attı.
İçeri girdiğinde etrafında ki görünüm dikkatini çekti. Şirketin içide en az dışı kadar görkemli ve şıktı. Burada ki taştan binalara nazaran alışılmışın dışına çıkılmış bir görüntüsü vardı.
Ortama sade bir şıklık hakimdi. Şıklığı ne kadar göz alıcıysa sadeliği de bir o kadar dingin bir atmosfere sahipti. Duvarların ve eşyaların renkleri birbiriyle ahenk içinde olduğundan ortamda ki asillik ben burdayım dercesine kendini kanıtlıyordu.
Düşünceleriyle beraber adımlamaya başladı Sahra. Lobide ki kıza doğru ilerlerken geleceğinden haberdar olduklarını biliyordu.
Lobiye yaklaşınca genç kız oturduğu yerden ayaklandı ve Sahra'ya samimi bir gülümse yolladı.
"Hoş geldiniz efendim."
Sahra da aynı samimiyetle gülümseyip kızı cevapladı.
"Hoş bulduk. Ben Sahra Mesken. İstanbul'dan gelen Bilgisayar mühendisi."
Kız bilmiş bir ifadeyle gülümsedi. "Biliyorum efendim, bizde sizi bekliyorduk. Tekrar hoş geldiniz. İsterseniz sizi Adil Bey'in odasına çıkartayım. Gelip gelmediğinizi merak ediyordu."
Genç kız kafasını tamam anlamında salladı. "Tabii, olur."
Topuklu ayakkabıların sesleri birbirine karışırken asansöre doğru ilerlediler. İyi bir başlangıç oldu diye içinden geçirmeden edemedi genç kız. Sonuçta bu kadar sevecen karşılanmayada bilirdi.
Yanında ki kız beşinci katı tuşladığında girişi hariç diğer kısımları cam olan asansörden hızla çıkan katları izliyordu.
Karşılaşacağı kişiyi fazlasıyla merak ediyor ve görüşmelerin iyi geçmesini diliyordu. Burada tek başınaydı ve bulunduğu konumun gereğinden insanlarla anlaşması oldukça önemliydi. En korktuğu şey karşısında nemrut ve hoşnutsuz biri görmekti. Ne yazık ki böyle insanlarla çok fazla karşılaşmıştı!
Asansörün geldiğini belirten sesiyle kapısı iki yana doğru kayarak açıldı. Asansörü incelemesi muhtemelen üstünde bulunan gerginliği atmaya çalışmasındandı.
Genç kızın sesini duyunca yalnız olmadığını hatırlayarak gerginliğinden sıyrılmaya çalıştı.
"Buyurun bu taraftan..."
Samimi bir şekilde gülerek yüzüne bakan kızın sürekli gülümseme halinde olmasından ötürü gülmeyi çok sevdiğini düşündü. Ya da işi için sürekli gülmeye çalışıyordu.
Düşüncelerinden sıyrılıp asansörün boğucu havasından kurtulmak için özgürlüğe kavuşmuş gibi büyük bir adımla çıktı. Oldum olası asansörleri sevmezdi. Ne kadar geniş olursa olsun onun rahat hareket edemediği her yer kendisine boğucu ve kısıtlayıcı hissettiriyordu.
Genç kızın yönlendirmesiyle beraber sağa dönmüş ve sıra sıra odaları olan uzun holü arşınlamışlardı. İleride küçük bir masada oturmuş önünde ki dosyayla ilgilenen bir kız görünce Adil Bey'in sekreteri olduğunu anladı.
Hala yanında ona eşlik eden genç kız masada ki kıza bir baş selamı verdi ve geniş kapıyı tıkladı. Aşağıda telefonla Sahra'nın geldiği haber verilmişti. Bu yüzden gel sesini duyduktan sonra kapının metal kolunu çevirdi kız.
İşte şimdi neler olacağını bilmediği maraton başlıyordu!
Tüm özgüvenini toplayıp kendinden emin bir şekilde içeriye adımladı. Masadan kalkan adamla göz göze geldiğinde adamın hafif tebessümüyle bir nebze rahatladığını hissetti.
