ŞEFİKA’NIN HASAN’I

Hikaye,

Haziran 13, 2023 - 22:13
 0
ŞEFİKA’NIN HASAN’I

Şefika, masum, üç kızın en büyüğü, en küçükleri bir erkek. Adı Gazi. Zira babası Kore’de vuruşmuş eski bir asker. Yer Anadolu’da bir köy. Tiyatro perdesi açılsın!

Şefika İstanbul yolunda, Bahadır onunla evlendi. Babası “iyi kısmet, seni büyük şehirlerde yaşatır, ticari taksileri var, evi barkı da varmış” deyip razı etti onu. Babasının sözünden çok Bahadır’ın cana yakınlığı, sempatik gülüşü, şakaları etkilemişti onu. Sanki onu bekleyen şirin bir hayatı reddetmek olmaz gibi gelmişti. ” He” deyiverdi babasına. Bir haftada kuruldu düğün. Davul zurna, kapıda iki halay, çifte telli. Bir sandık çeyizi, yatak, yorganı da şehirler arası otobüsün bagajında yeni hayatına yola çıkmıştı.

Şefika’nın şirin hayatı, eltisi ile ortak bir evde yaşayacağını öğrenince sekteye uğradı. Bahadır hiç dert etmiyordu. İki göz odalarında mutfak kullanımı ortak yaşayıp gideceklerdi. Hem kısa sürede kendi müstakil evlerini alacaklardı. Biraz diş sıkmak lazımdı.

İlk çocuk Ayhan bembeyaz teni güleç gözleri tüm sevimliliği ile aileye katıldığında Şefika şükretti. Anne olmak bu evladı yetiştirmek herşeye değerdi. Ama bir sene sonra bir oğlu daha oldu: Hasan. Zorlanmaya başladı. Kocasının iş saatleri uzadıkça evde ortak kullanılan mutfak, çocukların çatışması derken problemler arttı. Çocukları gündüz uykusuna yatırıp ne zaman rica etse okul çağındaki diğer çocuklar gürültü yapıp uyandırıyorlardı. Yemeği yapamadığı günler oldu. Eşi anlayışlı davranıyordu Allah’tan. Yemek yoksa kalkıp ekmeğinin içine peynir koyup yüksünmeden yiyordu.

Bir gün kocası hastalandı, doktora gitti. Bel fıtığı olmuş. Ağır işte çalışmayacak. Ama bir müddet dinlenmesi lazım. Arabanın birinde zaten şoför çalışıyordu, kendi arabasına da geçici olarak bir şoför daha buldu. Bir aylık dinlenme üç aya çıktı. Gelir kendi çalıştığının çok altında idi. Şoföre kızıp arabanın birini sattı. Paranın nereye gittiğini hiçbir zaman öğrenemedi Şefika. Eşi de kahveye daha sık gider olmuştu. İki oğlunun ihtiyaçları büyürken geçinmekte zorlanmaya başladılar. Eltisi ile zaten ayrı tencere kaynatıyorlardı, ama artık aldıklarını odada gidip yiyorlar, paylaşmıyorlardı. Çocuklar diğerlerinin elinde gördükleri meyveden istedikçe, gönülsüz bir iki tane veriyorlardı.

Şefika kesintili çalışabilen eşinin parasıyla geçinemeyeceklerini anladı. Onun asıl belini büken tedavi masraflarıydı. Sigortalı bir işe girmezse sağlıkları da tehdit altında olacaktı. Bu korku ile herkese sigortalı iş aradığını haber verdi. Posta idaresinin sözleşmeli eleman aradığını haber veren bir tanıdığa minnettarlıkla, bir saatlik yolu kabullenerek işe girdi. Mutfak hizmetleri yapacak, kocası da evde çocuklara bakacaktı. Bahtiyar yine yüksünmedi. Alışıldık kocalardan değildi. Karısı çalışıp eve para getirebilirdi. Belinde sorun olmasa kendisi de çalışırdı ama, bu öyle bir hastalıktı ki oturmasına bile izin vermiyordu. Evde sürekli yatar vaziyette idi. Çocuklara bakım için de evin halkından yardım istemeye çekinmiyordu.

Kore gazisi baba ilk ziyaretinde yaptığı hatayı gördü ama artık dönüşü olmazdı. Kızını destekledi. Torunları için elinden geleni yapmasını söyledi. Hem karı koca çok iyi anlaşıyorlardı.

