YAZI YAZMAK SORUNSALI
Niçin ve nasıl yazarız?
Niçin yazma ihtiyacı duyarız? Nasıl yazarız? Yazıyı icat etmeseydi insanoğlu iletişim kurmanın bir yolunu yine de bulurdu. Ama yazı öyle bir güce sahip ki, zihninizden geçenler beyaz kağıt üzerinde bir takım sembollere dönüştü mü, hiç tanımadığınız insanlara ulaşıyor. Bununla da kalmıyor, yazanı yitip gitse de yıllar sonra yaşayanlara ulaşıyor.
Kalıcı olmak, bilinmeyi istemek, düşünce sağaltımı yapıp rahatlamak, kendi kendiyle iletişirken yeni düşünce ufuklarına yelken açmak gibi pek çok nedene bağlı olarak yazarlar kaleme kağıda sarılmış yıllar boyu. Günümüzde klavyenin tuşlarına dokunmuş demek daha doğru.
Bunca kütüphaneler dolusu yazı hangi aşamalardan geçerek oluşturulmuştur? Günümüze kadar ulaşan -tarih boyunca istilalarda en çok kitaplar yakılmasına, yok edilmesine rağmen- bu kadar çok metin olsa olsa yazıcıları sayısınca farklı teknik ya da aşamalardan sonra oluşturulmuştur. Edebiyat tarihçileri tasnif yaparak çeşitli gruplandırmalarla günümüz yazıcıları ve gelecekte yazacaklara yol gösterici dökümanlar oluşturmaya çalışmaktadırlar. Sosyal ilimlerin pozitif bilimler kadar nesnellik taşıyamayacağı bilinen bir gerçektir.
Sait Faik Abasıyanık, günlük meşgalelerden bunalınca kendine bir mola vermek için tamamen inzivaya çekilmiş. Tembellik yaparak yeniden kendini şarj etmeyi istemiş. Ama daha tatilinin üçüncü gününde yazı yazma isteği ile dolup taşmış, sigara paketinin kağıdına en kolay ulaştığı için ona karalamalar yaparken bulmuş kendini.Diyor ki: "Yazmasam deli olacaktım." Böyle bir tutkuyla yazma isteği duymak diğer yazı işiyle uğraşanlar için kıskanılacak bir hal. Acaba ilham denen şey bu mudur? Bedri Rahmi Eyüboğlu da kendisiyle yapılan bir söyleşide "ilham gelince ebem de yazar. Ben hiç ilham yokken ısrarla, çalışarak, emek sarfederek yazabilmeyi asıl takdir ederim" diyor. Kelimeleri zihnimde yanlış kalmış olabilir, ama mealen böyle.
Yazı makinası gibi çalışan yazarlar var. Ahmet Mithat Efendi bunlardan biri. Günümüzde de her sene, ya da senede bişrkaç eser veren yazarlar var. Yine yazar olarak anılıp tek bir eseriyle ön planda olanlar var. Demem o ki durum bu kadar karmaşık. Çok yazmak mı, niteliğine ön planda az yazmak mı?
Çeşitli edebiyat akımları da bu yazı yazma işine yön veriyor. Bilinç akışına önem veren akımlar yazarın o an zihnine ne geldiyse kağıda dökmesi, hiçbir biçim ya da okur kaygısı gözetmeden metnini oluşturması anlayışını benimseyenler olduğu gibi; titizlikle plan hazırlayıp o planı taslak olarak ve sonra geliştirerek yazmayı tercih eden geleneksel yazma anlayışına bağlı akımlar ve bunu tercih ederek yazılarını oluşturanlar da var.
Tüm bunlar doğrultusunda yazmak bir dert edinme işidir. Yazı yazan kişinin anlatacak bir derdi, sözü, düşüncesi vardır. Sosyal varlık olması onu paylaşmaya iter. Hiç kimseyle olmasa bile kendi kendiyle paylaşmak için oluşturulmuş yazı metinleri bunlardandır. Günlük gibi…
Yazma eylemini nasıl gerçekleştirdiği ise artık teknik olarak öğretilebiliyor. Zira yazı oluşturmak bir yetenek işi değildir, tekniğini öğrenirse herkes yazı oluşturabilir. Sanat eseri oluşturmak artık "yaratıcı yazarlık" olarak ayrı bir kategoriye sahip olmaya başladı. Bu da öğrenilebilir, uygulayarak geliştirilebilir bir saha olarak sık sık karşımıza çıkmakkadır. Ancak zaman ve okuyucu tercihleri hangi metinlerin değerli ve kalıcı olduğuna hükmedecektir.
Tepkiniz nedir?