"Hoş geldiniz Sahra Hanım."
Aynı şekilde tebessüm etti ve karşısında ki genç adamı selamladı. "Hoş bulduk Adil Bey."
Adil Bey, yüzünde yılların ezberletmiş olduğu ağır tebessümünün gölgesiyle misafirine oturması için yer gösterdi.
Normal yaşantısının ve iş yaşantısının getirisi gereği her an her yerde nasıl davranması gerektiğini çok iyi bilen biri olmuştu. Bu yüzden hayatta en önemli iki prensibi ailesi ve değer yargılarıydı.
Bu iki ilke onu çoğu zaman el üstünde tutarken çoğu zaman da içinde bir şeyleri yerle bir ediyordu. İnsanların taktirini kazanmak için iyi bir yol olabilirdi ama size bir sır verecek olursa bu yolu seçmeyi hiç mi hiç istemezdi.
Kendi hayatının öznesi olmayı başaramamış biriydi. İstediği yaşamı kuramamış, hayallerini, heveslerini ve tüm isteklerini yerine getiremeyen biriydi.
Çünkü ebeveynleri ona gerçek düşüncelerini yaşaması için bir fırsat vermemişti.
Adil Sargun, çocukluğundan beri ailesinin gölgesinde yaşayan bir adam olmuştu!
Çocukluğundan beri yaralı bir hayatta kanadı kırık, yarım bir can olarak yaşıyordu. Görenlerin imrenen gözler ile bakan yaşamının içini kimse tam anlamıyla bilmiyordu.
Dışardan bakıldığında aynı bu şehir gibi saf ve mükemmelin de ötesindeydi adamın hayatı. Oysa ki ne canlar almıştı bu süslü şehir ondan!
Işıkların altında muntazam görünümüyle salınan bu şehir, içinde bilinmez hayatlar taşırken yürekleri en derinden dağlıyordu. Kim bilir daha kaç yaralı yürek çıkacaktı bu şehirden?
Güzelliğine gıpta edenler hikayelerine dayanamazken gerçeklerle karşılaşmak çok daha ağır gelecekti çürümüş ruhlarına. Ve onların tek umutları yeri, göğü yaratan Allah'a sığınmaktı...
Kısa bir tanışma faslının ardından geçen süre zarfında dosyalar karıştırılmış, gerekli incelemeler yapılmış ve yeni detaylar bir bir gözden geçirilmişti. Zaman hızla akıyor, Sahra işin akışına gittikçe daha çok kapılıyordu.
Adil Bey yeterince hoşgörülü ve işinde oldukça donanımlı bir mühendisti. Tabii unutmamak lazım ki aynı zaman da işinin hakkını veren bir patrondu da.
Her türlü fikire açık olduğundan Sahra projeden bahsederken zorluk çekmiyor aksine yeni görüşlerini belirtmekten büyük bir heyecan duyuyordu.
Aynı şekilde Adil Bey'in fikirleri de onun için güçlü bir farkındalık olmuş değişiklikler listesine eklemişti.
"Hakan Bey seni göndermekle çok iyi yapmış Sahra. Kendi fikirlerini bizzat senden dinlemem daha güzel oldu."
Mahcup ve tatlı bir gülümseme dudaklarını çerçeveledi genç kızın.
"Teşekkürler.."
Adil Bey'in karşısında ki kıza kanı kaynamıştı. Doğruyu söylemek gerekirse İstanbul'da büyüyüp yetişen birine göre fazla terbiyeli ve ağır başlıydı. Başta gelecek kişi hakkında tereddüte düşmüş ve rahatsızlık duymuştu. Bunu isterseniz ön yargı olarak algılayabilirsiniz ama onun için iş ahlakı ve saygı fazlasıyla önemliydi.
Sonuçta çalışacakları süre boyunca kendisi ve çalışma arkadaşlarıyla beraber olacaktı. Bu yüzden kendini bilen, vizyon sahibi biriyle muhattap olmalıydı.
"Yazılımlar için fikirlerinizi beğendim ama eminim yeni eklemelerle daha da ilerisine ulaşabiliriz."