Yirmi sene oturdular o evde.Hem çalıştı, hem evin işerine yetişti Şefika. Bazen darlanıp “bir kap yemek yap bari, çocuklar okuldan geldiğinde aç kalmasın” demekten başka şikayeti olmadı. Hep içinde yaşadı. Alamadıklarını, çocuklarının boynu büküklüğünü, elti kayın eziyetini, babasını ziyaretlerinde çocuklarının yanında yatırmak mecburiyetini…Asla kocasını kötü anmadı, anlatmadı, işe yaramaz olduğunu kabullenmedi. Kumar alışkanlığını dert etmedi. Sadece kendisine iyi davrandığına, üzmediğine, sevdiğine inandı, bu duygulara sarıldı. Sonunda memlekette satılan araziden düşen pay, satılan son ticari taksi, biriken çok az miktar iki oda bir salon ev almalarına yetmişti. Artık ev kendinindi. Şefika birkaç sene daha çalışıp malulen emekli oldu. Sözleşmeli çalıştığı için emeklilik tazminatı almadı. Başka da bir beklentisi yoktu. Çocukları, kocası yeterdi.

Bahtiyar kalp krizi geçirip açık kalp ameliyatı oldu. Ama kalbi hiçbir zaman eskisi gibi güçlü atmadı. Bahtiyar da durumuna aldırmadı. Sigara kullanmaya devam etti. Karısının çocukjlarının endişelerini şakalarıyla yok etti: “Sigara içen ölüyor da içmeyen ölmüyor mu?” Öldü Bahtiyar.

Çocuklar pırlanta gibi bir yetişkin oldular. Liseyi bitirdiler. Ama uzun bir süre mesleklerde dikiş tutturamadılar. En uzun çalıştıkları iş bir mücevherat imalatçısı yanında çırak olmaktı. Bununla gelecek olmayacağını gören küçük oğlu gözünü yurtdışına dikti. Rusya ya gitti. Birkaç kere uzun kalmalar yapıp, iş girişimlerini batırarak döndü.

Hasan en son Ukrayna’ya gitti. Bir ayakkabı mağazası açtı. Orada Poula ile tanıştı evlendi. Çocukları oldu. Ayhan şehir dışından biri ile evlendi o şehre yerleşti. Annesinden uzakta.

Savaş patlak verdiğinde yüreği taştı Şefika’nın. Şehir dışına torun bakmaya gidip gelmeleri bile eziyet gelmedi ona. Yeterki evlatları sağlıklı mutlu olsunlar. “Gelin oğlum buraya. Birlikte aşımız da kaynar işiniz de olur. Yeter ki can sağlığınız olsun.” Yaşadıkları şehre uzaktı savaş. Ama gün geçtikçe büyüdü. Şehirden çıkışlar sorun olmaya başlamıştı. Mecbur herşeyi bırakıp karısı ve çocuğu ile döndü memlekete Hasan. Poula da çocuğu için buna gönüllü oldu. Bilinmez bir gelecekti ama hiç değilse savaşın o korkutucu seslerini, yıkıcı etkisini geride bırakmak güzel geldi.

Şefika Hasan’ı toprağa verdi. Geldikten iki ay sonra hastalandı Hasan. Kalbi sıkışıyordu. Babası gibi kalp hastası olmasından korktu, darladı oğlunu. “Doktora git, tedavine bak, oğlun, karın var. Baban gibi yapma.” Hasan akciğerlerinde sorun yaşıyordu. Kanser dedi doktor. Tedavisini oldu, aldığı her kemoterapi de biraz daha hasta oldu Hasan. Mikrop almasın diye odasına maskelerle girdiler. Bitkisel ilaçlardan neye aklı yattıysa buldu buluşturdu Şefika. Kaynattı, karıştırdı, dikildi oğlunun başına. ”İçeceksin bunları, sadece ilaçla olmaz.” Altı ay sürdü bu savaş.

Hayatın meşakkatli yollarını arkasında bırakmayı başaran güzel bir hayat kuran Şefika’nın Hasan’ı, Ukrayna savaşı’ndan sağ salim çıkmıştı. Ama bir yaz akşamı kendi kollarında Azrail’e teslim etti oğulcuğunu Şefika.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...