Tavsiyelerini büyük bir dikkatle dinliyor ve notlarını alıyordu genç kız.
"Tabii, bu akşamdan itibaren düzenlemelere başlayacağım. İnceleyerek ilerleyebiliriz."
Genç yaşında olmasına rağmen disiplinli ve düzenli çalışması gözünden kaçmamıştı. İşini severek yaptığı ve araştırmacı olduğu belliydi.
"Pekala... Sanırım bugünlük bu kadar yeterli. Bakmam gereken bazı dosyalar var. Çalışanlarımızdan biri sana şirketi gezdirsin çalışma arkadaşlarını da görmüş olursun."
Genç kız memnuniyetle gülümsedi. Gelirken ki yersiz karamsarlığından eser kalmamıştı şimdi.
"Ha bu arada sana boş odalardan birini tahsis edeceğiz. Rahatça çalışabilirsin. İstediğin bir şey olursa her ne konuda olursa olsun çekinmeden söyleyebilirsin. Sen bizim misafirimizsin."
Minnettar bakışlarını Adil Bey'e sunmaktan çekinmedi Sahra. Adil Bey gerçekten kibar ve düşünceli bir adamdı. Hem patron sıfatını koruyabilmesi hem de çalışanına
değer vermesi gerçekten takdire şayandı.
Böyle iyi insanlarla karşılaşmayalı öyle uzun zaman olmuştu ki hala bi yerlerde böylelerine rastlamak onun için güzel bir şanstı.
"Teşekkür ederim Adil Bey çok incesiniz. Gelmeden önce burası hakkında birkaç araştırma yapmıştım sorun yaşamayacağımı umuyorum."
Dosyalarını ve bilgisayarını toplayan genç kıza hafif bir tebessüm gönderdi.
"Dışarıda ki arkadaşımız sana yardımcı olacak."
"Peki.. Tekrar teşekkürler, size kolay gelsin."
Küçük bir baş selamı verip odadan çıktı. Köşede ki masada oturan kızı aynı yerinde görünce gülümsedi. Şirketi gezmek için sabırsızlanıyordu. Burası kendini fazlasıyla merak ettiren bir yerdi.
"Sahra Hanım hoş geldiniz. İşiniz bittiyse size odanızı göstereyim."
Gözlüklerinin arkasından tatlı tatlı bakan kıza samimi bir ifadeyle yaklaştı.
"Hoş buldum.. Evet lütfen gidelim, bende merak ediyordum.."
Sevimli edasıyla güldü kız.
"Buyurun efendim bu taraftan."
Biraz ilerleyip sola döndükten sonra geniş bir alan göründü. Çalışma masaları belirli aralıklarla konulmuş insanlar önünde ki bilgisayarlardan gözlerini ayırmıyordu. Görünen o ki ortak çalışma alanları burasıydı.
Diğer kısımlarla karşılaştırıldığında burası daha salaş bir şıklıktaydı. Muhtemelen çalışanların rahatını düşünerek dizayn etmişlerdi.
"Burası ortak çalışma alanımız Sahra Hanım. Şu an fazlasıyla yoğunlar, isterseniz önce odanızı göstereyim daha sonra arkadaşlarımızla tanışırsınız."
Gözlerini çalışanlardan çekip karşısında ki kıza yönlendirdi.
"Tabii olur, dikkatlerini dağıtmak istemem."
Anlayışla gülümsedi. Kendisi de işine odaklandığı zaman herhangi biri tarafından rahatsız edilmekten hoşlanmazdı. Kendisinden pay biçerek tanışma işini sonraya erteledi.
"Ben size odanı..."
Çalan telefonla cümlesini yarıda kesen kız bakışlarını ekrana çevirdi. Yüz ifadesinin ciddileşmesiyle önemli biri diye düşünmeden edemedi Sahra.
Ve anlamış gibi düşüncelerine tercüman olan kız doğruladı meraklı bakışlarını.
"Sahra Hanım kusura bakmayın açmam gerekiyor. Sizin odanız şurası hemen geliyorum."
Aceleyle konuşan kız eliyle odayı gösterip genç kızın bir şey demesine fırsat bırakmadan yerinden uçmuştu.
Olduğu yerde gösterdiği yere bakakalan Sahra iki tane kapı olduğu için tereddüte düşmüştü. Hangi kapıyı gösterdiğini aceleyle net görememişti.
Oflayarak etrafına bakındı. Yakınların da sorabilecek kimse yoktu. Ortak alana da gidip soramazdı. Ya burada heykel gibi dikilmeye devam edip kızı bekleyecekti ya da odalara bakacaktı.
Tek başına böyle dikilmektense ikinci seçeneği seçmeyi yeğlerdi. En fazla karşısına biri çıkar ve rahatsız ettiği için özür dilerdi.
Düşüncesinden vazgeçmeden iki adımda kapının önüne geldi. Elini metal kola koydu ve tam çevirecekken kapının hızla açılmasıyla ne olduğunu anlamadan geriye doğru sendeledi.
Elinde ki tüm dosyalar ve bilgisayarı yere düşerken gözlerini sıkıca kapattı ve yerle buluşacağının korkusuyla küçük bir çığlık attı. Artık ümidi kestiğinden o korkuyla birinin onu tuttuğunu bile farketmemişti. Ancak o koku burnuna dolana dek...
Genç adam odasından çıkmak için kapıyı açtığında karşısında ince ve neredeyse düşecek olan bir beden görmeyi beklemiyordu.
Ayağının altında hissettiği kağıt parçalarını umursamadan düşecek olan bedeni sıkıca kavradı belinden. Boyu kendinden kısa olduğu için kendine çektiği kızın saçları burnuna sürtüyordu.
Henüz yüzünü göremediği kızın kim olduğunu merak etmişti. Saçları burnunu gittikçe kaşındıran adam kolları arasında ki bedeni yüzünü görecek şekilde geri çekti.
Kafasını kaldıran kızın yüzünü görünce kaşları çatıldı. Burada böyle birini daha önce görmemişti. İstemsizce yüzünü inceledi.
Hafif çekik gözlerini uzun kıvrık kirpikleri süslemişti. Kahvenin en koyu tonu olan gözlerinin derince baktığını fark etti. Gözleri bir girdap gibi diye içinden geçirdi adam. Kolundan sıkıca tutan küçük eli hissettiğinde önce koluna baktı ve sonra yine yüzüne odaklandı. Küçücük ve keskin olan burnunun altındaki şekilli dudakları sanki bir kalemle çizilmiş gibiydi.
Bakışları tekrar derin gözlerini bulduğunda kızın şaşkınca baktığını farketti. Kızaran yanaklarını görünce afallasada belli etmemeye çalıştı. Bu devirde utanan bir insan görmek onu hayli şaşırtırdı. Ama bu şaşkınlık onda güzel bir etki bırakmıştı...
Genç kız çarptığı sert göğüsle neye uğradığını şaşırmış düşmemiş olmanın sevincini yaşayamadan tanımadığı bir adamın kollarında olmanın rezilliğini yaşıyordu.
Utanarak gözlerine baktığında sert bakışları onu ürkütse de adamın boynundan yayılan koku kendisini mest etmişti.
Koyu gözlerinin üstünde ki biçimli kaşları çatılmış kendisine anlamsızca bakarken kendini toparlamak yerine adamın belinde ki kolu ve kokusuyla mayışıp kalmıştı.
Kendisini defalarca kollarından çıkmak için zorlasa da sanki bir şey onu bırakmıyordu. Ne olduğunu anlamayan duyguları büyük bir bilinmezlikle vücudunu sarmış sanki beynini ele geçirmişti.
Son kez kendini toplamaya çalıştı ve belini mengene misali saran kollardan kurtuldu. Kendisini sadece bir dakika içinde hiç yaşamadığı duygulara sürükleyen bu adam kimdi?
Tepkiniz nedir?
Beğen
4
Beğenmedim
0
Sevdim
1
Eğlenceli
0
Sinirli
0
Üzgün
0
Vay
1